Uzman Görüşü: Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne Karşılık ABD’nin Bir Alternatif Geliştirmesi Gerek
Uzmanlar, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (Belt and Road Initiative-BRI) karşılık, ABD hükümetinin bütün dünya için “Çin ile işbirliği yapmama” yaklaşımının ötesinde, yeni bir alternatif geliştirmesi gerektiğini söylüyor.
Pekin’deki rejimin daha önce Tek Kuşak, Tek Yol olarak bilinen Kuşak ve Yol Girişimi BRI’yı dünyaya tanıtmasından bu yana yaklaşık on yıl geçti. Bu girişim Afrika, Asya, Avrupa ve Güney Amerika’daki altyapı, ulaşım, teknoloji ve enerji projelerini inşa ediyor ya da finanse ediyor.
Çinli yetkililer, BRI’nın ticareti destekleme amaçlı, yararlı bir uluslararası girişim olduğunu iddia ediyor. Ancak eleştirmenler bu girişimi Çin’in dünya genelinde ekonomilerdeki rolünü genişletmesi amacını taşıyan, bir “borç tuzağı diplomasisi” olarak tanımlıyor. Girişim, kredi borçlularını Çin çıkarları karşısında savunmasız bırakabilecek ve ABD’nin dünya üzerindeki etkisini azaltabilecek bir güce sahip.
Bazen ‘Yeni İpek Yolu’ olarak adlandırılan plan, son 10 yılda düzinelerce ülkeye tahmini 1 trilyon dolar yatırım yapan Çin’i, dünyanın en büyük resmi alacaklısı haline getirdi. Finansmanın önemli bir kısmını oluşturan krediler, Pekin’i avantajlı çıkaracak belirli şartlar ve koşullar taşıyor.
Çin Halk Bankası’nın kredilerine yüzde 5’lik bir faiz oranı uyguladığı tahmin ediliyor. Bu değer Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yüzde 2 olan faiz oranından çok daha yüksek.
BRI ayrıca ekonomik olarak hayatta kalma mücadelesi veren ülkelere hitap ederek, önümüzdeki yıllarda trilyonlarca dolarlık yatırım taahhüdünde bulunuyor. Birçok ülkenin muazzam borç seviyeleri, yüksek enflasyon ve yavaşlayan ekonomik büyüme ile boğuştuğu bir zamanda, bu mali paketler cazip görünebilir.
Dünya Bankası, Harvard Kennedy Okulu, Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü ve AidData’dan araştırmacıların söylediğine göre Çin, aralarında Pakistan ve Kenya da olan yaklaşık iki düzine borçlu ülkeyi kurtarmak için 240 milyar dolar harcayarak, acil kurtarma için borç veren ülkeye dönüştü. Uzmanlar bunu, Amerika Birleşik Devletleri’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra küresel bir finansal güce ve uluslararası kriz yöneticisine dönüşmesine benzetiyor.
Çin ve Rusya, Moskova’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından dünya düzenini yeniden yapılandırmaya çalışırken, Çin lideri Xi Jinping geçtiğimiz günlerde bir Avrasya Ekonomik Birliği forumunda Avrasya ülkelerini BRI’ya katılımlarını artırmaya “tüm dünyanın yararına olacak bir mutluluk yolu açmaya” çağırdı.
Haziran ayı başlarında düzenlenen ilk Çin-Orta Asya Zirvesi’nde Xi, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan için 4 milyar dolara yakın ekonomi, enerji ve güvenlik geliştirme finansmanı sözü verdi.
Taliban yönetimindeki Afganistan’dan enflasyonun harap ettiği Arjantin’e ve istikrarsız Afrika ülkelerine kadar, nakit akışı için umutsuz olan ve çökmekte olan birçok ülke de, çaresizliklerinden Çin’e dönüyorlar.
