Falun Gong Kurucusu Bay Li Hongzhi “İnsanoğlu Nasıl Var oldu” Makalesini Yayınladı
Bay Li Hongzhi, Falun Gong manevi disiplininin kurucusudur. Uygulama, meditasyon ve nazik egzersizleri, doğruluk, şefkat ve hoşgörü ilkelerine odaklanan bir ahlaki felsefe ile birleştirir.
Bay Li, uygulamayı 1990’ların başında Çin’de halka tanıttıktan sonra, tahminen 100 milyon insan uygulamaya başladı. O zamandan beri, uygulama dünya çapında 100’den fazla ülkeye yayıldı.
Bay Li, dört kez Nobel Barış Ödülü adayıdır ve Avrupa Parlamentosu tarafından Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’ne aday gösterilmiştir. Aynı zamanda Freedom House’un Uluslararası Dini Özgürlük Ödülü’nün de sahibidir.
Bay Li’nin Çince’den tercüme edilen bu makalesi, Çin Yeni Yılı münasebetiyle The Epoch Times tarafından yayınlandı.
İnsanoğlu Nasıl Var Oldu?
Çin Yeni Yılının gelişi sebebiyle herkese selamlarımı iletmek istiyorum.
Yılbaşı, genellikle kulağa hoş gelen tebriklerin paylaşıldığı bir zamandır. Ama ben, çok yakın bir tehlikenin insanoğluna yaklaştığını görüyorum ve bu nedenle tanrısal varlıklar benden bu dünyadaki herkese pek çok şey iletmemi istediler. Benim açıklayacak olduğum bu şeylerin her biri, daha yüksek ve sıkı bir şekilde korunmuş sırlardır ve bunlar insanlara olaylar ile ilgili gerçek bir resim sunmak ve insanlara kurtuluşları için başka bir şans vermek için paylaşılmıştır.
İlki insanların nasıl var olduğu ile ilgili sorudur. Doğuşundan son günlerine kadar evren, dört aşamadan oluşan oldukça uzun bir zaman döneminden geçmiştir: Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkım. Yıkım aşamasının son aşamasına ulaşıldığında, daha büyük kozmik vücudun içerisindeki her şeyin – ki bu bizim içerisinde bulunduğumuz evreni de içerir- bir anda yok oluşu gerçekleşir ve yaşayan her şey yok olur!
Bir kişi öldüğünde, bu sadece onun fiziksel vücudunun düşüşü ve çöküşüyken, onun gerçek ruhu (onun gerçekten kim olduğu ve fiziksel vücudun ölmesiyle ölmeyen kendi) bir sonraki hayatta tekrar doğarak yoluna devam eder. Tıpkı evrenin, Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkımdan geçtiği gibi, insanlar da, doğum, yaşlılık, hastalık ve ölümden geçer. Bunlar, daha yüksek yaşamların bile tâbi olduğu evrenin yasalarıdır, sadece zaman uzunluğu, varlıkların ne kadar yüce oldukları oranında sürecin daha uzun olması farkıyla, daha fazladır. Yaşam ve ölüm onlar için acılı değildir ve bu süreçler boyunca bilinçlidirler- onlar için bu kıyafet değiştirmek gibidir. Farklı bir şekilde söylemek gerekirse, normal olarak yaşamlar ölmez. Fakat evren ve kozmos Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkım sürecinin son aşamasında parçalandığında, gerçekten de, yaşamlar yeniden doğmaz, her şey toz haline gelir, artık yaşam ve madde var olamaz ve geriye sadece boşluk kalır. Şu anda insan dünyası Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yıkım sürecinin, Yıkım aşamasının son dönemini yaşıyor. Bu son zamanlarda, kaderinde olduğu gibi, her şey kötüleşmiştir ve bu sebeple yıkım çok yakındır. Tam da bu yüzden dünya bu kadar sorunludur. İyi düşünceler nadirdir, insanların zihinleri çarpıklaşmıştır, zevke dalma ve uyuşturucu kullanımı patlamış ve insanlar ateist olmuşlardır. Bunlar kozmosun son döneminde kaçınılmazdır ve içerisinde bulunduğumuz zamanın göstergesidirler.
