Dünyanın En Büyük Açık Hava Hapishanesinden: ÇKP’nin İmha Stratejileri

Foto: pixabay

Çin, bugünün dünyasında, insanlık için en büyük tehdit. Bir kitap, bu durumu anlamamıza ve imha stratejilerine dair bir fikir veriyor.

Gazeteci Alexandra Cavelius, Kazak doktor ve Çinli muhalif Sayragul Sauytbay (“The Crown Witness”) ile yazdığı son kitabına “Çin Protokolleri” adını verdi. ‘Dünyanın en büyük gözetim devletinde ÇKP’nin imha stratejileri’ alt başlığı, Europa Verlag’ın 416 sayfalık çalışmasının ne hakkında olduğunu tam olarak açıklıyor: Bir yandan, özerk bölgenin baskı altına alınması, ÇKP için son derece kazançlı bir iş anlamına geliyor. Çin Komünist Partisi (ÇKP) ise Doğu Türkistan (Çin Xinxjiang Eyaleti) sakinlerinin, yıllardır çaresizce merhametine kaldıkları hiç bitmeyen bir dehşettir.

Batı dünyasında hayal bile edilemeyen bir dehşete kabus gibi ve ürkütücü bir bakış açısı kazandıran hayatta kalanların hikayeleri. 2014’ten bu yana Pekin, Çin’in kuzeybatı bölgesini son teknoloji toplama kampları ağıyla kapladı ve aynı zamanda dünyada benzeri olmayan bir gözetleme devleti kurdu.

Kitapta okuyucu, Çin rejiminin ülkedeki etnik ve dini azınlıkların varlığını ortadan kaldırmaya yönelik acımasız ve insanlık dışı yöntemleriyle ilgili tüm ayrıntıları öğreniyor. On iki bölüm, zulüm yaşamış mağdurların anlatımlarını içermektedir. Burada mağdurlar, şahit oldukları veya kendi yaşadıkları, azınlıkları yok etmeye yönelik çeşitli yöntemleri anlatıyorlar. Bu yöntemlerin bazıları, zorla kısırlaştırma ve doğum kontrolü, çocuk kampları, zorla çalıştırma, işkence, yasa dışı organ toplama, tecavüz ve cinayet. Her bölümün sonunda yazarlar, ana konuyu ortaklaşa analiz ediyor ve böylece mağdurların ifadelerini özetliyor. Uzun yıllar Devlet memuru olarak görev yapmış ve beyin yıkama kamplarında uzunca kalmış biri olarak Sauytbay, ÇKP’nin stratejilerini çok iyi biliyor.

Kitap bir dokümantasyon niteliğinde ve ÇKP’nın kurduğu gözetim ve kontrol mekanizmasını ince ayrıntısına kadar ortaya koyuyor. Örneğin, sayfa 28’de, her ailenin sadece bir mutfak bıçağı, bir balta ve bir küreğe sahip olabileceğini, bunların da kimlik numaraları ve bir çip ile birlikte verildiğini ve kullanımın 24 saat boyunca izlendiğini söylüyor. “Bıçak başka amaçlar için kullanılırsa veya işten sonra mutfaktaki normal yerine iade edilmezse, izleme sistemi bir mesaj alır. Böyle bir alarm oluşursa, özellikle evin sahibi hapis cezasıyla tehdit edilir.”

Tüm televizyonların, yönlendiricilerin ve elektrik direklerinin, en uzak köylerin bile her adımını izlemek için casus cihazlarla donatıldığını söylemeye devam ediyor. Pekin’e göre, bu bölgedeki tüm insanlar potansiyel teröristlerdir. 2009 yılında Urumçi’de hükümetin sürekli baskısına karşı bir Uygur ayaklanması oldu. O zamandan beri parti, oradaki halka göz açtırmamak için gözetimi, kontrolü ve yıkımı hayal edilemez şekillerde mükemmelleştirdi.

