Özel: “Erdoğan, Suriye’den Duyulduğunu Bilerek Çok Tehlikeli İşe Kalkışıyor” 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Milletin dayanacak gücü yok. Cesaretleri varsa bu hafta içinde seçim kararı alabiliriz” dedi. 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İzmir İl Başkanlığı’nın düzenlediği Korkusuz Kentler Çalıştayı’na katıldı. Çalıştayın açılışı, İzmir’in tarihi Havagazı Fabrikası’nda gerçekleşti. Toplantıya, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcıları Ensar Aytekin, Gökhan Zeybek, Burhanettin Bulut, Deniz Yücel ve Murat Bakan, CHP İzmir Milletvekili Ümit Özlale, İzmirBüyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ve parti yöneticileri katıldı. CHP Genel Başkanı Özel, Erdoğan’ın yeniden aday olmasının tek şartının 2025 yılında erken seçime gitmek için Mecliste karar almak olduğunu belirterek, “Cesaretleri varsa bu hafta içinde seçim kararı alabiliriz” dedi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın yeniden aday olmak istediği en son geçtiğimiz gün partisinin Diyarbakır kongresinde dillendirdi. CHP İzmir İl Başkanlığının 2025 yılına yönelik yol haritasını belirlemek amacıyla düzenlediği “Korkusuz Kentler Çalıştayı”na katılan Özel’den Erdoğan’a yeniden adaylık yanıtı geldi. Burada konuşan Özel şunları söyledi: 

‘’Erdoğan’ın hazedemediği sonuçlar…’’ 

“O gün bugündür Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, başkanlığını aldıkları Türkiye Belediyeler Birliği… Ki tek başımıza bütün yönetimleri belirleyebilirdik, tüm partilere açtık. Aldıkları oy nispetinde yönetim kademelerini ‘Gireriz’ diyenlerle paylaştık. Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Birliği, Sağlıklı Kentler Birliği başta olmak üzere bütün birliklerde güçlü ve demokratik yapılar kurduk. SODEM-SEN’i güçlendirdik. SODEM’i yeni fonksiyonlarla işlevlendirdik. İstanbul Planlama Ajansı’nın yanına bölge planlama ajanslarını, il planlama ajanslarını kurduk ve Cumhuriyet Halk Partililer olarak var gücümüzle gelecekte ülkeyi nasıl yöneteceğimizi göstermek üzere yerel yönetimlerde çalışmaya koyulduk. Sayın Erdoğan 31 Mart’ı önce tebrik etmeyerek, sonra dil ucuyla söyleyerek, sonra örgütüyle özeleştiri yapmaya başladığında zaferimizi, başarımızı tescilleyerek bir şekilde kabullendi. Yaz ortasında bir hareketlenme oldu. Ama esas saldırıya bildiğiniz gibi birkaç ay önce geçti. Çünkü kabullendiği 31 Mart’ta ona şunu demişlerdi: ‘Merak etmeyin, yapamazlar. Hazırlıksızlar. Koordinasyonları zayıf. Örgütleri ile belediye başkanları yakında birbirine düşer. Birbirleri ile uyum sağlayamazlar. Bu kadar büyük bir yapıyı merkezi yönetim desteği olmadan yönetemezler.’ Bu beklenti ve kendilerince imzaları atmayarak, işleri yavaşlatarak ama görünürde çok da fazla bir şey yapmayarak ilk altı – yedi ayı geçirdiler. Tayyip Bey’in bugün yaptıklarının 31 Mart seçim sonuçlarına tepki olduğunu kimse düşünmesin. O 31 Mart’tan sonra tökezleyeceğimize, düşeceğimize, başarısız olacağımıza ve belediye seçimlerinin sonuçlarının aslında genel seçimlerde dezavantajımız olacağına inanmıştı. Onu inandırmışlardı ya da o kendisini inandırmıştı. Onun hazmedemediği sonuçlar; 31 Mart sonuçları değil. Onun hazmedemediği sonuçlar; 31 Ekim sonuçları, 31 Aralık sonuçları. O da biz de belediyelerimizi sahada memnuniyet üzerinden ölçtük, ölçtürdük. Onun inanamadığı sonuç, Türkiye genelinde Cumhuriyet Halk Partili belediyelerden memnuniyet oranı ortalamasının bizde yüzde 58, onun ölçümlerinde yüzde 59,5-60 çıkmış olmasıdır. Onun hazmedemediği sonuç, AK Partili kadın seçmenin hızla Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönüyor olmasıdır. Onun hazmedemediği sonuç, bu salondakilerin; birbirine düşmesini beklediği bu salonun omuz omuza belediye başkanlarına sahip çıkmasıdır. Onun hazmedemediği sonuç, ‘İzmir’i batıracaklar’ dediği İzmir’de; ‘Aday gösterilirken birbirlerine düştüler, mevcudun yarısını kaybederler’ dediği İzmir’de 31 adaydan 29’unu kazandığımız, 29’unun da destan yazdığı gerçeğidir. Bunu hazmedemiyor. O yüzden saldırıyor. O yüzden bu kadar gözü döndü; bu kadar hırçın, bu kadar hasis ve bu kadar kötülüğü yaparken, bu kadarını yaparken insan başkasından değil kendinden utanır. Ama bunları yapmaya cesaret ediyor.” 

