Meditasyonun Zihinsel Gelişime Etkisi: Madde Üstü Kuantum Yeteneği

Fotoğraf: Pexels

Kuantum fiziğini keşfetmek istediğinizde, ünlü fizikçi Richard Feynman’ın “büyük gizem” olarak tanımladığı, modern bilimin uzun zamandır çözemediği muammalardan biriyle karşı karşıya gelirsiniz. Ona verilen isim -çift yarık deneyi- gizeminin yanında çok basit kalıyor.

Zihin ve madde arasındaki ilginç bağlantı ve meditasyon gibi zihinsel uygulamaların kuantum olaylarını nasıl etkilediği hakkındaki araştırmalar, bu deneyi şimdi daha da gizemli bir hale getirdi.

Bizi kuantum dünyasının yeni, Newton sonrası paradigmasına götüren bu temel deneyi gözden geçirerek başlayalım.

Çift Yarık Deneyi

Bu muammayı açıklamaya, tek yarıklı benzerine bakarak başlayalım: Bir foton demetinin (ışık parçacıklarının) tek bir yarıktan geçerek ışık geçirmez bir kutuya girdiğini ve içerideki bir fotoğraf kâğıdına çarptığını düşünün. Kağıt üzerinde yarıkla eşleşen bir desenden başka ne ortaya çıkması beklenir ki? Pozlama, ışık kaynağından düz bir çizgi halinde çıkan ışığın, yarıktan geçip kâğıda çarptığı yerlerde en güçlü olacaktır. Doğal olarak, bir miktar ışık yanlara rastgele saçılır, uzaklaştıkça sönükleşir ve seyrekleşir. Çünkü foton parçacıkları yana doğru değil düz bir şekilde yayılma eğilimi gösterir; yine de saçılma gibi aykırı değerler olabileceği tahmin edilebilir. Kâğıdın dış kenarları en az pozlanmış görünecektir. Kâğıtta oluşan bu model, bir yarıktan geçen bir ışık demetinden beklediğiniz şeydir – fotonlar küçük parçacıklar gibi yol alırlar. Burada garip bir şey yok – henüz.

Çift yarık üzerine (kum taneleri ya da küçük mermiler gibi) parçacıklar gönderildiğinde, ekrana rastgele çarparlar (Fotoğraf: Wikwand animasyon ekran görüntüsü).

Gariplik, ikinci bir yarık yerleştirildiğinde ortaya çıkar. İki yarıktan geçen ışık, tamamen farklı ve beklenmedik bir desen üretir. Bunun bir önceki bilimsel paradigmayı ihlal etmesinin bir nedeni vardır.

Tek yarık bir tane aydınlık alan oluşturduğundan, şimdi iki aydınlık alan oluşmasını bekleyebilirsiniz, ancak ilginçtir ki bu şekilde olmaz. Bunun yerine kâğıdın genişliği boyunca tekrar eden ve aralarındaki mesafeler değişen, çok sayıda bant şeklinde aydınlık alan görünür – ışık bu sefer bir önceki deneydeki gibi düz çizgileri takip etmek yerine, tüm farklı açılardan yayılmıştır. Bu bilim tarafından “girişim deseni” olarak adlandırılır. Ancak bu desen kesinlikle (boşlukta küçük mermiler gibi yayılan) parçacıkların ürettiği bir şey değildir. Girişim desenlerine parçacıklar değil dalgalar neden olur. Birden fazla dalga kesiştiğinde, çeşitli aralıklarla ya çoğalırlar ya da birbirlerini silerler ve bu tür desenler oluştururlar. Bu deneye kadar ışık fotonları her zaman parçacık olarak kabul edilmişti. Bu çift yarık deneyi, fotonların bazı koşullarda parçacık gibi davranmayı bıraktığını, dalgalar gibi davrandığını gösterdi.

Bunu gören bilim adamları şaşkına döndü. Parçacıklar dalga değildir. Dalgalar da parçacık değildir. Parçacıklar parçacıktır; dalgalar da dalgadır. Eski Newton paradigmasında bir şeyler eksiktir.

Çift yarık üzerine bir dalga gönderildiğinde, girişim deseni ortaya çıkar. Işık demeti de böyle davranır (Fotoğraf: Wikiwand animasyon ekran görüntüsü)

Böylece ışık kaynağı ile ekran arasında neler olduğunu daha yakından incelemeye başladılar. Hangi yarıktan gireceğini bilmeden her seferinde tek bir fotonu yarıklara doğru fırlattılar ve ilginç bir şekilde bu deney de bir girişim deseni ile sonuçlandı. Bu şaşırtıcıdır, çünkü fırlatıldıktan sonra fotonun kâğıda çarpmak için ya bir yarığı ya da diğerini “seçmesi” beklenir; nasıl olur da bir dalga gibi her iki yarıktan içeri girer ve sonra bu deseni üretmek üzere çoğalır? Bir şekilde, tek bir foton, parçacıkların yapacağı gibi “seçim yapmaktan” kaçınıyordu. Bilim adamları şaşkına döndüler, bu yüzden daha yakından baktılar.

Hangi yarıktan girdiğinden emin olmak amacıyla her bir fotonu yakından gözlemlemek için perdeye yaklaştılar. Ve inanılmaz bir şey oldu: Fotonu gözlemleme eylemi, desenin değişmesine neden oldu! Girişim deseni gitmişti; bunun yerine iki aydınlık alan bandı ortaya çıktı – ilk deneyde olduğu gibi, yarıktan geçen küçük parçacıklardan bekleneceği gibi! Bunun olmasına ne sebep olmuş olabilirdi?

