Genel merkezi Kocaeli’de olan ve dünya çapındaki Türk ve yabancı gazetecilere hizmet veren Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti Ankara’da yurt içi ve yurt dışı temsilcileri ile bir araya geldi.
Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti, dünya çapında basının durumunu ve Türkiye’de “Dezenformasyon yasası” olarak adlandırılan yasa tasarısını değerlendirmek için Ankara’da iki günlük bir toplantı gerçekleştirdi. 25 – 26 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilen toplantı Tüfad Prestige Hotel’de 2 gün konaklamalı olarak yapıldı.
Toplantıya; Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı Ahmet Öz, Genel Başkan Vekili Bilgutay Bağdat, Genel Başkan Yardımcısı Tezcan Aydın, Genel Sekreter H.Soner Gülezer, Basın ve Halkla İlişkiler Kurulu Üyesi Aşkım Tan, Onur Kurulu Üyeleri Sadık Severcan, Gülsüm Çakır ve Seval Akkaya, Almanya Bavyera Eyalet Temsilcisi Tevfik Şendöl, Kuşadası İlçe Temsilcisi Adnan Tokuç, Manisa İl Temsilcisi Ahmet Ünsal, Sakarya İl Temsilcisi Levent Candan, Elazığ İl Temsilcisi Recai Güçlü, Antalya İl Temsilcisi Ekrem Sapmaz, Mersin İl Temsilcisi Gültekin Hakan Koçman, Batman İl Temsilcisi Osman Seyrek, Şanlıurfa İl Temsilcisi Kadir Çelikcan, Mersin basınından Ali Gültekin katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan UGC Başkanı Ahmet Öz günümüzde basının durumunun gerçekten değerlendirmeye ihtiyaç duyduğunu ifade ederek tüm katılımcılardan konuyu politik eğilimlerinin dışında, basın ilkeleri ve özgürlüğü temelinde ele alarak düşüncelerini açık fikirlilikle paylaşmalarını istedi.
Yerel basın ile ilgili yeni düzenlemelere ihtiyaç var
Toplantıda ilk sözü alan UGC Şanlıurfa İl Temsilcisi Kadir Çelikcan 90’lı yıllardan bugüne kadar yerel basın ile ilgili çıkan yasalar ve internet sitelerine getirilen düzenlemeleri özetledikten sonra AKP tarafından önerilen basın yasası ile ilgili görüşlerini sundu. Şu anda 1960 yılında çıkan basın yasası ile yola devam edildiğini söyleyen Çelikcan, ara ara çıkan yasalar ile bazı düzenlemelerin getirildiğini fakat hala düzenlemelerin bölük pörçük devam ettiğini ifade etti. En son yerel basın için 90’lı yıllarda çıkan yasa ile gazetelere önce 6 ve ardından 9 kişi sigortalı çalışan zorunluluğunun getirildiğini ifade eden Çelikcan, daha sonra sayfa sayısı, sütün sayısı ve başlık puntolarının belirlenmesi ile birlikte yerel basına bir standart getirilmeye çalışıldığını ifade etti. Şanlıurfa’dan örnek veren Çelikcan, bu yasadan önce Şanlıurfa’da 26 tane yerel gazetenin olduğunu fakat getirilen bu düzenlemelerin ardından bu sayının 8’e düşürüldüğünü ve 8’den sonra da insanların ilan haklarını paylaşmak suretiyle bu sayının 6’ya düşürüldüğünü kaydetti.
Konuşmasına Şanlıurfa’dan verdiği örneklere devam eden Çelikcan, gazetelere getirilen 9 sigortalı çalışan zorunluluğu sonucunda gazetelerin maaş ödemeyecekleri ve kendi sigortalarını ödeyebilecek kişileri künyelerinde gösterdiklerini ve bunun sonucunda şu anda Şanlıurfa’da kaportacılık yapan insanların bile sarı basın kartı taşıdıklarını belirtti. Bunun yanında mevcut yasa ile yerel gazetelere getirilen abonelik mecburiyetini de gazetelerin anlaşmalı faturalar keserek aştıklarını belirtti. Çıkan gazetelerin manşetlerinin ve içeriklerinin bile aynı olduğunu söyleyen Çelikcan, bu yüzden gazetelerin bayide de satılmadığını ifade etti. Çelikcan, hiçbir gazetenin de hükümetin getirdiği baskı adedi mecburiyetini yerine getirmediğini vurguladı.