Çinliyle aynı yatağı paylaşmak

Gözaltı sürekli ve keyfidir. Pekin, 2017’den bu yana 380 yeni gözaltı merkezi inşa etti veya mevcut olanları genişletti. Şu anda orada yaklaşık 3 milyon mahkum var. Birçok mağdur ve tanık, uydu görüntülerinde tespit edilemeyen, dağlardaki yeraltı veya gizli kamplardan da bahsediyor.

Bu Kamplara “Eğitim Merkezleri” deniyor fakat asıl olarak, kötü işkence ve beyin yıkamak için kullanılıyor. Sincan’da yaklaşık 12 milyon Uygur ve 5 milyon Kazak yaşıyor. Bu Kamplar ve zulüm ile bir asimilasyon gerçekleştiriyor. Burada halkın, yavaş yavaş kendi dillerini, kültürlerinin ve kimliklerinin inkar edilmesi sağlanıyor. Bunun yerine, Xi Jinping’i ve Komünist Partinin ideolojisini benimseyerek, itaatkar Çinlilere dönüştürülmeye çalışılıyorlar. Müslüman kadınların yatağını bir Çinliyle paylaşmak zorunda olduğu “aile kampanyası” da başka bir devralma yöntemidir.

Batı’ya açılan kapı olarak Doğu Türkistan KP için stratejik olarak çok önemlidir, çünkü burası yeni ticaret yollarının ve yatırım akışlarının dünyanın en büyük altyapı projesi olan “Uşak ve Yol Projesi’nde” (Yeni İpek Yolu) birleştiği yerdir. Ayrıca bölge, cevher ve altın gibi birçok maden kaynağına sahiptir ve tüm Çin’deki en büyük petrol ve gaz yataklarına sahiptir. Bu da, KP’nin bölgedeki etnik halkları ya asimile etmesi ya da yok etmesi için yeterli sebep.

Etik olmayan yasa dışı tıbbi deneyler

Kitapta, başından beri uygulanan uyuşturucu veya şırınga stokundan kurtulanların hepsi rapor vermek zorunda kalıyor.

Tabletlerin ve kapsüllerin zihin üzerinde olumsuz etkileri varken, enjeksiyonların fiziksel etkileri var. Sümret Davud, 66. sayfada kadınların ayda bir kez “hastalıkları önlemesi” için bu iğneyi yaptırdığını anlatıyor. Gerçekte olan ise, adet dönemleri düzeni bozulması idi. Kadınlarda, ilaç ve iğnelerden sonra yapışkan akıntı baş gösteriyormuş. Sayfa 140. sayfada genç tasarımcı ve girişimci Dina Nurdybay, bulaşıcı hastalıkları önlemek adıyla verilen sözde enjeksiyonlardan bahsediyor. Dina Nurdybay, enjeksiyonlar sonrasında, demir bir maske takılmış gibi hissetti ve sonrasında çok şiddetli kramplar yaşamış ve adet dönemi iki güne kısalmıştır. Bu süre zarfında, memurlar düzenli olarak, saçlarını ve tırnaklarını kontrol edip kan testleri yapmıştır. Bayan Dina, “İğneyi yaptıktan sonra yaklaşık on gün boyunca duş almamıza veya yıkanmamıza izin verilmedi” diyor.

Beyin yıkamada, tüm mahkûmlar, tekrar tekrar Xi Jinping’i övmeye ve ÇKP’nin dünya fethi planının aşamalarını ezberlemeye zorlandı. Dina’nın kitapta anlattığı gibi Çin, 2050 yılına kadar dünyanın 1 numaralı gücü olarak Amerika’yı geçmek ve tüm dünyayı tek bir slogan altında birleştirmek istiyor: ‘Tek millet, tek dil ve tek din’, yani kısacası ÇKP.

Sincan’daki tutukluluk nedenleri, işkence yöntemlerinin seçimi kadar keyfidir. Partinin araçları olmak için insanlar parçalanmalıdır. Direnen herkes ölür. “Komünist rejimin beyni yıkanmış robotları merhametin ne olduğunu bilmiyor. Onlara göre, insanların içlerine eziyet ederek ve onları uysallaştırarak ruhlarını öldürmek gerekiyor” diye analiz ediyor Sauytbay, 259. sayfada.

