Ayaklanma Girişiminin Ardından Batılılar Putin’in Gücünü Sorguluyor
Rusya’daki Wagner isyan girişiminin ardından Batı’da, Putin’in ülke üzerindeki kontrolünün önemli ölçüde azaldığına dair yaygın bir inanç var. Analistler, Putin sonrası bir Rusya’da doğabilecek potansiyel kaosa ve risklere kendilerini hazırlamaları konusunda Batılı politikacıları uyardı.
24 Haziran hafta sonu Rusya’da, Wagner özel askeri grubunun lideri Yevgeny Prigozhin tarafından düzenlenen kısa süreli isyan, Putin’in Rusya üzerindeki hâkimiyetinin zayıflamış olduğunu ortaya çıkardı. ABD Başkanı Joe Biden 28 Haziran’da, isyan girişiminin Putin’in gücünü zayıflattığına inandığını ifade etti. Ancak Beyaz Saray’daki muhabirler tarafından sorulduğunda Biden, Putin’in gücünün ne ölçüde sarsıldığını “söylemenin zor” olduğunu kabul etti.
İngiltere Avam Kamarası Savunma Komitesi Başkanı Tobias Ellwood, 26 Haziran’da The Express’e yaptığı açıklamada bu durumu Putin için “tehlikeli bir rol değişimi” olarak gördüğünü belirtti ve Putin’in artık günlerinin sayılı olduğunu söyledi. Ellwood’a göre, “Bir Rus lider, darbeyi kontrol altına almak için darbe liderini doğrudan devirmek yerine ona sürgünde bir yer teklif etmek zorunda kalmışsa, o zaman Kremlin’in gücünün giderek tükendiği açıktır.”
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de 26 Haziran’da AB Dışişleri Bakanları Zirvesi sırasında, Wagner olayının ardından Rusya’nın istikrarsızlığa düşme tehlikesine vurgu yaparak uyarıda bulundu. Bu istikrarsızlık sadece Rusya’nın askeri gücünü zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasi sistemini de etkiliyor. Borrell’in bakış açısını, Lüksemburg toplantısında hazır bulunan Almanya, Avusturya ve Lüksemburg dışişleri bakanları da destekledi.
Eski İngiltere Başbakanı Liz Truss da aynı gün bir parlamento konuşması sırasında Rusya’nın çökmesine değinerek, “Biz ve Ukraynalılar, Polonyalılar ve Baltık ülkeleri dâhil müttefiklerimiz – Rusya’nın çökmesi ihtimaline karşı bir planımız olduğundan emin olmalıyız” dedi.
Rusya Parçalanma Olasılığıyla Karşı Karşıya
Bir Fransız düşünce kuruluşu olan Montaigne Enstitüsü 20 Mart’ta, askeri bir başarısızlığın Putin’in son yirmi yıldır yürürlükte olan güç sistemi üzerindeki olası sonuçlarını analiz eden bir rapor yayınladı. Rapor, Rusya’nın siyasi görünümünde ciddi aksamalar olabileceğine dikkat çekiyor. Ayrıca askeri güçler, istihbarat teşkilatları, Ulusal Muhafızlar ve paramiliter örgütler arasında büyük çaplı çatışma riski artarken, ülkenin ekonomik durumu da giderek zorlaşabilir.
Rusya, 89 federasyondan oluşuyor ve bunların 21’i Slav olmayan özerk cumhuriyet. Raporda tüm Rus vatandaşlarının etnik olarak Rus olmadığı ve etnik Rusların oranının (şu anda %80) düşüşte olduğu vurgulanıyor. Merkezi hükümet kontrolü kaybederse, federasyondan ayrılmayı düşünecek ilk bölgeler, bu savaşta en ağır kayıpları veren sınır bölgeleri ve Rus etnik nüfusunun azaldığı yoksul bölgeler olacaktır. Milliyetçi emellerle dolu bir geçmişe sahip olan, refah içindeki diğer bölgeler, özellikle Volga Nehri bölgesindeki iki cumhuriyet -Tataristan ve Başkürdistan- için de endişeler var.
Raporda, Rusya’nın coğrafi, ekonomik, sosyal ve bölgesel olarak birbirinden ayrılmış, birkaç gelişmiş şehri, küçük idari birimleri ve iç kesimlerinde geniş, fakir ve birbiriyle bağlantısız bölgeleri olan bir ülke olduğu öne sürülüyor. Sonuç olarak, yaşanacak herhangi bir parçalanma, kaosa, uzun süreli etkilere, çatışmalara ve şiddet olaylarında artışına neden olabilir. Bu durum, federal birimlerin bazılarının tamamen dağılmasına, bazılarının da yeni federasyonlar oluşturmak üzere birleşmesine yol açabilir.