Aslında çıkarılan yasanın şu haberi yayanı içeri atacağım şeklindeki yaklaşımları yerine bu problemlere yönelik olması gerektiğini ifade etti.
Çelikcan; “Yasa belki de daha düzenleyici olabilir”
Çelikcan konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bu yeni basın ve sosyal medya yasası da bunların ardından geldi. Şu anda Şanlıurfa’da 189 tane haber sitesi var. Bunların sahiplerinin bazıları belediye çalışanı, bazıları valilik çalışanı, ya da kimi şurada ya da burada çalışan kişiler ama böyle olmasına rağmen bu sitelerin hiçbiri kendi adlarına değil. Alan adını kendisi almış ama sahibi başka biri görünüyor. Herkesin orada editörleri var, köşe yazarları var. Fakat editörlerden hiçbirinin resmiyette bir faaliyeti yok. Sitelerde sırf göstermelik isimler var. Bunlar üzerinden yola çıktığımızda belki yasa daha düzenleyici olabilecektir. Bir noktada getirilen sigorta mecburiyetleri ve sahip, editör ve muhabirlerin belirlenmesi ve Turkuaz Kart alma şartlarının belirlenmesi ile yazılı yerel medyanın tamamen internet haber siteleri üzerinde faaliyet göstermesini sağlayacaktır.”
Çelikcan; “Yeni yasadaki muğlak ifadelere dikkat”
Çelikcan, yeni Basın ve Sosyal Medya Yasasının gazetecilere karşı doğurduğu zorluklara da değinerek, önerilen yasada belirtilen, “Birinin haklarını ihlal etme”, “Birilerini karalama”, “Resmi olmayan yoldan incinmesini sağlama” gibi bazı ince nüanslı kelimelerin geçtiğini ama bu konularda yeterince açıklayıcı bilgiler içermediğini ifade etti. Kişinin hak ve hürriyetine karşı ihlalleri ve bu ihlallerin şartları daha açık bir şekilde ortaya konursa yasanın daha faydalı olabileceğine inandığını belirtti.
Çelikcan; “Şu anda Türkiye’deki gazetecilik Avrupa’nın 1960-70’li yıllarının gazeteciliği”
Çelikcan Türkiye’de şu anda yapılmakta olan gazeteciliği ise şu sözlerle değerlendi; “Şu anki Türkiye’de biz 1960’lı ve 70’li yılların Avrupa gazetecilik kültürünü yaşıyoruz. Biz araştırma haberciliği yapmıyoruz. Çok resim olursa gazete daha çok okunuyor. Ama Avrupa’da gördüğümüz kadarıyla, orada bölgesel basın araştırmacı gazetecilik yapıyor. Onların konunun derinine inerek ekonomi üzerine, sosyal yaşam şartları üzerine inceleme haberleri yapıyorlar. Ama bizim ülkemizde bu yasa ile gazetecilik sağlam bir zemine oturtulur ve ayrım yapılmadan statü belirlenirse ben bu yasanın özellikle yerel basın için çok faydalı olacağına inanıyorum ve bu mesleği yapan insanların da kendi haklarını elde etmiş olacaklarını düşünüyorum.”
Tokuç; “Gazetecilik bir enformasyon mesleğidir.”