‘’Bu Kentle Gönül Bağımızı Koparamazsınız, Biz İzmiriz’’ 

“Şimdi ben size ne yaptığını anlatayım. 31 Aralık 2024, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hesabına yatması gereken, beklenen, planlı, hesaplı kitaplı, nüfusa göre İller Bankası’ndan gelecek olan para 3,7 milyar lira. İzmir Büyükşehir devasa bir yapı, çok sayıda çalışanıyla 31 Aralık günü alacağı ödenekle 7 Ocak günü maaşları ödeyecek. Bu paradan 1,7 milyar lira, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin borcunu faizleriyle birlikte kesiyor. Bakanlara talimat verdi ya ‘Biraz silkeleyin’ diye. Böyle bir paranın bu kadarı kesildiğinde ne olacak? Hiç şüphe yok ki maaşlar ödenemeyecek, dolayısıyla çalışanlar mutsuz olacak, şehir tedirgin olacak, CHP’nin belediyecilik hizmetleri tartışmaya açılacak. 7 Ocak günü 32 şirketin 30’una maaş ödendi. Sadece iki şirket, büyük iki şirket; İZELMAN ve İZENERJİ birkaç günlük bir kaynak arayışından dolayı beklemeye alındı. Bu hal olunca, halden anlamayan, normalde dost görünen, işler yolunda gittiğinde halaya birlikte durulanların o gün bir anda nasıl karşımıza geçtiğini bir kenara not ettiğimizi bütün İzmir’in bilmesini isterim. Biz karşının okundan çok dostun gülünden yaralanan, hele hele karşısı oku bu kadar haksız, bu kadar acımasız, bu kadar namertçe ve arkadan, bu kadar darda, seni – beni dara koymak için atmışken onun kayığına su taşıyanları da bir başka tarafa not ettiğimi bilmenizi isterim. Sonuç; iki gün içinde sorun çözüldü, maaşlar yattı. Bundan sonraki süreçlerde de yapacakları her türlü kötülüğe, kuracakları her türlü tuzağa, arkadan çakacakları her türlü çelmeye karşı hazırlıklar yapıldı. Biz nasıl bir kötücül akılla karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Girişte anlattım. Biz mahvolmuştuk, perişan olmuştuk. 100’üncü yılda seçimi kaybetmiştik, hepimiz bitmiştik. Birimiz ayağa kalktık, bizimle bir bütün İzmir ayağa kalktı. Biz bir adım attık, bütün İzmir peşimizden cesaret verdi, omzumuzu sıvazladı. Siz bu kenti korkutarak, sindirerek, işçisine maaş ödetmemek için parasını keserek, bu kentle bizim aramızdaki gönül bağını koparamazsınız. İzmir biziz, biz İzmiriz.” 

