Gün Geçtikçe Evrim Teorisinin Doğruluğuna Dair Boşluklar Oluşmaya Devam Ediyor

Evrim teorisi, uzun zamandan beri fen ders kitaplarının vazgeçilmezi olmasına karşın, halen yoğun tartışmalara sebep olan bir konudur.

Her şeyden önce, evrim teorisi yüzde yüz kanıtlanmış bir teori değildir, bir hipotezdir.


Biyolog Charles Darwin, 1859’da evrim teorisi fikrini ortaya attı. Darwin, dünyadaki türlerin çeşitliliğini ve yaşamın kökenini açıklamak için “Türlerin Kökeni” adlı hipotezini yayınladı. Kendisi: “Evrim teorisi sadece bir hipotezdir, mutlak bir gerçek değildir, gelecek nesiller doğruluğu konusunda çalışma yapmalıdır.” yorumunda bulunmuştu.


Evrim teorisini oluşturan birkaç önemli ve merkezi nokta vardır:

  1. Ortak atalar teorisi: Organizmalar bir türden diğerine evrimleşebilir. Tıpkı bir ağacın tüm dallarının aynı gövdeden gelmesi gibi, tüm organizmalar ortak bir ataya sahiptir. Tek hücreli organizmalar çok hücreli organizmalara dönüşebilir ve bu da farklı filumlara, familyalara, cinslere ve çeşitli türlere dönüşen hayvanlara, bitkilere ve mantarlara yol açar.
  2. Gen mutasyonları: Genler mutasyona uğrayabilir. Böylece organizmalar gelişir.
  3. Doğal Seleksiyon: Doğal çevre, türler üzerinde baskı oluşturur. Çevreye uyum sağlayabilenler hayatta kalabilir. Yani, güçlüler hayatta kalır ve zayıflar elenir.

Ancak Nisan 2020’de kimya, biyoloji, tıp, fizik, jeoloji, antropoloji, paleontoloji, istatistik ve diğer alanlardan 1100’den fazla bilim insanı ve araştırmacı, Darwinizm’e karşı bilimsel bir bildiriye imza attı. Açıklamada, “Biz ‘Rastgele varyasyon’ ve ‘doğal seçilimin’ yaşamın karmaşıklığını açıklayabileceğinden şüpheliyiz. Darwinizm teorisi ciddi bir şekilde incelenmeli ve doğruluğu araştırlımalıdır.” yorumunda bulundu.

Soru 1: Tüm Yaşamın kökeni “aynı atadan” mı geliyor? Peki ya evrim zincirindeki kayıp halka nasıl açıklanabilir ?

“İnsanın maymundan evrimleştiğini” sık sık duyarız. Evrim teorisi, insanların ve maymunların ortak bir ataya sahip olduğunu savunur. Yani evrim teorisine göre insanlar, önce bitkilere, sonra hayvanlara, maymunlara v.s. evrimleşmiştir ve son olarak da modern insanlara “Homo Sapiens” evrimleştiğini belirtir. Eğer durum buysa, evrimsel süreç, asgari farklılıklarla sayısız ara tür nesli üretmiş olmalıdır. Ancak bugüne kadar arkeolojide böyle bir ara türe rastlanmamıştır ve tüm canlılar kendi türündendir. Varsayımsal bir “maymun atası” bulunamamıştır.

“İnsan ataları” olarak sınıflandırılan bazı fosiller, aslında bilimsel olarak savunulamaz örneklerdir. Onlar insanların maymundan evrimleştiğine dair bir kanıt sunmayan, bir araya toplanmış farklı türlerin kemik parçalarıdır.

1974’te Doğu Afrika’da keşfedilen ‘Lucy’nin, insan ve maymunların ortak atası – ‘maymun-atası’ olduğuna inanılıyordu. Dünyanın dört bir yanından gelen, birçok bilim adamı Lucy’nin iskeletini ve fiziksel yapısını inceledi.

Büyük maymunlar ve insanlar arasındaki en temel fark, iskeletin yapısıdır. New York Eyalet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi anatomistleri Jack Stern ve Randall Sussman, American Journal of Anthropology’de yayınlanan bir makalede, Lucy’nin ellerinin ve ayaklarının insan eli gibi olmadığını kaydetti. Lucy’nin dizleri, elleri ve ayakları kavisli, fakat insanların dizleri, elleri ve ayakları düzdür.