Çelikcan’ın ardından söz alan ve uzun zaman Almanya’da gazetecilik yapmış olan UGC Kuşadası İl Temsilcisi Adnan Tokuç Türkiye’deki basın ile ilgili mevcut durumu Avrupa’daki durum ile kıyaslayarak bir değerlendirmede bulundu. Türkiye’de basının uzun süre bir şantaj aracı olarak kullanıldığını ifade eden Tokuç, Türkiye’de düzgün gazetecilik yapanları tenzih ederek Türkiye’de basının genelde tamamen hissi ve duygusal davranarak karşı tarafa zarar verme aracı olarak kullanıldığını ifade etti. Türkiye’de bu durumun maalesef garip de karşılanmadığını ifade eden Tokuç, “Elbette bir partinin kendisine ait bir yayın organı olabilir ama ciddi bir gazete kalkıp da kendisini başka bir oluşuma bağlayıp, onun adında hareket ettiği zaman bunun adı gazetecilik değildir. Gazetecilik bambaşka bir şeydir. Avrupa’da gazetecilik, bir enformasyon mesleğidir. Bir haber vardır, bunu yazarsın ve okuyucuna sunarsın. Haberi ne kadar satın aldığı okuyucuya kalmıştır. Siz kaliteli habercilik yapmakla kaliteli haberciliği başkası için yapmayı ayıramadığınız zaman olay küfürleşmeye kadar gidiyor. İdeolojik olarak bu senin görüşün, bu benim görüşüm; burası bulanık bir saha. Bunu çok iyi anlamamız lazım. Bu sahadan çıkamadığımız sürece de kaliteli bir habercilik ve kaliteli bir gazetecilik yapmanın tam anlamıyla var olacağına inanmıyorum.” dedi.
Tokuç, “Almanya’da kalkıp bir terör örgütünü övemezsiniz”
Tokuç konuşmasının devamında Türkiye’de gazeteciliğin bağımsız bir şekilde, kendi koordinatları doğrultusunda yapılmadığını düşündüğünü belirtti. “Yapanların da Türkiye’de başına ne geldiğini görüyoruz. Basın enformasyon mesleğidir. Ne aşağısıdır, ne de yukarısıdır.” diyen Tokuç sözlerine basın özgürlüğü kavramının da yanlış anlaşıldığına dikkat çekerek şöyle sürdürdü, “Ben Almanya’da uzun yıllar gazetecilik yaptım. Almanya’da kalkıp da bir terör örgütünü övemezsiniz. Almanya’da kalkıp Bader Meinhof’u (Kızıl Ordu Fraksiyonu) överseniz, Almanya’da kalkıp bir terör örgütünü överseniz, birincisinde ses çıkartmazlar, ikincisin de ses çıkartmazlar fakat üçüncüsünde kendinizi bilmediğiniz bir yerde bulabilirsiniz. Akıbetinizi de bilmezler. Bu durum Almanya’nın demokrasi ve insan haklarına uymadığı anlamına gelmez çünkü her devletin kendisini korumakla mükellef olduğu bir takım oluşumları vardır. Devlet kendisini koruyacak. Burada bunun ayırımını çok iyi yapmamız lazım.”
Tokuç, “Türkiye’de basın özgürlüğü yanlış anlaşılıyor”
Konuşmasının sonunda Türkiye’de gündemde olan basın yasasını değerlendiren Tokuç, Türkiye’de basın özgürlüğünün de yanlış anlaşıldığına vurgu yaptı. Türkiye’de hakaret etmenin bir özgürlük olarak algılandığını ifade eden Tokuç Türkiye’deki basın özgürlüğünün dünyanın hiçbir yerinde olmadığını söyledi. Tokuç, konuyla ilgili olarak, “Sen gazeteciysen, senin yapmakla mükellef olduğun bir haberin var. Elbette ki yorumunu katabilirsin. Bu ayrı bir konu. Ben şu yasayı beğenmedim şundan, şundan dolayı diyebilirsin. Ama bu sana hareket etme izni vermez. Ben bu yasayı şu şekilde destekliyorum. Klavyenin başına geçen aslan kesiliyor. Ben çok küfür yemiş bir gazeteciyim. Ya arkadaş fikrini belirt. Ben iddia ediyorum Türkiye’deki basın özgürlüğünü dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Bazı şeyleri bu kadar açık bir şekilde yazabilen yok. Açık söylüyorum. Burada hakaret üslup olmuş ve insanlar da buna basın özgürlüğü diyor. Basın özgürlüğü bu değil, bambaşka bir şey. Bunu iyi anlamamız lazım. Basın özgürlüğü insanların haklarını koruyarak yazabilme özgürlüğüdür ama hakaret etme özgürlüğü değildir. Ben kimseyi sevmek zorunda değilim ama herkesin hakkına saygı duymak zorundayım. Bu aslında insan hakları ile ilgilidir.” dedi.
