Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, gaz keşfi için “Yeni kaynak bulamazsak bile bu gaz 7-8 yıllık ihtiyacı karşılar.” dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Karadeniz’deki gaz keşfinin sürecini TRT Haber’de yaptığı değerlendirmesinde “Yeni kaynak bulamazsak bile bu gaz 7-8 yıllık ihtiyacı karşılar. Geriye dönük hesaplandığında gazın değeri 65 milyar dolar” dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yaptığı değerlendirmelerin satır başları şöyle:
“Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti, gaz çıktığı için Sakarya Gaz Sahası olarak adlandırıyoruz. Bölgesel olarak baktığımızda da Batı Karadeniz’e düşüyor, onun için de bu ismi biraz, Sakarya da biliyorsunuz bizim Anadolu’nun topraklarından doğup dökülen bir nehrimiz, Sakarya’nın tarihimizde, kültürümüzde çok değişik anlamları da var, Sayın Cumhurbaşkanımız da bu ismi uygun gördü ve Sakarya Gaz Sahası olarak adlandırdık.
Biz yaklaşık 14 ay önce, yani geçtiğimiz yıl Mayıs ayı gibi burada sismik araştırma çalışmalarına başladık. Sismik araştırma çalışması ne demek? Aslında biz yerin altının, binlerce metre altının röntgenini çekiyoruz, filmini çekiyoruz. Sonra da uzmanlarımız bir değerlendirme yapıyorlar, o değerlendirmeden sonra da potansiyel bölgeler belirleniyor. Arkadaşlarımızla potansiyel bölgeleri belirledikten sonra tekrar bir değerlendirme yaptık. Bana da geldiler, Sayın Bakanım biz sondaj gemilerimizden bir tanesini Karadeniz’e çekebilir miyiz?
O esnada biz biliyorsunuz 2018’de ilk Akdeniz’de derin deniz sondajlarına başlamıştık. Orada bir iş programımız vardı. İş programını tekrar bir planladık, çıkartabiliriz dedik ve nitekim Nisan gibi gemiyi biz oradan önce Marmara’ya getirdik, kuleyi söktük, çünkü kule köprülerin altından geçemeyecek kadar yüksek, 100 metrenin üstünde, sonrasında da İstanbul’un fethinin 567. yıldönümünde Sayın Cumhurbaşkanımızın da teşrifleriyle uğurladık Karadeniz’e. Trabzon’a gitti. Trabzon’da tekrar o sökülen kuleyi yerine monte ettik, akabinde de 15 Temmuz gibi bu sahaya geldi, 20 Temmuz’da da matkap dönmeye başladı. Sonrasında da burada deniz derinliği yaklaşık 2100 metrelerde. 1500 metre civarında bir kazıdan sonra biz iki tane gaz rezervuarı kestik.
Bunlardan bir tanesi yaklaşık 100-110 metre, diğeri de yaklaşık 400 metreler civarında ve buradan gaz akışları gelmeye başladı ve sonrasında da yine teknik ekip bu gazları test ettiler gerek gemide, gerekse kıyıdaki laboratuvarlara getirmek suretiyle, basınç okumaları yapıldı ve burada bir gaz keşfi oldu kararına varmış olduk. Sonrasında zaten bu bizim yıllardır hasretle beklediğimiz bir konuyu Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Hatta teknik ekiple de kendisine gittik, konuyu biraz daha ayrıntılı olarak kendilerine bir sunum yaptık, anlattık. Ve bugün de bu müjdeli haberi Sayın Cumhurbaşkanımızın ağzından 83 milyon insanımız, belki de 83 milyon demek de doğru değil bölgede yaşayan-yaşamayan birçok insanın merakla beklediği bu haberi, bilgiyi paylaşmış olduk.
Akla şöyle soru gelebilir: Daha önce Karadeniz’in muhtelif yerlerinde sondaj yapılmıştı, niçin bulunamadı da bugün oldu diye. Doğru, biz 2004’ten bu tarafa aslında yabancı şirketlerle birlikte ortaklaşa ki orada daha çok operatörlüğünü yabancı şirketler yaptı, 6 tane derin deniz sondajı yaptık, yani Doğu Karadeniz’den Batı Karadeniz’e kadar, maalesef oralarda bir keşif yakalayamadık. Bu saha, daha önce sismik araştırması yapılmamış yeni bir sahaydı.