Yaratıcı, kozmostaki var olan bütün cennetsel varlıklara, nazik ve iyi varlıklara ve harikulade yaratımlara değer verir. Bu nedenle, Yozlaşma aşamasının başlangıcında O, bazı tanrısal varlıkları, tanrısal varlıkların olmadığı kozmik bedenin en dış katmanına (genel olarak “Tanrısal Âlemin dışında olan” olarak bilinen) yönlendirdi ve dünyayı yarattı. Fakat dünyanın kendi başına var olma kapasitesi yoktur; yaşam ve maddeyi de içeren bir dolaşım sistemi oluşturmak için, ona karşılık gelen bir kozmik yapıya ihtiyacı vardır. Bu nedenle, Yaratıcı, daha yüksek yaşamların “Üçlü Diyar” adını verdiği, Dünyanın dışında, daha geniş bir alan yarattı. Kurtuluş’un son dönemi gelmeden önce, ne kadar yüce olurlarsa olsunlar, hiçbir yüksek varlığın, Yaratıcı’nın izni olmadan bu alana girmesine ve çıkmasına izin verilmezdi. Üç Diyarın alanı üç ana âlemden oluşur: bu dünyadaki yaşamlar tarafından oluşturulan “Arzu Âlemi (yu)”; onun üzerinde ikinci bir âlem olan “Haz Âlemi (se)” bulunur ve daha yukarısında “Hazların Olmadığı Âlem (wuse)” olarak bilinen üçüncü âlem bulunur. Her bir yüksek âlem, daha aşağıdakinden daha yüksek ve harikadır ancak hiçbiri daha yukarıdaki Cennetsel Âlem veya pek çok göksel krallıklarla kıyaslanamaz. İnsanların genelde bahsettiği cennet aslında Üçlü Diyar içerisindeki Haz Âlemi veya Hazların Olmadığı Âlemdir. Üçlü Diyarın her bir düzeyi 10 seviyeden oluşur ve Üçlü Diyarın kendilerini de dâhil ederseniz toplamda 33 seviye vardır. İnsanoğlu, çevrenin en kötü olduğu ve en alt düzey olan Arzu Âleminde yaşar. Burada insan hayatı acı verici ve kısadır ve en korkunç şey ise insan dünyasında insanların doğru olarak düşündüğü şeylerin pek azının geçerliliği olduğudur. İnsanların doğru olarak düşündükleri şeyler, genellikle daha geniş evrende tam zıttıdır (kutsal varlıkların insanlığa öğrettiği daha yüksek gerçekler hariç). Örneğin, tanrısal olan savaşta galip gelenin kral olmasını, bölge askeri güç ile ele geçirildiği için, doğru bulmaz veya güçlülerin kahraman olarak görülmesini de doğru bulmaz – çünkü işin içerisinde öldürme ve başkalarına ait olan şeyleri zorla almak vardır. Evrenin yolu böyle değildir veya yüksek varlıklar işleri böyle halletmezler. Buna rağmen insan dünyasında bunlar kaçınılmazdır ve kabul edilir. Bunlar insan dünyasının yollarıdır ama evrenin yollarıyla çelişirler. Dolayısıyla, bir kişi cennete geri dönmek isterse doğru, yüksek yasaları takip etmeli ve kendi üzerinde çalışmalıdır. Bazı insanlar hayatta diğerlerine göre daha iyi bir hayat sürdükleri zaman mutlu olurlar. Bu tip insanlar kendilerini, bu insan âleminde yaşayan başka insanlar ile kıyaslamaktadır ama gerçekte buradaki herkes evrenin çöp kutusu olarak görülen yerde yaşamaktadırlar. Üçlü Diyar kozmik vücudun en dış katmanı üzerine kuruludur ve buradaki her şey en düşük, en kaba ve en kirli parçacıklardan – moleküller, atomlar vb. şeylerden oluşur. Daha yüksek varlıkların gözünde burası, evrenin çöplerinin boşaltıldığı bir yerdir. Onlar bu yüzden bu moleküller düzeyini toz veya “çamur” olarak ele alır ve en düşük yer olarak görür. Bu bazı dinler tarafından iddia edildiği gibi insanların tanrısal olan tarafından topraktan yaratıldığı inancının da kaynağıdır. İnsanoğlu gerçekten de moleküler düzeydeki maddeden yaratılmıştır.
