Kırılgan ve Büyülü Bir Müzisyen; Frédéric FranÇois Chopin
Ölümünün 169. yılında anılıyor.
Polonyalı bir anne ile Fransız bir babanın 4. çocuğu ve evin ilk erkek çocuğu olarak dünyaya gelen Frédéric Chopin, ailenin en nazik, en duygulu ve en kırılgan üyesiydi.
Frederic, küçük yaşta öğretmen babadan Fransızca dersleri alırken, annesinden de piyano dersleri almaya başladı. 8 yaşında Varşova’da salonlarda konserler vererek üstün yetenekli harika çocuk unvanını aldı. Ardından, 5 yıl boyunca ders aldığı öğretmeni “Artık benden öğrenebileceği bir şey yok.” diyerek Chopin 12 yaşındayken dersleri kesti.
Yalnız Frédéric gerçekten çok ince yapılı, nazik bünyeli bir çocuktu. Bu durum annesiyle babasını üzüyordu. “Aman paltonu giy, boynuna eşarbını bağla, cereyanda durma, soğuk su içme.” gibi sözleri duydukça, üzerinde daima kalın giyecek bulundurmaya öylesine alıştı ki, kimse bir şey söylemeden paltosunun yakasını kaldırmak, atkısını sıkı sıkı sarmak onda bir adet halini alıverdi. Büyüyüp gençlik çağına girerken, yaşıtlarının yaşayış tarzına bir türlü alışamıyordu. Sigara kokusundan nefret ediyordu, bir kadeh şarap onu kendinden geçirebiliyordu. Giyim konusunda genç bir bayan gibiydi. Hanımların onunla ilgilenmeleri, ona kıymet vermeleri ise çok hoşuna gidiyordu.
Chopin yirmili yaşlarındayken Polonya, Rusların idaresi altında en kötü günlerini yaşıyordu. Bir süre sonra Polonyalıların Rusları başından atmaları için harekete geçecekleri tahmin edilmekteydi. Kısacası, Polonya sakince beste yapmak isteyen ince ruhlu bir sanatçı için pekte uygun bir ülke değildi. Arkadaşları, Chopin’e başka ülkeye gitmesi için ısrar ediyorlardı. Fakat, arkadaşları vatan uğruna düşmanla çarpışmaya hazırlanırken Chopin ne yapmalıydı? Cılız bedeni ve ince ruhuyla silah taşımaktan acizdi. Bu düşünceler genç besteciyi öylesine üzüyordu ki, geceleri uykusu kaçıyor, gündüzleri aklındaki düşüncelerden ne yapacağını bilemiyordu. Bu zorlu sürecin ardından artık kararını verdi; gitmeliydi. Polonya’da kalmayarak korkaklık ettiğinin farkındaydı, lakin silah taşımaktan aciz olsa bile yine de vatanına bir katkıda bulunabilirdi. Yarattığı melodileriyle ülkesini ebediyete kadar yaşatacaktı.
Viyana’ya gitti. Şehre vardığı an Polonya hakkında kötü haberler gelmeye başladı. Ruslar Varşova’ya girmişti. Peki ama ailesi, arkadaşları onlara ne olmuştu? Şehrin kenar mahalleleri sırayla yerle bir ediliyordu. Arkadaşlarından hangisi ölmüştü, ailesini nasıl karanlık bir gelecek bekliyordu? Bu düşüncelerle aklında sert rüzgarlar oluşurken besteler yaratmaya çabalıyordu. Ruhundaki büyük dalgalarla kıvranıyordu.
Bir süre sonra Paris’e geçti. bazı şeyleri kabullenmesiyle üzüntüleri biraz daha dinmişti. Devrin ünlü isimleri Hector Berlioz, Victor Hugo, Balzac, Baudelaire, Alfred de Musset gibi isimlerle tanışıyordu. Böyle isimlerle arkadaşlık kurmak, onda yeni kompleksler ortaya çıkardı. Chopin, henüz çok genç olduğu için, mesleğiyle ilgili konularda ve pek çok alanda çok cahil olduğunu düşünüyordu. Chopin’in kabiliyetini ilk keşfeden Franz Lizst oldu.
Chopin, 1838 yılında George Sand ile tanıştı. O sıralar Sand’in sevgili dostu Alfred de Musset ile araları açılmıştı. Chopin ile tanışması bu bilgili ve zeki kadının acısını hafifletmişti. Georfe Sand, diğer hemcinsleri gibi Chopin’e hem annelik hem de arkadaşlık etmeye başladı. Hayatının bundan sonraki kısmını Chopin’in bakımına adayacağını söylemişti.
Chopin, genç yaşında yakalandığı hastalıklarla çökmeye başladı. Doktorların öleceğini söyleyip fütursuzca konuşmaları sinirlerini yıpratıyordu. Vaktiyle arkadaşlarının söyledikleri kulaklarında yankılanıyordu. ‘Kaderden korkma’ demişlerdi. ‘Sen zaten kader dolu bir ülkenin çocuğusun. Vatanın kaderli havasını eserlerinde dile getirmelisin.’ Son günlerinin yaklaştığını bildiği halde piyanosunun başında Polonya’nın ıstıraplarına çıkardığı melodilerle ortak oluyordu.
George Sand ile ilişkisi 9 yıl sürdü. Sand artık Chopin’in ölümcül kaprislerine ve etrafta ölü olarak dolaşmasına dayanamıyordu. Chopin’in ıstırap dolu hayatına daha fazla ortaklık edemeyeceğini anlayarak onu terk etti. Zaten arkadaşları da ona yüz vermiyordu. Konserlerine koşarak gelen seyirciler, şimdi ki seyirci koltuğuna oturmamak için bir bahane buluveriyorlardı. Artık Chopin’e ölümden başka kimse kucak açmayacaktı. George Sand ile bir gün dost ziyaretinde karşılaştı. Sand, Chopin’in elini avucuna aldı ve ateşler içinde olduğunu gördü. Sand’in gözlerinden yaşlar boşalırken Chopin kaşlarını çattı. Daha sonra da bir arkadaşına içindekileri tutamayarak; “Artık gözyaşlarının da benim için bir kıymeti kalmadı. George Sand’in ağladığını gördüm. Onun yaptığı her iş hiledir, sahtedir…” dedi.
Frédéric François Chopin, 17 Ekim 1849 günü, 39 yaşında tüberküloz hastalığı nedeniyle Paris’te vefat etti. Cenazesinde vasiyeti üzerine Mozart’ın Ölüm Duası okundu. Yine vasiyeti üzerine kalbi çıkartılıp, Varşova’daki eski evlerine çok yakın olan kiliseye gönderildi.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.