Yani diğerleri biraz daha bizim kıyıya yakın yerlerde aranmış sahalardı. Bu sahanın potansiyeline inananlar, tabi petrol oluşumu en az 50 milyon, 80 milyon yıl öncesine gidiyor. Karadeniz normalde o tarihlerde aslında bir iç deniz, Hazar gibi bir göldü, yani kanal bağlantısı da yoktu. Buraya akan özellikle Tuna Nehri’nin getirmiş olduğu sedimantasyon, fosiller ve diğer mikroorganizmalar Karadeniz’de bir çökelti oluşturdu yıllarca ve bu da oradaki yüksek basınç ve sıcaklık altında da bu fosiller biliyorsunuz zamanla ya gaz formuna, doğal gaza ya da petrol formuna dönüşüyor. Bu sahanın teknik hikayesi böyle.
Nitekim bundan 3-4 sene önce de Romanya’da bize nispeten yakın bir sahada bir-iki keşif oldu, ama açıklanan miktar bizim bugün açıkladığımız miktara göre daha düşük, yaklaşık 50-60 milyar metreküp civarında.
YENİ KUYULAR AÇILACAK
2 bin kilometrekarelik bir sismik çalışma yaptırdık ilk etapta ve burada da potansiyeli en yüksek olan sahada ilk sondajımızı yaptık. Şu bölgenin tamamı aşağı yukarı 8 bin kilometrekare. Şimdi buralarda da sismik çalışmalarına başlayacağız, çünkü buradaki formasyon, yani aşağıdaki formasyon benzer nitelikte; Dolayısıyla bugün açıklanan rakamı tabii biz ileride tespit kuyuları, yeni keşif kuyuları da açıklayacağız, yapacağız, belki bu rakamı biraz daha netleştireceğiz. Ama beklentimiz, bunu yukarı yönlü revize edecek şekilde olacak.
İLK GAZ AKIŞI 2023’TE
Ülkemizin ortalama 45 ila 50 milyar metreküp yıllık ortalama tüketimi var. Bu hesapla gittiğinizde, yani sahanın tamamını hiçbir yerde kaynak almamış olsak, bütün sisteme basmış olsak, demek ki kabaca 7-8 yıllık bir süreden bahsediyoruz. Ancak tabii keşifler daha devam edecek, belki rakam daha da artacak. O anlamda biz 2023’te ilk gazı kıyıya ulaştırmaya çalışacağız bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın da talimatları doğrultusunda. Bir üretim planlaması yapacağız. İlk üretim bu tip üretilen sahalarda bir miktar düşük olur, bir plato dönemine erişinceye kadar bir süre geçmesi gerekir, bunların hepsini planlayacağız. Planladıktan sonra da yine kamuoyuyla ve sektörle de zaten paylaşmış olacağız.
KEŞFEDİLEN GAZIN DEĞERİ
Bundan sonraki gaz fiyatlarını ve petrol fiyatlarını bilmeden geleceğe dönük olarak bir tahminde bulunmak zor. Çünkü dünyada küresel ölçekte doğal gaz fiyatları petrol fiyatlarına endeksli olarak biliyorsunuz gerçekleşiyor. Ama şöyle geriye dönük 3-5 yıllık perspektifte baktığımızda, çünkü onlar gerçekleşen maliyetler ve fiyatlar, onlara göre baktığımızda bu miktardaki gazın yaklaşık ekonomik değerin 65 milyar dolar olacağını söyleyebiliriz.
KEŞFEDİLEN GAZIN FATURALARA ETKİSİ
Maliyetler henüz çıkmadı, çünkü biz burada sahayı geliştireceğiz, ilave kuyular açacağız, yaklaşık burası kıyıya 180-200 kilometre mesafede, boru hatları çekilecek. Açılacak kuyu sayısı ve maliyetler çıktıktan sonra bunlar çıkacak. Ama bugünden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İthal ettiğimiz gaza göre daha ekonomik olacağını söyleyebiliriz. Fakat bu çalışmalar bitmeden de maliyetleri bugünden ifade etmek çok anlamlı olmaz.
