Newyork’a Gitmek… Hayal Değilmiş

Praktica Digital CameraSanırım hayal olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapmaya cesaretiniz olduğu anda o şey hayal olmaktan çıkıyor. Gerçeğe dönüşüyor.

Tıpkı benim Amerika’ya gitmenin hayal olduğunu düşünmeyi bırakıp sonunda bunu gerçekleştirebildiğim gibi. Bunun için gerçek bir motivasyona ihtiyaç var tabiki. Benim için bu motivasyon Falun Dafa konferansıydı. Geçtiğimiz yıllara göre maddi durumumda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen bu sene nedense gidebileceğimi hissettim. Tıpkı bir yapbozun parçaları gibi, bütün parçalar sanki kendiliğinden yerini buldu ve resmi tamamladı.

Uçağımız Newyork J.F. Kennedy Havaalanına indiğinde aslında zor denilen şeyin hiç zor olmadığını bunu bizim beynimizde ürettiğimizi daha iyi anladım.

Fotoğraf:Ozan Buğdaycı
Fotoğraf:Ozan Buğdaycı

Her şey düşündüğüm gibiydi. Yıllardır seyrettiğim Amerikan filmlerinden olsa gerek çoğu şey  tanıdıktı. En bariz fark bolca İngilizce konuşuluyor olmasıydı. Ha bir de siyah renkli insanlar. Gözümüz sıkça zenci görmeye alışkın olmadığı için ilk anlarda biraz şaşkınca bakmış olabilirim. Havaalanında, gelen yolcuları Amerikan vatandaşı ve turistler diye ayrı yerlerde sıraya girmelerini söyleyen takım elbiseli Amerikalı zenci o kadar tanıdık ve sıcak geldi ki…  Daha sonraki günlerde gördüğüm zenciler de  bende benzer hisler uyandırdı. Duruşlarıyla  kendilerine son derece güvenli, başları dik , yıllarca verdikleri savaşın sonunda acılarla kazanılmış zaferin etkisiyle varolduklarını  kanıtlıyorlardı.

Ünlü  Newyork metrosuna geldiğinizde ise manzara tamamen değişiyordu. Dünyanın her yerinden insanları aynı karede görmeniz mümkün oluyor. Gittiğiniz semte göre yavaş yavaş aslında sanıldığı gibi sadece İngilizce ve İspanyolca değil nerdeyse bütün dillerin konuşulduğunu görüyorsunuz.

Fotoğraf:Ozan Buğdaycı
Fotoğraf:Ozan Buğdaycı

Newyork’ta metro olmasaydı  ne olurdu bilmiyorum. 1863 yılında yapımına başlanmış ve yapımı 41 yıl sürmüş. 1904 yılında açılışı yapılmış.  1200 km uzunluğunda 470 istasyonun olduğu Newyork metrosu 24 saat boyunca hiç durmadan çalışıyor. Newyork’un her yanına ulaşım sağlayan metroyu kullanabilmek için bir metro haritasına ihtiyaç var. Ücretsiz temin edebiliyorsunuz.  Ayrıca ekonomik olan  Metrocard’ın  avantajı da çok. Biz haftalık olanından aldık. Ve bittikçe de atm lere benzer makinalardan ister kredi kartıyla isterseniz nakit parayla kartı doldurabiliyorsunuz.

Metroda Amerikan klasiği sözünü ispatlarcasına  hala daha elektronik anonslar yerine görevliler her istasyonu anons ediyorlar. Elimizde valizlerle bineceğimiz treni buluncaya kadar epeyce bir merdiven indik çıktık. Yolculuğumuz tam işkenceye dönüşmek üzereyken neyseki sonunda metroya binebildik. Elinde valizlerle metroda dolaşmak hiç akıl karı değilmiş. Bunun yerine taksi tutmak daha uygun olabilir.

307014_10151505309368347_260736955_nSıkça saat farkı olan ülkelere seyahat edenler belki alışmış olabilirler ancak bizim gibi nadiren bu tür  yolculukları yapan insanlar  elbette Jet-lag denen olayı yaşayacaklardır. Öğlen saat 12:00 de uçağa binip 12  saat yolculuktan  sonra  sanki 12 saat değil de  sadece 4 saat yolculuk etmişsiniz gibi öğleden sonra saat 16:00 da uçaktan inmek pek de insanın biyoritmine uygun bir durum değil.  Dolayısıyla uykuluyla uykusuzluk arasında , zihninizin çalışmasının yavaşladığı etrafı net göremediğiniz, bütün algılarınızın kesintiye uğradığı bir durumda  burası da Amerika’mıymış , aman ne biçim bir yer diyebilirsiniz.

