Millet İttifakı 13. Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Mektup Yazıp Yurttaşa Seslendi: ”Önce Devleti Onaracağız”
Kılıçdaroğlu, hedeflerini bir mektupta anlattı. Mektupta hedeflerini anlatan Kılıçdaroğlu, ”Önümüz engellerle dolu ama hiçbiri bize, hayallerimize, enerjimize, birlikteliğimize ket vurabilecek güçte değil”dedi.
Kılıçdaroğlu,tek adam sisteminin 14 Mayıs’ta bitireceklerini söyledi. Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kılçdaroğlu’nun mektubu şöyle:
Birlikte bir yola çıkıyoruz. Sizlerle birlikte yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bizi hep birlikte, tüm toplum olarak özgürleşmeye, adalete, refaha ve uluslararası saygınlığa taşıyacak yeni bir dönemin kapısını açıyoruz. 14 Mayıs’ta o kapıdan geçip yeni dönemin inşasını birlikte gerçekleştireceğiz. Önümüz engellerle dolu ama hiçbiri bize, hayallerimize, enerjimize, birlikteliğimize ket vurabilecek güçte değil. Dünyanın gelmiş olduğu nokta işimizi kolaylaştırmıyor elbette ama bize büyük fırsatlar da sunuyor. Çünkü ülkeye demokrasiyi, katılımcı karar mekanizmasını, yaratıcılığı teşvik eden bir özgürlük zeminini ve kuşatıcı bir vatandaşlık anlayışını yerleştirebilirsek, önümüzde hiçbir engelin duramayacağını biliyoruz.
Ne hayalci ve naif dünya kardeşliği söylemleri ne de hamasetle örülmüş, içi boş geçmiş güzellemeler bize rehber olamaz. Geçmişe avunmak için değil; anlamak, öğrenmek, ders almak için bakıyoruz. Gözümüz ise gelecekte. Bu bağlamda öncelikle gerçekçi bir dünya ve Türkiye analizinden yola çıkmak zorundayız. Soğuk Savaş’ın bitip, dehşet dengesinin ortadan kalkmasıyla demokrasinin, barışın, hukuk devleti ve refahın yaygınlaşacağı, küresel cennetin yaşanacağı umut edildi. Ancak o cennet bir türlü gelmedi; gerginlikler, savaşlar, iç savaşlar artarak devam etti. İklim, enerji, gıda ve su krizi, terör, göç, siber saldırılar, asimetrik savaşlar, şirketleşen ordular gibi yeni sorunlarla karşı karşıyayız. Üstelik milyonlarca insanın ölümüne neden olan pandemide de gördük ki, elimizdeki imkân ve savunma düzenekleri bu sorunlarla baş etmemiz için yeterli değil.
‘‘Devlet Yozlaştığında Toplum da Kişiliksizleşir, Karakterini Kaybeder. ”
Devlet yozlaştığında toplum da kişiliksizleşir, karakterini kaybeder. Rant üretip kendi içinde bölüşen, illegal yapılanmalarla iç içe geçmekte mahsur görmeyen bir devlet, başlı başına bir beka sorunudur. Yozlaşmayı kanıksayan, normalleştiren, yaygınlaştıran bir devlet, topluma ayak bağıdır. Oysa bizim devlet geleneğimiz bu değil. Ne Osmanlı’da ne de Cumhuriyet’te… Şu anki iktidarın rant, güç, yandaşı gözetme, liyakate bakmama sevdası devletin içine girmiş bir virüstür. İhale-rüşvet mekanizması, illegal yollarla toplumsal servetin kapalı kapılar ardında bölüşülmesi, mafyatik unsurların devlete sokulması ve bütün bunların üzerine iktidar yandaşlığının meslek haline gelmesi yozlaşmayı topluma yayıyor, bir pandemiye dönüştürüyor.
”Devletin İçinde Hâlâ Özverili, Bilgili, Namuslu, Liyakatli Bir Çoğunluk Var.”
Bu yozlaşmanın acilen durması, durdurulması lazım. Ve bunun için de devlet lazım; siyasetin devletle birlikte yürümesi, onu doğru yöne sevk etmesi lazım. Bu mümkün! Çünkü karşımızda sadece bu iktidarın üretmiş ve öne çıkarmış olduğu yozlaşmış unsurlar yok. Devletin içinde hâlâ özverili, bilgili, namuslu, liyakatli, kaliteli ama sessiz kalmaya mahkûm edilmiş bir çoğunluk var. Yeni bir devlet anlayışı işte bu ana damar üzerinden inşa edilecek. Şu an devlet adına yapılanlara bakıp kimse endişe etmesin! Kamu bürokrasisinin her kademesinde işinin ehli, liyakatli kadrolar kendilerine görev verilmesini bekliyor. Kurumlar, bu vatansever kadrolarla ve bu kadrolara katılacak yeni isimlerle birlikte yeniden inşa edilecek. Nepotizmi, yani kayırmacılık, iltimas, torpil, akraba ve arkadaş ilişkilerini devletten uzaklaştıracağız. İşte o zaman devlet tekrar saygın ve herkesin devleti olacaktır.
Yozlaşmanın, bilimi, aklı ve liyakati devre dışı bırakmanın bedelini halkımız ödüyor. İşte son depremde yaşananlar; depremin her an olabileceğini, muhtemel gücünü, yaratacağı tahribatı bilen ama tedbir almayan, sonra da bunu ‘kaderin oyununa’ bağlayan bir sorumsuzluk ve aymazlık abidesi, yitip giden hayatların geride bıraktığı manevi dokuya, yüreklere dokunmaktan aciz; bina yapmayı yara sarma için yeterli sanan bir bakış. Uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Yöneticileri birbirlerine akraba olan, depremzedelere yardım etmek yerine, depremzedelere yardım eden sivil toplum kuruluşlarına çadır ve yiyecek satan Kızılay gerçeği her şeyi anlatıyor.
