Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreninde açıklamada bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Unutmayın ki milli olmayan milletlerarası olamaz, yerli olmayan evrensel içinde kendine yer bulamaz. Zenginliklerimizi sanata dönüştürüp çağın idrakine yeniden ve yeni bir kimlikle sunacak olan sanatçılarımızdır” dedi.
2020 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün gönlüne yansıyan ilhamları cömertçe paylaşan sanatçıların, kültür ve fikir erbabı için bir araya geldiklerini belirterek, “Onlar ki sonsuzluğun güzelliklerini satırlara dizmek için, sözü kelam derecesinde, kelamı şiir katmanında, şiiri mecazın kanatlarında kalemleriyle satırlara geçirirler. Hayata hakikatin anlamını aramak için geldiklerini bilirler ve hayatımıza zarafet katmak üzere gelmeye devam ederler. Onları siz de tanırsınız, bazılarını ben de tanıdım. Uzun tarih sayfalarında bazen renklerle bazen desenlerle bazen taşlarla bazen de seslerle medeniyetler inşa ediyor, çağları çağlara bağlıyorlardı. Marifetleri iltifat gördükçe sanatın adını resim koyuyor, şiir koyuyor, beste koyuyor, kemerler ve kubbelerle güzellikler yükseltiyorlardı. Kadim zamanlarda o gönül eri, gönlünden her ne üretirse caizeyle himaye görüyor, sanat yüceliyor, marifet iltifatla itibara eriyordu” dedi.
Bugün caizenin yerine telif haklarının geldiğini kaydeden Erdoğan, hükümdarların sanatçılara verdiği kaftanların eskiyip caizelerin tarih olduğunu, ama sanatçıların onlara verdikleri eserlerin hala yaşadığını ifade etti.
BU BAKIŞ AÇISI KÖRÜ KÖRÜNE TAKLİTLE DEĞİL, YERLİ İLHAMLARLA HAYAT BULACAKTIR’
“Üzerinde yaşadığımız şu topraklar, şu bereketli Anadolu, sanat üretimi için büyük bir klasördür” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu dosya dosya istiflenmiş kültürler ve medeniyetler içeren bir klasördür. Göbeklitepe’den, Eti’den, Lidya’dan, Frigya’dan, Roma’dan Bizans’tan, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan bugüne katman katman kültür, tabaka tabaka medeniyet ve yığın yığın sanat barındıran zamanın ruhu bu topraklarda iftiharla yaşamaktadır. Bu coğrafyaya ait olduğu halde bugün dünya müzelerini dolduran, tarih yahut kimlik hırsızlığının işareti olan eserlerimize bakın. Sadece bu bile 100’üncü yılına yaklaşan Cumhuriyetimizin aslında ne kadar engin ve derin bir sanat mirasına, o mirası yeniden üreterek dünyaya parmak ısırtacak eserler ortaya koyma potansiyeline sahip olduğunu göstermeye yeter. Bunu yapacak sanatçımız öncelikle kendi geçmişine, kültürüne, medeniyetine ait olanı özümseyip benimsemelidir. Bununla yetinmeyip evrensel olanı kucaklayan, dünyadaki gelişmeleri takipten asla geri durmayan bir anlayışla hareket etmelidir. Ne sadece geçmiş, ne yalnızca gelecek, şairin dediği gibi kökü mazide olan ati. Unutmayın ki milli olmayan, milletlerarası olamaz, yerli olmayan evrensel içinde kendine yer bulamaz. Zenginliklerimizi sanata dönüştürüp çağın idrakine yeniden ve yeni bir kimlikle sunacak olan sanatçılarımızdır. Bu bakış açısı körü körüne taklitle, yabancı olana öykünüp durmakla değil, gönle yansıyacak yerli ilhamlarla hayat bulacaktır.”
