Büyük Kılıç Ustası Miyamoto Musashi

Efsane Kişilikler: 1. Bölüm

Miyamoto Musashi (Kaynak: Wikipedia)

Miyamoto Musashi kimdir?

Tam adı Miyamoto Musashi Shinmen Takezo’dur. 19 Mayıs 1584’te Japonya’da doğmuştur. Fujiwara Klanı’na bağlı bir samuray ve dönemin en etkili ve önemli kılıç ustasıdır.

O dönemin Japonya’sı kargaşa içerisindeydi ve bu birçok savaş ve çatışma anlamına geliyordu. Günümüz Japonya’sında hakkında en fazla samuray filmi çekilmiş ve en meşhur samurayı, şüphesiz Miyamoto Musashi’dir. Özelikle 1950’lerden itibaren çekilmeye başlanan birçok samuray filmi, Miyamoto Musashi’nin hayatını konu alır. Filmlerde genel olarak Musashi, ilçe ilçe dolaşan ve zulüm gören halkı kötü adamlardan kurtaran bir kahraman olarak gösterilir.

Peki, gerçekte Miyamoto Musashi kimdi? Miyamoto Musashi, bir Japon samuray ailesinde doğmuştu, yani babası da bir samuray idi. Samuray sınıfı, işçi sınıfından çok daha yüksek soylu, elit bir kesimdi. Samuraylar, belirli bir beyliğe bağlı olarak yaşardı ve büyük savaşlarda askeri birim olarak kullanılırdı. Ayrıca Samuraylar ikili düellolarda ölümüne dövüşürlerdi. Samuraylar belirli bir klana mensup olurlar, koşulsuz itaat ettikleri kişilere Şogun (İmparator) denilirdi. Samuraylar klanları, Şogun’ları ve onurları için her an için öldürmeye ve ölmeye hazırlardı. Başıboş, yani bir Şogun’a bağlı olmayan samuraylara “Ronin” denilirdi. Samuraylarda onursuz bir davranış asla kabul görmüyordu. Bağlı oldukları Şogun’ları tarafından yapılan onursuz bir davranış, tüm klan tarafından yapılmış kabul ediliyordu. Bu durumda veya kendisi büyük bir hata yapan bir samurayın “harakiri” yapması, yani intihar etmesi beklenirdi. Harakiri, bir kılıçla karnını deşerek intihar etme biçimidir ve çok acı veren bir intihar şeklidir. Miyamoto Musashi büyük savaşlardan sonra, bir Ronin olarak yıllarca yaşamıştır.

Miyamoto Musashi’nin babası Hirata Munisai de bir samuray olduğu için, Musashi çocuk yaştan itibaren silahlı ve silahsız dövüş sanatları hakkında temel eğitimden geçmiştir. Çocuk yaştan itibaren yeteneğini ortaya koymuş ve sonraki yıllarda babası ve başka büyük ustalar tarafından, Katana (Japon Samuray Kılıcı) konusunda ileri eğitimler almıştır. Tabii ki Musashi sadece Katana eğitimi almadı; o dönemde kullanılan birçok silahı da ileri derecede kullanabiliyordu. 13 yaşında ilk düellosunda rakibine galip gelmiştir ve 16 yaşından itibaren birçok büyük savaşa dâhil olmuştur. Bunlardan en önemlisi 21 Ekim 1600 tarihindeki meşhur Sekigahara Meydan Muharebesidir.

Sonraki senelerde bir Ronin olan Musashi’nin, 29 yaşına kadar 60’a yakın ölümcül düellosu olmuştur ve hepsini kazanmıştır. Musashi ezilen insanların hakkını savunmak için de birçok kez kılıcını kullanmıştır.  Onun namını duyan ve ona meydan okuyan birçok ünlü silah ustası onun karşına dikilmiş, fakat hiçbiri direnememiştir. Musashi, 29 yaşında silahı bırakmış ve kendisini spiritüel olarak geliştirmeye adamıştır. Miyamoto Musashi çocukluktan itibaren Japonya’da yaygın olan Budizm ve Konfüçyanizm eğitimi görmüştü. Silahı bıraktıktan sonra da kendisini bu yönde geliştirmeye adamıştır.

Musashi inanç konusunda şunları ifade etmiştir:

“Tanrılara ve Buda’ya inanıyorum, fakat onlardan yardım alma beklentisi içerisinde değilim.”

60 yaşına geldiğinde, ölümünden kısa bir süre önce 5 Çember (Gorin no Sho) adlı kitabı kaleme almıştır. Ölmeden 1 hafta önce de Dokkodu (Yalnız Yürüyenler) adlı eseri kaleme almıştır. Dokkodu eserinde uyulması gereken 21 kuraldan söz etmiştir.

