Sessiz İstilaya Artık Dur Demeliyiz!
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Kulübü, Alleben Toplantıları kapsamında toplamda 41 meslek odası ve dernek başkanını bir araya getirerek “Şehrimizde Değişen Nüfus Yapısı ve Etkileri” başlıklı bir toplantı serisi gerçekleştirdi. Toplantılarda Gaziantep’te Geçici Koruma statüsü altındaki Suriyeliler konusu detaylı olarak değerlendirildi ve toplantıların ardından konu ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklamasında, Nisan 2011 tarihinden sonra hükümet tarafından uygulanan açık kapı politikası sonucu ülkemize düzensiz ve kontrolsüz olarak gelen Suriyelilerin zaman içinde kadim Gaziantep şehrinin eşsiz tarihi ve kültürel değerlerine, sosyal ve iş hayatına olumsuz etkileri örneklerle gözler önüne serildi.
Verilen örneklerde Suriyeli sığınmacıların istihdamdan eğitime, sağlık sektöründen ekonomiye ve şehir yaşamına kadar sebep olduğu ağır yük ve onlara sağlanan avantajların ortaya çıkardığı hak ihlalleri ortaya kondu. Suriyeli öğrenciler kontenjandan üniversiteye giriyor, vergi vermeden iş yeri çalıştırıyor, sağlık hizmetlerinden katkı payı ödemeden faydalanıyor ve daha düşük ücretlerle sigortasız çalıştırıldıkları için istihdamda tercih ediliyorlardı. Üstüne üstlük bir de yardım alıyorlardı.
Bütün bunların yanında ülkemiz ve özellikle bölgemiz için de en önemli sorunun demografik değişimin gelecekte yaratacağı kargaşa olacağı belirtilerek Suriyelilerin doğum oranı 5,3 seviyesi olarak açıklandı. Önümüzdeki 20 yılın projeksiyonu çıkarıldığında Gaziantep’in nüfusunun %50’sinin Suriyeli olacağı ifade ediliyordu ve Türkiye’deki Suriyeliler, Suriye’deki Suriyelilerden iki kat hızla çoğalıyorlardı.
Yani kendi şehrinde yaşamak, sığınmacı olmaktan daha zordu.
Açıklamada ayrıca çok sayıda uluslararası vakıf, dernek vb. kuruluşların, sığınmacıların ülkemize entegre olmaları için çalışmalarına devam ettikleri ve yardım amacıyla şehirde çalışmalarını sürdüren çok sayıda yabancı kaynaklı kuruluşun yardım faaliyetleri yanında, farklı bazı çalışmalar yaptıklarının da endişesini taşıdıkları ifade edildi.
Basın açıklamasının sonunda da; “ Tüm bu koşulların Gaziantep’te yaşamın yerli nüfus için gittikçe çekilmez hale geldiğini ve Suriyelilerin gelişi ve doğurduğu sonuçların, ülkemizin her türlü bekasına yönelik, planlı bir projenin parçası olduğu kaygılarımızı doğrulamaktadır.” deniyordu.
Çözüm olarak da Türkiye’nin acilen mevcut politikasından vazgeçip, halkın problemlerini çözecek; ülkemizin gerçekleri ve halkımızın yararlarını gözetecek, geçici koruma altındaki Suriyelilerin geri dönüşünü sağlayacak ulusal ve uluslararası politikaların üretilmesi tavsiye ediliyordu.
Bu açıklama beni çok etkilemişti çünkü Gaziantep gibi muhafazakar temele sahip bir şehir artık bu açıklamayı yapma ihtiyacı duyuyorsa bıçak kemiğe dayanmış demekti.
Mersin de sığınmacılar konusunda Gaziantep’ten daha az bir yük taşımıyor aslında. Gayri resmi rakamlar sayının 500.000 civarında olduğunu söylüyor. Gaziantep’teki rakam kadar. Kentin beşte biri!
Dün, Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti Mersin Şubemize doğru yürürken mahallemizde yıllardır berberlik yapan bir ağabeyim ile karşılaştım. Kendisi zamanında babamın da berberiydi.
Merhabalaştıktan sonra sohbete başladık. Nereye gidiyorsun diye sorduğumda bana İş-Kur’a gittiğini söyledi. Masrafları karşılayamadığı için berber dükkanını kapatmak zorunda kalmıştı. Senelerdir işlettiği küçük berber dükkanına 20.000 TL kira istiyorlardı ve artık kazandığı para masrafları karşılamıyordu. Ayrıca yaşadığımız Viranşehir Mahallesi’nde her köşe başında bir Suriyeli berber açılmıştı ve berber enflasyonundan ücretler masrafları karşılamıyordu.
“Yapacak bir şey kalmadı, dükkanı kapattım. Artık iş bakacağım.” dedi. Üzülerek vedalaştık. Artık yıllardır kendi mahallesinde sürdürdüğü mesleğini yapamayacak hale gelmişti. Dağ gibi adam yaşadığı stresten dolayı kilo kaybetmiş ve halsizleşmişti.
Kendi ülkende ve şehrinde mülteci olmanın en iyi örneği karşımdaydı. Aslında her gün yaşadığımız gerçeğin somut örneği karşımdaydı. Mahallemizin bir kalesinin daha düşmüş olduğunu hissettim.
Biz de Mersinliler olarak bu konuyu artık gündeme taşımalı ve bu konuda Gaziantep ve diğer şehirler ile bölgesel bir dayanışma ve iş birliği arayışına girmeliyiz. Atatürk’ün “Mersinliler, Mersin’e sahip olunuz.” sözüyle hareket ederek kentimizin sorumluluğunu üstlenmeliyiz. Bu konuda başından beri süregelen hükümet politikalarının yanlışlığını, önümüzde duran sonuçları ile göstermeli ve güçlü bir kamuoyu yaratarak bölgesel işbirlliği içerisinde hareket etmeliyiz.
Yaşadığımız bu yıllardır süren sessiz istilaya artık bir, “Dur” demeliyiz.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.