Eski Polis Memuru Çin’de ‘Endüstrileşmiş’ Organ Toplanmasına Tanık Olduğunu Anlattı

Doktorlar, 16 Ağustos 2012’de Çin’in Henan Eyaletindeki bir hastanede nakil için canlı organ taşıyorlar. (Ekran görüntüsü, Sohu.com)

Silahların patlamasıyla birlikte mahkumların cansız bedenleri yere yığıldı. Hala sıcak olan cesetler beyazlar içinde iki doktorun beklediği yakındaki beyaz minibüse taşındı; kapalı kapılar ardında kesilerek açıldı, organları organ nakli pazarında satılmak üzere alındı.

Kulağa gerçek hayattan çok bir korku filmi gibi gelen tüyler ürpertici sahne, 20 yıldan fazla bir süre önce, Çin’de, devlet yetkililerinin yönetiminde yaşandı. İdam mahkumlarının infaz edildiği yerde kamu güvenlik görevlisi olan Bob (takma ad) bu olaya tanıklık etti.

Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Bob, The Epoch Times’a “İdam mahkumlarının organlarının toplandığı bir devlet sırrıydı.” dedi. Çin rejiminin vereceği tepkiden korktuğu için gerçek adını kullanmak istemedi. Epoch Times, polis kimliğini ve diğer kişisel bilgilerini doğruladı.

Bob, canlı insanları organ ticaretinde satılık ürünlere dönüştüren “endüstrileşmiş” bir tedarik zincirine farkında olmadan dahil olduğunu anlattı. Bu ürkütücü endüstrinin oyuncuları arasında yargı sistemi, polis, hapishaneler, doktorlar ve direktifleri veren Çin Komünist Partisi (ÇKP) yetkilileri yer alıyor.

Yaptığı açıklama, ÇKP’nin uzun süredir devam eden zorla organ toplama uygulamasının 1990’ların ortalarından itibaren rahatsız edici gelişimine ışık tutuyor. Bob, zaten ölmüş olan mahkumlardan organ alımına tanık olurken, sonraki yıllarda rejim çok daha kötü bir eylemi kitlesel ölçekte yapmaya devam edecekti: yaşayan inanç mahkumlarından, özellikle Falun Gong uygulayıcılarından organ toplanması.

İnfaz

Bob, 1996 yılında polis teşkilatına katıldı ve sivil polis memuru olarak çalıştı. Zaman zaman, infazların onaylandığı bir mahkemede ve şehirdeki çeşitli infaz yerlerinde düzeni sağlamaya yardımcı oldu. Daha sonra, 1999’da internette yetkilileri eleştiren bir mesaj yayınlamasının üzerine, bir yıldan fazla bir süre gözaltında tutuldu. İçeride, idam mahkumlarına yapılan muameleyi, infaza ve organ toplamaya kadar olan süreçleri gözlemleyebildi.

Mahkumlar ölüm cezasına çarptırıldıktan sonra, kaçmalarını önlemek için el ve ayak bileklerine ağır kelepçeler takılıyordu. Bir ya da iki mahkûm, onları sürekli gözetim altında tutuyordu. Gözaltı merkezindeki özel bir sağlık odasında kan testi (olası bağışçıları belirlemek için), zihinsel ve fiziksel sağlık kontrolü yapılıyordu.

Bob, “Bildiğim kadarıyla kimse idam mahkumlarına organlarının alınacağını söylemezdi” dedi.

İnfazların genellikle büyük tatillerden önce gerçekleştiğini söyledi.

İdam mahkûmları, bir yargıcın asıl mahkeme tarafından verilen ölüm cezasını onaylayacağı veya bozacağı bir yüksek mahkemede, açık bir duruşmaya katılırlardı.

Bob, idam cezasına çarptırılanların daha sonra adliye binasının dışında bekleyen 20 ila 30 araçlık bir konvoya götürüldüğünü söyledi. Konvoyda infazlara tanık olmak üzere görevlendirilen yerel yetkililer de bulunurdu. Bunlar arasında yerel asayiş bürosu müdür yardımcısı, hakim ve davalara bakan diğer personel de vardı.

Tüm arabaların camları kırmızı bez veya kağıtlarla kaplanır, sayısal işaretler bulunurdu.

Testler sonucunda organlarının alınması uygun bulunan mahkumlara, bir ilaç enjekte edilirdi. Bu ilacın ağrılarını gidereceği söylenirdi. Bob asıl amacın, beyin ölümünden sonra kan pıhtılaşmasının organlara zarar vermesini önlemek olduğunu söyledi.

Bob’a göre, organlarının toplanması planlanan kişiler, genellikle 20’li ve 30’lu yaşlarında, ciddi bir hastalığa sahip olmayan, genç, sağlıklı erkeklerdi.

İnfaz yerinde mahkumlar başlarının arkasından vurularak sıraya dizilirdi.