Bence yorum yapmadan bir gün bekleyin, güzelce uyuyun dinlenin ondan sonra çıkın sokaklara.

Biz de öyle yaptık. Yolculuğun ve jet-lagın etkisiyle zar zor da olsa bulduğumuz otelimizde attık kendimizi yataklara. Uyuduk uyandık hala hava karanlıktı. Saatlerimizi  Newyork saatine göre ayarladık .Neyse sonunda toparladık kendimizi . Oh be dünya varmış. Normale döndük. Şimdi keşif zamanı.

İlk üç gün konferans ve faaliyetler sonraki günler bize kalmış, istediğimizi yapabilirdik.

Newyork’ta ne kadar kalsanız sanki gezmekten sıkılmazsınız gibi geldi bana. Tabi biraz da parasal olarak tedbirli gitmek lazım.

Fotoğraf:Ozan B.
Fotoğraf:Ozan B.

Central Park’a gitmeden olmaz. Herhalde Newyork’un cenneti de orası. Koskoca şehrin ortasında devasa büyüklükte, içinde  3 tane büyük göl olan parkı  böylesine güzel ve bakımlı tutabildikleri için Newyork belediyesine burdan tebriklerimi sunarım . Hiç kimsenin bir başkasına rahatsız edici bir şekilde bakmadığı rahatça dolaşabildiği parkta sincaplar bile o kadar mutlu ki insanlardan kaçmıyorlar. Bolca poz verdiler bize fotoğraflarını çekelim diye.  Newyork’ta yaşasam herhalde Central parka yakın bir yerde olmak isterdim.

Anaokulu çocukları Central parkta özgürce oyun oynuyorlar
Anaokulu çocukları Central parkta özgürce oyun oynuyorlar

Faytonlarla , bisikletlerle hatta atlarla dolaşan, koşan , yürüyüş yapan  insanlar… hele de anaokulu çocuklarının öğretmenleriyle birlikte yemyeşil çimenlerin üzerindeki kaygısızca koşup oynamalarını izlemeden geçemedim. Bir çocuk gelişimci olarak biz hiçbir zaman çocuklarımızı böylesine serbest bırakacağımız ortamlara sahip değiliz.

Falun Dafa uygulayıcıları Central Parkta egzersiz yapıyorlar
Falun Dafa uygulayıcıları Central Parkta egzersiz yapıyorlar

İnsanların davranışlarındaki serbestliği rahatlığı gördükçe ki bu asla bir başkasını rahatsız etmeden tabiki , bizim ne kadar görünmez sınırlar içinde  yaşadığımızı daha iyi anladım.

Müzeler Newyork’ta önemli bir yer tutuyor. Müzelere giriş ücretleri biraz pahalı bizim paramıza  göre. Biz de seçtik zaten. Bir dahaki sefere deyip 1-2 sine girdik. İnsanların müzelere girebilmek için bu kadar uzun kuyruklar oluşturduğuna ilk kez şahit oldum. Biz de American Museum of Natural History ‘a girebilmek için soğuk havada, yağan yağmurun altında bir süre beklemek zorunda kaldık. İçeri girdikten sonra buranın neden bu kadar rağbet gördüğünü daha iyi anladım. Bir  gününüzü ayırsanız bile her yerini  tam olarak  gezemeyebilirsiniz . Okullarda tarih dersi anlatmaya lüzum yok. Getirin çocukları buraya dünya tarihini görsünler, öğrensinler. İnsanlığın varolduğu varsayılan ilk çağlardan bu yana dünyanın her yerinde her devirdeki değişimleri, toplumların, insanların, hayvanların, bitkilerin ve uzaya ait bilgilerin film, seslendirme, müzik, animasyon ve binlerce arkeolojik malzemeyle  yaptıkları canladırmalarıyla  tarihin içinde yolculuk ediyorsunuz.

Fotoğraf :Ozan B.
Fotoğraf :Ozan B.