GAZ ÜRETİM VE DAĞITIM SİSTEMİNE DÂHİL EDİLME SÜRECİ
Türkiye Petrolleri özellikle son 2-3 senede ciddi bir birikim kazandı, yani gerek bu sismik araştırma gemileriyle, gerekse bu sondaj gemilerimizle. Bu sektörde tabii tek başına bütün işleri yapmak mümkün değil. Zaten dünyada bu meşhur olmuş uluslararası petrol şirketleri açısından da öyle. Onların birçoğunun bizim gibi sondaj gemisi ve sismik gemileri de yok, Ne yapıyorlar? Bu hizmetler, bu servisler aslında kiralanıyor ve hizmet alımıyla da bu işler görülebiliyor. Biz kendi imkanlarımızla millileştirerek bu gemileri yaptık. Bu anlamda aslında çok da iyi yapmışız, çünkü eskiden gerçekleşen maliyetlerle bugün gerçekleşen maliyetleri kıyasladığımızda görece daha düşük olduğunu rahatlıkla görüyoruz. Bundan sonraki işlerle ilgili sondajları ve sismikleri yine kendi imkanlarımızla yapacağız. Burada tabii bir boru hattı çekimi, yani kıyıya alakalı bir husus var, o zaten bir defa yapılacak bir iş.
Onu muhtemelen ihale etmek suretiyle, belki uluslararası ölçekte bir ihale etmek suretiyle o işler yapılacak. Ama onun dışında işletme tamamen Türkiye Petrolleri üzerinden olacak. Kıyıya geldikten sonra da zaten biz hemen buradan sisteme bağlamak suretiyle artık gazı da biliyorsunuz ulusal anlamda ana iletimini BOTAŞ bizim diğer milli kuruluşumuz, BOTAŞ yapacağı için diyebiliriz ki; hemen hemen kaynaktan evinizdeki ocağa kadar yerli milli imkanlarla ve kendi personelimizle bu gazı işletip evinize kadar güvenli bir şekilde getirme imkanına sahibiz.
Çok ciddi bir tecrübe ve birikimimiz de var hamdolsun. Bugün zaten 81 ilin tamamı doğal gaz kullanıyor, neredeyse 565-570 tane yerleşim birimimiz ilçe, il ve belde olarak doğal gaz kullanmaya başladı ki yaklaşık 60-65 milyon nüfustan bahsediyoruz. Bu ölçekte bu kadar hızlı doğal gaz şebekesini genişleten dünyada da bir başka ülke de yok. Birçok malzemeyi de artık yerli sanayimiz üzerinden karşılar, yapar, tedarik eder hale geldik.
CARİ AÇIĞIN KAPANMASINA ETKİSİ
Şu anda biz bu gazı ithal ediyoruz, yani bizim son 10 yıl ortalamasına baktığımız zaman doğal gaz ve petrole ödediğimiz para, yani ithal etmek suretiyle ödediğimiz para yaklaşık 40 milyar dolar seviyesinde. Tabi petrol ağırlıklı olarak ulaştırma sektöründe biliyorsunuz kullanılıyor, doğal gaz da işte ev ve iş yerlerinin ısıtılmasında, sanayide proseste kullanılıyor. Bunları azaltacağız, bunların azalması demek yurt dışına daha az para ödeyeceğiz demektir, dolayısıyla da cari açığa pozitif katkısı olacak.
PERSONELE UYGULANAN YAPTIRIMLAR
Bu 1-2 yıllık süre içerisinde ilk önce şahsımın da içinde bulunduğu bir ambargoyla, yaptırımla karşı karşıya kaldık, sonrasında Avrupa Birliği’nin Türkiye Petrolleri’nde çalışanlara ve yöneticilere dönük birtakım yaptırımları oldu. Bununla da yetinmediler, orada yabancı uyruklu çalışanlarımızı, bazıları bunların servis aldığımız firmalarda çalışanlar, onların da evlerine ve ailelerine gitmek suretiyle, eşlerinizi arayın, orada çalışmasınlar.