Miyamoto Musashi’nin felsefesi

Musashi, Nito Riyu savaş stilinin babasıdır. Ayrıca 5 Çember (Gorin no Sho) ve Yalnız Yürüyenler (Dokkodu) kitaplarının da yazarıdır. Peki, Musashi gerçekten kimdi? Birçok savaşa katılmış, ayrıca birçok düelloda birçok kişiyi öldürmüş, gözü kan bürümüş bir câni miydi? Yoksa inançlı ve bilge bir filozof muydu? Musashi bir samuray olarak doğmuştu ve o aslında kaderini yaşıyordu. Samuray olarak doğmak onun seçimi değildi ve ölmek, öldürmek ve hatta bir gün klanın ve kendinin onuru için harakiri yapmak onun için kaçınılmazdı.

Biz burada onu yargılamak veya onu övmek ile ilgilenmiyoruz. Bizi ilgilendiren kısmı aslında şu: nasıl oldu da, bir insan bu kadar savaştan ve 60 düellodan sağ çıkmayı başardı? Musashi’nin sırrı neydi ve kendisini diğerlerinden ayıran özelik neydi?

Miyamoto Musashi (Kaynak: Wikipedia)

İşte burada Musashi’nin hayata bakış açısı, disiplini ve kendini daima geliştirme arzusu yatmakta. İngilizcede “mindset” yani düşünme yapısından sıkça söz edilir. Bir adam düşünelim, hiç yemek seçmiyor, aşk ve şehvet ile ilgilenmiyor. Duygularının bedenine ve bedeninin duygularına etki etmesine izin vermiyor. Bir adam düşünelim, insanların korktuğu yerlere gidip tek başına orada kalıyor ve hem bedensel hem de zihinsel olarak mükemmel bir savaşçı olmak için daima sınırlarını zorluyor. Gece karanlık bir ormanda, soğuk bir yerde, bir ağaca sırtını dayamış birini düşünün, işte o Miyamoto Musashi’dir. Musashi, insanların kendilerini geliştirmek için rahatlıktan feragat etmeleri gerektiğine ve sınırlarını genişletmek için daima zorluklara göğüs germeleri gerektiğine inanıyordu.

Musashi, marangoz, çiftçi veya herhangi bir meslek grubundan olan tüm insanların, daima ölümle karşı karşıya olduğunu savunurdu. Onun felsefesine göre, bir gün herkes ölecekti ve insanlar yaşadığı sürece ölüm daima var olan bir gerçekti. Bir samuray için, bu daha da fazla geçerliydi. Bir samuray her bir silahlı müsabakada, ölümle burun buruna gelir.

Musashi konuyu şöyle dile getirmiştir:

“Genel olarak konuşursak savaşçının yolu, ölümü kararlı bir şekilde kabul etmektir.”

Bunun dışında Musashi, insanın kıskançlıktan uzak durması, başkaları ile kendisini kıyaslamaması gerektiğine inanırdı. Yaşamak ve başarılı olmak için insanın kendisinin dışında hiçbir şey aramaması gerektiğine inanırdı. Bu konuyu şu şekilde ifade etmiştir:

“Kendinizin dışında, daha iyi olmanızı, daha güçlü, daha zengin, daha hızlı veya daha akıllı olmanızı sağlayacak hiçbir şey yoktur. Her şeyin sırrı kendi içindedir. Kendinizin dışında hiçbir şey aramayın.”

Musashi’ye göre iyi bir samuray olmak için sadece kılıç ve silahlar konusunda eğitim almak, kendini geliştirmek ve ustalaşmak yeterli değildi. Bu sebeple, şiir, kaligrafi, savaş stratejisi ve sanat ile ilgili birçok konuda kendisini geliştiriyordu. Musashi için ölüm ve sınırlar daima vardı ve insan hayatı boyunca kendini geliştirmeli ve işinde daha iyi olmak için çaba göstermeliydi. Hatta bununla da yetinmeyip kendisini bütünsel olarak ele alması gerekirdi. Yani Musashi, bir bireyin sadece bir konuya odaklanmasının yeterli olmadığını düşünüyordu ve bu konu hakkında şu cümleleri sarf etmişti:

“Sadece bir gezegeni incelerseniz, evreni anlamak zordur”

Musashi ayrıca insanın pişman olacağı hiçbir şey yapamaması gerektiğine ve bir şey yaptığında ondan asla pişman olmaması gerektiğine inanırdı. Çünkü sürekli devam eden pişmanlık duygusu, gereksiz bir yük anlamına gelir ve olanları asla değiştiremez.