En yakın mahkum, Bob’un nöbet tuttuğu yerden kabaca 3 ila 5 metre uzakta dururdu.

Beyaz Minibüs

Olay yerindeki bir tıbbi görevli, ölümü doğrulamak için cesetleri kontrol ederdi. Daha sonra mahkumların başlarını örtmek için siyah bir plastik torba kullanılırdı. Organlarının alınması planlanan cesetler daha sonra yakınlarda bekleyen beyaz bir minibüse götürülürdü. Minibüsün arka kapısı genellikle kapalı tutulur ve pencerelerin perdeleri, meraklı bakışları uzak tutmak için aşağı çekilirdi.

Bir keresinde arka kapı tesadüfen açıldı ve Bob içeriye bir göz attı. Bir ameliyat yatağı ve beyaz önlük, maske ve eldiven giymiş iki doktor gördü. Zemin kan dökülmesine karşı plastik bir örtüyle kaplanmıştı. Doktorlar birinin izlediğini fark edince kapıları hızla kapattılar.

Daha sonra ne olduğunu doktorlardan başka kimse bilemezdi. Cesetler dışarı çıktığında siyah bir kadavra torbasındaydılar ve doğrudan yakılmaya gönderildiler.

Cesetler bir araya toplanıp bir fırında yakılırdı. Sonuç olarak, hangi küllerin kime ait olduğunu ayırt etmek imkansızdı. Bob, “Her aileye vermek için yığından biraz alınırdı” dedi.

“Bu idam mahkumlarının ailelerinin büyük çoğunluğu, külleri aldıklarında, akrabalarının organlarının çıkarıldığından haberdar olamazlardı.”

Nadir istisnalar dışında, bu mahkumların son anlarında akrabalarını görme veya konuşma şansları yoktu ve ailelerinin de sevdiklerinin ölümünden sonra cesedi görmesine izin verilmezdi.

“Ailenin sahip olduğu tek şey bir kutu küldü.”

İyi Yağlanmış Bir Makine

Bob “Süreç hızlıydı, taze organların ameliyat için derhal hastaneye nakledilmesi ve sürecin sorunsuz işlemesi için titiz bir planlama gerekliydi.” dedi.

“Onlara göre, her bir mahkumun hangi organını alacakları belliydi” dedi. “Minibüse hangi mahkumun cesedinin yerleştirileceği çok açıktı. Minibüstekiler hangi organları alacaklarını çok iyi biliyorlardı çünkü her şey önceden ayarlanmıştı.”

Bu yüzden Bob, kendisi işe başlamadan önce bu uygulamaların uzun süredir devam ettiğini tahmin ediyor.

“İş akışları, gösterdikleri ustalık ve iş birliklerindeki yakınlık sadece bir veya iki yılda gerçekleşemezdi, hatta toplanan organların fiyatı bile önceden biliniyordu” dedi.

Çin, ilk insan organ naklini 1960 yılında gerçekleştirdi. Ülkede 2015 yılına kadar resmi bir organ bağış sistemi bulunmadığından, nakledilecek organların çoğu idam edilen mahkumlardan geldi. Ancak 2000’lerden itibaren, yerel organ nakli endüstrisi ani bir patlama yaşadı ve idam edilen mahkumların sayısı, gerçekleşen nakillerin sayısını karşılayamıyordu.

Yurtdışından organ nakli alıcılarını cezbetmek isteyen Çin hastaneleri, birkaç hafta hatta günler içinde organ nakli sözleri verdi. Bu, yerleşik organ bağış sistemlerine sahip gelişmiş ülkelerde duyulmamış bir şeydi; bekleme süreleri yıllarca uzayabilirdi.

Falun Gong uygulayıcıları, 15 Ekim 2015’te, Los Angeles’taki Çin Konsolosluğu önünde, Çin rejiminin zulmü nedeniyle ölenler için mum ışığı nöbeti tutuyorlar. (The Epoch Times)

Yıllar geçtikçe, ÇKP tarafından düzenlenen, inanç mahkumlarından canlı organ toplama sisteminin büyüdüğüne işaret eden kanıtların sayısı artmıştır. 2019’da bağımsız bir halk mahkemesi, rejimin organ nakli pazarına tedarik sağlamak için yıllardır mahkumlarının “büyük bir kısmını” öldürdüğü ve bu cinayetlerin bugüne kadar devam ettiği sonucuna vardı. Mahkeme öldürülen kurbanların en büyük çoğunluğunun hapsedilen Falun Gong uygulayıcıları olduğunu bildirdi.

2015 yılında rejim, aynı yıl kurulan bir bağış sistemi kapsamında yalnızca gönüllü bağışçılardan organ temin edeceğini iddia ederek, idam mahkumlarının organlarının kullanılmasını yasakladığını bildirdi. Ancak mahkeme, resmi organ bağış rakamlarının gerçekleştirilen yüksek sayıdaki nakillerle uyuşmadığı sonucuna vardı.