Bunlar Avrupa’da yerleşik aileler. Yani iş bulmuş, profesyonel iş dünyası, gelmiş burada çalışıyor, ki petrol endüstrisi zaten uluslararası ölçekte, yani şu anda bizde Hindistan’dan Avrupa’nın çeşitli ülkelerine kadar birçok uyruğa tabi çalışanlarımız da var, onların evlerine gitmek suretiyle bir yerde tacizde bulunuyorlar. Ama onlar da buradaki çalışma ortamından gayet son derece mutlular ve bunlardan da 2 tanesi biz burada mutluyuz, ailelerimizle de görüştük, kabul ederseniz biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak istiyoruz diye başvurdular. Biz de hayhay dedik ve nitekim şu anda onlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yine bizim T.C. uyruklu personelimiz olarak çalışmalarına devam ediyorlar.
DOĞU AKDENİZ’DE GENEL DURUM VE TÜRKİYE’NİN TEZLERİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına vermiş olduğu ruhsat sahalarını 2009 ila 2012 yılları arasında verdik ve 2012 yılında da biz bu kıta sahanlığımızı Birleşmiş Milletler’e de bildirdik burası bizim doğal kıta sahanlığımızdır diye.
Kıta sahanlığının anlamı ne? Anakarada yer alan ülkenin deniz altında kalan uzantısı olarak tanımlanmış. Yani baktığımızda işte Anadolu, işte bizim Güney Akdeniz Bölgesi’nin uzantısı, yani burada karayla denizin bir bileşimi görüyoruz, giderek derinleşen doğal uzantısı. Peki, bunu ne sınırlandırır? Karşı kıyıdaki ülkenin de aynı şekilde böyle bir hakkı var. Örneğin bizim işte karşımızda baktığınızda Mısır var, Mısır da bir ana kıta ülkesi, onun da doğal uzantısı burada. Bizim bu sınır çizgimiz Mısır’la, ki hemen hemen eşit kıyı uzunluğuna sahip, ortay hat dediğimiz, yani eşit mesafede kıyıları olan mesafenin ortasından geçen hattı biz sınır olarak kabul etmişiz, ki bu uluslararası hukuka uygun bir tanımlamayla sınır çizgisi, onu bir kere net bir şekilde söyleyelim.
Bizim bir de kendi kıta sahanlığımızın dışında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden aldığımız ruhsat sahalar var, 7 denizde, 2 tane de dikkat ederseniz küçük karada ruhsat sahamız var. Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devlet olarak tanıyoruz, onlarla bir anlaşma yapmışız, onlar da demişler ki, Türkiye Petrolleri bizim bu ruhsatlandırdığımız alanda petrol arayabilir. Nitekim biz bugüne kadar G blokunda, F blokunda, E blokunda sondajlarımız oldu, onun öncesinde tabi sismik araştırmalarımız oldu.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve oradaki Türk yok varsayarak şöyle bir kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan etti. Bize göre sözde ve hukuken de geçersiz. Bir, önce oturacaksın Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan, ki bunlar Ada’nın eşit haklara sahip yerleşik insanları, yani kendi soyundan olmak zorunda değil, bunlarla masaya oturacaksın ve Ada’nın doğal kaynaklarını eşit, hakkaniyet ölçüsünde paylaşacaksın. Nitekim onlar bizim kıta sahanlığımızı da işgal edecek şekilde bir ekonomik alan belirlediler. Yalnız dikkat ederseniz şurada onlar bir ekonomik alan tanımı var, fakat bu alanları ruhsatlandırmadılar henüz. Onların ruhsatlandırdığı alanlar şurada yeşil boyalı olarak gözüken alan.
Burada da zaman zaman bizimle çakıştığı alanlar var bu ruhsat alanlarında, zaman zaman da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin vermiş olduğu ruhsatlarla çakıştığı alanlar var. Ama biz başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere zaten defaatle de söyledik, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin hakkaniyete sığmayan, ana karadaki ülkenin projeksiyonunu örtecek şekilde, kıyıya uzunluğuyla orantısız olarak bir sanki anakarada yerleşik ülkeymiş gibi davranarak bu şekilde münhasır ekonomik bölge belirlemesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu da defaatle de söyledik. Onun için de zaten biz kendi ruhsat alanlarımızda dikkat ederseniz onların ne dediğine bakmaksızın iş ve işlemlerimize, operasyonlarımıza da devam ediyoruz. Biz şunu da ifade ediyoruz: Kimsenin malında gözümüz yok, ama kimse de bizim yetki alanımıza, malımıza da göz dikmesin.
