Toplumsal Hastalığımızın Adı ”Kadına Şiddet”

Bugün Bursa’nın İnegöl ilçesinde düğün gecesi tartıştığı damat tarafından dövülen gelinin haberlerini de duyduk. Artık şaşırmıyoruz, olabilir diyoruz. Damat, kayınvalide meselesi yüzünden tartıştığı gelini döverek hastanelik etmiş. Hastaneye kaldırılan gelinde yüzünde ve vücudunda morluklar tespit edilmiş. Gelin şikayetçi olmayınca hastaneden dayak yediği koca evine gönderilmiş. Yani koca işine devam edebilir.

Türkiye’de kadına yönelik şiddete her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Artık gün geçmiyor ki eski kocaları, sevgilileri tarafından fiziksel şiddete maruz kalan neredeyse her gün cinayete kurban giden kadın haberleri basında yer almasın. Takip etmeyi bıraktık artık. Toplumsal bir cinnetin ortasında kalmış gibi şaşkın şaşkın izliyoruz öylece.

 Devlet yetkilileri de bu olayları bir istatiksel rakam gibi değerlendirip basının abartması, geçen yıllara göre kadına şiddet azalmıştır diyerek geçiştiriyorlar. Ve o kadınlar birer birer belki de sıranın yarın kendilerinde olacağının sezgisiyle kurbana giden kurbanlıklar gibi sonlarını bekliyorlar.

Türkiye’de yapılan istatistiklere göre her 10 kadından 4’ü kocası ya da sevgilisi tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyormuş. Bu rakamın bir de istatistiklere yansımayan tarafı olduğunu da hesaba katabiliriz. Fiziksel şiddeti insani onuruna yediremeyen bir çoğunluğun da yaşadığı şiddeti sineye çektiğini ve boyun eğdiğini söyleyebiliriz.

 Türkiye son on yıldır hızlı bir değişim geçiriyor. Toplumun ahlaki yapısı özellikle internet ve televizyon gibi teknolojik aygıtlarla akıl almaz bir hızda bozuldu. Bir organizma doğal varoluş düzenine göre yaşayamazsa, doğal yasalara göre hareket edemezse ne olur? İnsanoğlunun toplumsal bir düzen içerisinde yaşamasını sağlayan ahlaki kurallar yoksa, birbirleriyle sağlıklı bir iletişimi ve etkileşimi hangi kurallara göre yapacaklar? Her geçen gün kanunsal düzenlemeler gelişmekte ama sağlıklı bir toplumsal yaşayışı sağlayamamakta. Ahlaki kuralları vicdan mekanizmasyla insanoğlunun doğasına bahşeden evrensel düzenin işleyişine uyulmadığında yine evrensel yasalara tabi olunmakta.

 Hastalıkların sebebi olarak zihnimizdeki kötü düşünce ve duyguların vücudumuzdaki sistemleri bozduğunu ve hastalıklara neden olduğunu artık modern tıp uzmanları bile söylemekte. Toplumları da bir insan organizması gibi düşünürsek eğer toplumun var olan düşünce ve değerlerinin kötüleştiğini ve bunun da toplumda bir hastalığa dönüştüğünü, bu hastalığın da belirtileri olarak şiddet ve vahşetin en yakınımızdakine yapılabilen bir hastalık belirtisi olduğunu gözlemleyebiliriz.

Toplumumuzda gizli gizli ilerleyen hastalık artık çok ileri aşamalara gelmiş. Her geçen gün bir başka vaka ile dışarı zekretmekte. Bu gün ki yaşanan trajediler aslında sadece hastalığın ilerlemiş ve önlenemez sonucunun yansıması.

Toplumumuz S.O.S. veriyor. Libya’da,Yemen’de, Mısır’da izlediğimiz vahşet görüntüleri ile sokak ortasında bir zamanlar canını, varlığını emanet ettiği adamlar tarafından katledilen kadınların görüntülerinin bir farkı var mı?  

Yoruma kapalı.