“Şövalye, Ölüm ve Şeytan” Eserindeki Erdemli Kahraman

“Şövalye, Ölüm ve Şeytan”dan bir detay. Şövalye’nin yol arkadaşlarının oluşturduğu tehditlere rağmen sakin olduğu açıkça görünüyor. Metropolitan Sanat Müzesi, New York. (Kullanımı serbest)

En Derine Ulaşmak: Geleneksel sanat, kalbimize nasıl bir yol gösteriyor?

Bazen kendi hayat hikayemin kahramanı olmanın anlamını merak ediyorum. Zorluklara rağmen nasıl erdemli ve onurlu bir yaşam sürdürebiliriz? Bu aslında alışılmadık bir soru değil. Tarih boyunca farklı yerlerdeki kültürler bu soruya cevap bulmaya çalıştılar.

Albrecht Dürer, Baskı Resim

15. yüzyılın sonlarında Almanya’da doğan Albrecht Dürer, Rönesans döneminde maneviyatla ilgili sorular soran birçok sanatçıdan biriydi. Başarılı bir çizer ve ressamdı; ancak en büyük eserlerinin çoğu baskı resim ortamında kaldı. Baskı resmi zirvelere taşıdı ve bağımsız bir sanat formu olarak kabul ettirdi.

En önemli baskı serilerinden biri, üç resimden oluşan “Meisterstiche” veya ana gravürleridir: “Aziz Jerome Çalışma Odasında”, “Melankoli” ve “Şövalye, Ölüm ve Şeytan”.

Metropolitan Museum of Art web sitesine göre, bu üç baskı “halktan hayranlardan ziyade, uzmanlar ve koleksiyonculara yönelik çizilmişti”. Bu da baskılardaki sembolizmin sınırlı bir izleyici kitlesine hitap ettiğini gösteriyor. Bu üç baskının ardındaki özel anlamlar bugün hala bilim adamlarını şaşırtıyor.

Bununla birlikte bu baskılardan sadece ortaçağ skolastik felsefesindeki ahlak kavramlarına karşılık gelen “Şövalye, Ölüm ve Şeytan”a bakacağız. Amacımız, 1500’lü yıllarda uzman ve koleksiyonerlerin sembolik imgeler hakkında ne düşündüklerini çözmek değil, bu görüntünün bugün bizim için maneviyata dair anlamlı soruları gösterip göstermediğini açığa çıkarmaktır.

‘Şövalye, Ölüm ve Şeytan’

Dürer’in “Şövalye, Ölüm ve Şeytan”da betimlediği dört önemli figür vardır: At üzerinde bir şövalye, başka bir ata binen Ölüm, Şeytan ve bir köpek.

“Şövalye, Ölüm ve Şeytan”, 1513, Albrecht Dürer. 24,6 x 18,9 cm Gravür. Metropolitan Sanat Müzesi, New York. (Kullanımı serbest)

Şövalye savaşa hazırmış gibi tam zırh içindedir. Bir mızrak tutmakta ve omzuyla desteklemektedir. Diğer eliyle atının dizginlerini kavramıştır. Atı ileri doğru yürürken şövalye doğrudan önüne bakmaktadır. Bir köpek Şövalyenin atını yakından takip etmektedir.

Kompozisyon olarak, Ölüm Şövalyenin solundadır. Ölüm, üzerinde birbirine dolaşmış yılanlar olan bir taç takmakta ve elinde bir kum saati tutmaktadır. Ayrıca bindiği at, Şövalye’nin önündeki ağaç kütüğünün üzerindeki bir kafatasına doğru başını eğmiştir. Ölüm doğrudan Şövalye’ye bakmaktadır.

Şeytan, Şövalye’yi arkadan dikkatle izlemektedir. Dürer, Şeytan’ı hayali bir canavar olarak tasvir eder: Keçi benzeri kulakları, koç boynuzları, başının arkasında gergedanı andıran bir boynuzu, kurda benzer bir çenesi, domuz burnu ve ağzının iki yanından sarkan uzun gıdıları vardır. Elinde keskin bir silah tutmakta ve diğer eliyle Şövalyenin sırtına uzanmaktadır.

“Şövalye, Ölüm ve Şeytan”ın bu detayında, yol arkadaşlarının tehditlerine rağmen Şövalyenin sakin olduğu açık. Metropolitan Sanat Müzesi, New York. (Kullanımı serbest)

Dağlık arazinin keskin kayaları ve budaklı ağaçları zorlu bir yolculuk izlenimi veriyor. Ancak uzakta, dağın zirvesinde gökyüzüne doğru uzanan bir kale görülmektedir.

“Şövalye, Ölüm ve Şeytan”ın bu detayında, Şövalyenin yolculuk ettiğini düşündüğümüz kale görülmektedir. Metropolitan Sanat Müzesi, New York. (Kullanımı serbest)

Erdemli Kahraman

Şövalyenin bir yolculukta olduğu aşikar ama nereye gidiyor? Bu yolculukta diğer figürlerle ilişkisi nedir ve bu ilişki bize manevi açıdan nasıl bir bilgi veriyor?