Ulusal Organ Ticareti Veri tabanı

Tüm tanıklar, mahkum arkadaşlarının düzenli olarak ortadan kaybolduğunu ve bir daha asla ortaya çıkmadığını onaylıyor. Bazıları görünüşe göre, yasa dışı organ ticareti kurbanı. 1999’dan beri Çin rejimi tarafından zulme uğrayan Falun Gong uygulayıcıları gibi, Uygurlar ve Kazaklar da, bu zulmün ve acımasız sömürünün kurbanlarıdır. 40 yaşına kadar genç, sağlıklı erkekler tercih edilir. 283. sayfada şöyle yazıyor: “2016’dan beri, ÇKP tüm Müslüman nüfusu ulusal bir sağlık taramasına tabi tuttu, kan örnekleri aldı, organların röntgenini çekti ve DNA testi yaptı. Kadroların organ ticareti ve kan plazması işi için ulusal bir veri tabanı oluşturduğuna dair birçok belirti var.”

Çoğunlukla Falun Gong uygulayıcılarından organ toplanmasını kapsayan 2006 tarihli “Kanlı Hasat” raporunun ortaya çıkmasından bu yana, ÇKP’nin gaddarlıkları dünya çapında biliniyor. Batılı hükümetlerin bu güne kadar sessiz kalması ve dev imparatorlukla ekonomik çıkarlarını ön planda tutması, bu kitle imha yöntemlerinin Çin’de daha da yaygınlaşmasını ve dünyanın geri kalanı için de tehlike arz etmesine sebep oluyor.

Kitabın içeriği aynı zamanda çok derin, kapsamlı ve rahatsız edici. Dünyayı fethetme planları ve hayalleri kuran ve korkunç metotları kullanmaktan çekinmeyen, insanlık dışı bir rejimin gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Dünya hakimiyetini elde etmek için ÇKP’nin dünyanın geri kalanını nasıl boyunduruk altına alacağını anlamada son derece önemli bir kitaptır. İpek Yolu üzerindeki Orta Asya ülkeleri, bir zamanlar demokratik olan Hong Kong ve belki de yakında Tayvan Çin’e dahil edilecek. Özellikle politika yapıcılar için, ne kadar soğukkanlı bir rejimle karşı karşıya olduğumuzu kendilerine hatırlatmak ve her şeyden önce ona karşı çıkmaya başlamak çok önemlidir.

Litvanya’nın dik duruşu

Cavelius’un kapanış konuşmasında yazdığı gibi, küçük Litvanya ülkesi cesaret ve duruş sergiledi ve Vilnius’ta ‘Tayvan’ Ofisi adı verilen yeni bir Tayvan Büyükelçiliği açtı. Pekin, ‘Tek Çin politikası’ nedeniyle yalnızca ‘Taipei’ ofisinin adını hoş gördüğünden, küçük ülkeye derhal çok sayıda cezai önlem aldı. Ancak Litvanya kararına bağlı kalıyor ve Tayvan ada cumhuriyeti ile ekonomik ilişkilerini genişletmek, insan haklarını ve demokrasiyi geliştirmek istiyor.

Ayrıca Litvanya Savunma Bakanlığı’nın vatandaşlarından Çin cep telefonlarını atmalarını ve satın almayı bırakmalarını istediğini yazıyor. Devlet siber güvenlik kurumu tarafından hazırlanan bir rapor, Xiaomi markalı bir akıllı telefonun yerleşik sansür özelliklerine sahip olduğunu gösterdi. Bu, kullanıcının bilgisi olmadan herhangi bir zamanda etkinleştirilebilir. Ek olarak, yerleşik tarayıcı, Singapur’daki bir sunucuya şifreli telefon kullanım verileri gönderir. Bu arada Çinli üretici Huawei’nin P40 5G telefonlarında da bir güvenlik açığı keşfedildi. Litvanya raporuna göre, bu gerçekleşme tüm ülkeler için önemlidir.

Batı’da artan sansür ve gözetim zamanlarında “Çin Protokollerini” okumak mutlak bir zorunluluktur.

Yazan: Nancy McDonnel, Epoch Times

Çeviri: Evren Durmaz, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.