Sır değil: Aşı ve Gıda Alerjisi Yaygınlaşıyor
Amerika Birleşik Devletleri giderek kötüleşen bir gıda alerjisi salgını ile karşı karşıya. Tahminen 12 çocuktan 1’inde (% 8) gıda alerjisi var ve gıda alerjisi yaygınlığı 1997’den bu yana en az % 50 arttı. Çocukluk çağı gıda alerjileri, en yaygın anafilaksi (hızlı başlayan ve ölüme neden olabilen şiddetli bir alerjik reaksiyon) nedenidir. On yıllık bir dönem içerisindeki sağlık kurumlarına yapılan milyarlarca başvurunun analizinden, anafilaktik gıda reaksiyonları şikâyetiyle yapılan başvurularda ABD genelinde % 377’lik bir artış olduğu anlaşıldı. Yaklaşık aynı dönemde acil servis başvuruları üzerinde yapılan ayrı bir analiz, gıda kaynaklı anafilaksi nedeniyle girişlerde % 214’lük bir artış olduğunu gösterdi. Aynı sorun her yaştaki çocukta gözlendi; ancak en yüksek oran bebeklerde ve yeni yürümeye başlayan çocuklarda görüldü. 1997’den bu yana üç katına çıkan, yer fıstığı gibi kuruyemiş alerjileri anafilaksi nedeniyle acil başvurularında en sık görülen tetikleyicilerdir. Kuruyemiş kaynaklı anafilaksi yaşayan çocukların üçte birinden fazlası (% 35’i) ilk kez kuruyemiş yediklerinde bunu yaşarlar.
… – yüzlerce yıl öncesine dayanan deneyler de dâhil olmak üzere, yayınlanmış çok sayıda kanıt, enjekte edilen aşıların büyük suçlular olduğunu göstermektedir.
Çoğunluk bu gıda alerjisi eğilimlerinin, çocuklar ve aileler için kötü bir haber olduğuna inanırken, pek az kişi de salgının “gizemli” sebepleri olduğunu düşünmektedir. Salgın karşısında gösterilen bu şaşkınlığın kendisi şaşkınlık yaratıyor. Çünkü yüzlerce yıl öncesine dayanan deneyler de dâhil olmak üzere çok sayıda yayınlanmış kanıt, enjekte edilen aşıların büyük suçlular olduğunu gösteriyor. Hâlihazırda gıda alerjileri formunda ortaya çıkan bağışıklık sisteminin bu aşırı tepkisini açıklayan çok sayıda faktör vardır. Bunlar, 1980’lerin sonlarından bu yana aşı programının büyük ölçüde genişlemesi, bebeklere doğduğu günde hepatit B aşısı yapılması, aşı teknolojisindeki değişiklikler ve immün dengesini bozan alüminyum adjuvanların (Ç.N.: bir antijene karşı vücudun bağışıklık tepkisini güçlendiren maddelerin) kullanımının artmasıdır. Bunlara ilaveten, Uluslararası Farmasötik Araştırmalar Dergisindeki (International Journal of Pharmaceutical Research) yeni bir makalede tartışıldığı gibi, aşılardaki proteinler genellikle “bağışıklık sisteminin hedeflenmemiş tepkiler üretmesine” neden olur. Buna bağlı olarak, bu protein bileşenleri tam olarak test edilmemiş ve düzenlenmemiştir.
Japonya, proteinin aşılardaki varlığı ile anafilaktik ve alerjik reaksiyonlar arasındaki ilişki doğrulandıktan sonra, 20 yıl önce jelatini aşılardan çıkarmayı seçti. ABD’de öyle değil.
Aşılardaki Proteinler
Bilim adamları, aşıları hazırlamak için çeşitli bileşenler kullanırlar: aktif bağışıklık kazandırıcı antijenler, konjuge edici (Ç.N.: bakteri veya tek hücreli organizmaları, genetik madde alışverişi için geçici olarak birleştirici) ajanlar, koruyucular, stabilizatörler, antimikrobiyal ajanlar, adjuvanlar… ve ayrıca aşı üretimi sırasında ortaya çıkan istenmeyen kirleticiler. Araştırmacılar, bu bileşenlerden herhangi birinin alerjik bir reaksiyonu tetikleyebildiğini kabul ediyorlar, ancak özellikle yumurta ve jelatin gibi proteinlerin de bunu yapmasının muhtemel olduğuna inanıyorlar.