Önce bu figürlerin neyi sembolize edebileceğiyle başlayalım. Şövalye bizim erdemli kahramanımız. Yolculuğu boyunca ölümlü düşmanlarla savaşmak için değil, Ölüm ve Şeytan’a karşı kendini korumak için tam zırhlanmış halde ve bir mızrak taşıyor.

Ağzı açık, elinde kum saati olan ölüm, Şövalye’yle neredeyse alay eder gibi duruyor. Sanki şövalyeyi uyarıyormuş gibi, “Zamanın dolmak üzere ve bana, ölülerin kralına boyun eğeceksin”. Ölüm’ün atı da şövalyenin dikkatini çekmek için ağaç kütüğündeki kafatasına doğru eğiliyor.

Ölüm’ün tacındaki yılanlar, Dürer tarafından eklenmiş ilginç bir semboldür. Yılanlar geleneksel olarak hem yaşamın hem de ölümün simgesidir. Ancak Hıristiyan geleneğinde yılanlar hem Ölüm hem de Şeytan ile ilişkilendirildi. Şeytan’ın amacı, Tanrı inancını baltalamak ve insanları baştan çıkarmaktı. Bu nedenle, burada tasvir edilen yılanlar muhtemelen Ölüm’ü, Şeytan ve günaha girme ile ilişkilendirmektedir.

İlginçtir ki, Şövalye Ölüm’e bakmıyor; yani, Ölüm korkusu tarafından “cezbedilmiyor”. Zamanının sınırlı olmasından endişe etmiyor. Miğferi, istese bile Ölüm’e bakmasını engelliyor gibi görünüyor. Bunun yerine, Şövalye dümdüz ileriye bakıyor ve yolculuğuna devam ediyor.

Şeytan’ın gerçeküstü görünümü, Şeytan’ın amaçlarına ulaşmak için aldatıcı bir şekilde farklı biçimler alma yeteneğini göstermektedir. Şeytan, Şövalyeyi arkadan yakalamak için uzanıyor. Şövalye fark etmemiş gibi görünüyor, bu da Şeytan’ın ne kadar kurnaz ve aldatıcı olabileceğini gösteriyor.

Şövalye bir kaya ile sert bir yüzey arasında, yani Ölüm ve Şeytan arasında sıkışmış gibi görünüyor ve bu duygu, kayalık ve budaklı arazi tarafından güçlendiriliyor.

Yoksa Şövalyenin tavrı farklı bir şey mi ima ediyor? Sakin ve sabırlı görünümü, Ölüm ve Şeytan’dan etkilenmediği anlamına gelebilir.

Atın yanındaki köpek sadakatin simgesi olabilir ama neye karşı sadakat? Büyük ihtimalle Şövalye’ye sadakat. Böylece Şövalye bir ahlaki kahramanı, yani bir yolculuğu tamamlamak uğruna günahtan (Şeytan) ve korkudan (Ölüm) etkilenmeyen kişiyi temsil ediyor.

Belki de Şövalye’nin Şeytan’ı geçmiş olması, onun Şeytan’ın ayartmalarını çoktan aştığını ve miğferinin Ölüm’ü görmesini engellemesi, Ölüm’le ilgilenmediğini gösterir. Şövalyenin etkilenmemiş ve sakin tavrı, Ölüm ve Şeytan’ın hissedilen gücünü bile azaltmaktadır.

Öyleyse, yaşam yolculuğunda erdemli bir kahraman olmak, günahı korkusuzca göz ardı etmekten mi ibarettir?

Ve bu yolculuğun hedefi nedir? Kale, resmin geri kalan kısımlarına göre bir barış alanı gibi görünüyor. Aşağıdaki daha karanlık, kasvetli ortamla karşılaştırıldığında, aydınlık ve görkemli bir yer gibi görünüyor. Bu, varış noktasının barışçıl bir zihin ve kalp olduğunu mu gösteriyor? Eğer öyleyse gerçek barış, kahramanca bir çaba gerektirir.

Geleneksel sanatlar çoğu zaman, anlamları modern dünyaya adapte olmuş zihinlerimizde kaybolabilecek, manevi görüntüler ve semboller içerir. “En Derine Ulaşmak: Geleneksel sanat, kalbimize yol gösteriyor” serimizde görsel sanatları bugün manevi değerler açısından anlayabileceğimiz şekillerde yorumluyoruz. Kuşaklardır boğuştuğumuz sorulara mutlak cevaplar bulacağımızı varsaymıyoruz, ancak sorularımızın daha özgün, şefkatli ve cesur insanlar olma yolculuğumuza ilham vermesini umuyoruz.

Yazan: Eric Bess, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.