Özgür Özel, MEB’in belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılması, yeni kreş açmalarının engellenmesi için talimat vermesine tepki gösterdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığının düzenlediği “Çare Eşitlikte” Çalıştayı’nda konuştu. Özel, iktidarın CHP’li belediyelerin kreşlerini kapatma girişiminde bulunduğunu açıkladı. Özel şunları söyledi:
“ÖNEMLİ BİR GÜNDEMİMİZ DAHA VAR”
“Son olarak önemli bir gündemimiz daha var Türkiye’de. Bir çocuk eğitime ne kadar erken başlarsa bu o kadar iyi. Eğitim yaşı tartışmaları var. Okul öncesi eğitim çok önemli. Okul öncesi eğitimden önce de çocukların bakım evlerine, halk arasındaki deyimle bir kreşe gitmesi, başka çocuklarla tanışması, sıraya girmesi, birlikte yemek yemesi, kişisel hijyeni ile ilgilenmesi, sosyalleşmesi, eve gelip okulu anlatması, okula gidip evle ilgili bir şeyler konuşması. Bunların hepsi fevkalade önemli ve bir çocuğun hem zeka gelişimi açısından, hem de hayata yetkin ve iyi bir karakterle hazırlanması açısından çok çok önemli. Maalesef Türkiye’de kreş meselesi sadece çocuk açısından değil kadının işgücüne katılımı açısından da kritik bir noktada duruyor. Bugün ev kiraları büyükşehirlerde 20 bin lira. Bir eş, bulabildiyse bir asgari ücretle alıyor 17 bin lira. Hadi asgari ücretin üzerinde iş bulsun, alıyor 25 bin lira. Eğer çocuk oldu da diğer eş çalışmıyorsa, sadece ya kirayı ödüyorlar aç kalıyorlar ya da karınlarını doyuruyorlar sokakta kalma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Kiracı ile ev sahibi gırtlak gırtlağa. Ne lazım? Diğer eşin sosyal hayata katılması lazım. İş yaşamına dönmesi lazım. Bunun için bebeğin bakılması lazım. Burası Anadolu kasabası değil. İstanbul. Üçüncü kuşak, ikinci kuşak artık birçoğu bir başına İstanbul’da ya da Ankara, İzmir, Adana, Mersin’de ya da Anadolu’daki herhangi bir yerde. Çocuğu bırakabilecek kimsesi yoksa, çalışamaz. Kreşe versin, kreş de 20 bin lira. Ev kirası 20 bin lira, bir kişi çalışıyor. Yetmiyor. İkinci 20 bin liranın peşine düşecek. Çocuğu bırakacağın yer de 20 bin lira. Burada ücretsiz ya da sembolik ücretli, sosyal amaçlı açılmış kreşler çok önemli. Bu kreşlerin Türkiye’deki sayısı 653. Tamamı Cumhuriyet Halk Partili belediyeler tarafından, partinin ortaya koyduğu ortak vizyon için açıldı. Hızla da artıyor. Her sorduğumuzda 50 kreş fazla. Emin olun bu sene ocak geldiğinde bu kreş sayısı binin üzerinde diye konuşuyor olacağız. Bunların adı kreş. Bir eğitim kurumu değil. Burası çocuk bakım evi. Çocuğun protein alabildiği, karnını doyurabildiği, hijyenik şartlarda durduğu, sosyalleştiği ortam. Örneğin sadece İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda belediyenin kreş sayısı sıfır. Bugün 105. Taksimetre gibi ilerliyor. Her gün kreş açıyorlar. Ankara’da Mansur Yavaş, 34 bakım evi açtı, çocuk bakım evi. Halk arasındaki deyimle kreş. Bunun dışında da CHP’li belediyeler ücretsiz su sebilleri ile su alamayan öğrenciler için bir su 15 lira olmuş, sağlıklı su veriyorlar. Buna karşı çıkanlar var. Üç öğün sıcak yemek vereceğiz dedik. ‘Biz de vereceğiz’ dediler. Seçimden sonra bıraktılar, gittiler. Götürüyoruz, kapıdan sokmuyorlar. ‘Veremezsiniz’ diyorlar. Ayrıca okullardaki hijyen sorunu için bütün örgütlerimize yazdık. En yakın belediyelere yönlendirdiler. Ankara’da bine yakın okul talep etti. Sonra hızla bir çoğu korktu ve vazgeçti. 650’sine artık bir şekilde hijyen kitlerini ulaştırdık. Bizim temizlemek istediğimiz okullarda bizim önümüze geçiyorlar.”