Aslında jelatine karşı alerjik reaksiyonlar, “özellikle enjekte edilen ilaçlar ve aşılarda” iyi bilinmektedir. Japonya, proteinin aşılardaki varlığı ile anafilaktik ve alerjik reaksiyonlar arasındaki ilişki doğrulandıktan sonra, günümüzden 20 yıl önce, jelatini aşılardan çıkarmayı seçti. Aşılardaki jelatine karşı anafilaktik reaksiyonların belgelenmiş olmasına rağmen, ABD’de hala kızamık-kabakulak-kızamıkçık (MMR), varicella (suçiçeği) ve diğer aşılar jelatin içermektedir. Jelatinin glifosatı (Ç.N.: özellikle çok yıllık yabani otlara karşı etkili, seçici olmayan sistemik bir bitki öldürücü olan, sentetik bir bileşik) aşılara taşıyan bir araç olduğu haberinden sonra, son zamanlarda bu konudaki endişeler yoğunlaştı. Araştırmacılar Anthony Samsel ve Stephanie Seneff, 2017’de Biyolojik Fizik ve Kimya (Journal of Biological Physics and Chemistry) dergisindeki yayınlarıyla bu problem konusunda halkı uyardılar. Aşı üreticilerinin aşı virüslerini jelatin üzerinde ürettiklerini, jelatinin de büyük miktarlarda glifosat içeren genetiği değiştirilmiş (GM) yem tüketen inek ve domuz kaynaklı olduğunu belirttiler.
Aşılar yalnızca hedeflenen virüse veya bakteriye karşı yöneltilmiş, dikkatli bir şekilde kontrol edilen bir bağışıklık tepkisine neden olmaktan uzaktır. Adjuvanlarla yüklenmiş aşılar, hedeflenmeyen bitki proteinlerine karşı antikorları da tetikleyebilirler.
2019 Farmasötik Araştırması (2019 Pharmaceutical Research) çalışmasında yazarlar, protein sıralama yöntemlerini kullanarak, aşılarda sorunlu olanın sadece hayvansal proteinler olmadığını gösterdiler. Sıralama verileri, aşılarda bulunan en az beş bitki proteininin de (soya, yerfıstığı, susam, mısır ve buğdayın da) benzer şekilde gıda alerjilerini teşvik ettiğini göstermektedir. Bilim adamları aşılara güçlü alüminyum adjuvanlar eklediğinde, “güçlendirilmiş bağışıklık sistemi tepkisinin” körelmiş bir silah haline geldiği açıklanmıştır. Aşılar yalnızca hedeflenen virüse veya bakteriye karşı yöneltilmiş, dikkatli bir şekilde kontrol edilen bir bağışıklık tepkisine neden olmaktan uzaktır. Adjuvanlarla yüklenmiş aşılar, hedeflenmeyen bitki proteinlerine karşı antikorları da tetikleyebilirler. Bu olduğunda, antikorların insan vücudundaki benzer proteinlerle çapraz reaksiyona girmesi ve patojenik sonuçlara yol açması “yüksek bir olasılık” haline gelir.
Yazarların temel bulgularından biri, beş bitki proteini ve insan glutamat reseptörleri arasında “güçlü sıralama uyuşması” (benzerlik bölgeleri) olmasıdır. Her ne kadar glutamat vücutta en fazla miktarda bulunan nörotransmitter (Ç.N.: Bir sinir lifinin sonundan, bir sinir impulsının gelmesiyle salınan ve impulsın başka bir sinir lifine aktarılmasına neden olan kimyasal bir madde) olsa da, sadece doğru miktarda glutamatın çok kısa bir zaman dilimi için doğru yerlerde salınmasını gerektirir. Aşırı miktarda glutamat (“eksitotoksisite” olarak adlandırılır) problemi konusunda uzman olan Dr. Russell Blaylock, aşırı aşılama ve alüminyum adjuvanları kullanımının, gıda alerjileri, bağırsak dengesizlikleri ve otizmle ilişkilendirilen “immünoeksitotoksik” dizisinin bir parçası olduğunu ileri sürdü. Aslında bilimsel literatür, glutamat anormalliklerinin otizmin kilit bir özelliği olduğunu kesin olarak kanıtlamıştır. Bu nedenle, otizmli çocuklarda gıda alerjilerinin çok daha yaygın olması, ya da astım veya diğer alerjilerin de mevcut olduğu durumlarda gıda anafilaksisi sonuçlarının daha da kötü olması, şaşırtıcı değildir.
