Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç: Statükonun Kibirli Mensupları Artık Halkı İkna Edemiyor
ANKARA– Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan Statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.” dedi. Kılıç, Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Hicabi Dursun ve Celam Mümtaz Akıncı’nın ant içme töreninde konuştu. Anayasa Mahkemesi’nin yeni yapısıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Kılıç, 12 Eylül 2010 günü yapılan halkoylaması sonucu kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle Anayasa Mahkemesi’nde hem yapısal hem de fonksiyonel anlamda ciddi değişiklikler olduğunu söyledi. Mahkemenin üye sayısı arttırıldığı ve bu çerçevede dört yedek üyenin asıl üyeliğe geçirildiği, seçilen yeni iki üye ile kurulun on yedi olan üye sayısının tamamlandığını ifade etti. Üye sayısının artırılmasına en önemli gerekçe olarak Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru” hakkının verilmesi olduğunu ifade eden Kılıç, “Hakları ihlal edilen vatandaşlarımızın, tüm kanun yollarını tükettikten sonra, başvurdukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den yapılan başvuru sayısının toplamda önemli bir sayıya ulaştığı hepimizin bilgisi dahilindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde beklemekte olan 120 bini aşkın dosyanın yüzde 12′ si Türkiye’den yapılan şikayetlerden oluşmaktadır. Bu şikayetlerden karara bağlananların büyük bölümü üzülerek belirtmeliyim ki adil yargılama hakkının ihlal ile ilgilidir. Bu tablo, köklü bir anayasa yargısı geleneğine sahip olan ülkemiz açısından; bağımsız, tarafsız, hızlı, etkili ve adil bir yargılama sisteminin önündeki engellerin kaldırılmasını hayati bir yükümlülük olarak göstermektedir. Eğer bir ülkede yılda on beşbinden fazla dava dosyası zaman aşımına uğruyorsa, bunun çözüm yollarını eleştirmeye ve ötelemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.” “BİREYSEL BAŞVURU ÖNEMLİ BİR DENETİM YOLU” Kılıç, bireysel başvurunun, tüm yargı organlarını kuşatarak, adil yargılama konusunda daha duyarlı, davranmalarını sağlayacak önemli bir denetim yolu olacağını kaydetti. Başkan Kılıç, bireysel başvuru için en geç iki yıl içinde hazırlıkların tamamlanmasının öngörüldüğünü belirterek, “Sistemin sağlıklı ve başarılı bir uygulamaya kavuşturulabilmesi için nitelikli, yetenekli, deneyimli ve evrensel hukuk anlamında gelişmeleri takip edebilecek olgunluğa erişmiş bir raportör kadrosunun varlığına acil ihtiyaç olduğu açıktır.” diye konuştu. Anayasa Mahkemesi’nin aslî görevinin, bireyin doğuştan ve sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerini korumak olduğuna işaret eden Kılıç, “Başka bir anlatımla Anayasa yargısının özü ırk, renk ve inancı ne olursa olsun insan olma ortak paydasına sahip herkesin var olan onurunu yüceltmektir. Bu kutsal görevi başarı ile yürütebilmek, ancak adil ve tarafsız kalmayı becerebilen yargıçların varlığı ile mümkündür.” dedi. “STATÜKONUN KİBİRLİ MENSUPLARI HALKI İKNA EDEMİYOR” Anayasa yargısının hak ve özgürlüklerin güvencesi olduğunu kaydeden Kılıç, şunları söyledi: “Bu yargı, gücü elinde bulunduranlara ölçülü ve makul olmayı öğretir. Güçlüleri, hukukun içine çekerek bireyi koruma altına alır. Çoğulcu, katılımcı, insan onuru ve hukukun üstünlüğü temeline oturan, dinsel ve etnik dogmalardan arınmış, değişime açık, toplumun değerleriyle bütünleşmiş, farklılıkları uzlaştıran Anayasalar bir toplumun hayat sigortasıdır. Tüm toplumlarda özgürlük, demokrasi ve daha çok hukuk isteklerine ilişkin güçlü sesler yükselmekte, buna cevap veremeyenler ise yıkılıp gitmektedir. Değişime karşı çıkan çağın nabzını tutamayan Statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir. Anayasaların ve Anayasa mahkemeleri üyelerinin toplumun bu istekleri karşısında kayıtsız kalması düşünülemez. Bizler vereceğimiz kararlarla bu alanları genişleterek insanca yaşama arzusuna destek vermek zorundayız. Zira, özgürlük ve demokrasinin tadına varmış insanları susturabilmek ancak zorba devletlerin işi olmuştur. Devletin asıl görevi, yükselen bu sesleri susturmak değil, farklı sesleri ahenkli hale getirerek maskeli ve ikiyüzlü bir ahlakın oluşmasına engel olmaktır. Irkı ve rengi ne olursa olsun, inansın inanmasın, insan olma onuruna sahip herkesi devlet kucaklamak zorundadır. Hukuk dışı yollarla bu isteklere karşı koyan Devletlerin, güç ve itibar kaybetmekten başka bir kazancı olmayacaktır.” Güçlü devletin, “kendini koruma hakkı”anlayışının arkasına gizlenerek bireylerin hak ve özgürlüklerini yoketme girişimi meşru müdafaa” zeminine oturtulamayacağını vurgulayan Kılıç, “Zira, devletle birey arasındaki güç dengesizliği buna asla izin vermez. Özgürlük, demokrasi, sevgi ve barış temeli yerine otoriter devlet anlayışı düşman üretmekten başka bir sonuç doğurmamaktadır. Demokratik sistemi meydan okuyarak, halkı tehdit ederek koruma imkanı da yoktur. Devleti güçlü, ancak özgürlüklerini doya doya yaşamamaktan dolayı halkı mutsuz olan bir ülkenin varlığının anlamsızlığı açıktır. Bu mutsuzluğun toplumsal bir öfkeye dönüşmesi de kaçınılmazdır. Unutmayalım ki demokratik ülkeler gücünü daime özgürlüklerden alır. Düşmanca duygulardan, öfkeden, kinden arınmış, barışın ve sevginin hakim olduğu bir dünyayı gelecek kuşaklara teslim etmek istiyorsak herkesin hayat tarzına, düşüncesine, inancına, farklılığına ve varlığına saygı göstererek, insanlık onurunu yüceltmek, korumak ve kollamak zorundayız. Zira, tüm dünyada eksik ya da fazla hayata geçirilen tüm hak ve özgürlüklerin üzerini kazıdığınız zaman altından ‘insanlık onuru’ çıkar. Bunu korumak ve kollamak ise başta Anayasa Mahkemeleri olmak üzere herkesin değişmez bir görevidir.” dedi.