
Milliyetçi Kongre Derneği, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü ve Adalet Mülkün Temelidir Derneği iş birliğiyle bugüne kadar çok sayıda ilde gerçekleştirilen “TBMM’de Öcalan Komisyonu Ne Yapıyor” başlıklı konferans serisi son olarak Mersin’de gerçekleştirildi.
Mersin’de 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Adalet Mülkün Temelidir Derneği ve Milliyetçi Kongre Derneği iş birliğiyle düzenlenen “TBMM’de Öcalan Komisyonu Ne Yapıyor?” konulu konferans düzenlendi. Konferansa Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Anayasa Profesörü Süheyl Batum, Güvenlik Uzmanı ve Akademisyen Abdullah Ağar ikinci açılım süreci olarak adlandırılan süreci değerlendirdi. Konferans Yenişehir Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Konferans salonundaki oldukça kalabalık bir dinleyici grubunun yanı sıra konferansı sosyal medyadan yaklaşık 20.000 kişi takip etti.
Konferansın açılış konuşmasını Zafer Partisi Gençlik Kolları Mersin İl Başkan Yardımcısı Metehan Güler yaptı. Güler yaptığı konuşmada yaşanan süreci, 2. İhanet süreci olarak tanımladı. Bu bir yıllık süreçte Türk askerine “işgalci” ve “tecavüzcü” denecek kadar ileri gidildiğini belirten Güler, sürecin yalnızca siyasi bir hata olmaktan öte, Türk milletinin varlığına, birliğine ve şerefine karşı açık bir ihanet olduğunu ifade etti. Mersin’in bazı haritalarda sözde Kürdistan’ın içerisine de dahil edildiğini söyleyen Güler, Atatürk’ün “Toroslarda bir Yörük çadırı görürsem ve orada bir duman tütüyorsa bilirim ki dünyada hiçbir kuvvet bizi yenemez.” sözüne atıfta bulunarak, “Sözün asıl sahibine selam olsun.” sözleriyle konuşmasını bitirdi.
Konferans’tan önemli satır başları şöyle:
Ağar: “Şimdi PKK bizim üzerine taarruz edemeyeceğimiz kalelerimize giriyor. ”
İlk konuşmacı olarak konuşan Abdullah Ağar özellikle Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla PKK’nın son derece güçlü olduğu yerlerin ele geçirildiğini ve bütün iddiasının elinden alındığını aktardı. Neredeyse bütün operasyonel gücünü kaybetmiş olan PKK’nın sanki mücadeleyi kazanmış taraf gibi muhatap alındığını ifade eden Ağar, bu uğurda mücadele vermiş, arkadaşlarını ve askerlerini şehit vermiş bir asker olarak onurunun çok kırıldığını ifade etti. Türk milletinin de bu süreçte çok incindiğini gördüğünü söyledi.
15 Temmuz tarihinden önceki süreci de hatırlatan Ağar, o dönemde örgütün Irak’ta ve Suriye’deki Türkiye’de suç kaydı olmayan teröristleri Türkiye’ye gönderdiğini hatırlattı. Mahkemelerde GBT’lerine bakılarak bu teröristlerin serbest bırakıldığını ve Cumhuriyet tarihinin en büyük isyan girişiminin altyapısının böyle oluşmaya başladığını anlattı. Bu meskun mahal örgütlenmesinin önce YDG-H ve SONRA YPS’ye dönüştüğünü sonrasında çıkan çatışmalarda bazı kaynaklarda 900 bazı kaynaklarda da 793 olarak ifade edilen özel kuvvet, özel harekatçı, jandarma, komando ve korucu personelin hayatını kaybettiğini kaybederken. 3.000 personelin ise gazi olduğunu aktardı.
