Şifreleriniz, kredi kartlarınız, banka hesaplarınız ve e-postalarınız Çin komünist rejimine ait.
Bu henüz bir gerçek değil, ama Çin Komünist Partisi (ÇKP) bunun böyle olmasını sağlamak için yorulmadan çalışıyor.
Bu gerçeğe ulaşmak amacıyla rejim, akıl almaz miktarda veriyi işlemek için kuantum işlemcilere giderek daha fazla yöneliyor. ÇKP’nin asıl amacı, çevrimiçi depolanan bilgilerin çoğunu korumak için kullanılan, RSA şifrelemesini kırmaktır.
Kuantum işlemcilerin dünyadaki verilerin çoğunu koruyan şifrelemeyi tamamen parçalama potansiyelinden uzun süredir korkuluyordu. Ancak çoğu kişi, tehdidin en az on yıl uzakta olduğuna inanıyordu.
Bununla birlikte, Çin’deki çok sayıda akademik kurum ve devlete ait laboratuvardan 24 araştırmacının ortaklaşa yazdığı ve Aralık ayında yayınlanan bir makalede, tam da bunu yapmak için bir yöntem geliştirildiği iddia ediliyor.
“Süper iletken bir kuantum işlemcide alt doğrusal kaynaklara sahip tamsayıların bileşenlerine ayrılması” başlıklı makalede (pdf), Çin’deki araştırmacıların, kod çözen algoritmaları geliştirmek için kuantum bilgi işlemini kullanarak, çoğu çevrimiçi şifreleme sistemi tarafından kullanılan RSA algoritmasını kıracak bir yöntem geliştirdiğini iddia ediliyor.
Makalede özellikle, matematikçi Claus-Peter Schnorr tarafından geçen yıl geliştirilen ve klasik bilgisayarlarda hesaplanamayan bir algoritmanın, en çok zaman alan işlemlerden bazılarını bir kuantum sistemine aktararak etkili bir şekilde çözülebileceği iddia ediliyor.
Bu olay Çin’in internet dünyasının bütün hâkimiyetine sahip olmaya doğru bir adım daha attığını gösteriyor. Aynı zamanda kuantum ve klasik sistemlerin hibrit kullanımının, yeni bir güvenlik belirsizliği çağını başlatmada benzersiz bir rol oynayacağını da vurguluyor.
Hibrit Sistemler, Bir Sonraki Tehdit
Bir düşünce geliştirme kuruluşu olan Hudson Enstitüsü’nün kıdemli üyesi Arthur Herman’a göre bu makale, Schnorr algoritmasının başarısından bağımsız olarak, ÇKP ve onun devlete ait birçok araştırma kuruluşunun ABD’yi baltalamak ve yerinden etmek için yüksek riskli kuantum bilgi işlem sisteminden yararlanmaya çalıştıklarına dair yeni kanıtlar sunuyor. “Öte yandan, kendi sitelerini sağlamlaştırmakla ve ABD’nin bu tür şifre çözme çabalarına karşı kendilerini korumakla çok meşguller.”
Hudson’ın Kuantum İttifakı Girişimi’nde denetçi olarak görev alan Herman, hibrit kuantum-klasik makinelerin, liberal uluslararası düzen ile dünyadaki otoriter rejimler arasındaki kuantum yarışının ayrılmaz bir parçası olacağını söyledi.
Bir kuantum biti veya kübit, kuantum bilgisayarlar tarafından kullanılan temel bir kuantum bilgi birimidir. Geleneksel işlemciler, ikili kod oluşturmak için açık ya da kapalı olabilen normal bitleri kullanırken, kübitler süperpozisyon olarak bilinen bir olguda açık, kapalı veya aynı anda açık ve kapalı olabilirler.
Bu üçüncü durumun varlığı, kuantum işlemcilerin geleneksel işlemcilere göre çok daha yüksek işlem hızlarına ulaşmasını sağlar; ancak iki sistemin birlikte çalışmasını sağlamak zordur.