Tan; “Hakaret Kabul Edilemez bir şey”
Tokuç’un konuşmasının ardından söz alan UGC Basın ve Halkla İlişkiler Kurulu Üyesi Aşkım Tan önerilen yasayı habercilik ve hakaret arasındaki farka dikkat çekerek eleştiridii. Tan yasa ile ilgili düşüncelerini şöyle ifade etti; “ Hakaret kabul edilemez bir şey. Hiç kimsenin, hiç kimseye hakaret etme gibi bir şansı yok. Bir lüksü yok. Bu insan haklarına zaten en başından aykırı. Eğer kendimizi doğru ifade edebiliyorsak zaten böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Böyle bir kısıtlamaya da ihtiyacımız yok. Düşünelim ki bazı ifadelerden dolayı bazı sıkıntılar yaşanıyor, bundan dolayı da böyle bir yasa çıkarılma gereği hissediliyor. Medya kirliliği de çok var, bunu da kabul etmek gerekir. Biri bir haber yapıyor ardından herkes ona inanıyor. Hani bir deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz. Bunu maalesef Türkiye’de yaşıyoruz. Her dönemde yaşıyoruz.
Örneğin Marmaris yangını… Marmaris yangınında kaç helikopter, kaç uçak var, gece görüşlü helikopterler yok dendi, var dendi, söndürüldü dendi, kimleri AKP yaptı dedi, oysa adam çıktı ailem bana araziyi vermediği için ben de tuttum benzin döktüm yaktım dedi. Hükümet karşıtı da olabiliriz, olmaya da biliriz. O yüzden doğru araştırmak, doğru bilgilere sahip olmak, ifade ederken bir dayanağa sahip olmak gerekir. Araştırmacı olmak gerekiyor. Görmek ile bakmak arasındaki farkı ayırt etmemiz gerekiyor. Bu sebeple bazı kısıtlamalar ne derece doğrudur bu tartışılır ama basın özgürlüğü her yerde olmalıdır.”
Çakır; “ Yeni yasa oto-sansür yasasıdır”
Yeni yasayı oto sansür yasası olarak tanımlayan UGC Ankara üyesi Gülsüm Çakır, yasayı gazeteciğin yok edilmesinin başlangıcı olarak tanımladı. 12 Eylül sonrası basını sindirmek için bazı adımların atıldığını söyleyen Çakır, 17 yıldır da bunun pekiştirildiğini söyledi. Basını susturmanın son aşamasına gelindiğini inandığını söyleyen Çakır, yasayı oto-sansürü fazlalaştıracak bir durum olarak değerlendirdi. Çakır konuyla ilgili olarak şu ifadelerde bulundu, “Uzun zamandır haberlerin süze-oynaya, düzelte-pekiştire, orasını kısalta burasını tuttura yapıyoruz. Yazarlar da oto-sansür uyguluyorlar. Ben eski yazılarıma ve şimdiki yazılara bakıyorum ve ikisinin arasında kişiliğimdeki oportünistliği görüyorum. Bu berbat bir durum çünkü bu beni benlikten eden bir durum. Bu coğrafyanın çocuğu olmaktan doğan bir durum. Ben bu coğrafyada üretemeyeceksem, burada olanın gerçeğini iletemeyeceksem, gördüğümü sana yanlış aksettireceksem… beni buna zorluyor bir şeyler.”
Seyrek; “Resmi ilan da kalkmalıdır”
Çakır’dan sonra söz alan UGC Batman İl Temsilcisi Osman Seyrek günümüzdeki en büyük etkenin sosyal medya olduğunu ve sosyal medyanın şu anda günümüzün ta kendisi ve gerçeği olduğunu ifade etti. Artık basılı yerel basının ve ulusal basının bittiğine kanaat getirdiğini dile getiren Seyrek, “Ben iki gazete basıyorum ama gazetede bastığım haberleri öncesinde sosyal medyada paylaşıyorum. Kitlem o haberi daha önce okuyor ve iki gün sonra önüne geldiğinde artık o haberin bir önemi kalmıyor. Tabii ki sosyal medyanın çok güçlü yönleri var artık. Dünyanın neresinde olursanız olun sosyal medya ile dünyanın her yerine ulaşabiliyorsunuz ve aynı saniyede ulaşabiliyorsunuz.” dedi.