Tanrısal varlıklar insanı yarattığında bunu Yaratıcı’nın emri ile yerine getirmişlerdir ve O her birine, insanları kendi özgün suretlerine göre yaratmalarını söylemiştir. Bu yüzden Beyaz, Asyalı, Siyah ve diğer ırklar vardır. Dış görünüşleri farklı olsa da, ruhları Yaratıcı tarafından verilmiştir. Ve bu yüzden onlar ortak değerlere sahiptir. Yaratıcı’nın, tanrısal varlıkları insanı yaratmaları konusundaki yönlendirmesi, O’nun, son zamanlarda daha büyük evrendeki bütün yaşamlara – cennetsel varlıklar da dâhil olmak üzere- kurtuluş sunarken insandan faydalanmak içindi.
Peki, Yaratıcı neden tanrısal varlıklardan insanları bu kadar düşük ve aşağı bir ortamda yaratmalarını istedi? Bunun sebebi, burası evrenin en düşük seviyesi olarak, en çetin yeridir ve sadece her şey zorlayıcı ve acı verici olduğunda kişi kendini yükseltebilir ve karmasından kurtulabilir. Bir kişi, acı verici deneyimlerin ortasında hala iyi ve nazik düşüncelerini korumaya çalışıyorsa, minnettarlık taşıyabiliyorsa ve iyi bir insan olabiliyorsa, o kişi bu deneyimler aracılığıyla gelişiyordur. Kurtuluş aşağıdan yukarıya yükselme sürecidir ve kişi en aşağıdan başlamalıdır. Burada yaşayan herkes için hayat acı vericidir. Birkaç örnek vermek gerekirse insanlar daha iyi bir yaşam sürmek istediklerinde aralarında gerilimler ortaya çıkar, bunun yanı sıra doğal çevrenin berbat durumu var ve hayatla başa çıkmak ciddi anlamda düşünce ve çaba gerektiriyor. Bütün bu durumlar insanlara kendilerini geliştirmek ve karmalarını azaltmak için fırsatlar sunuyor. Şu kesindir ki, zorlukların üstesinden gelmek insanların günahlarının ve karmalarının bedelini ödemelerine yardımcı olabilir. Ve acı verici durumların ve insanlarla yaşanan dertlerin ortasında iyi kalmaya çalışan herkes fazilet ve erdem biriktirecek ve böylece ruhunun yükselmesini sağlayacaktır.
Modern zamanların gelişi ile Yaratıcı evrendeki pek çok canlıyı kurtarmak için öncelikle insan bedeninden faydalanmayı amaçladı. Böylelikle, insan bedenlerinin büyük bir çoğunluğundaki orijinal ruhlar, bu bedenlerin içerisine enkarne olan daha yüksek varlıkların ruhları ile yer değiştirdi. İnsan vücudu aracılığıyla zorluklara dayanarak günahlarını ve karmalarını azaltabileceklerdi. Eğer, bu gerçekten yoksun olan yerde, Tanrı veya kutsal varlıklar tarafından öğretilen daha yüksek gerçeklere sıkı bir şekilde tutunup, nezaketi ve iyiliği sürdürebilirlerse ruhlarının yükselmesini sağlayabileceklerdi. Final zamanı şimdi hepimizin üzerinde ve Üçlü Diyarın dışına açılan Cennetsel Kapı açıldı. Yaratıcı bu anda açıkladığım gibi davrananların kurtuluşu için seçim yapıyor.
Oluşum, Durağanlık, Yozlaşma ve Yok Oluş aşamalarında, evrendeki her şey saflığını yitirdi ve yaratılışın ilk başladığı zamankine göre her şey daha kötü. İşte bu sebeple her şey yıkıma doğru gidiyor. Başka bir deyişle, daha büyük evrendeki her şey kötüleşmiştir, yaratılışın canlıları başlangıçtaki kadar iyi değildir, yeteri kadar saf değildir ve hepsi karma ve günah edinmişlerdir. Bu durum da meydana gelmekte olan Yıkım’ın nedenidir. Bu tür günaha, dini bağlamlarda ilk günah olarak atıf yapılır. Evrenin kurtarılması için, Yaratıcı, çok sayıda yüksek ve tanrısal varlığı, acı çekebilecekleri, yükselebilecekleri, günahlarının bedelini ödeyebilecekleri ve kendilerini ateşte yeniden döverek şekillendirebilecekleri bu dünyaya inmeye ve bu ortamda insan suretine bürünmeye yönlendirdi – bunun sonucunda cennete tekrar yükselebileceklerdi (Çünkü Yaratıcı canlıları kurtarırken aynı zamanda evreni yeniden inşa ediyor). Yeni evren mükemmel bir saflıkta ve en basit ifade ile harikulade. Eğer bir insan, bu çetin ortamda, erdemli düşüncelerini koruyabilirse; modern değerlerin ve görüşlerin şiddetli hücumu karşısında sarsılmadan durabilirse ve geleneksel değerlere bağlı kalabilirse; ateizm ve evrim kamplarının saldırıları karşısında hala tanrısal olana inanırsa, o zaman bu kişi amacına ulaşacaktır: kurtuluşa ulaşmak ve cennete geri dönmek. Bu dünyada ortaya çıkmakta olan bütün bu delilik, bu son aşama için, tanrısal varlıklar tarafından, bu şekilde planlanmıştı. Amaçları buradaki yaşamları test etmek ve kurtarılmaya layık olup olmadıklarını görmekti ve bu süreç içerisinde zorluklardan geçerken günah ve karmalarından kurtulmalarını sağlamak için onlara bir şans vermekti. Bütün bunlar insanların kurtarılması ve cennette geri dönmek için onlara kurtuluşu sağlamak içindi.