Araştırmacılar bir kuantum sistemini klasik bir sisteme bağlayabilir, birinin ham gücünü kullanarak diğerinin kararlılığını etkili bir şekilde artırabilirler.
Bu amaçla Herman geçen yılın sonlarında Hudson Enstitüsü için bir rapor (pdf) yazdı. Raporunda kuantum ve klasik bilgisayarları çeşitli görevler için bir arada kullanan hibrit sistemlerin, bilişim teknolojisini nasıl keşfedilmemiş ve muhtemelen tehlikeli yeni bölgelere çıkarabileceğini araştırdı.
Raporda şöyle yazıyor: “Kuantum geleceğine giden gerçek yol, kuantum ve klasik dijital teknolojinin birleşimidir. Bu yol, özellikle bilgi işlem alanında kuantum bilgi biliminin potansiyel faydalarına erişimi, güçlü bir şekilde hızlandıracaktır.”
“Kısacası, ‘hibrit’ işlemcili bilgisayarlar, kullanıcılara bir problemin farklı yönlerini, sistem içindeki kuantum ve klasik bileşenleri çalıştırarak çözen bir işbirliği sağlar. İşgücü, problemin belirli bir yönünü çözmek için hangi sistemin en uygun olduğuna göre paylaşılır.”
Makalelerini Schnorr’un algoritması üzerine yazan Çinli araştırmacılar, tam da böyle bir sistem önerdiler ve kilit karmaşık görevleri bir kuantum makinesine devrederken, süreçlerin geri kalanı için klasik bir sistem kullanarak “pratik kuantum avantajının” elde edilebileceğini söylediler.
Araştırmacılar RSA şifrelemesini tamamen kırmak için gerekli olan kuantum gücünün yalnızca küçük bir kısmını kullanmış olsalar da, modellerinin yeterince büyütülebileceğini ve muhtemelen “yakın gelecekte” başarılı olacağını bildiriyorlar.
Herman, “Yaptıkları şey, araştırmaları için kuantum bileşenlerini klasik bilgi işlemle bağdaştırmaktı” dedi. “Başka bir deyişle, hibrit bir sistem kullandılar.”
Herman, “[Şifrelemeyi kırmak için] büyük, yekpare bir kuantum bilgi işlem sistemine sahip olana kadar beklememiz gerektiği fikrinin yanlış olduğu ortaya çıkıyor” diye ekledi.
Propaganda Zaferi ve ÇKP’nin “Kapalı Kapılar Ardındaki” Araştırması
Yürütülen her bir araştırma, geliştirilen algoritmalar veya RSA’yı kırarak toplanan veriler nihayetinde rejime ait olacaktır. Çünkü ÇKP yasaları verileri ulusal bir kaynak olarak tanımlar ve rejimin ulusal güvenlik amacıyla Çin’deki bir varlığa ait herhangi bir veriyi toplamasına izin verir.
Herman, Aralık ayında yayınlanan makalenin yazarları arasında devlete ait kurumlardan araştırmacılar bulunduğunu ve araştırmanın gizlilikle yürütülmek yerine geniş çapta yayınlanmasının ÇKP’nin büyüyen hırsını gösterdiğini söyledi.
Herman, “[Bu makalenin] asıl gösterdiği şey, bu araştırmaları az ya da çok gizli bir şekilde yapmadıklarıdır” dedi.
“Bu yayını, kuantum şifre çözme çalışmalarında ne kadar sağlam ve ciddi olduklarını ilan etmenin bir yolu olarak görüyorlar.”
Herman daha önce kuantuma egemen olma yarışını “en güçlü silah” arayışı olarak tanımlamış ve bu çabayı ilk atom bombasının yaratılmasıyla sonuçlanan Manhattan Projesine benzetmişti.
Makalede anlatılan çalışmanın ürünü bir atom bombası olmasa da, dumanı tüten bir silah olabilir ve Herman, rejimin ABD’yi baltalama ve sonunda yerinden etme çabasının bir parçası olarak perde arkasında çok daha karmaşık araştırmalar üzerinde çalışıyor olabileceğinden korkuyor.