Orijinal dinozor kemiklerinden yapılmış iskeletleri görünce ya bunlar gerçek olsaydı , iyi ki şimdi yoklar demeden e3demiyorsunuz.  Müzeler anlatılmaz görülür deyip müzelerle ilgili anılarımızı burda noktalayıp geçelim ünlü Özgürlük Heykeline.

Praktica Digital CameraYine uzunca bir metro yolculuğundan sonra Staten İsland’a vardık. Burda turistler Staten İsland Ferry denilen  ücretsiz teknelerle özgürlük heykeline kadar götürülüyor. Tekneye binmek için sıra beklerken teknenin ücretsiz olduğunu duyduğumdaki şaşkınlığımın nedenini anlatmama gerek yok. Yaklaşık 20 dakika süren bir yolculuktan sonra Özgürlük Adası üzerindeki ünlü Özgürlük heykelini görmek ve de fotoğraf çekebilmek için  herkes teknenin kenarlarına hücum ediyor. Fransa tarafından kuruluşunun 100. Yıldönümü nedeniyle Amerika Birleşik Devletlerine hediye edilmiş olan ünlü Özgürlük heykeli bakırdan yapılmış ve zamanla hava şartlarının etkisiyle yeşile dönmüş. 350 parça halinde sandıklar içinde getirilen heykel burada birleştirilmiş. Buraya gelmek isteyenlerin önceden birazcık ansiklopedik bilgi edinip gelirlerse heykele daha farklı gözle bakacaklarını düşünüyorum.

Praktica Digital CameraNewyork’a gelirseniz Brooklyn Köprüsünden şöyle yürüyerek geçin derim. 1 saat kadar sürüyor ancak etrafın manzarasını seyrederken o bir saatin nasıl geçtiğini hiç anlamıyorsunuz. Hem yaya hem de bisiklet yolunun olması  ulaşım için farklı alternatifler sunmuş.

Praktica Digital CameraNewyork’ta olduğunuzu anlamak için şehrin orta yerinde bulunan Manhattan caddelerinde yürüyerek dolaşmak lazım. Bir satranç tahtası gibi birbirini kesen dümdüz cadde ve bulvarlardan oluşmuş. Düz bir zemin üzerine yerleşmiş şehirde yürümek çok zevkli. Gideceğiniz yerin numarasını bildikten sonra kolay kolay kaybolmazsınız.

600945_10151505308438347_1941921363_nÜnlü Times Meydanına geldiğinizde bu şehrin hiç uyumaya niyeti olmadığını anlıyorsunuz. Tıpkı bir deniz gibi durmadan  hareket  halinde. Kendinizi o hareketin dışında tutmak zor.  O yüzden bu sanal dünyaya kendini fazlaca kaptırmadan gezmek lazım.

Praktica Digital CameraBryan park Manhattan’ın ortasında şehre nefes aldıran başka büyük bir park. Bizi en çok etkileyen parkın yanındaki umumi wc.  Kalabalıktan dolayı biraz şüpheyle girdiğim tuvaletlerin  temizliğine  arkadaşım da ben de hayran kaldık.

Newyork gibi dünyanın finansal merkezi konumundaki bir şehirde birkaç tane dışında alışveriş merkezinin olmaması ilginç geldi. Dünyanın en ünlü markaları var fakat hepsi kendi mağazalarında işlevini sürdürüyor.

Praktica Digital CameraCaddelerin  genişliği , araçların büyüklüğüyle doğru orantılı. Trafiğin yumuşaklığı, trafik polislerinin bulundukları ortamlardaki  hakimiyeti , köşebaşlarındaki  seyyar HotDog  , dondurma arabaları , nadiren gördüğümüz evsizler, ki onların da sanki evsiz olmak kendi  tercihleriymiş  gibi geldi bana. , fotoğraf makinesinin kadrajına sığmayacak yükseklikteki binalar…. Soho, Little İtaly , Çin mahallesi …..

Praktica Digital CameraNewyork sanki Nuh’un gemisinde olduğu gibi dünyanın bütün renklerini içinde barındırıyor. Herkes kendi kimliğinin dışında  ortak bir kimlikte birleşmiş. Kendilerine  Amerikalı diyorlar ve bu onları güçlü kılıyor.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.