İlahiyatçılardan Şeriata Karşı Laiklik ve Din Vurgusu

Fotoğraf: Pixabay

Son günlerde sıcak gündemini koruyan ve pek çok alanda tartışma konusu haline gelen şeriat ve din tartışmasına Türkiye’nin önemli ilahiyatçılarından bir açıklama geldi. İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç,
İlahiyatçı Prof. Dr. Şahin Filiz, İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, İlahiyatçı İsrafil Balcı, İlahiyatçı İdris Şahin, İlahiyatçı Yaşar Koçer, İlahiyatçı Fikret Eroğlu, İlahiyatçı Halis Dinçer, İlahiyatçı Emine Yücel ve İlahiyatçı Mehmet Göl tarafından hazırlanan açıklamada şeriatın dönemselliği ve çağımızda sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik alanlarda artık uygulanamaz hale geldiği ifade edilirken, dinin ise iman esaslarıyla, uygulama olarak da namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetleriyle, ahlaki açıdan ise helal haram anlayışıyla yüz yıllardır yaşanan ve daima yaşanacak olan son ilahi din olduğuna vurgu yapıldı.

İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç tarafından okunan açıklamanın Kılıç, tüm Türk halkını, hem İslam’ı hem de Atatürk ve şehitlerin emaneti olan laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devletine sahip çıkmaya davet etti. Açıklamanın tam metni şöyle;

Şeriat, İslam Demek Değildir

Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bıraktığımız bu günlerde toplumumuz kısır ve tehlikeli bir tartışmanın içine çekilmek istenmektedir. Bu tartışma adeta dine karşı din, İslam’a karşı İslam denilebilecek düzeyde bir bilgisizliğe dayanan şeriat tartışmasıdır.

Arap dilinde pek çok anlama sahip olan şeriat sözcüğü terminolojik açıdan dilimizdeki hukuk sözcüğünün karşılığıdır. Gerek dinsel inanışları referans alan gerekse laik ve seküler dünya görüşüne dayanan yasalar Arap dilinde şeriat sözcüğü ile ifade edilir. Bu nedenle şeriatı, din ve İslam’la özdeş bir kavram olarak yansıtmaya çalışmak gerçeğe aykırıdır.

İslam şeriatı denilen kavram İslam’ın kendisi demek değildir. Zira şeriat kurallarının çok azının kaynağı Kur’an ayetleridir. O ayetlerin de çoğu dönemsel olup esbab-ı nüzul çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gereken hükümleri içermektedir.

İslam tarihinde bütünsel ve tek yapı halinde bir şeriat anlayışından söz edilemez. Gerek fıkhî gerekse ona zemin oluşturan itikadi meselelere ilişkin onlarca şeriat yorumu ve uygulaması söz konusudur. Bu yorum ve uygulamalar, sahabilerin farklı görüşlerinden, sıhhati tartışmalı kimi hadislerden, İslam bilginlerinin kimi aklî çıkarımlarından neşet eden ve pek çok bakımdan birbiriyle çelişen ictihadî hükümleri yansıtmaktadır.

Hangi şeriat ekolü söz konusu olursa olsun içerdiği kurallar açısından hiçbirinin günümüz toplumsal yaşamına ve insan gereksinimlerine, temel hak ve özgürlüklerine, dahası çağdaş hukuksal sorunlara yanıt verebilecek bir yapıda olmadığı açıktır. Böyleyken insanlığın ve Müslümanların geçirdiği hukukî evrimi dikkate almayan şeriat taleplerine itibar etmek mümkün değildir.

Birey kimliği, kadın-erkek eşitliği, iktisadî ilişkiler, suç ve ceza kavramı, aile hukuku, siyasi sistem ve bilimsel çalışmalar açısından şeriat hukuku, dönemin Arap toplumunda değişim ve dönüşüme öncülük eden ilk uygulamaları içerse de günümüzde uygulanabilirliği söz konusu olmayan kurallar yığını olarak, ancak akademide hukuk tarihi dersleri için bir anlama sahip olabilir. Başka bir deyişle şeriat kurallarının güncel yaşamda insan onuruna yakışır bir karşılığı yoktur.

Çok eşliği, kölelik kurumunu, çocuk yaşta evliliği, haremlik selamlık uygulamasını, haklar bakımından kadınların ikincilliğini, mürtedin idamını ve tekfirciliği içermesi, iktisadi tezler bağlamında da günümüzün girift ekonomik ilişkilerini karşılayamayacak denli basit oluşu, siyasal sistem açısından ise otoriter ve totaliter bir rejimi öngörmesi, şeriatı kabul edilebilir olmaktan uzaklaştırmakta ve olanaksız kılmaktadır.

İslam dini, inanç, ibadet ve ahlak esasları olarak şeriattan kesinlikle ayrıdır. Şeriat uygulanamaz olsa da İslam dini, iman esaslarıyla, uygulama olarak da namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetleriyle, ahlaki açıdan ise helal haram anlayışıyla yüzyllardır yaşanan ve daima yaşanacak olan son ilahi dindir. İslam azizdir ve şeriatla kısıtlanamayacak denli değerlidir.

Büyük İslam bilgini Ebu Hanife’nin de dediği gibi din, Hz. Âdem’den beri gelen tevhid inancıdır ve asla değişmez. Ama şeriat değişir. Nitekim tarih boyu her ümmet için ayrı bir şeriat söz konusu olmuştur.

Osmanlı’nın mecellesinde de belirtildiği üzere Ezma’nın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunmaz. Ancak bu durum elbette ki din için söz konusu değildir. Din sabittir ve tersi düşünülemez.

Bu gerçekler ışığında ilahiyatçılar olarak bizler, bütün halkımızı, aziz dinimiz İslam’ı yaşarken aynı zamanda büyük Atatürk’ün ve şehit dedelerimizin emaneti olan; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devletimize sahip çıkmaya davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki laiklik dinin doğru ve özgürce yaşanabilmesi için de yaşamsal önem taşımaktadır. Devletin dini ancak adalettir anlayışı ile her tür dinsel ve mezhepsel ayrılığa karşı ulusal ve mezhepsel bütünlüğümüzü korumalı ve güçlendirmeliyiz.

Kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.