Polisorbat 80 üretimi, bitkisel yağların, baklagiller ve fındık yağlarının yanı sıra (buğday ve mısır dahil) çeşitli bitki kaynaklarına dayanmaktadır.
Polisorbat 80 Hakkında Bir Not
Polisorbat 80 olarak adlandırılan bir dengeleyicinin çok sayıda aşıda bulunması da dikkat çekicidir. Polisorbat 80 içeren aşılar arasında hepatit B, insan papilloma virüsü (HPV), rotavirüs, difteri-tetanoz-boğmaca bileşeni olan karma aşıları, hemen hemen bütün grip aşıları ve diğerleri bulunur. Polisorbat 80 üretimi, bitkisel, baklagiller ve fındık yağlarının yanı sıra (buğday ve mısır dâhil) çeşitli bitki kaynaklarına dayanmaktadır. 2015’de yapılan bir yayında, Farmasötik Araştırma çalışmasının ortak yazarlarından biri, polisorbat 80 içeren aşıların “bu gıda kaynaklarından artık kalan allerjen proteinler” içermediğini garanti etmenin “imkansız” olduğunu rapor etti. Ayrıca “hatta mevcut olabilecek artık alerjenlerin … aşı paketi eklerinde listelenmediğini” de belirtti. Son zamanlarda bir alerji uzmanları ekibi, polisorbatlara karşı aşırı duyarlılığın “farkedilmeyebileceğini” ileri sürdü ve Brezilya’da yapılan bir başka araştırmada, MMR aşılamasıyla ilişkili “aşırı duyarlılık tipi tepkilere” neden olan, dekstran olarak adlandırılan bir dengeleyicinden bahsedildi.
Bu ailelere “gıda alerjilerinin artmasına neyin neden olduğunu bilmediklerini” söylemeye devam eden tıp pratisyenleri, ya samimiyetsizdir, ya da daha kötüsü.
Glifosatın “toplanmaya hazır” ekinlerde (örneğin mısır ve soya) ya da hasat öncesi kurutucu olarak (örneğin buğdayda) kullanımı nedeniyle, polisorbat 80’i ve diğer aşı bileşenlerini üretmek için kullanılan birçok bitki kaynağında da glifosatın büyük ihtimalle mevcut olduğu belirtilmelidir. Glifosatın belgelenmiş bağırsak sağlığını bozma eğiliminden dolayı, gıda ve aşılardaki varlığı, bağırsak dengesizlikleriyle tamamen iç içe olan gıda alerjilerinin yükselmesine katkıda bulunabilir.
Besin alerjileri ile yaşamak streslidir. İnsanları duygusal, sosyal ve finansal açıdan önemli miktarda etkileme potansiyeline sahiptir. Ebeveynler “korku içinde yaşadıklarını” ve “sıradan” bir aile yaşamını sürdürmekte zorlandıklarını açıklıyorlar. Bu ailelere “gıda alerjilerinin artmasına neyin neden olduğunu bilmediklerini” söylemeye devam eden tıp pratisyenleri ya samimiyetsizdir, ya da daha kötüsü. Eğer Nobel Ödülü Charles Richet, bir yüzyıldan fazla bir süre önce “bir proteini hayvanlara veya insanlara enjekte etmenin, bağışıklık sisteminin o proteine karşı hassasiyetine neden olduğunu” gösterebildiyse – bu, yazarın 2015 makalesinde “Richet alerji modeli” dediği şeydir – o zaman gıda alerjisi salgınını çözülmemiş bir gizem olarak göstermenin hiçbir mazereti yoktur.
Bu makalede dile getirilen görüşler yazarın görüşleridir ve Epoch Times’ın görüşlerini yansıtması gerekmez.
Yazan: Robert F. Kennedy, Jr., Çocuk Sağlığı Koruma Ekibi, Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.