KREŞLERE MÜDAHALE PLANI
“Ankara Valiliği’nden dün ABB’ye, Manisa Valiliği’nden Manisa Büyükşehir’e ve Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yazmış. Onlar valiliklere, valilikler, belediyelerimize. ‘Bu iş Milli Eğitimin işi. Bu kreşleri kapatın. Başkasının açılmasına izin vermeyin. Açık olanları da kapatın.’ Bunu bir eğitim faaliyeti olarak görüp, ‘Eğitim; Milli Eğitimin işi’ diyor. Eğitim faaliyetini bir imza atıp işbirliği protokolü diye cemaatlere, tarikatlara taşere ediyorlar. Biz buna itiraz ettiğimizde, ‘Aramızda protokol var. Denetleyeceğiz’ diyorlar. Bu kreşlerde hepsi çocuk gelişimi uzmanı olan ya da atanmamış öğretmenler çalışıyor. Çocuk psikolojisini bilen, eğitimini almış olan kişiler çalışıyor. Gelmişler, diyorlar ki ‘Bu kreşleri kapatın.’ Bakın buralar eğitim yeri değil. Buralar kreş. Çocuk bakım evi. Velev ki eğitim yeri olsun. Denetleyeceksen gel kapımız açık denetle. Hijyeniyle, malzeme kalitesiyle, öğretmenin tutumuyla, her şeyi ile ortada. Hatta ‘Yahu burada eğitim verilmiyor, ben burada eğitim de vereceğim, çocukların yaşına uygun’ diyorsan, biz sağladık buradaki şartları. Atanmayan öğretmenlerden 653 kreş için şimdi, 10’ar tane öğretmen, 6 bin 500 öğretmen daha ata pazartesi günü. Yolla bizim kreşlere. Yer bizden olsun, öğretmen senden olsun. Yemek bizden olsun, öğretmenin maaşı senden olsun. Süt bizden olsun, yapalım bu işbirliği protokolünü. Yok. Derdi o değil ki. Derdi o olsa kendi açar kreş. Koskoca devlet. Bugüne kadar yol yapmış. Köprü yapmış övünüyor. Otobanla övünüyor. Her şeyin en büyüğü ile övünüyor. Bir tane kreş, bir tane öğrenci yurdu açmamış. Neden açmıyor? Kafadaki hat belli. Şöyle bakıyor meseleye. Kadın zaten beş tane çocuk yapacak ona uyarsa. Üç, olabilirse beş diyor. Bunun hamileliği var. Hamilelikten sonraki altı ayı var. Hangi ara çalışacak diye bakıyor. Otursun evinde, çocuğuna baksın diye bakıyor. Kadının yerinin ev olduğunu, titrinin sadece annelik olduğunu düşünüyor. Onun bir akademisyen, bir mühendis, bir işçi, bir esnaf olmasına ilişkin talebinin karşısında onun bu işi kolaylaştırmaya ilişkin atacak bir adımı yok.”
“ENGEL OLMAK HAKSIZLIKTIR”
“Öğrenci yurdunda da öyle. ‘Niye yurt yapayım’ diyor. ‘Yurt yapmak benim işim değil. Cemaatler yapsınlar. Sokakta kalanları kapsınlar. Becerebiliyorlarsa zihinlerini yıkasınlar. Bizim istediğimiz gibi bir nesil yaratsınlar’ diyor. O yüzden mesele tam olarak da bu hizmete engel olma noktasına gidiyor. Sebebi ne? Sebebi şu, sebebi yapılan bütün anketlerde, hatta şöyle bir çalışma var. İstanbul’da 2019’daki yerel seçimde iki seçimde de AK Parti’ye oy vermiş. 5 yıl sonra CHP’ye oy vermiş seçmene soruluyor. Düşünün o hak yenen seçimde de 806 bin fark attığımız için seçimde de AK Parti’ye oy vermiş kadın seçmene soruluyor. Niye bu sefer Ekrem İmamoğlu? Birinci cevap anne kart uygulaması. ‘Bize anne kart yolladı.’ İkinci cevap kreş uygulaması. Üçüncü cevap okul öğrencilerine okul kiti yollanması. Yani bu kadına, AKP’li seçmene Ekrem İmamoğlu ve ekibi bu gerçek bir soruna candan bir çözüm ürettikleri ve dokundukları için artık orada seçmenin davranışı değişmiş. Bunu gördüler ve acilen harekete geçtiler. Böyle bir siyaset olabilir mi Sayın Erdoğan? Böyle bir siyaset olabilir mi? Çocuğun okulda içeceği çorbaya izin vermeyerek, ona verdiğimiz kırtasiye kitine mani olmaya çalışarak, kadının, yoksul kadının çocuğuna bakacak kreşi yapıp, onun maaşlı bir işte çalışmasını sağlayarak bizim elde ettiğimiz siyasi başarı ile yarışacaksan, bunları sen de yapacaksın. Senin belediyelerin de yapacak. Öyle yarışacaksın. Bunlara engel olmak haksızlıktır. Vicdansızlıktır. Bunlara engel olunması seçim kazandırmaz esas siyasi felaketin büyüğünü yaşayacağınızı ve buna çok yakında olduğunuzu gösterir.”