Batı Avustralya Üniversitesi (UWA) Anatomi ve İnsan Biyolojisi Profesörü ve Chicago Üniversitesi ve İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nde Profesör olan Dr. Charles Oxnard, Washington Üniversitesi Press tarafından yayınlanan 1987 tarihli \”Fosiller, Dişler ve Cinsiyet: İnsan Evrimi Üzerine Yeni Perspektifler\” adlı kitabında Lucy’nin insanın atalarıyla hiçbir ortak yanı olmadığını yazdı. Ona göre Lucy, ağaç primatlarına özgü uzun, kavisli el ve ayak parmaklarına sahip soyu tükenmiş bir maymun türüdür.

Bu yalın bilgilere rağmen, Lucy insan elleri ve ayakları eklenerek, farklı bir figür haline getirildi ve bir parkta sergilendi.

Piltdown maymunu, 1908 ve 1915 yılları arasında İngiltere’de bulunan bir fosildi. Daha sonra bu maymun,insanın Homo Sapiens’e evrimindeki ‘kayıp halka’ olarak adlandırıldı. Kasım 1953’te Time Magazine, diğerlerinin yanı sıra Kenneth Page Oakley, Sir Wilfrid Edward Le Gros Clark ve Joseph S. Weiner tarafından derlenen ve fosilin üç farklı türden olduğunu gösteren çeşitli kanıtlar yayınladı: bir ortaçağ insanının kafatası, 500 yaşındaki Sarawak orangutanının çeneleri ve bir şempanzenin dişleri. Kafatası pas ve kromik asitle boyanmıştı. Mikroskobik inceleme, dişlerde törpüleme izlerini ortaya çıkardı ve şempanze dişlerinin insan dişlerine uyarlanmış olduğu sonucuna varıldı. Piltdown maymunları hakkındaki gerçek bu şekilde ortaya çıktı ve BBC’nin bir makalesinde ‘İngiliz tarihinin en büyük aldatmacası’ olarak nitelendirildi.

1891’de keşfedilen Java Adamı, bir kafatası, bir uyluk kemiği ve üç dişten ibaretti. Daha sonra bilim adamları, sözde Java insanının farklı türlerden ve kemiklerden oluştuğunu keşfettiler.

Pekin adamı, 1920 ile 1930 yılları arasında Çin’in Pekin kentindeki Zhoukoudian’da keşfedilmişti ve “dik adam” olarak adlandırılmıştı. İnsanların ve maymunların ortak bir atasının varlığına dair güçlü bir kanıt olarak kabul edilmişti. Ancak, bulgular sadece kafatası, dişler ve benzerlerinden oluşan yama parçalarıydı. Pek çok bilim adamı, Pekin Adamı’nın beyninin, bir maymununkine benzemeyecek kadar küçük olduğundan şüpheleniyor, aksine “insanlar tarafından avlanan ve yenen bir maymun türüne” benzediğine vurgu yapıyordu.

Soru 2: Şu Soruyu soralım: Türlerin evrimi “gen mutasyonuna mı dayanıyor? Evrende bunun için yeterli bir zaman var mı?

Evrim teorisi, bir türün evrimleşmesi için, orijinal türde belirli bir gen mutasyonunun gerekli olduğunu belirtir. Çoğu gen mutasyonu zararlı olsa da, faydalı bir mutasyon şansı sadece 1000’de 1’dir.

Ek olarak, mutasyon sadece orijinal tipteki diğer genlerle uyumlu olmakla kalmamalı aynı zamanda doğal rekabette hayatta kalabilmeli ve çoğalabilmelidir.. Mutasyona sahip ama faydalı bir genin kararlı olma ve popülasyonda yayılma şansı neredeyse sıfırdır.

Bir türün yeni bir türe evrimleşmesi için on faydalı mutasyonun (aslında on mutasyondan fazlası gerekmekte) gerekli olduğunu ve gereken sürenin 10 üzeri 97 yıl olduğunu varsayalım. Ancak, evrenin yaşının sadece 20 milyar yıl veya 10 üzeri 10 yılın kuvveti olduğunu biliyoruz, yani bu da genetik mutasyon yoluyla yeni bir türün ortaya çıkmasını neredeyse imkansız bir hale getiriyor. Evrende tam anlamıyla, evrim için yeterli bir zaman yok.

Soru 3: Doğada, gerçekten önemli olan sadece “en uygun olanın hayatta kalması” mı?

Evrimin önemli bir diğer noktası da “en güçlü olanın hayatta kalması”dır. Yani bu, en uyumlu bireylerin hayatta kalacağı anlamına geliyor. Fakat doğadaki tüm organizmalar gerçekten bu kurala uyuyor mu?