Bir gözlemci yerleştirildiğinde, girişim meydana gelmez. Işık fotonları dalga değil parçacık gibi davranır (Fotoğraf: Wikiwand animasyon ekran görüntüsü).

Çeşitli teoriler ortaya atıldı. Bilinçli gözlem eyleminin bir “kuantum olayına” neden olduğu kanıtlandı. Bazı maddelerin (örneğin: fotonların) belirli durumlarda, uzayda ve zamanda sadece bir noktada değil, birden çok yerde bulunma potansiyeli olduğu teorisi geliştirildi. Bu teoriye göre fotonlar daha sonra belirli koşullar altında, şu ya da bu noktayı “seçmekte” ve kuantum dünyasından bizim zaman-uzayımıza girmektedir. Öyle ki, konumsuz haldeki fotonlar bir dalga biçimi alırlar – maddi dalgalar değil, parçacığın büyük olasılıkla görüneceği yerlerden oluşan olasılık dalgaları. Aynı zamanda, gözlem olayı -bir kuantum olayı- bu olasılıkların çöküşünü tetikleyerek parçacığın aniden, bu tarafta ortaya çıkmasına neden olur. Bu teori ile sonunda, bilinç de madde denklemine katılmış oldu. Evrenin Newton’un hayal ettiğinden çok daha gizemli olduğu keşfedildi!

Kuantum fiziği, yüzyıllardır geçerli olan ve madde ve zihnin sonsuza dek birbirinden ayrıldığı klasik fizik modeline uymuyor. Kuantum dünyasında, bilinçli, tarafsız bir gözlemci aslında tarafsızlığını kaybeder, çünkü gözlem eyleminin kendisi, sonuçları çarpıtır.

Zihnin maddeyi nasıl etkileyebileceğini daha iyi anlamak için, bazı bilim insanları zihnin yeteneklerini test etmeye devam ettiler. Zaten bu önemli etkileşimlere bakmak, eski çift yarık deneyinden yola çıkmaktan daha iyi değil midir?

Deney: Meditasyon Yapanların Zihinsel Güçleri

Zihnin maddeyi nasıl etkileyebileceğini keşfetmek için bir dizi deney yürüten Dean Radin ve meslektaşlarına bakalım. Deneylerde, katılımcılara ilk olarak 5 dakikalık bir animasyon gösterilerek çift yarık deneyi tanıtıldı; daha sonra elektrik kalkanı ile korunan, duvarları çelikten yapılmış bir odaya alındılar, çift yarıklı bir cihazdan birkaç metre uzağa oturtuldular ve işaret üzerine, sadece zihinlerini kullanarak ışık huzmesini etkilemeye çalışmaları talimatı verildi.

Rastgele belirlenen, 15 ila 30 saniyelik periyotlarda, katılımcılardan ya hiçbir şey yapmadan oturmaları ya da cihazı etkilemeye çalışmaları istendi. Her seans yaklaşık 15 dakika sürdü. Katılımcıların cihaza odaklandığı dönemlerde, cihazın kimse bulunmadan aktif olduğu zamanlara kıyasla girişim modellerinin önemli ölçüde daha az sıklıkla ortaya çıktığını buldular. Görünüşe göre insanların dikkatlerini odaklaması bir fark yaratıyordu.

Fotoğraf: Unsplash

Deneyler sırasında elektriksel kalkan, sıcaklık ve titreşim gibi faktörleri değiştirdiler. Ancak hiçbiri sonuçları etkilemedi. Daha önce yapılmış çalışmalar, manyetik değişimlerin belirli insan davranışlarıyla (örneğin: borsa faaliyeti, intiharlar, kalp sağlığı, duyu dışı algı deneyleri vb.) bağlantılı olduğunu gösteriyordu. Bu yüzden Radin ve meslektaşları ayrıca, Dünya’nın jeomanyetik alanındaki dalgalanmaların verileri nasıl etkilediğini de incelediler. Deneylerin bu değişimlerden de etkilenmediğini buldular.

Psikoloji çalışmalarının çoğunlukla 20’de 1 oranında geçerli bir sonuç ürettiğini dikkate alarak, bu tür sonuçların tesadüfen elde edildiğini söyleyebilmek için, aynı deney setinin 150.000 kez tekrarlanması gerektiğini belirlediler.

Zihinsel odaklanma kapasitesinin, deneylerin sonuçlarında kilit rol oynadığını ortaya koydular. Odaklanmış bir şekilde dikkat edilmesi, ışığın doğasını etkiliyor ve fotonların dalgalar gibi mi yoksa parçacıklar gibi mi davrandığını belirliyor. Ayrıca meditasyon deneyimi olan katılımcılar, ışık desenlerini etkileme konusunda önemli ölçüde daha fazla yetenek gösterdiler; meditasyon yapmamış olanların çoğu istatistiksel olarak anlamlı etkiler gösteremediler. İstatistiksel kanıtlar şunu gösteriyor: meditasyon, kuantum olaylarını etkilemede rol oynayabilir.

Bu da bir dizi yeni soruyu gündeme getiriyor: odaklanmış dikkat ile kuantum fenomenleri arasındaki bağlantı tam olarak nedir? Meditasyon yapanlarla yapmayanlar arasında nasıl bir fark vardır? Odaklanma bu tür sonuçları nasıl etkiler? Meditasyondaki uygulama gücü veya ustalık derecesi önemli midir? Eğer öyleyse, ne ölçüde önemlidir? Farklı meditasyon yöntemleri veya teknikleri sonuçları nasıl etkileyebilir? Büyük olasılıkla, zihin ve maddenin bir ve aynı olduğu yeni bir bilim dünyasına giden yolun başındayız.

Yazanlar: Ben Bendig ve Michael Wing, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.