Ruh Gerçekten Var mı?

Bilim ruhun varlığını ispatlayabilir mi? (Photos.com)

1976 yılında Çin’in Tangshan bölgesinde 20.yüzyılın en ölümcül depremlerinden biri yaşandığında, 240 binden fazla kişi hayatını kaybetmiş, şehrin beşte biri yerle bir olmuştu. Depremde binlerce kişi, ölümden neredeyse kılpayı kurtulmuştu.

Bu dönemde, ölümün kıyısından hayata döndürülen bazı insanlar üzerinde, hayatlarının bu kritik anında neler yaşadıklarına dair araştırma yapılmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde çoğu, bu anlarda acı ve pişmanlık gibi duygular hissetmediklerini, aksine bedenlerinden serbest kaldıkları için bir çeşit heyecan hisettiklerini belirtmişlerdi. Bazıları, bir ışık tüneli gördüklerini ve bazıları ise başka yaşamlar gördüklerini söylemişlerdi. Bu gibi söylemler, aslında ölüme yakın deneyim uzmanlarına göre hiç de alışılmadık hikayeler değil.

1907 yılında, tıp doktoru Duncan MacDougall’da bu konuda bir çalışma yapmıştı. MacDougall, durumları kritik olan 6 hasta ile birlikte çalışma yaparak, ölümlerinden hemen önce ve hemen sonrasında kilolarını ölçmüş ve aradaki farkın yaklaşık 21 gram olduğunu tespit etmişti. Daha sonra bu çalışması, çeşitli tıp dergilerinde yer almıştı.

Günümüzde ise, bu konunun üzerine fazla düşülmemekte, hatta araştırma sonucundaki  ölçümün, belki de hatalı olabileceği iddia edilmekte, fakat buna rağmen, kimse aynı deneyi tekrar ederek aksini ispat etmek için de bir girişimde bulunmamış.

Konuya kuşkucu yaklaşan bilim adamı Francis Crick yaptığı bir çalışmada, zihnimiz – beynin davranışı – sinir hücreleri ve bunlarla bağlantılı moleküllerin etkileşimiyle açıklanabilir diyor.

Buna karşılık Londra Üniversitesi’nden Profesör ve aynı zamanda rahip olan Michael Reiss ise, bu açıklamanın tıpkı bir katedralin bir yığın taş ve camdan oluştunu söylemek gibi bir şey olduğunu, doğru olmasına rağmen çok basit ve asıl noktayı kaçırmış olduğunu belirtiyor.

Ölüme yakın deneyim konusunda en kapsamlı çalışma, Pim Van Lommel ve bir grup Alman doktor tarafından, 10 ayrı hastanede 344 hasta üzerinde yapılmış. Hastalar, ani kalp durmasının ardından yeniden hayata dönen kişilerden oluşuyor.

2001’de rapor edilen çalışmada, hastaların yüzde 18’i ölüme yakın deneyim yaşadıklarını belirtirken, yüzde 41’i ise yaşadıkları deneyimin “çok derin” olduğunu belirtmişler. Ölüme yakın deneyim yaşadığını söyleyen kişilerin yarısı, ölmüş olduklarının farkında olduklarını, yüzde 56’sı ise pozitif duygular hissetiklerini söylemiş. Yüzde 24’ü beden dışı deneyimi yaşadıklarını, yüzde 31’inin ise bir tünele doğru gittiklerini belirtmiş. Yüzde 18’i “göksel bir mekan” gördüklerini söylemiş. Yüzde 3’ü ölmüş akrabalarıyla karşılaştıklarını ve yüzde 8’i ise hayatlarının gözlerinin önünden geçtiğini söylemiş.

Varsayılan, fakat tam olarak kanıtlanmamış bu bilgiye göre, Profesör Van Lommel şunları söylüyor: “Bilinç ve anılar beyinde bulunuyorsa, beden dışı deneyimde beynin hiçbir fonksyonu kalmadığı ve EEG’nin klinik ölümü kanıtlandığı halde, nasıl oluyor da zihin hala net olarak algılanabiliyor?”

Bunun yanında, Van Lommel, hastaların arasında bulunan kör insanların da, anlattıkları deneyimlerde, gerçekle örtüşen algılar tarif ettiklerini söyledi. Lommel, ölüme yakın deneyimlerin, tıptaki bilinç, zihin ve beyin arasındaki ilişkinin kabul görmüş limitlerinin de zorlandığını ayrıca sözlerine ekledi.

Bu konu uzun bir zaman daha bilimsel araştırmalarda tartışılacak gibi görünüyor, bu da akla şu soruyu getiriyor: Acaba ölümden sonra yaşam var mı?

İngilizce kaynak

 

Yoruma kapalı.