Tanrı Sevdiği Kullarını Datçada Yaratırmış
12 Mayısta Mersinden Datça’ya gitmek üzere 3 kişi yola koyulduk. Yolculuk esnasında sahil şeridini takip ettik. Yola çıktıktan birkaç saat sonra, her şeyden uzaklaşmış gibiydik. 12 saat sonra Kaş’a geldik. Burada 1 gece kaldıktan sonra Datça’ya doğru devam ettik.
Datça’nın merkezi aynı hatırladığım gibiydi. Betonlaşma artmış ama yine de güzel hala. Büyük bir şehirden sonra nefes almanızı kolaylaştırıyor Datça. Merkezdeki deniz hala tertemiz. Sezon daha açılmamıştı ve dingin bir hava vardı. Mayıs, Haziran Eylül Ekim hatta Kasım ayları çok ideal zamanlar Datça için. Benim için asıl güzel olan bölge ise Emecik- Karaincir bölgesi. Belki alışkanlıktan dolayıdır. Burada hava daha güzel daha ferah gelir bana.
Emecik insanı çok iyi. Hava anlatılamayacak kadar güzel. Denize sıfır olmasına rağmen nem oranı yok denecek kadar az ve bu özelliği ile dünya çapında bir üne sahip Datça. Ayrıca dünyada oksijenin en bol olduğu 2 noktadan birisi. Türkiye’de ise oksijen oranında 1. sırada. Şurup gibi hava derler ya..işte Datça’nın havası aynen öyle.
Şurup gibi bir havası var. Ben öğrenciyken Datça’ya gittiğimde daha ulaşır ulaşmaz kendimi iyi hissederdim fakat bunun sebebini tam olarak bilmiyordum o zamanlar. Herhalde gürültüden uzaklaştım diye düşünürdüm o zamanlar fakat asıl sebep havadaki oksijen oranı idi.
Datça bir koylar beldesi. Sanırım 52 koy var yarımadada. Marmaristen Datça’ya doğru giderken gördüğünüz manzaralar, karşınıza çıkan koylar o kadar güzel ki yolun nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz, hatta yol bitsin istemiyorsunuz. İrili ufaklı birçok koydan oluşan bir dantel burası.
Denizin güzelliğini, renk tonlarını anlatmaya gerek bile yok. Kristal gibi bir deniz var. Her koyun kendine has özellikleri var. Kimisi derin ve çakıl. Kimisi çok rüzgar alıyor. Kimisi rengi ile ünlü ve sörfçülerin gözdesi. Tek ortak noktaları ise tertemiz olmaları. O kadar temiz ki, içilecek su gibi duruyor. Mesela Karaincir plajı, organik kuman oluşuyor.
Krem rengi bir kumsal denizin içine doğru onlarca metre ilerliyor ve bu beyaz kum sayesinde deniz kristal bir havuzu andırıyor. Yüzmesi çok konforlu. Mayıs ve Eylül’deki deniz muhteşemdi. Özellikle hava dingin iken deniz muhteşem. Güzel bir tadı var burada yüzmenin. Temmuz ve Ağustos aylarını sevmedik – aynen oranın bazı yerlileri gibi. Bu arada sörf meraklıları için Datça’ya 10 km kala bir sörf kampı da bulunuyor. Geceleri Karaincir’de plajda oturduk. Yıldızların berraklığı başımızı döndürdü. Karanlık bir koyda gökyüzü bir yıldız yumağı kaplamış gibi.
Bir kere Marmaris’e gitmeye karar verdik fakat kalabalık ve gürültüden kendimizi zor attık arabaya. Datça yoluna çıktığımızda ise ormanların ve denizin kokusu tekrar doldu ciğerlerimize. Zaten Marmaris’in en güzel yanı Datça’ya gidiş yolunun olması şekline espri dolanmıştı arabada.
Toplamda 1 ay kaldık. Knidos’a Mesudiye’ye, Palamatbükü’ne, Kızkumu’na hatta Dalya’a da uğradık. Hepsi güzel yerler fakat dediğim gibi benim favorim Emecik, Karaincir olmuştur hep.
Datça’nın değirmenleri de çok güzel. Datça’ya 10 km kala yolun sağında taş değirmenleri görebilirsiniz. Bu değirmenlerden birisi belediye tarafından hizmete açılmış. Arabayla sağa sapıp değirmenleri yakından görebilirsiniz. Değirmenlerden baktığınızda Datça’ya dek uzanan büyük arazi çok güzel bir manzara oluşturuyor. Tanrı sevdiği insanları Datça’da yaratır şeklinde bir Yunan atasözü varmış. Gerçekten de Datça’ya uğradığınız zaman bu söze katıldığınızı hissediyorsunuz. Sebze meyve çok güzel Datça’da. Lezzetli şeyler yiyorsunuz. Bayağı iri taneli bir ‘‘bir bakla içi’’ satılıyordu pazarlarda. Sadece haşlayıp yedik. Müthiş lezzetli bir şey o.
Eski Datça ise ayrı paragraf açılması gereken bir yer. Taş evlerden oluşan eski Datça çok güzel bir köy. Can Yücel’in yaşadığı bu köy ziyaretçileri kendinden geçiriyor. Fakat ev ziyarete kapanacakmış diye duyduk, zaten oldukça bakımsız bir durumdaydı.
Buradaki evler genelde restore edilmiş, fakat son zamanlarda popüler olması nedeniyle eski Datça’daki ev fiyatları bayağı bir uçmuş. Eski Datça’yı özellikle bahar ayında ziyaret etmenizi tavsiye ederim çünkü taş duvarların arasından bile çiçekler fışkırıyor. Her yer rengarenk. Hediyelik eşya dükkanları ve minik kafeler ile bir şirinlik abidesi eski Datça. Burada güzel arkadaşlar da edindik.
Fakat Datça’daki esnaf arasında çok birlik beraberlik yok gibi geldi bana. Umarım yanılıyorumdur. Aslında Datça’da genel anlamda böyle bir sorun var. İnsan ilişkileri çok sağlam değil. Ev sahipleri arasında bile garip bir iletişim var gibi. Datça’ya yerleşen bazı kişiler, Datça’nın yerlileri ile iletişim kurmamışlar, sadece kendi eş dostlarıyla ve misafirleriyle iletişim içerisinde olmuşlar; biraz kibirli davranmışlar. Bunun üzerine bölgenin yerlileri de o insanlarla iletişim kurmak istememiş ve zamanla böyle bir kopukluk oluşmuş. Hatta gerçek Datça’lı sahte Datça’lı diye bir ayrım bile yapılıyordu.
Datça’nın doğası yazmakla anlatılacak gibi değil. Orada yaşayan veya tatil için seçen insanlarla tanıştığınızda mutlaka havadan ve denizden konuşuyorsunuz zaten. Çok güzel bir bölge. Doğayı seven, deniz tutkunu olan insanlara ve de gençlere şiddetle tavsiye ederim.