Miyamoto Musashi’nin dövüş tarzı da birçok samuraydan çok farklıydı. İkili müsabakalarda genellikle iki kılıç kullanırdı. Bir samuray standart olarak, birden fazla kılıç taşır. Buna rağmen genellikle kılıçlardan sadece birini iki eliyle kavrayarak dövüşürdü. Fakat Musashi iki kılıç kullanır ve bu yönde antrenman yaparak kollarını güçlendirirdi. Zamanının en iyi iki kılıç kullanabilen samurayı olmuştur. Musashi’ye göre yanında taşınıp kullanılmayan bir kılıç gereksizdi ve bu şekilde ölmek aptalcaydı. Çok ilginçtir ki Musashi birçok müsabakasında tahta kılıç da kullanmıştır. Musashi ayrıca savaş sanatının, psikolojik kısmını da iyi kullanırdı. Çok kibirli olan rakiplerinin bu huyunu kendi aleyhlerinde kullanır, aşırı sinirli rakiplerine kızdıracak kelimeler söyler veya bir düelloya bilerek yarım saat geç gelirdi. Böylece rakibinin moralini bozardı.

Musashi çift kılıçla dövüşüyor. (Kaynak: Wikipedia)

Bunun dışında Musashi’ye birçok kez tuzak da kurulmuştur. Fakat Musashi bu tuzakların hiçbirine düşmemiştir. Mesela genel olarak düellolara geç gelen Musashi, ona tuzak kurulacağını anladığı bir durumda, rakibini düello yerinde bir ağacın üstünde bekleyip ona pusu kurmak isteyen grubu izlemiş ve onları bu şekilde alaşağı etmiştir. Buradan anlıyoruz ki Musashi’nin sezgileri de çok güçlüydü. Bunu da hiç şüphesiz zihinsel olarak kendini daima geliştirmesine borçluydu.

İlginçtir ki Musashi daima muzaffer olmasını diğerlerinden çok daha iyi bir kılıç ustası olmasına bağlamıyordu. Ona göre daima galip gelmesinin birinci nedeni, kendisinin savaş sanatına bir yatkınlığı olmasından kaynaklanıyordu. İkinci neden diğerlerinin savaş stilinin işe yaramaz olmasıydı ve üçüncüsünü de Tanrının onun galip gelmesini istemesine bağlıyordu.

Miyamoto Musashi’nin felsefesini birkaç kelime ile açıklayacak olsak bunlar sabır, disiplin, özveri ve sıkı çalışmaktır. Ayrıca Musashi, insanın dışarda bir şey aramaması gerektiğine ve sahip olduğu her şeyin kendisinde bulunduğuna inanırdı. Musashi disiplin ve özverili sıkı çalışma ile iş veya ikili ilişkiler gibi her konuda başarılı olunacağına inanırdı. Ayrıca Musashi insanların gerçeği olduğu gibi kabul etmesi gerektiğine ve bir hayal dünyasında yaşamamaları gerektiğine inanırdı, bu konu ile ilgili şu sözleri sarf etmiştir:

“Gerçek senin olmasını istediğin şey değildir. Gerçek, neyse odur. Ya onun gücüne boyun eğersin ya da bir yalanı yaşarsın.”

Miyamoto Musashi Döneminin Japonya’sı

Miyamoto Musashi bir Japon olduğu için Japonya kültürüne de değinmemiz gerekir. Musashi’yi anlatırken, sık sık disiplin konusunu vurguladık. Bugün Japonya denildiğinde aklımıza ilk gelen şey çalışkan, dürüst, nazik ve kibar insanlar. Japonya denildiğinde, gözümüzün önüne antik evler, temiz sokaklar ve refah içinde devasa şehirleri olan modern bir ülke gelir. Yani aslında Miyamoto Musashi’nin de sahip olduğu ve ona atfedebileceğimiz karakteristik özelikler, Japon kültürü ile ilişkili ve Japon kültürüne kök salmış özelliklerdir.