“NASIL BİR ÇARESİZLİK İÇİNDE OLDUKLARINI GÖRÜYORLAR”
“Bakın bugün yasakladıkları kreş. Ankara adayı Turgut Altınok. 100 kreş sözü vermiş. Bir yıl içinde. Seçimi kazanamamış. Neden? Bunu yapan varken, bugüne kadar yapmayana, kendi yönettiği ilçede bir kreş açmayana kanmadı Ankaralı. Ama 100 kreş sözü vermiş. Çünkü Mansur Yavaş yapıyor ve beğeniliyor diye. Gelelim İzmir adayı Hamza Dağ. İzmir’de 100 kreş açacağını annelere söz olarak vermiş. Hamza Dağ orada. Milli Eğitim Bakanlığı orada. Son olarak bize yazıyı yollayan Şehircilik Bakanı Murat Kurum. İstanbul adayıyken İstanbul’un her mahallesine bir kreş sözü vermiş. Bütün bilboardlarda yazıyordu. Şimdi soruyorum. Murat Kurum’a, Hamza Dağ ve Turgut Altınok’a. Siz kazansaydınız kreş açacaktınız, biz kazandık. O kreşleri zaten açmıştık. Fazlasını yaptık. Şimdi sizinkiler ‘Kapatalım oylar CHP’ye gitmesin’ diyor. Bu akıl mı, bu vicdan mı? Bu namus mu? Bu siyaset mi? Olmaz olsun sizin siyasetiniz. Olmaz olsun sizin siyasetiniz. Biz bu hukuksuz karara direniriz. Biz bununla mücadele ederiz. Ama milletimiz bunların ne durumda olduklarını, nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını en yakından görüyorlar.”
“ÇARE EŞİTLİKTE”
“Biz dün bu salonda ‘Çare Eşitlikte’ diye bir kadın toplantısı yaptık. Saat 17.00 sıralarında onun kapanışını yapıyordum. ‘Çare Eşitlikte’ sadece kadın ve erkek eşitliği için değil. Elbette kadın erkek eşitliği için, toplumsal cinsiyet eşitliği için çok önemli. Çare eşitlikte ama çare her alanda eşitlikte. Öğretmenlerin öğrencilerinin hayata kapatamayacakları kadar bir farkla geriden başlamaması için yoksul aileler için çare eşitlikte. Asgari ücret alan, kira ödüyorsa aç kalıyor, karnını doyuruyorsa sokakta kalıyorsa burada çare eşitlikte. Bu ülkenin çok parası var. Çok imkanı var. Çok kaynağı var ama maalesef eşitliksiz bir bölüşüm stratejisi var. Onun için çare eşitlikte. Vergi ödüyoruz. Türkiye’de vergilerin yüzde 68’ini fabrikatör ile fabrikada çalışan işçi, bekçi aynı vergiyi ödüyor. Dolaylı vergi. Elektrik kullanırken, su kullanırken, çocuğuna süt alırken, bez alırken, mama alırken. Aynı yüzde 68. Yüzde 20 maaşlardan kesilen vergiler. Geriye yüzde 11’lik, 11,5’luk bir pay kalıyor ki kazananın ödediği gerçek vergi. Türkiye’de 10 lira verginin 9’u vermemesi gerekenlerden ya da çok az vermesi gerekenlerden, yüzde 10’u esas vergi vermesi gerekenlerden alınıyor. İşte çare burada da eşitlikte, bu haksızlık ve adaletsizliği gidermekte.”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.