Bunları anlatmamın sebebi, insanların yaşamlarının amacının bu dünyada bir şeyler başarmak olmadığını söylemek içindir. İnsanların hayatta gerçekleştirdikleri yoğun çabalarının ve atılımlarının ve istediklerini elde etme güdülerinin hepsi, ki hatta bunlar ahlaksız yollara başvurmalarını bile içerebilir, sonunda insanları sadece ahlaktan yoksun bir hale getirir. İnsanların bu dünyaya gelme ve insan olmalarının amacı, günahlarının ve karmanın bedelini ödemek ve ciddi anlamda ruhsal gelişim göstermek içindir. İnsanlar bu dünyaya kurtuluşu elde etmek için geldiler. Onlar, Yaratıcıyı ve Yaratıcı’nın onları cennetsel krallıklarına geri götürecek kurtarışını beklemek için buraya geldiler ve insan suretine büründüler. Ve onlar beklerken pek çok geçmiş yaşamları boyunca erdem biriktirdiler; ve bu, insanların yeniden doğuşlarının amacıydı. Bu dünyanın dert dolu hali, bu yaşamların yüceliğini yaratmak içindi. Elbette ki, tehdit ve baskı altında kaldıklarında tanrısal yardım arayan bazı insanlar, ortaya çıkan sonuçtan memnun kalmayınca, Tanrıdan nefret etmeye başladılar – hatta sonunda O’na karşı oldular. Hatta bazıları şeytani, karanlık tarafa geçmeyi seçtiler ve daha fazla günah işleyerek daha çok karma yarattılar. Bu tür insanların yapacağı en iyi şey çabucak geri dönmek ve Tanrıdan af dilemektir, tabii hala güven içerisinde olmak için bir şansa sahip olmak istiyorlarsa. Bir kişinin hayatında meydana gelen her şey – ister önceden tayin edilmiş gibi görünsün ya da görünmesin – aslında, kişinin geçmiş yaşamlarında yaptıklarının, daha iyiye ya da daha kötüye giden, karmik sonuçlarıdır. Kişinin geçmiş yaşamlarında biriktirdiği kutsamaların ve erdemin miktarı, bu hayatta veya belki bir sonrakinde onun nasıl bir talihin beklediğini belirler. Eğer bir kişi şimdi kutsanmış ve erdemli bir hayat sürdürürse, bu durum bu kişinin bir sonraki hayatında yüksek bir pozisyona veya maaşa, veya değişik tipteki zenginlik veya servete dönüşebilir. Bu aynı zamanda kişinin mutlu bir ailesi olup olmayacağını veya çocuklarının nasıl insanlar olacağı vb. şeyleri de kapsayabilir. Bazı insanların neden zengin ve diğerlerinin fakir, bazılarının neden yüksek rütbeli pozisyonlarda ve bazılarının da yoksul ve evsiz olduğunun temel nedeni budur. Bu durum şeytani komünist partinin zengin ve fakir arasındaki eşitlik hakkında böbürlenerek konuştuğu şekilde şeytani bir saçmalık değildir. Kâinat adaletlidir. İyilik yapanlar kutsanırken yanlış yapanlar ise geri ödeme ile karşılaşırlar – bu hayatta olmasa bile bir sonrakinde. Çünkü bu evrenin değişmez yasasıdır! Gök, Yer, Tanrısallık ve Yaratıcı aynı şekilde bütün yaşamlara karşı şefkatlidir. Cennet ve Dünya, tıpkı insanı ve tanrısallığı yarattığı gibi, Yaratıcı tarafından yaratılmıştır ve O hiçbir zaman bazı yaşamların tarafını tutup diğerlerini dışlamaz. Bazı insanların iyi bir hayat sürmesinin ve diğerlerinin sürmemesinin sebebi hep geçmiş davranışlardan kaynaklanan ödüllendirme ve geri ödeme ile ilgilidir.