Bütün Türkiye’de resmi ilan olayının da kalkmasını istediğini ifade eden Seyrek “Belki birileri bundan rahatsız olabilir ve belki gerçekten bu işi yapıyor olabilir ama resmi ilan şu anda yerel gazetelerde rant olmuş. İnsanlar artık üretmiyorlar. Ben kendi ilimden örnek vermek istiyorum. Şu anda yerel basına her gün yapılan haber servisinin sayısı 15’i bulur. Valilik, Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Üniversite vs. Eğer bu haberler bize gelmese 8 sayfalık gazete çıkmayacak… Artık yerel basına gerek kalmamış. Yeni bir çağ başladı. Hepimizin bu çağa ayak uydurması lazım. Bu işi yapamayacak olanlar da yapmasın.” dedi.
Ünsal; “Türkiye’de bilgiyi ulaşılmaz kılıyorlar”
Daha sonra söz alan UGC Manisa İl Temsilcisi Ahmet Ünsal ise Türkiye’de bilgiye ulaşmanın zorluğuna dikkat çekti.Türkiye’de önemli bilgilere ulaşmaya çalışıldığında kurumların önce gazetecileri yanlış bilgilendirdiğini ve daha sonra da bilgiyi ulaşılamaz hale getirdiğini söyleyen Ünsal, konu ile ilgili görüşlerini şöyle ifade etti. “İlgili yerlere, bilgi anlamında ulaştığınızda veya telefon açtığınızda sizi yanlış bilgilendiriyorlar ve sonra da bilgiyi ulaşılmaz kılıyorlar. Türkiye’deki gazetecilerin en büyük sıkıntısı bilgiye ulaşamamak. Bilgi edinme kanunu diye bir şey çıkmıştı biliyorsunuz. Bu dairelerde veya ilgili yerel birimlerde, eğer sizi zora sokacaklarsa önce ilgili daireye yazı yazmanızı istiyorlar. Fakat, ikili ilişkileriniz, beşeri ilişkileriniz fevkalade üst düzeydeyse bu problemi çok yakın bir süreçte aşıyorsunuz. Bunu aşarken de, yandaş demek istemiyorum ama iktidar ile kol kola giriyorsunuz. Aksi takdirde de bilgiye ulaşmanız imkansız oluyor.”
Koçman, “Gazeteciliğin standartlarının yeniden belirlenmesi gerekiyor”
Konu hakkında söz alan UGC Mersin İl Temsilcisi G. Hakan Koçman, konuşulanlardan gazetecilik standartlarının yeniden belirlenmesi gerektiğini anladığını belirtti. “Bütün burada konuşulanlardan şunu anlıyoruz ki gazeteciliğe artık yeni standartların getirilmesi gerekiyor. Şu anda öyle bulanık bir denizin içerisinde balık avlamaya çalışıyoruz ki, kimin kim olduğu belli değil ve bu yüzden UGC’nin de bu anlamda çok ciddi bir rol oynaması gerekiyor çünkü görüyoruz ki şu anda bu rolü oynayan kimse yok.” dedi. Bu konuyla ilgilenmek için kimsenin şu anda gönüllü olmaya istekli olmadığını söyleyen Koçman, “Bu işe kimse gönüllü değil çünkü bu yol çok zor ve meşakkatli bir yol ve karşınızda devler ile savaşıyorsunuz. Şu anda belki birçok kişiye burada boyumuzu aşan konuşmalar yapıyor gibi görünebiliriz ama burada çok iyi işler başarabilecek yüreği temiz, iradeli insanlar olarak çok şeyi değiştirebileceğimizi düşünüyorum.” dedi.
Toplantı sonrasında düzenlenen ödül töreninde UGC Mersin il Temsilcisi G. Hakan Koçman’a başarı plaketi, Antalya İl Temsilcisi Ekrem Sapmaz’a da yetki belgesi takdim edildi.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.