Ağar sözlerini şöyle sürdürdü: “PKK o zaman kurtarılmış bölgeler ilan etmişti. Şimdi PKK bizim üzerine taarruz edemeyeceğimiz kalelerimize giriyor. Anlayabiliyor musunuz demek istediğimi? Bizim aklımıza giriyor. Bizim vicdanımıza giriyor. Bizim sağduyumuza giriyor. Kan akmayacak yalanıyla terör duracak yalanıyla terörle elde edemeyeceğinden çok daha ağır tavizler kopartıyor ve Apo buna demokratik konfederalizm diyor. Veya başka bir ifadesiyle ademi merkeziyetçilik.”
Batum, Abdurrahim Semavi’nin yaşananları yaklaşık bir sene önce Rüdaw’a aktardığını anlattı
İkinci konuşmacı olarak konuşan Prof. Dr. Süheyl Batum ise yaşanan sürecin doğal bir süreç olmadığını, daha önceden bağlı bir plana uygun olarak yapıldığını ifade etti. Amacın aslında sözde tartışılan konuları topluma kanıksatmak olduğunu söyledi. Batum, AKP ile yakınlığı bilinen Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdürrahim Semavi’nin Rüdaw ve CNN International’a verdiği röportajları hatırlatarak konu ile ilgili şunları söyledi; “Abdürrahim Semavi diye bir kişi var. Bu kişi PKK ve diğer terör örgütleriyle ilişkilidir. 8 ay önce CNN International’a demeç veriyor. İlk önce demeci Rüdaw’a veriyor ve oradan alıyorlar. Diyor ki ‘Bu iş bitti. Türkiye bu anlaşmanın parçası olmayı kabul etti. Anayasası bile yapıldı.’ Bakın hani mafyada Omerta yasası vardır. Omerta, sessizlik yasasıdır. Kimse bir şey söylemez. Tabii ben bizim siyasetimizi Omerta’ya benzettiğim için, mafyaya benzettiğim için söylemiyorum ama teşbihte hata olmaz. Bizde de böyle bir şey var…”
Batum sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Abdürrahim Semavi bir sene önce diyor ki, bundan bir buçuk sene önce, ‘Bu iş bitti.’ diyor. ‘Türkiye’ diyor, ‘Irak’ta, Suriye’de Kürt devletleri kurulacak. Ve Türkiye bunların hamisi olarak bunları bünyesine alacak. Ve Osmanlı’daki milletler sistemini kuracak.’ diyor. Anayasası yapıldı bunun, diyor. Kimse engelleyemez bunu artık diyor. Bir şey daha diyor, kadın soruyor sonunda: ‘Peki’ diyor. ‘Irak’ı hadi anladık o bölündü. Suriye için ne diyorsun?’ Semavi orada bundan bir buçuk sene önce şey patlatıyor. Diyor ki: ‘Ne Suriye’si ya? Suriye kalmayacak ki, Suriye parçalandı. Şam’da bir bölge kalacak sadece. Onun dışında kalmayacak bir şey Suriye’ye. Rojava denilen bölge tamamıyla Kürtlerin bölgesi olacak.”
Özdağ: “Cumhuriyetimiz kurulduğu tarihten bu yana en büyük çoklu krizi yaşıyor.”
Konferansın son konuşmacısı Prof. Dr. Ümit Özdağ da konuşmasında Cumhuriyetimizin kurulduğu tarihten bu yana en büyük çoklu krizi yaşadığını söyledi. Özdağ konu ile ilgili şu ifadelerde bulundu; “Bir taraftan ülkemiz ağır bir ekonomik buhranın, 8 seneden beri devam eden bir buhranın pençesi içerisinde. Öte yandan kurumların erozyonundan, çöküşünden kaynaklanan büyük bir devlet krizi yaşanıyor. Suriye’deki savaş bitmiş olmasına rağmen bu ülkeye gelen ve sayıları 7 milyon Suriyeli sığınmacı ve kaçakların çok az bir kısmı vatanlarına döndüler. Ağırlıklı nüfus hâlâ burada kalmaya ve bir bölümüne de, önemli bir bölümüne de vatandaşlık verilmeye devam ediliyor. Afganistan’dan göç devam ediyor. Afrika’dan göç devam ediyor. Özellikle Türkiye devlet krizi, ekonomik buhran yanında sığınmacı ve kaçak krizini de yaşamaya devam ediyor. Ve bu krizler şimdi bir milli birlik kriziyle de daha da güçleniyorlar ve toplumsal ayrışma, kutuplaşmanın derinleştiği bir ortamda PKK terör örgütü ve onun ele başısı Abdullah Öcalan’da başlatılan pazarlıkların bir bölümü gizli olarak yapılmış, tamamlanmış. Şimdi toplumu alıştıra alıştıra anlatılmaya çalışılan pazarlıklar da Türkiye’yi içinden geçtiği bu kriz sürecinde ağır bir felakete doğru sürüklüyor.”