İnsanları hayatta kazanırken veya kaybederken gördüğünüzde, bu şeyler bu dünyadaki şeylerden normal bir şekilde kaynaklanıyor gibi görünür. Ancak, bu durum nihai olarak bu insanların geçmiş eylemlerinin karmik sonuçlarıdır. İnsanların bir şeylere sahip olup olmayacakları veya hayatta kazanacakları veya kaybedecekleri, bu dünyaya uyan yollarla gerçekleşir. Bu nedenle, hayatınızda zengin veya fakir olsanız da, iyi işler yapmalı, yanlış yapmaktan kaçınmalı, nazik ve iyi kalmalı, ruhsal ve içten olmalı ve başkalarına yardım etmekten mutluluk duymalısınız. Bu şekilde kutsama ve erdem biriktirecek ve sonraki yaşamınızda bunların ödüllerini alacaksınız. Geçmişte, Çin’deki yaşlı nesiller, sıklıkla işler zorlaştığında kişinin payına düşenden dolayı yakınmaması gerektiği ve iyi davranışlar yoluyla erdem kazanarak, daha iyi bir sonraki hayat elde etmek hakkında konuşurlardı. Vurguladıkları şey ise bir önceki yaşamınızda iyi şeyler yapmadıysanız ve kutsamalar edinmediyseniz Tanrı’ya yardım için dua etmenin yararsız olduğuydu. Evrenin kendi yasaları vardır, ve yüksek yaşamların bile onlara uyması gerekir. Onlar dahi yapmamaları gereken bir şeyi yaparlarsa, cezalandırılacaklardır. Yani hiçbir şey insanların düşündüğü kadar basit değildir. İnsanlar yüksek yaşamlardan istedikleri her şeyi vermelerini bekleyebilirler mi? Önkoşul şu ki, kişi önceki hayatları boyunca bunun için kutsamalar ve erdem oluşturmuş olmalıdır. Böylece size gelen şeyler sahip olduğunuz kutsamalar ve erdem yoluyla gelir! Bu, evrenin yasalarının belirlediği bir şeydir. Ama temel düzeyde konuşursak, erdem biriktirmenin nihai amacı istediğinizi elde etmek değildir. Bu tür şeyleri oluşturmanın gerçek anlamı sizin için cennete geri dönmenin yolunu döşemektir. Ve en hayati olan şey, onların size bu hayatta getirebilecekleri kısa bir mutluluk döngüsü değil, aslında budur!
Shifu Li Hongzhi
Ocak 20, 2023
(Epochtimes medyasının çevirisidir)
Yayımcının Notu:
The Epoch Times, 21 Ocak 2023 tarihinde Falun Gong’un kurucusu Bay Li Hongzhi’nin “İnsanoğlu Nasıl Var Oldu” başlıklı makalesini yayınladı. Falun Gong, dünya çapında 100 milyondan fazla kişi tarafından uygulanmaktadır. 1999’dan bu yana, uygulama Çin’de Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından ciddi şekilde zulüm gördü. Freedom House’a göre, “Marksist ideolojinin temelini oluşturan ilkelerle ve Çin Komünist parti yönetiminin meşruiyetiyle çeliştiği” için Çin’de zulüm görmeye başladı. Falun Gong, ÇKP’nin ana akım medyaya sızması ve uygulamanın tartışılmasının komünist rejimi üzeceği ve Çin ile ticari bağların kopmasına yol açacağı korkusu nedeniyle Batı’da büyük ölçüde eksik bildirildi. Ancak, The Epoch Times her zaman ÇKP’nin özgür basınını etkileme çabalarına karşı durmaya kararlı olmuştur. The Epoch Times, dini özgürlüğe değer veren bir medya kuruluşu olarak, Falun Gong’un kurucusu tarafından kaleme alınan bu makaleyi yayınlayan ilk medya kuruluşu olmaktan onur duymaktadır. Makaleyi okuduktan sonra bize görüşlerinizi bildirmek için lütfen buraya tıklayın.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.