Daha sonra, Yunanistan’la da bir ihtilaf yaşadığımız kısım var. Yunanistan sanırım bundan 10-12 sene önce 2007 yılında İspanya’nın Sevilla Üniversitesine, çalışma yaptırmış, benim münhasır ekonomik bölgem nasıl olur diye bir harita çiz demiş. O haritada da temelde buradaki adaların hepsini sanki anakara parçasına yerleşik kendi uzantısı gibi görmek suretiyle bir harita çizmiş, sinüzoidal şekil, yani dünyanın hiçbir yerinde yok zaten bu şekilde bir deniz yetki alanı. Biz de şu anda bu bölgede de çalışıyoruz. Onların başka bir ülkeyle, Mısır’la bir anlaşması vardı, oraya kadar da zaten bizim bu tarafta, yani Doğu Akdeniz’de bir yetki alanı paylaşımı anlaşması da söz konusu değildi.
Meis Adasıyla ilgili hususa gelince, bizim karaya 2 kilometre, ama Yunanistan anakarasına 580 kilometre mesafedeki bir durumdan bahsediyoruz ve bu adanın yüzölçümü yaklaşık 9 kilometre, yani nereden baksanız şöyle 2,5-3 kilometre eni-boyu olan, belki binin altında insan yaşayan küçük bir ada. Lozan Anlaşmasında da biliyorsunuz buralar zaten silahtan arındırılacak bir adalar statüsündeydi.
Bu adadan hareketle bizim ana karadaki alanımızı kapatmak suretiyle bir yetki gaspı söz konusu baktığımızda. Yani ufacık 9 kilometre karelik bir ada ile burada yaklaşık 40 bin kilometrekarelik haksız bir yer edinme iddiasında. Şimdi isterseniz burada devam edelim, ben sonra öbür örneğe geçeceğim. Birde biliyorsunuz bizim son dönem de Libya’yla yaptığımız yani 2019’un Kasım ayında yaptığımız bir anlaşma var, arkadaşlar herhalde şurada belki bunu büyük koydukları için koyamıyorlar. Biz Libya’yla 2019’un Kasım’ında bir anlaşma yaptık bu AB’de bir karşıdan karşıya kıyıları gören bir kesişim noktası tespit ettik ve orada da biliyorsunuz böyle bir anlaşmaya gittik. Biz yine de aslında buradaki adaların karasularına saygı göstererek bu işi yaptık. Yani normalde adaların uluslararası ihtilafsız bölgelerde 12 millik karasuyu var. Ege’nin özel statüsünden dolayı biz biliyorsunuz karşılıklı 6 mil üzerinden anlaşmışız, onu dikkate alarak bir yetki anlaşması yaptık ve böylece Doğu Akdeniz’in batı kısmındaki yetkili sınır çizgimizi de bu anlaşmayla netleştirmiş olduk.
MISIR – YUNANİSTAN DENİZ YETKİ ANLAŞMASI
Yunanistan’ın Mısır’la yaptığı anlaşmaya gelecek olursak. Burada da Yunanistan Girit Adası’ndan görüyorum Mısır kıyılarını demek suretiyle böyle bir anlaşmaya gittiler. Bu anlaşmanın üst noktası bizim ilan ettiğimiz kıta sahanlığımızın alt noktasıdır. Aslında Mısır daha yukarıya yetkisi olmadığını bir yerde söylemiş oldu. Yunanistan’da buradan hareketle de Girit ve yukarıdaki bazı küçük adaları dikkate alarak böyle bir yetkisi olduğunu iddia ediyor, aslında bu zorlama bir anlaşma, birazdan da belki daha detaylı izah etme imkanım olacak. Bu anlaşmada da bize göre geçersiz. Bizim Libya’yla yaptığımız anlaşmayı bir yerde geçersiz kılmak adına alelacele yaptığı bir anlaşmadır, biz onun için tanımıyoruz o anlaşmayı, bizim nezdimizde de yok hükmündedir. Mısır belli bir deniz alanını kaybetmiş oldu bu anlaşmayla.
