Virüs Nedir?
Bu acayip varlıkların her biri, bedenimizde farklı roller üstleniyor.
Virüsler küçük olabilir, ancak etkileri büyüktür. Bu basit organizmalar sadece protein kaplı bir nükleik asitten ibarettir, ancak çok çeşitli hastalıklara neden olabilirler. Bazıları ölümcül olabilir; bazıları da faydalı olabilir ve bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olabilir.
Yüzyıllar boyunca doktorlar virüslerin (çocuk felci, kuduz, uçuk, öpücük hastalığı ve çiçek hastalığı gibi) ancak yarattıkları sonuçları görebildiler. Ancak hastalık sahnelerinin arkasındaki minik parçacıklar 20. yüzyılın başlangıcına kadar tespit edilemedi. O zaman, bilim insanları eşsiz bir özelliğe sahip, bakteri benzeri bir varlık keşfettiler: Bu canlılar, başka bir varlığın hücreleri olmadan çoğalamıyordu.
Ohio Eyalet Üniversitesi Wexner Tıp Merkezi’nde bir aile hekimi olan Dr. Sophia Tolliver’e göre, bu virüsler ve bakteriler arasındaki temel farktır. Bakteriyel bir enfeksiyon, çok çeşitli ortamlarda gelişebilen bir mikroptan kaynaklanır. Viral bir enfeksiyon ise hayatta kalması için çok spesifik koşullara gereksinim duyan mikroskobik bir parazitten gelir.
Tolliver, “Üzerine yerleştikleri bir organın dışında yaşayamaz veya üreyemezler,” dedi.
Bilim insanları, insanlara bulaşabilecek 400’den fazla farklı virüs tespit ettiler. Bazı virüsler de hayvanlara, bitkilere ve hatta bakterilere bulaşabilir. Kaç virüsün olduğu belli değil. Bir tahmine göre, bilinen tüm türlere, omurgalılara, omurgasızlara, bitkilere, yosunlara, mantarlara ve alglere bulaşabilen 100 milyondan fazla farklı virüs var.
Üstelik bu sadece gezegenimizdeki virüsler için bir tahmin. Bazı bilim insanları, Dünyada bu kadar bol bulunan bir varlığın büyük ihtimalle diğer gezegenlerde de bulunduğunu öne sürmektedir.
Virüslerin gerçekten canlı mı yoksa sadece biyolojik bir mekanizma mı olduğu konusunda bir tartışma vardır. Bazı bilim insanları, virüslerin yaşayan bir varlığın niteliklerini taşımadığını, çünkü diğer tüm organizmalarda bulunan kendini kopyalama özelliğinden yoksun olduklarını iddia ediyorlar. Virüse ait parçacıklar, üzerine yerleştikleri organın (konakçının) hücrelerine bağlanarak ve genetik materyallerinin bir kısmını bu hücrelere yerleştirerek çoğalırlar. Konakçı hücre, virüse ait ve hastalığı çoğaltmak için gerekli olan DNA’nın kopyalarını çıkarmak için kullanılır.
Viral bir enfeksiyona yakalandığımızda bağışıklık sistemimiz durdurana kadar, bir anlamda bu parazit parçacıklarının katlanarak büyümesini sağlayan bir virüs üretme fabrikasına dönüşüyoruz. Soğuk algınlığı ve gripten, hepatit ve HIV’e kadar her türlü viral enfeksiyon bu şekilde çoğalır.
Bu durum, viral enfeksiyonları tedavisini zorlaştırır. Antibiyotikler, bakterilerin büyüme mekanizmasını hedefleyerek, bakteriyel bir enfeksiyonu öldürebilir. Virüslerde bu mekanizma olmadığı için antibiyotiklerin hiçbir etkisi yoktur.
Yararlı Virüsler
Ancak bazı virüsler bakterileri gerçekten öldürebilir. Sindirim, solunum ve üreme yollarımızı kaplayan mukoza zarı, bakteriyofajlara (veya “fajlara”) ev sahipliği yapar. Bu virüslerin bazıları belirli bakterileri enfekte eder ve yok ederler. Bazıları da daha tehlikeli virüslere karşı savaşabilir.
Tıpkı bilim insanlarının içimizde yaşayan temel ve yararlı bakterilerin olduğunu öğrendikleri gibi, vücudumuzda koruyucu virüsler de bulunduğu anlaşılıyor.
San Diego Eyalet Üniversitesi tarafından yayınlanan son araştırmalar, bu yararlı virüslerin veya fajların bağışıklık sistemimizin doğal bir parçası olduğunu göstermektedir.
Bunlar yeni haberler değil. Fajlar yaklaşık bir asırdır Staphylococcus aureus, salmonella enfeksiyonları, dizanteri ve daha fazlasının neden olduğu sepsis tedavisinde kullanılmaktadır. İlaca dirençli enfeksiyonlar daha büyük bir endişe uyandırdıkça, fajlar diğer viral enfeksiyonlar da dahil olmak üzere her tür enfeksiyonu tedavi etmenin bir yolu olarak daha fazla ilgi görmüştür.