Japon kültürünün nereden geldiğini ve köken olarak nereye dayandığını Japonlar gayet iyi bilirken, diğer ülkelerden çok az sayıda insanın bu konu hakkında fikri vardır. Bilinmelidir ki, 5000 yıllık Çin kültürünün Japon kültürü üzerinde inanılmaz etkisi vardır. 5000 yıllık Çin tarihinde birçok hanedanlık kurulmuş, birçok medeniyet var olmuş ve sonra yıkılmıştır. Bu süreçlerde birçok ülke, Çin kültüründen etkilenmiştir. Japonya, özelikle Çin Tang Hanedanlığı döneminden etkilenmiştir. Japonya denildiğinde, aklımıza karate, bonsai ağaçları, kaligrafi, Budizm dini, antik Japon mimarisi ve Japonların sahip olduğu karakter özelikleri gelir. Japonların bunların tamamını Çinlilerden öğrendikleri bilinmektedir. Yani Çin Tang Hanedanlığı dönemde Çin’deki insanlar bugünün Japonları gibiydi. Onlar nazik, çok temiz, dürüst ve çalışkan insanlardı. Her işte mükemmeliyeti ararlardı. Birkaç örnek vermek gerekirse karate, Japonca “Çinlinin eli veya yumruğu” anlamına gelmektedir. Meşhur Bonsai, yani cüce ağaç yetiştirme sanatı Japonlara, M.S. 7inci yüzyılda Çinliler tarından öğretilmiştir. Bonsai sanatı orijinalinde Çinlilerin “Pun-tsai” dediği bir sanat dalıdır ve bu sanat tam olarak 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Yani Musashi ve Japonya’dan söz ederken, Çin kültürünün muazzam etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. 5000 senelik Çin kültürü, dünyada bugüne kadar aktarılabilmiş ve günümüze kadar gelmeyi başarmış tek yüksek medeniyettir. Antik Mısır kültürü, Maya kültürü, Yunan kültürü de zirveler görmüştür. Fakat hiçbiri bugüne kadar kesintisiz devam etmemiştir. Sadece 5000 yıllık Çin kültürü bugüne kadar gelmiştir. Birçok olağanüstü medeniyetin ve ülkenin kuruluşu 5000 yıllık Çin kültürü ve birikimine dayanmaktadır.

Almanya’nın en popüler ve sevilen başbakanlarından Helmut Schmidt bir televizyon röportajında: “Beni çok eleştiriyorlar. Bana Çin’i çok fazla övdüğümü ve oradaki insan hakları ihlallerini görmezden geldiğimi söylüyorlar. Evet, ben de komünizmi ve kanlı devrimlerini biliyorum ve asla tasvip etmiyorum. Benim hayran olduğum Çin, bu değil. Ben 5000 yıllık muazzam Çin Kültürüne hayranım. Düşünün, bugüne kadar gelmiş tek yüksek medeniyet 5000 yıllık Çin kültürdür” yorumunda bulunmuştur.

Maalesef 1950’de Mao Zedong’un kanlı komünist kültür devrimleri sonrasında, bu muazzam 5000 senelik kültüre savaş açılmıştır ve bu savaş hala devam etmektedir. Bugün Japonya’nın dimdik ayakta durmasını sağlayan antik Çin kültürü, maalesef Çin’de yok olmanın eşiğindedir. Sözünü ettiğimiz antik çağlardan aktarılan ve Çin kültürünün bir geleneğinden gelen Falun Gong’un uygulayıcıları, Uygur Türkleri, Tibetliler vs. zulüm görmektedir. Komünist devrimden bu yana 80 milyondan fazla insan Çin komünist devriminin kurbanı olmuştur.

Yukarda Miyamoto Musashi’nin hayatına kısaca değindik. Peki, günümüz Türkiye’sinde bizim Musashi’den öğrenebileceğimiz veya örnek alacağımız bir şeyler var mı? Elbette: disiplin, mükemmeliyetçilik, sıkı çalışma ve iyi eğitim bizim için de çok önemli. Bunu, yaşadığımız son depremde yine acı bir şekilde gördük. Binlerce vatandaşımız kötü yapılan binalardan dolayı hayatını kaybetti. Bu bize gösterdi ki, iyi eğitim almayan, işinin ehli olmayan insanların ülkeye ve topluma verdiği zarar muazzamdır. Aynı şekilde liyakata, iyi eğitime ve dürüstlüğe önem vermeyen toplumlardan Muasashi’lerin çıkması mümkün değildir. Eğitim çocuk yaşta, ailede başlar ve sonra okulda ve toplum içinde devam eder.

Musashi savaş sanatından söz ederken, sıkça bu sanatın çiftçilik, mimarlık veya marangozluktan hiçbir farkının olmadığını vurgulamıştı. Yani Musashi’nin felsefesine göre, bir müteahhit çok iyi eğitim görmeli, yaptığı evin yerini iyi seçmeli, doğru malzeme kullanmalı ve bu şekilde en iyi evi inşa ederek topluma katkıda bulunmalıdır. Eğer herkes işini düzgün yapar, yaptığı işe saygı duyarsa, toplum daha yüksek refah seviyesine sahip olup, güven içinde yaşayabilir.  Umarız ki, ülkemizde de liyakate ve iyi eğitime verilen değer gittikçe artar. Musashi efsane bir kişidir ve gerçekten yaşamıştır. O, gün geçtikçe daha iyi olabilmek için çabalamış ve böylece inanılmaz başarılara imza atmıştır. Musashi Japonya’nın ebedi kahramanıdır. Büyük saygı görmektedir ve hala birçok insan için ilham kaynağıdır.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.