İNGİLTERE – FRANSA ÖRNEĞİ
Fransa bu süreçte başından sonuna Yunanistan ile ama 1977’de Fransa İngiltere’ye ile kıta sahanlığını belirlemek için masaya oturuyor. İngiltere diyor ki, benim şuralarda bana ait olan adalarım var yani kanal adaları diye adlandırılan. Fransa diyor ki, yani öyle ama diyor benim diyor projeksiyonumu kesen çünkü ana karanın bazı üstünlükleri var ana karada yerleşik ülkelerin bu olmaz diyor. Yani burada aslında bizim tezimizi savunuyor ve mahkemede aslında Fransa’yı haklı buluyor. Bakın dikkat edin İngiltere’yle Fransa arasındaki deniz yetki alanını ortay hat üzerinden yani hemen hemen mesafeleri her iki ülkenin kıyısına yakın olacak şekilde yapılmış.
Burada İngiltere’ye büyük adalar için biraz 12 mile yakın, küçük adalar için belki daha da düşük yani 5-6 mil civarında sadece kara su ve buralardaki deniz yetki alanlarını tanımlamış durumda. Ve tabi uzun uzadıya yani tartışacak olsak karar metnini hukukçularımız da izledi, tamamen bugün bizim tezlerimizi destekler mahiyette diyor ki, ana karada yerleşik olan bir ülkenin bir başka ülkenin kıyısına yakın adaları nedeniyle örneğin eğer Yunanistan’ın tezi açısından söylüyorum, şu şekilde bir deniz yetki alanı olması gerekirken Yunanistan tezi mahkeme oturuyor diyor ki, bu adaların sadece kara sularını dikkate alırım siz iki ana ülke olarak kıyı uzunluğunuz belli, nüfuslarınız belli, oransallık ilkesinden ortadan eşit bir şekilde bölmüş.
MALTA – LİBYA ÖRNEĞİ
Bir örnek daha var o da Malta, çünkü bir Malta bir ada ülkesi. Burada tabi ana kıtalarda yerleşik ülkelerle, ada ülkelerinin durumu da zaman zaman farklılık arz ediyor, yani bir ada ülkesiyle, bir ana kara ülkesinin deniz yetki paylaşımı nasıl olacak? Bu da aslında bizim Kıbrıs tezimizi destekleyen bir örnek. Şimdi Malta Adası aslında biliyorsunuz Avrupa Birliğinin de bir üyesi, Avrupa kıyısına yani Sicilya’ya İtalya’ya daha yakın bir ada ülkesi küçük bir ülke. Bu da yine geçmişte Libya’yla bir ihtilaf yaşıyor. Malta diyor ki, biz aramızda yarı yarıya paylaşmamız lazım. Libya diyor ki, benim kıyı uzunluğum daha fazla, sen bir ada ülkesinin bu böyle olmaz, konu mahkemeye taşınıyor. Ve mahkeme diyor ki, eğer eşit orta hat belirlenmiş olsaydı bakın şu mavi hat olacaktı. Mahkeme diyor ki Malta’ya sen sınırlarını yukarıya çek.
Çünkü ada ülkesi olarak senin bu kadar aşağıya inme hakkın yok. Kıbrıs ne diyor? Ben diyor herkesle eşit oranda paylaşırım. Çünkü burada paylaşım hakkaniyetçe olmak zorunda, yani burada eşitlik bir hakkaniyet doğurmaz. Yani Malta’nın nüfusu, Libya’nın nüfusu, Libya’nın kıyı uzunluğu gibi birtakım ve iki ülkenin işte bu doğal kaynaklara olan ihtiyacı gibi birçok etken var. Şimdi Kıbrıs’ta Kuzey’i, Güney’i toplasanız 1 milyon nüfus var, ama Türkiye’de 83 milyon kişi yaşıyor. Bizim Güney’deki uzunluğumuz kıyı uzunluğumuz yani Hatay’dan Ege Denizine kadar ki olan uzunluğumuz yaklaşık 1750 kilometre. Yani Akdeniz’de en çok kıyı uzunluğu olan ülkeyiz. Bizi adeta ana kara parçasına hapsetmek isteyen bir zihniyet ve bunlarda tabi menfaat birliği yaparak, yani Doğu Akdeniz’deki mevcut menfaat birliğinden hareketle biliyorsunuz İsrail’le, Mısır’la birtakım anlaşmaları var.
