“AK Parti’nin Kıbrıs Politikası, Kıbrıslı Türkler İçin Şanstır”
LEFKOŞA– KKTC’deki akademisyenler ve siyaset uzmanları, Türk hükümetinin Ada politikasının Kıbrıslı Türkler için bir şans olduğunu düşünüyor. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun danışmanlığını yapan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Kıbrıs Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Hasgüler ve KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın müzakere heyetinin daimi üyesi Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Tufan Erhürman, Ada’daki son gelişmeleri ve olası çözüm ihtimallerini Cihan Haber Ajansı’na değerlendirdi. Kıbrıs sorununu yakından takip eden ve farklı görüşe sahibi olan iki akademisyene göre AK Parti’nin Kıbrıs konusunda başarılı bir politika izliyor. AK Parti’nin, Kıbrıs halkının çıkarları için en iyi şekilde savunan hükümet olduğu yorumunu yapan iki akademisyen, AK Parti’nin Kıbrıslı Türkler için bir şans olduğunu belirtiyor. “DOWNER RAPORU BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR” Mehmet Hasgüler, Kasım ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer tarafından hazırlanıp BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından yayınlanacak raporun Kıbrıs sorununda çözüm yolunda önemli bir rapor olduğunu düşünüyor. Downer’in raporundan da Türk tarafına pozitif bir yorum çıkma ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Tufan Erhürman ise Downer’in raporundan çıkacak sonucun salt olarak ne Türk tarafına ne de Rum tarafına ağır eleştiriler getirmeyeceğini savunuyor. Erhurman, Ban Ki-Moon’un Türk ve Rum tarafının mülkiyet konusundaki önerilerini inceleyip, iki tarafın da mülkiyet tezini memnuniyetle karşılamasını da buna gerekçe olarak gösterdi. “AK PARTİ’NİN KIBRIS POLİTİKASI DEVLET POLİTİKASI HALİNE GETİRİLMELİ” Hasgüler, 2002 yılından sonra gerçekçi olarak KKTC’nin Türkiye tarafından dikkate alınmaya başlandığı hatırlatmasında da bulunuyor. Muhalefet partilerinin Kıbrıs konusunda daha gerçekçi hareket etmeleri vurgusunu da yapan Hasgüler, “Muhalefet partileri AK Parti’nin Kıbrıs politikasını içselleştirmeli ve bunu devlet politikası haline getirmeliler.” ifadelerini kullanıyor. “ABDULLAH GÜL SAYESİNDE BİR KARIŞ TOPRAK VERMEDEN TOPRAKLARA RESMİYET KAZANDIRDIK” Tufan Erhürman ise AK Parti’nin 2002 yılından beri uyguladığı Kıbrıs politikasını bütün hükümetler içinde en gerçekçi ve Kıbrıslı Türklerin haklarının en çok koruyan hükümet dönemi olduğunu kaydediyor. 2005 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kurulan Mal Tazmin Komisyonu Mahkemesi’nin Kıbrıs sorunu konusunda Türklerin lehine bir devrim olarak yorumlayan Erhürman, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mal Tazmin Mahkemesi’ni tanıması mülkiyet konusunda haksız konumda olan Türk tarafını haklı konuma oturtmuştur.” şeklinde konuşuyor. Erhürman, Türkiye’nin bir kuruşluk toprak tavizi gerçekleştirmeden Kıbrıslı Türklerin toprağın gerçek tapularına sahip olduğunu anlatıyor. “RUMLAR TİCARET TÜZÜĞÜNÜ KUŞA ÇEVİRECEKLER” Doğrudan Ticaret Tüzüğü DTT konusunda Rumların ayak oyunları nedeniyle bugüne kadar gelindiğini belirten Tufan Erhürman, Türk tarafının fazla beklentisi olmaması gerektiğini savunuyor. Erhürman, “Rumlar sürekli tüzüğün çıkmasına engel koyarak Avrupa Birliği ile pazarlık yapıyorlar. Bana kalırsa amiyane tabirle tüzük yürürlüğe girdiğinde kuşa çevrilmiş olacak. Rumlar tüzüğün bizim için olumlu olan yönlerini törpüleyecekler.” ifadelerini kullanıyor. “DTT TÜRKİYE VE KKTC’Lİ YÖNETİCİLERİN ACİZLİĞİNDEN KAYNAKLANDI” DTT’nin Rumlara AB tarafından bir ayrıcalık olarak sunulduğunu vurgulayan Mehmet Hasgüler ise, DTT ile 1994 yılına kadar açık olan KKTC limanlarının, 1994’ten sonra ambargolar kapsamına alınmasını dönemin Türkiye ve Kıbrıs hükümetinin zafiyetine bağlıyor. Hasgüler, “Türkiye’deki hükümetin zafiyetiyle ve KKTC’deki karar vericilerin algılama noksanlığıyla bunu değerlendirmek mümkündür, iki hükümette de mevut yöneticilerin payı vardır.” diye konuşuyor. 1994 yılındaki Türkiye’ye baktığımızda Tansu Çiller Başbakanlığında kurulmuş olan DYP-SHP ortaklığı ve ardından SHP’nin CHP’ye katılmasıyla DYP-CHP ortaklığı görülüyor. “12 EYLÜL DARBESİ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKADAKİ İTİBARINI BİTİRDİ” 1994’te Türkiye’nin siyasi olarak zayıf bir döneme “çattığına” vurgu yapan Hasgüler, DTT ile KKTC limanlarına ambargo getirilmesini, dönemin Türkiye’sinin dış politikada itibarının olmayışına bağlıyor. Hasgüler, ardından şöyle devam ediyor: “Bu tür kararlar dış itibarla alakalıdır. Sizi güçsüz gördükleri zaman ezerler. 