Sanat teorilerinin çöktüğü, sanat tanımlarının başkalaştığı, sanat ortamının değişime uğradığı, sanat hırsızlıklarının yüzlere vurulduğu bir çağda yaşadığımızı söyleyen Erdoğan, Türkiye’nin beklediği sanatçıların özelliklerini şöyle tarif etti:
“İşte bu çağda ülkemiz dünyaya yalnızca yeni eserler sunmakla kalmayacaktır, geleceğin sanat mefhumlarının payandalarını da temellendirecektir. Sanatçılarımız bu anlayışla hareket ettikçe, şairin ‘O mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler’ hükmü geçerliliğini yitirecektir. Biz işte o sanatçıyı bekliyoruz. Beklediğimiz o sanatçı kimliğiyle birlikte deryasını bilecektir. Beklediğimiz o sanatçı önce kendisi olacaktır, davasını sanatıyla ifade edecektir. Beklediğimiz o sanatçı vaktini ve enerjisini dünyanın iyiliği adına ürettiği eserleriyle gösterecek, sanatını icra ederken dünyadaki akranlarını geride bırakacaktır. Beklediğimiz o sanatçı zulme ve adaletsizliğe karşı bir çığlık olarak yaptığı şarkısıyla, dünya müzik listelerini sallayacak, müzikteki evrensel anlayışları değiştirecektir. Beklediğimiz o sanatçı slogan atarak kendini göstermeye çalışmayacaktır, başarılarıyla dünyanın en muhteşem salonlarında ayakta alkışlanacaktır. Beklediğimiz o sanatçı ortaya koyduğu bir sanat üslubuyla veya icat ettiği bir sanat formuyla adını sanat tarihine yazdıracaktır. Beklediğimiz o sanatçı ürettiklerinden dolayı parmakla gösterilecek, üslubuyla herkesi peşinden sürükleyecektir. Beklediğimiz o sanatçı gündemin peşinden savrulmak yerine, dünyaya gündem verecek, performansıyla rekorlar kitabına girecek, tarzıyla sanat modası oluşturacaktır. Beklediğimiz o sanatçı ait olduğu milleti hor görüp sürekli şikayet etmek yerine kendi sanatını üretecektir. Beklediğimiz o sanatçı muhalefetini sosyal medya hesabından savurduğu siyasi polemiklerle değil, kanatlanıp uçurduğu sanatıyla gösterecektir. Bu sanatçıyı benim kadar aziz milletimin de beklediğine inanıyorum. Her bir vatandaşımızın el üstünde tutacağı, baş tacı edeceği bu sanatçı belki evimizin çocuğudur, belki bir arkadaşımızdır, belki bir komşumuzdur, belki bu salondadır. Her neredeyseniz, siz ey gönül eri sanatçılar, bilin ki bu millet estetik manada küllerinden dirilmek ve yitik hazinesine yeniden kavuşmak için sizi bekliyor. Gelin ve geç kalmışlığımızı medeniyete, kabalıklarımızı zarafete, gönüllerimizi barışa, huzura ve sevgiye yöneltin. Gelin Türkiye’nin gücüne birlikte güç katalım.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri’ni Türkiye’de kültürün ve sanatın yücelmesinde emeği geçen, katkısı olan değerlere şükran ifadesi olmak üzere verdiklerini belirterek, “Her yıl bu anlayışla ödül verilecek isimleri belirliyoruz. Bu yıl da aynı şekilde değerli jürimizle hareket ettik” dedi.
Daha sonra ödüle hak kazanan sanatçılar ile ilgili düşüncelerini ifade eden Erdoğan, Sadettin Ökten için “Eğer bu topraklarda bir doğu- batı sentezi mümkünse, bunu kişiliğinde gerçekleştirebilmiş nadir insanlardan biri Sadettin Ökten hocamızdır. Öyle ki onu dervişçe murakabelere dalarken de üniversite kürsüsünde en son teknolojik gelişmeleri anlatırken de görmek şaşırtıcı değildir. Hocamız kendisini bitik olmayan fakat yitik olan bir medeniyetin çocuğu olarak tanımlamıştı. Derslerinde olsun, dost meclislerinde olsun, onun dilinden bizim şiirimizi, musikimizi, mimarimizi dinleyenler medeniyetimizin esaslarını ve inceliklerini daha yakından tanıma fırsatı bulmuştur” diye konuştu.