Nature dergisinde, Boston Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi’nden bilim adamları, tarafından yürütülen bakteriyel ilaç direnci üzerine bir araştırma yayınlandı. Güçlü ilaç direncine sahip bazı bakteriler, bulundukları bakteri kolonisinin genel ilaç direncini artırmak için kendilerini feda ettiğini ve böylece bulundukları koloninin hayatta kalma şanslarını artırdıklarını keşfettiler. Bir başka deyişle doğa, her zaman “en güçlü olanın hayatta kalması” şeklindeki acımasız rekabet yasasını mutlak bir şekilde takip etmez, yani gözle görülmeyen, mikroskobik bakteriler bile özverili, fedakar davranışlar sergileyebiliyor.

İngiliz fizikçi Sir J.J. Thomson, 1897’de atomların bölünebileceğini keşfedene kadar, insanlar atomların bölünemez olduğunu düşündüler. Bilimin gelişimi, eski kavramların sürekli güncellenmesini gerektiğini ortaya koyuyor. 1859’da ortaya atılan evrim teorisinin artık sorgulanıyor olması sadece doğaldır.

Peki evrim teorisi güvenilir değilse, türlerin kökeni hakkında başka ne biliyoruz?

Kambriyen’den (Zaman Dilimi) önce çok az biyolojik çeşitlilik vardı.

Ancak, 1909’da, Kanada’daki Burgess Shale’de Walcott isiminde bir araştırmacı, Kambriyen döneminde (yaklaşık 570 ila 500 milyon yıl önce) aniden çok sayıda ortaya çıkan çeşitli deniz canlılarının fosillerini buldu.

Çin’deki Chengjiang fosil grubu’ ayrıca 530 milyon yıl önce, Chengjiang bölgesinde birçok farklı hayvan türünün aniden ortaya çıktığını ileri sürüyor. Dünya genelinde bulunan Kambriyen fosilleri, 50’den fazla aileye ve on binlerce türe aittir. Hiçbir evrim veya değişim izi bırakmazlar, bu nedenle ‘Yaşamın Büyük Patlaması’ adını alırlar.

Evrim teorisine göre deniz canlıları ortaya çıkmıştır ve tür çeşitliliği uzun bir evrimin sonucudur. Bu, insanın balıktan evrimleştiği anlamına gelir. Ancak aşağıdaki çalışma bu görüşü tamamen çürütmektedir.

2018’de New York’taki Rockefeller Üniversitesi’nden Mark Stoeckle ve İsviçre’deki Basel Üniversitesi’nden David Thaler, Human Evolution dergisinde ortak bir çalışma yayınladılar. Dünya çapında yüzlerce birçok araştırmacıyla birlikte, 100.000 hayvan türünü ve beş milyon DNA parçasını incelediler.

Bildiğimiz gibi, dünyadaki her hayvan türünün mitokondriyal geninde karşılık gelen bir DNA “barkodu” vardır; tıpkı süpermarketteki her ürünün kendi barkodu olduğu gibi. Bilim adamları, Dünya’daki farklı türlerin “genetik barkodlarını” analiz ederek ve aralarındaki değişkenliği karşılaştırarak, insanlar da dahil olmak üzere, bugün Dünya’daki türlerin yüzde 90’ının 100.000 ila 200.000 yıl önce aynı zaman diliminde ortaya çıktığını kanıtladılar.

Bazı fizikçiler, insanlardan daha yüksek uygarlıkların var olma olasılığını ve ayrıca insanların yaşadığı çevrenin daha yüksek varlıklar tarafından yaratılmış olabileceğini öne sürmüşlerdir. O zaman çok gelişmiş fonksiyonlara sahip bu kadar çok varlığın da daha yüksek varlıklar tarafından yaratılmış olması mümkün müydü?

Bilimin sürekli gelişmesi ve gelişmesiyle birlikte insanın yaşam olgusuna ilişkin anlayışının daha net hale geleceğine ve bu gizemlerin yavaş yavaş çözüleceğine inanıyoruz.

*Doktor Yuhong Dong, bulaşıcı hastalıklar uzmanı, bilimsel direktör ve bir İsviçre biyoteknoloji şirketinin kurucu ortağıdır. Aynı zamanda, İsviçre’deki Novartis Pharma’da antiviral ilaç geliştirme alanında kıdemli bir tıp bilimi uzmanıdır.

Makale ilk olarak The Epoch Times ABD’de yayınlandı: As Science Develops, More Holes Show up in Evolutionary Theory

Yazan: Dr. Yuhong Dong, Epoch Times

Çeviri: Evren Durmaz, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.