Gılgamış Destanında Tufan Efsanesi
Efsaneye göre, yeryüzünde olup biten işlere, inançsız davranışlara öfkelenen tanrılar, dünyayı yıkma konusunda anlaştılar. Gök tanrıları bu düşüncelerini gerçekleştirmek için büyük bir toplantı düzenleyip, bu konuda kesin görüş birliğine varınca, tufan olayının başlayacağı günü belirlediler. Ama toplantıya katılan su tanrısı Ea, bu yıkımdan kurtulması için durumu Utnapiştim’e bildirerek, yok olmaktan nasıl kurtulacağını, tufan sırasında nasıl davranması gerektiğini öğretti. Utapiştim de, soyunun, sevdiği bazı varlıkların (hayvanların, bitkilerin) tükenmemesi için gerekli girişimlere başlayarak, yakınlarıyla büyük bir gemi yaptı. Bütün yakınlarını, sevdiği hayvanları, yaşamı sağlayan özleri (tohumları), gerekli bitkileri, evcil hayvanları ve yaban hayvanlarından yararlı gördüklerini, sevdiklerini gemiye doldurdu.
Gök tanrılarının buyruğuyla göklerden azgın yağmurlar boşanıp, yerde sular yükselerek, ortalık sularla kaplanınca, gemi suların üstünde yüzmeye başladı. Bu arada gemidekiler dışında, bütün canlılar boğuldu; boğulmayanları da gökten yağan yıldırımlar kavurarak yok etti. Yedi gün yedi gece süren bu korkunç durumdan sonra, Utnapiştim, suların çekilip çekilmediğini anlamak için önce bir kırlangıç, sonra da bir güvercin uçurdu. Güvercin de, kırlangıç da dönüp gemiye geldiler. Sonraki gün, uçurduğu bir karganın geri gelmemesi üstüne, suların yavaş yavaş çekildiğini, yakında bir yerde kara bulunduğunu anladı. Nitekim bir süre sonra gemiyi karaya oturdu. Utnapiştim gemiden toprağa çıkıp, tanrılara bir kurban sununca, tanrılar, kendilerine gönülden bağlılığına ödül olarak, Utnapiştim ile eşini, Dicle ve Fırat’ın denize döküldükleri bölgeye getirip, onları ölümsüzlüğe kavuşturdular.
Tanrıların Utnapiştim ile eşine adadıkları, bağışladıkları bu bölgede (başka bir deyişle, arz-ı mev’ud’da, yani “adanmış topraklar” da), yeniden verimli, insanları mutlu kılacak bağlar, bahçeler yetişti, Utnapiştim ile eşinin soyu çoğaldı ve yeryüzü yeniden insanlarla dolmaya başladı.
Bu olaylar Gılgamış Destanı’ nda anlatılmıştır. Destanın İ.Ö. 2000’e doğru ortaya çıktığı, zaman zaman yeniden düzenlendiği bilinmektedir. Günümüze kalan en eski yazması, İ.Ö. 1250’de Sin Lekke Unnini adlı bir ozan tarafından yazılmış, Babilce, Sümerce, Hititçe, tabletlerden oluşan üç kopyası günümüze kalmıştır.
(Dinler Tarihi Ansiklopedisi Cilt1 s:243-244)