Herman, “Bu, giderek rejimin ABD’ye ve Batı’ya karşı stratejik saldırılarının bir parçası olacak” dedi.
“Olayın kendisi yakın vadede endişelenmemiz gereken bir şey olmasa bile bunu çok ciddiye almalıyız.”
Herman sonuç olarak rejimin makale sayesinde kesinlikle bir propaganda zaferi kazandığını, kuantum bilgisayar teknolojisindeki ilerlemelerini dünyaya korku salmak için kullanabileceğini, ancak bilinmeyen projelerinin çok daha tehdit edici olabileceğini söyledi.
Herman, “Bunların hepsi geniş çapta yayınlanan bilimsel makaleler” dedi.
“[ÇKP’nin] yaptıklarını bize duyurduğu kadar biliyoruz. Kapalı kapılar ardında ne yaptıklarını gerçekten bilmiyoruz.”
Bu nedenle Herman, daha geçen yıl kuantum bilgi işlem teknolojisindeki dünyayı değiştiren atılımların 2030’larda ürün vereceğine inansa da, bu en son gelişmenin onu bu zaman çizelgesini kısaltmaya zorladığını söyledi.
Bu aşamada etkili bir hibrit sistemin gerçekleştirilmesinin, ÇKP’nin çok daha ileride olabileceği ve önümüzdeki birkaç yıl içinde şifre kırma çabalarının ortaya çıkabileceği anlamına geldiğini söyledi.
Sınır Tanımayan Savaş
Emekli ABD Hava Kuvvetleri Tuğgeneral Robert Spalding’e göre, ÇKP’nin kuantum egemenliğine yönelik telaşı, rejimin Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik çok yönlü saldırısında sadece bir başka araçtır.
Spalding, kuantum bilgisayar teknolojisini nihai bir silahtan ziyade, rejimin ABD’ye karşı gerçek askeri avantaj kazanmak için emrindeki askeri olmayan her türlü aracı kullanmaya çalıştığı çok daha büyük “sınırsız savaş” kampanyasının bir parçası olarak görüyor.
Spalding, “Çinliler, RSA şifrelemesini kırmak için yeterince güçlü bir kuantum bilgisayara sahip olacakları umuduyla uzun süredir verileri vakumluyor” dedi.
“Bununla birlikte, makalede bahsedilen tekniğin, topladıkları verilerle ilgilenen kişiler tarafından yararlı bir şekilde erişilinceye kadar avantaj sağlamayacağı söylenebilir.”
Bu nedenle Spalding, kuantumun toplayabildiği muazzam miktardaki veriyi sıralamak ve anlamlandırmak için gereken yapay zekanın, onu elde etme araçlarından daha önemli olduğuna inanıyor.
Her halükarda Spalding, hem yapay zekayı hem de kuantumu, ÇKP’nin “veriye dayalı otoriterlik” temelinde bir devlet kurma ve işletme hırsı olmasına ve bunun için rejimin yasal, yarı yasal ve yasadışı yollarla veri toplaması gerekliliğine bağladı.
Spalding “Sınır tanımayan bir savaş olarak ele aldığımızda, bunun teknolojinin evrimi olduğunu görebiliyoruz. Özellikle de muazzam miktarda veriye sahip olan internetin evrimi olduğunu, onu doğru şekilde kullanan herhangi bir otorite için inanılmaz avantajlar sağlayacak her şeyin bağlayıcı aracı olduğunu görüyoruz” dedi.
Spalding, “Kuantum yalnızca bir araçtır” diye ekledi. “Dinlenemeyecek iletişim yöntemlerine olanak sağlayabilir ve modern şifrelemeyi kırmak gibi işler yapmak için kullanılabilir. Yapay zeka ÇKP’nin hakimiyeti amacıyla kullanıldığında, kuantum teknolojilerinden çok daha önemli ve güçlüdür.”