‘‘Tek Adam Sistemini 14 Mayıs’ta Bitireceğiz”
İşte bu nedenle güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmek istiyoruz. Bilginin paylaşılması, karar mekanizmasında çoğulluğun sağlanması, hiyerarşinin azalması, liyakatin yönetim mekanizmasına geri dönmesi, devletin yozlaşmadan kurtulması için. Ülke yönetiminde sivil toplumun gücünden daha fazla yararlanabilmek için. Daha esnek ve daha etkili bir müdahale mekanizması üretebilmek, daha fazla hayat kurtarmak, yaraları daha hızlı sarmak için. Bina yapmayı marifet sanan ama hayatları o binaların altında bırakan bu tek adam sistemini 14 Mayıs’ta bitireceğiz. İnsana ve hayata saygı duyan, kültürel birlikteliğimizi öne çıkaran, vatandaşımıza inisiyatif veren, onu yaşadığı kentte karar mekanizmasına davet eden bir şehircilik anlayışına geçeceğiz.
“Yerli ve milli” diye diye ülkeyi yozlaşma ve adaletsizliğe mahkûm ettiler. Yerliliği de milliliği de suiistimal ettiler. Bu değerleri siyasi güç ve ekonomik rant devşirmek amacıyla, paravan olarak kullandılar. 14 Mayıs sonrasında yerlilik çoğulcu, çok renkli hüviyetine yeniden kavuşacak. Millilik toplumun üzerinde bir tahakküm olmaktan çıkıp, tüm vatandaşların ortak ideali olarak kapsayıcı bir nitelik kazanacak. Yerliliği ve milliliği evrensel değerlerle, insan haklarıyla bütünleştiren bir demokrasiye geçeceğiz. Çünkü demokrasi sadece sandıkla, seçimle, siyasi partilerle sağlanamaz. Demokrasi devletten ürkmeyen, onu yanında hisseden bir vatandaş demek. Demokrasi kendisini ilgilendiren bütün kararlarda bilgilenme ve alınacak kararı etkileme hakkı olan, bu hakkı korkusuzca kullanan bir vatandaş demektir. Demokrasi, itiraz hakkını kimseye teslim etmeyen vatandaşlar demektir. Demokrasi her türlü ideolojik vesayet kurma girişimi karşısında boyun eğmeyen, sorgulayan ve eleştiren özgür bir vatandaş demektir. Türkiye’yi dünyada yukarı taşıyacak, saygın bir ülke haline getirecek ve küresel kararlarda söz sahibi yapacak olan işte budur.
”Demokrasiyi Tüm Kurumlarıyla Hayata Geçireceğiz. ”
Evet, biz halkımızın sağduyusuna, ferasetine, gönül zenginliğine, akıl becerisine, girişimci dinamizmine, paylaşmacı ve dayanışmacı ruhuna güveniyoruz. Bunları öne çıkaran, insanımızın özgür iradesinden ve yaratıcılığından beslenen bir demokrasi inşa etmek, toplum olarak kendi kaderimizi elimize almak, istiyoruz. Ülkemizle gurur duymak, çocuklarımıza hak ettikleri bütün imkânları sunmak, hep birlikte hayatın tadını çıkarmak istiyoruz. Türk, Kürt, Sünni, Alevi, solcu, sağcı; tüm kimlikleri karşı karşıya değil yan yana koyuyoruz. Herkesin kendisini bu ülkenin eşit ve kıymetli bir paydaşı olarak hissetmesini hedefliyoruz. Çeşitliliği bir engel değil, küresel arenada ülkemizin gücünü, refahını ve saygınlığını artıracak itici bir güç olarak görüyoruz. Kapsayıcı, kuşatıcı bir vatandaşlık hayalinin peşindeyiz. Bunu başaracağımızdan hiçbir kuşkumuz yok. Demokrasiyi tüm kurumlarıyla hayata geçireceğiz. Her ne yapacaksak kapsayıcılık, açıklık, şeffaflık ve dürüstlükle yapacağız.
İnşallah Cumhuriyetin ikinci yüzyılında büyük bir demokrasi projesini hayata geçireceğiz. Çoğulcu, demokratik bir Türkiye inşa etmek ve gelecek nesillere bu değerleri emanet etmek istiyoruz. Bunu toplumu güçlendirerek, devleti onarıp toparlayarak yapacağız. Bu topraklarda, bu eşsiz vatanda Cumhuriyetin ikinci yüzyılında hep beraber barış ve huzur içinde yaşayacağız. Bu ülkede hiç kimse bu barış ve huzur birliğinin dışında kalmayacak; bir kişi bile kendini dışlanmış hissederse “millet” idealimizi eksik bırakmış oluruz ki ülkenin esas beka sorunu budur. 14 Mayıs benim, partimin veya Millet İttifakı’ndaki yol arkadaşlarımın başarısı olmakla kalmayacak. Yeni bir vatandaşlık ve devlet anlayışının, ekonomiden sağlık ve eğitime akılcı bir toplumsal sıçramanın, Türkiye’nin küresel düzlemde yeniden saygın bir ülke haline gelmesinin de başlangıç noktası olacaktır.”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.