Makine Çalışmaya Devam Ediyor

Bob’un açıklaması, aynı dönemde Çin’deki organ nakli işinde yer alan diğer birçok görgü tanığının ifadesiyle örtüşüyor.

Eski bir Çinli tıp stajyeri olan George Zheng, 1990’larda kuzeydoğu Çin’deki Dalian şehri dışında, bir ordu hapishanesinin yakınındaki dağlık bir alanda, iki hemşire ve üç askeri doktorla birlikte bir organ nakli operasyonuna yardım ettiğini anlattı.

Hasta genç bir erkekti, hareket etmiyordu ama vücudu hala sıcaktı. Doktorlar, adamın iki böbreğini çıkarmış ve ardından Zheng’e gözlerini çıkarması talimatını vermişti.

2015’te The Epoch Times’a yaptığı açıklamada “O anda göz kapakları hareket etti ve bana baktı” dedi. “Gözleri korku doluydu. Zihnim dondu ve tüm vücudum titremeye başladı.”

O iki gözün anısı yıllarca Zheng’in peşini bırakmadı.

Şu anda Toronto’da yaşayan George Zheng, 1990’larda Çin’in Shenyang Eyaletinde canlı organ toplanmasına nasıl tanık olduğunu anlatıyor. (Yi Ling/Epoch Times)

1995 yılında, uzak batı Sincan bölgesinden etnik Uygur kökenli Doktor Enver Tohti, iki cerrahın, göğsünden vurulmuş ancak yaşayan bir mahkumun, karaciğerini ve iki böbreğini almalarına yardım etti. 

Temmuz 2017’deki bir panelde, “Kanaması vardı. Hala hayattaydı. Ama kendimi suçlu hissetmiyordum. Görevini yerine getiren tam programlanmış bir robot gibi hissediyordum.” dedi. “Devlet düşmanını ortadan kaldırmak için görevimi yerine getirdiğimi sanıyordum.” Cerrahlar daha sonra ona her şeyi unutmasını söylediler.

ABD merkezli kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan WOIPFG’un (World Organization to Investigate the Persecution of Falun Gong – Dünya Falun Gong Zulmünü Araştırma Örgütü) araştırmalarına göre, Bob’un bir zamanlar çalıştığı Zhengzhou’daki hastanelerde, görünüşte isteğe bağlı organ nakli ticareti son yıllarda hala devam ediyor.

Zhengzhou Üniversitesine bağlı birinci hastanede bir hemşire, 2019 yılında WOIPFG’ye hastanenin böbrek nakli açısından ülkenin ilk beşi arasında yer aldığını ve bir önceki yıl yaklaşık 400 ameliyat gerçekleştirdiğini söyledi.

Gizli WOIPFG araştırmacılarını olası organ alıcıları zannederek, “Çin Yeni Yılı’ndan beri durmadık ve hiçbir gün izin kullanmadık.” dedi. O gün bir böbrek eşleşmesinin mevcut olduğunu da sözlerine ekledi.

Hastaneden bir başka doktor, 2017 yılında yaptığı bir telefon görüşmesi sırasında, alıcı gibi davranan gizli görevdeki araştırmacılara, hastanede karaciğer nakli ameliyatlarının çoğunun hasta gelir gelmez bir gecede yapıldığını söyledi.

“Eğer geceleri çalışmaz ve sadece gündüzleri ameliyat yaparsanız, nasıl bu kadar çok sayıda ameliyat yapabilirsiniz? Diğer organ nakli hastaneleri ile nasıl rekabet edebilirsiniz?” dedi.

Bob’un tanık olduğu organ nakli suistimali onun değerlerine aykırıydı, midesini bulandırmıştı. Bu nedenle işten üç yıldan daha kısa bir süre içinde ayrılmaya karar verdiğini söyledi.

Polis teşkilatından uzun zaman önce ayrıldı, ancak zorunlu organ nakli endüstrisinin faaliyetini sürdürmemesi için hiçbir neden olmadığını söyledi.

“Endüstri, büyük kazançlar tarafından yönlendiriliyor ve burada sözde insan hakları ve insani kaygılara yer yok” dedi.

Bob’un umudu, Çin halkının kendilerini Çin rejiminin otoriter yönetiminden kurtarması ve demokratik ülkelerde özgürlük bulmasıdır.

Kaderin bir cilvesi olarak, Bob’un tutuklanmasını emreden şehir komitesi sekreteri rüşvet almaktan hapse girdi. Daha sonra ömür boyu hapis cezasını çekerken hapiste öldü.

“ÇKP’nin yönetimi altında kimse güvende değil” dedi.

 “Bugün başkasının başına gelen, yarın senin de başına gelebilir.”

Long Tengyun bu rapora katkıda bulundu.

Yazan: Eva Fu, Epoch Times

Çeviri: Tilbe Örtün, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.