Rusya’da Nükleer Silah Riskleri
26 Haziran’da Foreign Policy dergisinde yayınlanan bir yazıda, Washington’ın Rusya’daki potansiyel bir kaosa hazırlıklı olması gerektiği, en zorlayıcı yönün Rusya’nın nükleer silah stokunu korumak için uluslararası tepkileri koordine etmek olduğu belirtildi.
Makalede, Rusya’nın dünya çapında en büyük nükleer silah stoğuna ve çok sayıda biyolojik silah projesine sahip olduğunun altını çiziliyor. Bu silahların yetkisiz bir şekilde ele geçirilmesi feci bir risk teşkil edecektir. Bu konuyu kontrol altına almak için, bölge genelindeki sınır geçişlerinde tarama kapasitelerinin artırılmasına yatırım yapılması öneriliyor. Bunlara ek olarak ABD’nin, bu silahlara erişim sağlayabilecek Rus güç simsarlarıyla, koşullara bağlı olarak pratik anlaşmalar müzakere etmeye hazır olması gerektiği belirtiliyor.
Bununla birlikte, Fransa Montaigne Enstitüsü tarafından geçen Mart ayında yayınlanan raporda, Rusya’nın parçalanmasından kaynaklanan nükleer silah riskinin Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasındaki kadar şiddetli olmayabileceği savunuluyor. O olay sırasında Rusya, ülke dışına yaklaşık 7.000 silah konuşlandırmıştı. Şu anda, deniz üsleri dışında, Rusya’nın nükleer kapasitesinin çoğu federasyonun orta ve güney kısımlarında ve merkezi hükümet tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilen ana ulaşım yollarında bulunuyor (ancak önemli bir yıkım durumunda, sınıra yakınlık risk oluşturacaktır).
Putin Sonrası Rusya ile Başa Çıkmak
Washington’daki Jamestown Vakfı’nda kıdemli bir araştırmacı olan Janusz Bugajski, Putin sonrası Rusya ile ilgili olarak Batı için en etkili bir yaklaşımın, Putin’in düşmesinin ardından siyasi sonuç ne olursa olsun, Rusya ile işbirliği yapma isteklerini açıkça ifade etmek olacağını öne sürüyor. Bu yaklaşıma göre, çeşitliliğin, demokrasinin, federalizmin, medeni haklar ile çeşitli cumhuriyetlerin ve bölgelerin özerkliğinin resmi olarak desteklenmesi gerekiyor. Ayrıca, Rus vatandaşlarına küresel bir dışlanma ile karşı karşıya kalmayacaklarına dair güvence verilmesi de gerekiyor.
Capital Normal Üniversitesi’nde eski bir doçent olan Li Yuanhua, 1 Temmuz’da The Epoch Times’a yaptığı açıklamada Rusya’nın mevcut eylemlerinin, komünizmin kalıntılarını tamamen ortadan kaldırmadaki başarısızlığının tezahürü olduğunu söyledi. Rusya, Batı’yı hayali bir düşman olarak göstererek, kendisini özgür dünya ve evrensel değerler karşısında konumlandırmakta ve böylece jeopolitik konumunu sağlamlaştırmaktadır. Rusya ile ilgili konuları değerlendirirken evrensel değerler ve komünist kalıntıların ortadan kaldırılması ihtiyacını göz önünde tutmak, küresel barış ve istikrara katkıda bulunacaktır.
Yuanhua ayrıca Rusya’nın parçalanmasının Çin Komünist Partisinin (ÇKP) düşüşünü de hızlandırabileceğinden bahsetti. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı körüklemesinden bu yana, birçok Batılı ülkenin toplu olarak Rusya’yı frenlemeye çalıştığını ve böylece dikkatlerin ÇKP’ye karşı koymaktan başka yöne çevrildiğini belirtti. ÇKP, Rusya’nın Batı toplumuyla yüzleşmeye devam etmesini veya Batı’nın dikkatini Çin’den uzaklaştırmasını arzulayarak, gizlice Rusya’yı desteklemektedir.
Yuanhua, bir bariyer görevi gören Rusya çökerse, özgür dünyanın ÇKP’yi kuşatmak için daha fazla kaynak ayırabileceğini vurguladı. Bu senaryo ÇKP ile ilgilidir çünkü adalet çağrıları ÇKP’nin parçalanmasını hızlandırabilir ve tamamen çökmesine yol açabilir.
Muhabir Kane Zhang bu makaleye katkıda bulundu.
Yazan: Anne Zhang, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, The Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.