Hamlet’in ‘Olmak ya da Olmamak’ Sözünün Ardındaki Gerçek
Bu büyük söz ne anlama geliyor?
Shakespeare’in “Hamlet”indeki “Olmak ya da olmamak” sözü, ne yazık ki Shakespeare’in tüm eserlerindeki en ünlü sözdür. “Ne yazık ki” diyorum çünkü birkaç yanlış sebepten dolayı meşhur oldu.
İnsanlar bu konuşmayı yoğun duyguların tutkulu bir ifadesi olarak düşünmüşlerdir. Öyle değildir. İnsanlar bunun Hamlet’in intihara eğilimini gösterdiğini düşündüler. Göstermiyor. İnsanlar bunu oyundaki en önemli konuşma olarak ele aldılar. Değildir.
Bu büyük bir söz, doğru. Ancak bu söz, bağlamının dışında okundu ve oyunun olay örgüsünü açıklamaktaki rolü görmezden gelindi. Bu yanlışlardan kaynaklanan yanlış varsayımlar nedeniyle sözün büyüklüğü gölgede kaldı.
Olayları Temeli
Hamletin melankolikliği, doğası gereği depresif ve intihara meyilli oluşundan değil, dünya hakkındaki düşüncelerinin altüst olmasından kaynaklanmaktadır. Hamlet’in hayran olduğu babası, kral, aniden ölür. Hamlet’in sözüm ona namuslu annesi, iki aydan kısa bir süre içinde, kralın yeni kral olan sevimsiz erkek kardeşiyle evlenir. Hamlet babasının hayaletini görür. Hayalet ona, öz kardeşinin Hamlet’in annesine duyduğu şehvet ve taht hırsıyla onu öldürdüğünü söyler. Ve Hamlet’e o cinayetin intikamını alma görevi verir.
Hamlet ilk başta düşünmeden harekete geçip kralı öldürmek ister. Ama bunu yapmaz. Korkak olduğundan, çok düşündüğünden ya da merhametli olduğundan değil. Bunun nedenini şöyle açıklar: Bu konu üzerinde düşündüğünde, hayaletin onu adaleti yerine getirmesi için görevlendiren babasının ruhu olabileceği gibi, onu kötülüğe çeken bir şeytan da olabileceğini fark eder. Hamlet, intikamın insanlara değil, Tanrı’ya ait olduğunu bilmektedir. Ayrıca birisi öldüğünde ruhunun Tanrı tarafından yargılanacağını ve cennet ya da cehenneme gönderileceğini de bilmektedir.
Yani Hamlet bir ikilem içindedir. Hayaletin verdiği görevi yerine getirmek ister ama bunu yaptığı için lanetlenip cehenneme gitmek istemez.
Bu ikilemden kurtulmak için Hamlet’in yapması gereken ilk şey, hayaletin doğruyu söyleyip söylemediğini anlamaktır. Şimdiki kral, gerçekten kardeşinin ölümünden suçlu mudur, değil midir? Hamlet bunu bir tiyatro oyunu oynayarak öğrenmeye karar verir. Hayaletin anlattığına benzer bir cinayeti canlandıracak ve kralın nasıl tepki verdiğini izleyecektir. Ateşli bir şekilde duygu yüklü, uzun bir monoloğun sonunda bize sakince açıkladığı gibi,
Gördüğüm hayalet
Bir şeytan olabilir ve şeytan her şekle girebilir
Hoş bir şekle bürünmüş olabilir, evet ve belki de, …
Cehenneme çekmek için beni kandırmaya çalışıyor. Daha sağlam gerekçelerim olacak
Hayaletin sözlerinden daha net gerekçeler – tiyatrodaki oyun sayesinde
Orada fare kapanı kurup, kralın vicdanını yakalayacağım.(II. 2. 598-605)
Hamlet hem aşırı tutkulu, hem de sakin ve dengeli akıl yürütme yeteneğine sahip, karmaşık bir karakterdir. Bu tutkulu monoloğu, kendini sakinleştirerek ve tekrar mantıklı hale gelerek sonlandırır. Sakin durumuna girer ve insanların genel olarak onları öldürebilecek şeylere neden düşünmeden atılmadıkları konusunda, duygularına kapılmadan akıl yürütür. “Olmak ya da olmamak” konuşması bu akıl yürütmenin izlerini gözler önüne seriyor.
Latince ‘Quaestio’
Konuşma, Hamlet’in öğrenci olduğu Wittenberg gibi ortaçağ üniversitelerinin karakteristik özelliği olan, Latince “quaestio” olarak adlandırılan bir çeşit entelektüel tartışmadır. Öğrencilere sabah bir soru sorulur, gün içinde tartışırlar, akşam olunca rektör soruyu çözer. Bu sorular çoğunlukla varsayımsaldır ve ahlaki, felsefi veya teolojik bir anlamı vardır – örneğin, “Tanrı var mı?” ya da “İnsanın özgür iradesi var mı?” gibi. Öğrencilerden her bir soru için, destekleyici ve karşıt görüşlerde, hem lehte hem de aleyhte cevaplar vermeleri beklenir.
Bu konuşmada Hamlet tam da böyle bir “quaestio”ya girişiyor. Var olmanın mı yoksa olmamanın mı daha iyi olduğunu sorguluyor. Önce var olmamanın neden daha iyi olduğunu açıklıyor: Hayat her türlü ıstırapla biçimlenir. Ardından insanların kendilerini var olmaktan alamamalarının nedenini açıklıyor: Ölümden sonrasında bekleyen, bilinmeyen ıstırap.
Zamanın kırbaçlarına ve aşağılamalarına kim dayanabilir…
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemeye?
Ama ölümden sonraki bir şeyin korkusu,
O diyardaki keşfedilmemiş ülke
Kimsenin geri dönemediği, karıştırır iradeyi
Ve hastalıklarımıza katlanmaya razı eder bizi
Bilmediğimiz başka diyarlara uçmaktansa.
Genel olarak insanlar, hayatın acılarından kaçmak için kendilerini öldürecek bir şey yapmazlar. Çünkü öldüklerinde, öbür dünyada başlarına daha kötü bir şey gelebilir.
… Burada riayet etmek var
Bu da bu kadar uzun bir yaşamın belasıdır.
Yani bir düşünce vardır ki, acı çekenlerin bile ömrünü uzatır.
Kısacası bu konuşmada Hamlet, sakin ve akılcı bir tartışma ile genel insani nedenleri ortaya koyarak, kralın suçluluğuna dair daha fazla kanıt olmadan kralı öldürmeme kararı verir.
Hamlet’i Anlamak
Oyunu öğrenmeye çalışanlar, Hamlet’in ateşli patlamalarını (ki bunlar çoktur), “oyundaki en önemli konuşmayı” (birkaç tane vardır) ve Hamlet’in karakterindeki trajik sona yol açan kusuru, başka yerlerde aramak zorunda kalacaklardır. (Hamlet’in kralın sadece öldürülmediği, aynı zamanda lanetlendiğinden de emin olduğu, III. Perde, 3. Sahneyi inceleyin.)
Bu “Olmak ya da olmamak” konuşmasında Hamlet iyi bir felsefe öğrencisi gibi, insan halinin gerçeklerine, sakin ve akılcı bir gözle bakıyor. Harika bir konuşma ama oyunun ana konusunu içermiyor. Bu büyük trajedideki ahlaki ve ruhsal dramın özü başka yerde yatmaktadır.
Yazan: Gideon Rappaport, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.