WASHINGTON–Tüm dünya, bundan tam 30 yıl önce Berlin Duvarı’nın yıkılışını sevinç gözyaşları ile izledi. Berlin’i bölen 156 km uzunluğundaki fiziksel bariyerin yıkılması ile birlikte Doğu ile Batı arasındaki ideolojik sınır olan Demir Perde de hızlı bir şekilde yıkıldı.
Batı’da birçok insan iyimserliğe kapılmıştı. Komünizmin artık geçmişe ait bir kalıntı haline geldiğine inanıyorlardı. Fakat bugün dünyada yaşayan her 5 kişiden 1’i hala bir komünist diktatörlüğü altında yaşıyor. Ayrıca, komünizmin küresel olarak zemin kazanması Batı demokrasileri için bir tehdit oluşturuyor.
Geçen hafta Almanya’nın yeniden birleşmesinin yolunu açan Berlin Duvarı’nın yıkılışının 30. yıldönümü kutlandı. Bu tarihi olay Avrupa’daki komünist rejimlerin yenilgisine, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne ve yarım yüzyıl süren Soğuk Savaş’ın barışçıl bir şekilde sonlanmasına sebep oldu.
ABD eski Dışişleri Bakanı James Baker, 6 Kasım’da Georgetown Üniversitesinde yaptığı bir konuşmada Harry Truman’dan George H.W. Bush’a kadar tüm ABD başkanlarının komünizm ile mücadelede önemli bir rol oynadığını belirtti.
“Ama her şeyden evvel en önemli faktör esir vatandaşların özgürlükleri uğruna verdikleri mücadeleydi” dedi.
Bir asır boyunca komünizm, Sovyetler Birliği ve Çin’de büyük diktatörlükler yarattı. İdeoloji yüzünden 100 milyondan fazla insan ya öldürüldü ve ya da açlık sebebiyle hayatını kaybetti. Bugün Çin, Laos, Vietnam, Kuzey Kore ve Küba hala tek partili komünist rejimler tarafından yönetilmekte.
Geçen ay Çin, tarihin en uzun ömürlü komünist rejimi olarak Sovyetler Birliği’ni geçti.
Washington merkezli Komünizm Mağdurları Anıtı Vakfı’nın Kurucu Direktörü Marion Smith, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen, hala Pekin’deki büyüyen “antidemokratik, totaliter rejim” ile mücadele ediyoruz dedi.
Smith, dünyanın neresinde olursa olsun her insan özgürce yaşamak ister, bu da Berlin duvarının yıkılışından alınacak en önemli derstir dedi. Ancak, sadece özgürlük ve demokrasi arzusuna sahip olmanın yeterli olmadığını da belirtti.
“Çin komünist partisinin, iktidarda kalabilmek için Çin’in her bölgesinde yaşayan vatandaşını öldürmek konusunda hala istekli olduğunu görmemiz ve anlamamız lazım” dedi.
Smith, Hong Kong’da ve Çin’in Sincan bölgesinde yaşananları örnek gösterdi.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından birkaç ay önce, Çin’de demokrasi yanlısı protestocular, Tiananmen Meydanı’na akın ederek daha fazla özgürlük talebinde bulunmuşlardı. Üniversite öğrencilerinin başını çektiği gösterilere bir milyonun üzerinde kişi katılmıştı.
Yaklaşık yedi hafta süren protestoların ardından Çin rejimi, 4 Haziran 1989 sabahı Tiananmen Meydanı’ndaki kalabalığı dağıtmak için 200 bin asker görevlendirdi. Kanlı baskında binlerce gösterici çapraz ateşe alınarak katledildi.
2017 yılında yayınlanan BBC haberinde, Tiananmen Meydanı katliamı sırasında yaklaşık 10.000 kişinin hayatını kaybettiği iddia edildi.
Smith, 1989’daki demokrasi hareketlerinin Avrupa’da ve Çin’de tamamen farklı sonuçlar yarattığını belirtti.
Smith, o yıllarda ABD’nin Çin’e karşı izlediği dış politikayı da kınadı.
“1980’lerde Sovyetler Birliği’ni düşman, Çin Halk Cumhuriyeti’ni dost olarak belirleyen bir anlayışı dış politika olarak kabul ettik” dedi.
“1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünü ve birliğin dağılmasını takiben, Çin Halk Cumhuriyeti ile olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmedik” dedi ve bunu talihsizlik olarak nitelendirdi.
Son anketler, komünizmin ABD’deki popülaritesinin arttığını göstermekte. Her üç genç Amerikalıdan biri komünizme olumlu bakıyor. Genç nesiller arasında komünizme olan destek hızla artıyor.
Smith, “Bunun bir eğitim sorunu olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Kesinlikle iyi bir eğitimin en önemli rollerinden biri, geçen yüzyılın feci ve zor kazanılmış derslerini ve ayrıca kusurlu ideolojilerin, yani faşizm ve Marksizm’in, ne kadar başarısız olduğunu öğretmektir” dedi.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.