12 Eylül Türkiye’nin dış politika açısından en kırılgan olduğu dönemdir. 1979’da terör ortamında olan Türkiye’ye bile Avrupa’nın bugünkü önemli ülkeleri vize uygulamıyorlardı; ama 12 Eylül’le birlikte bir ay içinde birçok Avrupa ülkesi vize uygulamaya başladı. Türk halkı sanıyor ki Türkiye kurulduğundan beri ilânihaye durum böyle, Avrupa bize vize uyguluyor hâlbuki durum öyle değil. 12 Eylül’ün dışarıdaki itibarımızı bitirdiği dönemde Cumhurbaşkanı Kenan Evren sadece Romanya ve Pakistan’a gidebiliyordu. 1994’te de Türkiye bir zafiyet yaşadı ve Avrupa bundan faydalandı.” değerlendirmesinde bulunuyor. “TÜRKİYE KIBRIS POLİTİKASINDA SON DÖNEMDE ÇOK İYİ” Diplomaside ya çözümler üretileceğini ya da savunma yapılacağını belirten Hasgüler, “Sadece savunma yapıyorsanız diplomasinin maharetlerinden faydalanamazsınız. Çözüm için alternatif üreten her zaman bir adım öndedir ve Türkiye Kıbrıs politikasında bunu son sekiz yıl içinde gayet iyi yapıyor.” diyor. Kıbrıs sorununun Türkiye tarafından 2002 yılına kadar ele alınmamasının nedenini 12 Eylül 1980 darbesinde yapılan depolitizasyona bağlayan Hasgüler, vatandaşların milliyetçilik amacıyla Kıbrıs konusunu ele almadıklarını düşünüyor. Tufan Erhürman’ın yorumuna göre “Kıbrıs sorununun devamının Kıbrıslılara hiç faydası olmadığını fark eden tek parti AK Parti.” olmuş. “KILIÇDAROĞLU, MARAŞ YORUMU İLE KIBRIS SORUNUNA NE KADAR UZAK OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR” Türkiye’deki muhalefetin Kıbrıs konusunda daha gerçekçi davranması gerektiğine de vurgu yapan Hasgüler, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun,”Ben olsam Maraş’ı açarım.” yorumunu da eleştiriyor. Muhalefetin zenginleştirici alternatifler sunması gerektiğini belirten Hasgüler, Kıbrıs konusunda AK Parti’nin politikalarını muhalefetin zenginleştirerek pozitif biçimde Avrupa’ya anlatması gerektiğini de dile getiriyor. Türkiye’deki muhalefetin Kıbrıs sorununa vakıf olmadığını belirten Tufan Erhürman ise “2002’den beri muhalefetin Kıbrıs politikası tamamen AK Parti karşıtlığının üzerine kurulmuştur. AK Parti’ye karşı olmak, muhalefetin tek geçim kaynağını oluşturdu.” ifadelerini kullanıyor. Ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Ben olsam Maraş’ı açarım.” açıklamasına atıfta bulunan Tufan Erhürman, “Bu yorum bile Kılıçdaroğlu’nun Kıbrıs politikasına ne kadar uzak olduğunun göstergesidir. Maraş genel çözümün bir parçasıdır, tek başına düşünülemez. Eğer ki Türk tarafı Maraş bölgesini Türklere kullanıma açarsa, Türkiye 2002’den beri haklı pozisyonda olduğu Kıbrıs konusundaki bütün kredilerini bitirir.” şeklinde konuşuyor. “LİDERLERİN MASADA ANLAŞMASI MÜMKÜN DEĞİL, 2011’DE ULUSLARARASI KONFERANS DÜZENLENİR” Türk tarafının yıl sonunda bir anlaşma beklemesinin hayalden daha öte bir durum olduğunu belirten Tufan Erhürman, bugüne kadar hiçbir konuda net bir anlaşma sağlanamadığını, yıl sonuna kadar kalan üç aylık süreçte çözümün imkansız olduğunu iddia ediyor. Erhürman, Türk tarafının yıl sonuna bir anlaşmadan bahsetmesinin diplomatik bir dil olduğunu ve Türk tarafının çözüme istekli taraf olduğunu yansıttığını dile getiriyor. Downer’in hazırlayacağı raporun iki tarafı da eşit bir şekilde yorumlanacağını belirten Tufan Erhürman, “İki liderin müzakere masasında anlaşmaları mümkün değildir. Kıbrıs sorunu ancak uluslararası bir konferansla çözülebilir. Türkiye bu konferansta aktif rol oynarsa çözüm Kıbrıslı Türklerin lehine olacaktır. Önümüzde Türkiye’de bir Rum tarafında da iki tane seçim var iki tarafta seçim döneminde masaya oturmaktan kaçınacaktır en normal haliyle 2011 sonuna uluslararası konferansla bu sorunun çözümü sağlanabilir.” değerlendirmesinde bulunuyor. “TÜRKİYE’NİN B PLANI DA VARDIR” Son olarak yıl sonuna kadar Kıbrıs’ta bir anlaşmanın olmaması durumunda Türkiye’nin bir B planının olmadığını düşünmemek gerektiğini de belirten Hasgüler, “Bakarsınız yıl sonuna kadar koşullar değişir ve Türkiye için B planına geçmek gerekir. Rumların Kıbrıs’ta iki eşit halka onay vermemesi anlaşılabilir, devlet yönetimini paylaşmak istememeleri anlaşılabilir. Böyle bir durumda Kuzeyden bir takım toprak vererek KKTC’nin yeni bir yapı olarak uluslararası topluma yol alacağı süreci başlatmak mümkün hale gelir.” diyerek Kuzey’in yeni yapılanmaya hazır olduğuna da dikkat çekiyor.