Çünkü kötü virüs söz konusu olduğunda, hiç kimse viral üreme için bir konakçı olmak istemez. Bununla birlikte, bazı virüslere maruz kalmak bizi daha da güçlendirir, çünkü bağışıklık sistemimizi antikorlar (mikrobiyal istilacıları engelleyen özel proteinler) üretmek için tetiklerler. Temas ettiğimiz her mikrop için özel bir antikor vardır, ama onlara sahip olmak kolay değildir. Tolliver, bu antikorları elde etmenin ana yolunun “aktif bağışıklık” denilen şey olduğunu söylüyor.
“Vücut, kendi bağışıklık sistemi aracılığıyla virüs ve bakterilerle savaşır. Bunun için bağışıklıkla ilgili bir tepki oluşturur ve gelecekteki enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı olacak antikorlar üretir” diye açıklıyor.
Savunma sistemimizin bir başka parçası “pasif bağışıklık” olarak adlandırılıyor. Adından da anlaşılacağı gibi, kendi bedenimiz bu korumayı yaratmıyor. Bunun yerine pasif bağışıklık, annemizin sütünden veya anne karnındayken aldığımız koruyucu antikorlardan gelir.
Bu özel antikorları elde edene kadar, bize bulaşabilecek zararlı virüslerin merhametine kalmış haldeyiz. Bazıları bizi hasta ediyor, ama bazıları ölümcül olabilir. Tolliver farkın, bir virüsün kendi hücrelerimizi bize karşı kullanma kabiliyetinde yattığını söylüyor.
Virüs Saldırılarıyla Mücadele
Soğuk algınlığı virüsü, bağışıklık sistemimiz ona bir son verene kadar, sadece bir iki hafta bizi etkileyebilir. Bununla birlikte, HIV / AIDS gibi bir virüs kendi kendini kopyalayarak vücudumuzu tamamen ele geçirilebilir ve süreçte hücrelerimizi öldürebilir.
Tolliver, “İlaçların ortaya çıkmasıyla birlikte, bu durum bir ölüm cezasından, insanların hayatını sürdürebilecekleri kronik bir hastalığa dönüştü” dedi.
HIV tedavisinde kullanılan – antiretroviraller olarak bilinen – ilaçlar, viral aktiviteyi baskılayarak çalışır. Virüsün çoğalmasını önler, böylece hastanın hücrelerini öldürmesini durdurur. Bu strateji virüsü öldürmez veya hastalığı iyileştirmez, ancak hasta ömrünü uzatır ve hastalığın bulaşmasını azaltır.
Ancak antiretroviral ilaçlar tek seçenek olmayabilir. Genellikle mikrobiyal enfeksiyonlara tek cevabın modern tıpta olduğunu zannediyoruz, ancak antik tıp da bir miktar yardım sağlayabilir. Gelişmekte olan bilim de bunu destekliyor.
Örneğin 2000’lerin başında başlayan bir çalışmada, 50’li ve 60’lı yaşlarındaki sağlıklı AIDS hastaları incelendi. Çalışmaya katılan dokuz katılımcıya Antiretroviraller yerine, 13 farklı bitkisel özden oluşan geleneksel bir Çin formülü verildi. 2016 yılına kadar 9 kişiden 8’inde saptanamayan bir viral yük vardı ve geri kalan hastanın viral yükü düşüktü. Daha sonraki çalışmalar, geleneksel Çin tıbbının tedaviye dahil edilmesinin, geleneksel antiretroviral tedaviden kaynaklanan yan etkilerin bir kısmını azaltabileceğini göstermiştir.
Modern bilim ayrıca, antik tıp formüllerinin daha güçlü bir bağışıklık koruması sağlayabileceğini kabul ediyor. Andrographis ve ekinezya gibi bitkilerin düzenli kullanımının, bazı viral enfeksiyonların etkisini ve şiddetini azalttığı gösterilmiştir.
Hastalıklara yakalanmamak için uygulayabileceğimiz daha basit yöntemler de var. Hijyen çok önemli. Özellikle ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmadan önce ellerinizi düzenli olarak yıkamak, enfeksiyonları önlemenin etkili bir yoludur.
Hastalık Kontrol Merkezleri (The Centers for Disease Control – CDC), el yıkamanın ishal ve solunum yolu enfeksiyonlarını ve hatta cilt ve göz enfeksiyonlarını da önlemeye yardımcı olabileceğini belirtmektedir.
CDC’ye göre, “Ellerin temiz tutulması, hastalanmaktan ve mikropları başkalarına yaymaktan kaçınmak için atabileceğimiz en önemli adımlardan biridir. Pek çok hastalığın yayılması, elleri sabun ve temiz, akan su ile yıkamakla önlenebilir”.
Düzenli olarak sabun kullanmak en iyisidir, unutmayın. Antibakteriyel sabunlar, sadece antibiyotik direncine katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda virüslere karşı kesinlikle hiçbir avantaj sağlamaz.
Son olarak, sakin yaşayın ve bol miktarda uyuduğunuzdan emin olun. Çünkü hiçbir şey, direncimizi stres kadar fazla zayıflatamaz. Stres, vücudumuzun bir bağışıklık saldırısında kullanabileceği kaynakları sömürerek ve bizi temas edebileceğimiz virüslere karşı savunmasız bırakıyor.
Tolliver, “Vücuttaki stres seviyesi, vücudumuzun hastalığa nasıl tepki vereceğini ve bir enfeksiyonla ne kadar güçlü mücadele edebileceğini etkileyebilir” dedi.
Yazan: Conan Milner, Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.