Özdemir Erdoğan’ın ilhamını Türkiye’nin birikiminden alarak, yarım asrı aşkın bir zamandır sanat icra eden bir müzisyen olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Milletimizin maruz kaldığı kültürel saldırılara, gücünü sanatından alan direniş ruhuyla karşı koyan Özdemir Erdoğan, toplumun bütün kesimlerine de aynı heyecanı aktarmaya çalışmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
İsmail Kara’nın, İslami ilimlerde tarih ve felsefe alanlarında derin vukufiyeti ve özgün çalışmalarıyla adından söz ettirdiğini söyleyen Erdoğan, “Sırat-ı Müstakim ve Sebîl’ür-Reşâd’ın bütün sayılarını satır satır okuyarak ve notlar çıkararak bir doktora tezi hazırlamış olması dostları tarafından sebat, disiplin ve titizlik örneği olarak hala zikredilir” ifadelerini kullandı.
Derviş Zaim’in, yüzyılı aşkın bir maziye sahip olan Türk sinemasının milli bir kimlikle varlığını sürdürebilmesi ve insani hassasiyetlerini muhafaza edebilmesi için büyük mücadeleler veren bir sanatçı olduğuna işaret eden Erdoğan, “Kendisi yaşadığımız devrin nobranlıkları karşısındaki hissiyatını bazen isyankar ama her zaman latif bir üslupla eserlerine yansıtmıştır” tespitini dile getirdi.
İbrahim Tenekeci’nin kaynağını Anadolu’dan alarak barışın, aşkın, kardeşliğin şiirini yazmaya devam eden değerlerden biri olduğunu belirten Erdoğan, Mehmet Çebi’nin, ecdadın her alanda ortaya koyduğu önemli eserleri farklı coğrafyalardan taşıyarak bir araya getiren tutkulu bir sanatsever olduğunu ifade ederek “Hilye-i şerif ve tespih müzesi ile İstanbul Resimleri Müzesi’nin kurulmasına öncülük eden Mehmet Çebi işte o tutkulu sanatseverlerin ilk akla gelenlerindendir” dedi.
Eskiden birçok ilimde ihtisas sahibi olanlara, birçok sanatta hüneri bulunanlara ‘Hezarfen’ denildiğini hatırlatan Erdoğan, “Merhum Necmeddin Okyay 20’nci asrın hezarfenlerindendir. Osmanlı zevk, estetik ve inceliğini şahsında mezcetmiş müstesna bir şahsiyet olan merhum, çocukluk döneminden itibaren kendisini hat sanatına adamıştır. Son dönemin tüm büyük üstadlarından aldığı derslerin hakkını vererek, bununla kalmayıp talebeler yetiştiren hocamız, ebruda kendi geliştirdiği yöntemle Necmettin Ebrusu denilen bir tarzın da sahibidir. Kendisi sanat dallarında maharetli olduğu kadar, sporda da mahirdir. Okçuluk derslerinde icazet seviyesine kadar ilerlemiş, klasik tarzda çok zarif ok ve yaylar imal ederek bu maharetiyle de büyük hayranlık uyandırmıştır” diye konuştu. Erdoğan, Okyay’ın aynı zamanda Latince isimlerini ezbere bildiği 400 çeşit gülü yetiştirmekle kalmayıp bunları Avrupa çiçekçilerinin kataloglarına eklettiğini ve çeşitli sergilerde ödüller aldığını da sözlerine ekledi.
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ni sahiplerine takdim etti. Bu yıl ‘Vefa’ ödülüne Necmeddin Okyay, ‘Kültür Tarihi’ ödülüne Sadettin Ökten, ‘Sosyal Bilimler’ ödülüne İsmail Kara, ‘Edebiyat’ ödülüne İbrahim Tenekeci, ‘Sinema’ ödülüne Derviş Zaim, ‘Müzik’ ödülüne Özdemir Erdoğan, ‘Koleksiyon’ ödülüne Mehmet Çebi layık görüldü.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.