Özdağ konuşmasının devamında Millî Savunma Bakanlığı 2026 Bütçesi görüşmelerinde DEM Partili milletvekili tarafından dile getirilen sözlere de tepki gösterdi. Özdağ; “Cumhuriyetimizin kuruluşunun temel belgesinin yok sayılması, Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaret edilmesi, bunların hiçbirisi provokasyon olmuyor da bakıyoruz AK Parti sözcüsü salı günü çıkıyor. ‘Sürece karşı çıkanlar provoke edenleri cezalandırırız, ona göre konuşsunlar.’ diyerek PKK’lı teröristleri değil, Türk milliyetçilerini tehdit ediyor.” dedi.
Yaşanan süreç ulus devletin tasfiyesi sürecidir
Özdağ, yaşanan sürecin Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte kurulan “ulus devlet”in tasfiyesi anlamına geldiğini belirterek bu sürece karşı olanlardan hesap sorulduğunu ifade etti. Oysa hesap sorulması gerekenlerin Türk devletine, Türk milletine, Türk tarihine hakaret eden PKK terör örgütü mensupları ve onların siyasi temsilcileri olduğunu söyleyen Özdağ şu ifadelerde bulundu: “Onlarla görüşmeler sürerken bu pazarlıkları eleştiren Anayasa’nın 1. 2. 3. ve 4. maddelerini, Anayasa’nın girişini, Anayasa’nın 42. ve 66. maddelerini savunan ve bu savunmayı televizyonlarda burada olduğu gibi millet komisyonlarında tartışanlar ise tehdit ediliyorlar.”
Özdağ Rasim Ozan Kütahyalı’nın son dönemde söylediklerine de dikkat çekerek; “Bakın bugün ilginç bir şey oldu. Bu Öcalan’la pazarlık sürecinin gayri resmi sözcülerinden Rasim Ozan Kütahyalı dedi ki bu süreci başlatanlar ve sürdürenler idam olmayı göze almışlar. Allah Allah! Neden acaba idamı göze almışlar? Eğer bu iş hayırlı bir işse hayırlı bir iş yapan idam edilmeyi göze almazlar. Gerek yok. İdam edilmeyi göze almak için millete ve tarihe karşı çok olumsuz bir işe imza atmak lazım. Bakın bilinçaltı nasıl çalışıyor? Herkes nasıl ne yaptığını iyi biliyor? Evet. İşte diyor ki onlar idam edilmeyi göze almışsa bu sürece karşı çıkanlar da Ümit Özdağ gibi hapse girmeyi göze almalılar. Evet. Bakın arkadaşlar. Ve devam ediyor sonra. Reisçi olup, AK Partili olup bu sürece karşı çıkamazsınız diyor. Buna müsaade etmeyiz diyor. Buradan şunu anlıyoruz. Onlarca televizyonları var. Binlerce trolleri var. Yüzlerce gazetecileri var. Her gün bu televizyonlarda yüzlerce saat yayın yapıyorlar. On binlerce sayfa gazete basıyorlar. Yüzlerce internet sitesi çalıştırıyorlar. Buna rağmen vatansever AKP’lileri, milliyetçi MHP’lileri ikna edemiyorlar.” dedi.