Rejimin tüm Amerikalıların verilerine sahip olma yolundaki ilerleyişini ABD’nin nasıl engelleyebileceği ve hatta yavaşlatabileceği sorulduğunda, Spalding pek de iyimser değildi.
ÇKP rejimi Çin’i kontrol ettiği sürece, ABD teknolojisi ve araştırmasının, askeri-sivil birleşme stratejisinin kontrolünde, uluslararası düzene karşı etkili bir şekilde işbirliği yapması gerektiğini söyledi.
Spalding, bu sorunun Amerika Birleşik Devletleri ve benzer düşünen demokratik devletler için benzersiz bir zorluk oluşturduğunu, çünkü bu devletlerin açık yapıları nedeniyle ekonomik, politik ve basın sistemlerinin ÇKP propagandasına, fikri mülkiyet hırsızlığına ve baskı rejimine karşı doğal olarak savunmasız olduğunu söyledi.
Spalding, böyle bir senaryoda, ABD için zafere giden tek yolun, rejimin ABD pazarlarına, medyasına ve teknolojisine erişimini tamamen kesmek ve rejimden ayrılmak olduğunu söyledi.
Spalding, “Soğuk Savaş sırasında ekonomileri birbirinden ayırarak teknolojiyi Sovyetlerin elinden etkin bir şekilde koruyabildik” dedi. “Ekonomimizi Çin’le birleştirerek onlara kendi sistemimizle bizi yenme gücünü vermiş olduk.”
“ÇKP’nin yetenek, teknoloji ve sermaye için Amerika’ya güvenebilmesi gerçeği, insanlara yaratma özgürlüğü verildiği için ABD’nin sahip olduğu herhangi bir avantajın Çin’in de yararına olmasını sağlıyor.”
ABD, Onlarca Yıl Kuantum Savunmasına Hazırlanmalı
Herman, gelecekte ayrışma olacağından o kadar da emin değildi.
Ulusal liderler ilk başta harekete geçmekte yavaş olsalar da, ABD kuantum tehdidine karşı savunmak için çaba sarf ediyor. Herman, Biden yönetiminin ülkeyi kuantum geleceğine hazırlama çabalarını “hızlandırdığını” kaydetti.
Herman devlet kurumlarına “post-kuantum kodlama” geçiş sürecini başlatma emrini veren Kuantum Bilişim Siber Güvenlik Hazırlık Yasasını çıkardığı için Biden yönetimini övdü.
Herman “Post-kuantum kodlamaya geçmek uzun zaman alıyor. Sistemleri kuantum-güvenli hale getirmek zaman, çaba ve kaynak gerektirecek” dedi.
“Biden yönetimi, devlet kurumlarını kuantum açısından korunmuş ve güvenli hale getirme konusunda geçen yıl gerçekten hızlandı. Bir sonraki adımda, bankalar ve enerji şirketleri de dâhil olmak üzere özel sektörü ve özel şirketleri, kendilerini kuantuma hazır ve kuantum-güvenli hale getirme konusunda ele almamız gerekiyor.”
Ancak savaş henüz bitmedi ve Herman, kuantum hâkimiyeti için verilen savaşın, on yıllar boyunca sürecek zorlu rekabet ve inovasyon yoluyla destekleneceğine inanıyor. Kazanan dünyanın geleceğini şekillendirecek.
Herman, “Bu önümüzdeki birkaç on yıl, belirleyici olacak” dedi. “Hala zamanımız var ama bu tehdit yaklaşmadan önce düşündüğümüz kadar çok zamanımız olmayabilir.”
“Bunun gibi bir makale rüzgârdaki saman çöpü gibidir. Bu makale o günün yaklaştığının bir başka göstergesi. Ekonomimizi ve ulusal güvenliğimizi korumak için buna şimdi gerçekten odaklanmamız ve Çin gibi bir tehdidi nasıl caydırabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor.”
Yazan: Andrew Thornebrooke, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.