Siyasi gözlemciler, bu kararların ABD’ye bir maliyeti olduğunu söylüyor çünkü BRI, Amerika’nın dünya üzerindeki nüfuzunu kullanma yeteneğini azaltabilir.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (Center for Strategic and International Studies-CSIS) kıdemli başkan yardımcısı Daniel Runde, 25 Mayıs’ta düzenlenen Mali Hizmetler Alt Komitesi oturumunda, “Ne yazık ki Batı için BRI, Çin’in mevcut ve potansiyel dostlarının isteklerine hitap eden, iddialı ve umut verici bir proje” dedi.
“BRI’ya karşı koymak için ABD’nin ‘Çin ile birlik olma’ demekten daha fazlasını söyleyen, alternatif, pozitif bir ifadeye ihtiyacı var. BRI’nın başarısız olmasını ummak bir strateji değildir. Önümüzdeki 20 yıl için daha yüksek kaliteli bir altyapıya ve BRI’ya alternatif bir enerjiye ihtiyacımız var.”
Ohio milletvekili Joyce Beatty, “Büyük Güç Rekabeti Çağında Uluslararası Finans Kurumları” başlıklı alt komite oturumunda, Çin’i “borç verme uygulamalarını karmaşıklaştırarak ve kredileri küresel normlara göre yeniden yapılandırma konusunda isteksiz davranarak” ülkeleri sürdürülemez bir borca itmekle suçladı.
Araştırmacılara göre, Pekin artık borç alanların geri ödeme yeterliliğini belirlemeye gerek görmüyor. Bunun yerine rejim, liberal bir borç veren haline geldi. Çünkü borç yükü ne kadar ağırsa, Pekin’in sahip olduğu baskı gücü de o kadar fazla olacak.
Bazı araştırmacılar üstü kapalı olarak Laos’u örnek gösterdi.
Mart 2021’de Laos, ülkenin elektrik şebekesi üzerinde çoğunluk kontrolünü Çinli bir şirkete (China Southern Power Grid Co.) devreden 25 yıllık bir imtiyaz sözleşmesi imzalandığını duyurdu. Yetkililer, kararın büyük borç nedeniyle verildiğini söylüyor.
Bir yetkili Radio Free Asia’ya şunları söyledi: “Mevcut ekonomik gerileme ve muazzam borç göz önüne alındığında, Lao hükümeti elektrik hatları ağını yönetme ve işletme yeteneğine sahip değil. Bu nedenle bu işi, mali durumu, teknolojik yeteneği ve insan gücü olan Çinlilerin devralmasına izin verdiler.”
BRI’ya Alternatif
ABD hükümeti yakın zamanda Arap ve Körfez ülkelerini liman ve demiryolları ağı aracılığıyla Hindistan’a bağlamayı teklif etti. Araştırmacılar buradaki amacın, Orta Doğu devletlerini Pekin’den uzaklaştırmak ve Washington’un kollarına geri döndürmek olduğunu söylüyor.
Columbia Business School’da işletme doçenti olan Jesse Schreger’e göre, ABD ve diğer G-7 yetkilileri, IMF gibi çeşitli çok uluslu kalkınma bankalarının altyapı ve diğer kamu hizmetleri projeleri için borç verme kapasitelerini artırarak, bu tür bir stratejiyi yansıtabilirler.
Schreger kongre oturumunda, dünya çapında gelişmekte olan ekonomileri etkileyen sayısız borç ve ödeme dengesi krizini çözmek için, “eşgüdümlü bir uluslararası çaba” olması gerektiğini söyledi.
Küresel Kalkınma Merkezi’nin seçkin bir üyesi olan Daouda Sembene’ye göre finansla ilgili birkaç reform, Çin’in nüfuzunu azaltma gibi daha geniş kapsamlı bir amaca, daha iyi hizmet edebilir.
Sembene alt komite oturumunda “Bana öyle geliyor ki, mevcut jeopolitik bağlamda, küresel finansal yapının reformuna yönelik başarılı bir taahhüt, ABD için gelişmekte olan dünyadaki, özellikle Afrika’daki büyük güç rekabetinden daha önemli jeostratejik getiriler sağlayabilir” dedi.