Türkiye burada oyunun dışında olsun biz burayı kendi aramızda paylaşalım, paslaşalım, oyunun dışında tutalım anlayışı var. Ama bugüne kadar hamdolsun milletimizin duası ve arkamızda durmasıyla, Cumhurbaşkanımızın dirayetli duruşuyla buradan geri adım atmadık son derece haklıyız. Artık Türkiye eski Türkiye değil, yani işte sahada kazanıp masada kaybeden bir ülke değil. Hakkımızı sonuna kadar sahada da, masada da ayırıyoruz. Ama diyaloğa da açığız onu da defaatle söyledik. Nitekim işte son dönemde Avrupa Birliğinin girişimiyle Yunanistan’la aramızda biliyorsunuz bir diyalog Sayın Cumhurbaşkanımızın da talimatıyla başlamıştı.
Ama yani aradan böyle bir birkaç hafta geçmeden Yunanistan gitti Mısır’la bu anlaşmayı yaptı. Yunanistan zaten bugüne kadar da masaya gelmekten çekinmiş, bugüne kadar da edindiği kazanımların büyük bir çoğunluğunu sahada değil, masada kazanmış bir ülke. Büyük ülkelere arkasını dayamak suretiyle haklı gözükmeye çalışıyor, ama yani artık Türkiye’de buna evet diyecek bir yönetim de, lider de yok. O açıdan evet diyaloğa açığız, ama kendi yetki alanımızı da kimseyle paylaşmaya da razı değiliz diyoruz.
Suyun yüzeyi, içi, tabanı ve altı farklı hukuklar çalışıyor, Ülkelerin kara suları standart olarak Birleşmiş Milletler demiş ki 12 mil, ama birbirine çok yakın yerler varsa işte ortadan paylaşılır veya iki ülke bir araya gelmek suretiyle bu kara sularında isterse sınırlama yapabilir. Ancak suyun içi, yani balıkçılık hususu önemli, av yapabilecek misiniz, yapamayacak mısınız?
Denizin tabanı niçin önemli? Bazı enerji ve haberleşme nakil hatlarının geçişi oradan. Yani petrol hattı döşeyebiliyorsunuz, doğal gaz boru hattı döşeyebiliyorsunuz veya iletişim için telefon hatları, fiber hatlar döşeyebiliyorsunuz; demek ki denizin tabanı için de ayrı bir hukuk var.
Bir de denizin tabanının altında, yani artık kıtanın içerisinde var, orada da doğal kaynak dediğimiz işte petrol ve doğal gazın kime ait olacağı konusu; bunlar hepsi hukuk içerisinde tanımlanmış.
Birleşmiş Milletler tabi bu temel prensipleri belirledikten sonra da kıyıdaş ülkelerin biraraya gelmek suretiyle anlaşmasını esas alınmasın özellikle istiyor, ama bir ihtilaf halinde de zaman zaman bu tip konular tahkime, yani uluslararası mahkemelere taşındığı da olabiliyor.
Biz hem orada işte biraz önce bahsettiğim, nasıl toprağımız çöl bile olsa bir karış vermeyeceksek, suyumuzdan da vermiyoruz, hem bayrak gösteriyoruz, hem de arıyoruz, çünkü aramadan da bulamayacaksınız aslında Karadeniz’de olduğu gibi.
Son aylarda, yıllarda Mavi Vatan kavramı biliyorsunuz gelişti, çünkü bu sularda da tabi bizim egemenlik haklarımız var, tabi ki hukuka saygılı olarak, bunun bir kez daha altını çizeyim. Çünkü örneğin uluslararası ticaret gemilerinin seyir seferlerinde bir sıkıntı yok, yani herkes malzemesini, insanını neyse su üzerinde taşıyabilir, sadece karasularımıza girdiğinde bayrağımızı dikmek zorunda, ama onun dışında eğer bir ekonomik değer varsa onu da kimseyle paylaşmayız dedik.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.