“ABD bu gecikmiş reformların önünü açmakla, Uluslararası Finans Enstitülerinin gelişmekte olan ülkeler için ek finansman açmasına ve küresel kamu yararı gündemini yerine getirmesine yardımcı olma yolunda, büyük bir adım atabilir.”
IMF’nin eski ABD icra direktörü Mark Rosen, IMF ve ABD liderliğindeki üye devletlerin, Çin’in sorumsuzca borç vermenin kurbanı olan yoksullaştırılmış ve aşırı yük altında bırakılmış ülkelere, borç erteleme teklifinde ısrar edebileceğini söyledi.
AidData’nın Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü ve Küresel Kalkınma Merkezi ile ortaklaşa yaptığı yakın tarihli bir araştırmada, 100 kredi sözleşmesi incelendi. Araştırma raporu yazarları, anlaşmalara tipik borç verme sözleşmelerinden farklı hükümler eklenerek Çin’e borçlular üzerinde muazzam bir avantaj sağlandığını belirledi.
Raporda şu ifadelere yer verildi: “Bu tür şartlar borç verenlere, egemen borçlu üzerinde bir takım politikalar geliştirme gücü veriyor ve borçlunun Çin kredisini iptal etme veya yeni çevresel düzenlemeler yayınlama konusunda hareket alanını etkili bir şekilde sınırlandırıyor.”
“İncelediğimiz bazı borç sözleşmeleri, borç veya mali krizlerde çok taraflı işbirliği için zorluk teşkil edebilir. Çünkü sözleşme ifadelerinin pek çoğu, son zamanlardaki çok taraflı taahhütlere, köklü uygulamalara ve kurumsal politikalara doğrudan aykırı.”
İncelenen veriler, Çin’in borç sıkıntısı yaşayan ülkeleri desteklemek için verdiği dış kredi tahvillerinin 2010’da yüzde 5 iken 2022’de yüzde 60’a fırladığını ortaya koydu.
COVID-19 salgınının ardından Çinli yetkililer uluslararası topluma, borçluların kötüleşen ekonomik koşullarına yanıt olarak, kredileri değiştirdiklerine dair güvence verdi. Ancak uzmanlar, daha iyisini yapmaları gerektiğini savunarak bu değişiklikleri reddetti.
Nükleer enerji, Çin’in küresel pazardaki gücünü azaltmak için bu stratejide ayrılmaz bir rol oynayabilir.
ClearPath and ClearPath Action’ın CEO’su Rich Powell, ABD’li milletvekillerine nükleer ihracatın BRI’nın önemli bir bölümünü oluşturduğunu ve Çin’in kendi ülkesinde, diğer tüm ülkelerden daha fazla nükleer reaktör inşa ettiğini söyledi. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisinde şu anda 55 çalışır durumda reaktör var; 23’ü yapım aşamasında ve düzinelercesi de sırasını bekliyor.
Powell, “Bu aynı zamanda Çin’e, gelecekteki nükleer tedarik zinciri üzerinde önemli bir küresel hâkimiyet sağlıyor” dedi.
Çinli yetkililer, Arjantin’de hâlihazırda imzalanan anlaşmalar ve Suudi Arabistan, Kazakistan ve diğer ülkelerle devam eden müzakereler sonunda, 2030 yılına kadar Çin dışında 30 adede kadar reaktör inşa edebileceklerini söylediler.
Powell, 2023 Uluslararası Nükleer Enerji Yasası’nı savundu. Bu yasa Florida milletvekili Byron Donalds ve Güney Karolina milletvekili James Clyburn tarafından iki partili bir önlem olarak hazırlanmıştır. Çin ve Rusya’nın nükleer ihracat alanında genişleyen etkisini dengelemek için bir strateji oluşturmaktadır.
Yazan: Andrew Moran, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, The Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.