Körfez’in Kokmasını İstediğini İzmirli Biliyor’’ 

“O yüzden İzmirli, Körfez’i kimin kirlettiğini, kimin denetletmediğini, kimin koksun istediğini ve kimin bunu istismar ettiğini de bilir. Şu kadar ki hepimiz İzmir Limanı’na giren gemilerin, tersanenin, Gediz nehrinden Körfez’e akan dereleri kirleten sanayi tesislerinin denetim yetkisinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda, Tarım ve Orman Bakanlığı’nda ve Ulaştırma Bakanlığı’nda olduğunu biliriz. Bizden iyi bunu İzmirliler bilir. ‘Gemileri denetleyelim’ deyince ‘Sizin göreviniz değil’ diyenleri, ‘Fabrikalara siz gidemezsiniz. Keserse cezayı Bakanlık keser’ diyenleri, dereleri, İzmir Körfezi’ni kirleten akarsuları Tarım ve Orman Bakanlığı’nın eksik denetimleri yüzünden kirletildiğini, Sanayi Bakanlığı’nın bu işlerde Orman Bakanlığı üzerine baskı yaptığını İzmirliler senden – benden iyi bilirler. Bu yüzden hiç üzerimize vazife değilken İzmir’e diğer hizmetleri yapmamız gerektiği halde iki tarama gemisiyle, toplam altı gemiyle 2,5 milyon metreküp çamuru almak, taramak, kokuya engel olmak için verilen gayretlerin hepsi de görev icabı değil; İzmirli olmanın, İzmir’i sevmenin, bu kötücül akla karşı yine de bu şehre sahip çıkmanın gereğidir. Buradan bütün İzmir’e bir kez daha ilan ediyorum. İzmir’de kokan Körfez, temizlenmesi gereken Körfez değil; bu kirli ve kokuşmuş AKP siyaset biçimidir.” 

‘’İzmir’in Vicdanından Dönmüştür’’ 

“Sen ülkeyi yöneteceksin, OECD raporlarına göre; her beş çocuktan biri iyi beslenmiyor olacak, dört çocuktan biri okula aç gidecek, üç çocuktan biri okulda hiçbir şey yemeden, içmeden evine dönecek. CHP’li belediye ‘Su vereyim’ diyecek, verdirmeyeceksin. Beslenme çantasına kadar müdahale edeceksin. ‘Okulda yemek verelim, okulu temizleyelim’ dediğimizde ‘Dur’ diyeceksin, İzmirliler de bu ülkenin güzel insanları da kötü ile iyiyi ayırmayacak öyle mi? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2002’de 37 bin çocuğa ailesi bakamadığı için doğrudan yardım yaparken; 2024’te yüzde 365 bu rakamın arttığını söyleyecek. 100 kişiden 14’ü sürekli yoksulluk içinde olacak. 100 kişiden 16’sı fazla fatura gelir diye akşam ışıkları kapatacak, bombardıman varmış gibi karartmada oturacak. 100 kişiden 32’si evin çatısının aktığını, pencerelerin sızdırdığını ama yaptıramadığını söyleyecek. 100 kişiden 30’u ‘Evim yeterince ısınmıyor’ diyecek. 100 kişiden 57’si ‘Borçla evi döndürüyorum’ diyecek. 58’i ‘Tatil nedir bilmem, hiç yapmadım son 10 yılda’ diyecek. 40’ı ‘Et, tavuk ya da balığa belediyenin desteği yoksa asla alamıyorum’ diyecek… Sen orada oturacaksın, zenginlerin vergilerini sileceksin ama dönüp de bu tarafa bakmayacaksın. Geldiğinde asgari ücret 7 çeyrek altın alıyor olacak. Şimdi 4,5 çeyrek altına düşecek. Her bir asgari ücretlinin cebinden 2,5 çeyrek altını bizzat sen çekmiş olacaksın. En düşük emekli maaşı 8 çeyrek altından 3 çeyrek altına düşecek. Senin iktidarda durmanın maliyeti her emekliye ayda 5 çeyrek altın olacak. Geldiğinde 57 kilo dana kıyma alan emekli maaşı, 24 kilo dana kıyma alır hale düşecek. Çok sevdiğin simit hesabında bile bin 285’ten 964 simide gerileyecek emekli maaşı. Geldiğinde ‘Simit – çay hesabı tutmuyorsa bu iş olmaz’ diyeceksin ve o hesabın altında kalacaksın. Sonra İzmir Büyükşehir maaş dağıtamasın diye çeşitli oyunlar oynayacaksın. Dışarıdan bulunan kredileri onaylamayacaksın. AK Parti’nin yaptığı borçları CHP’ye faizi ile ödeteceksin. Ondan sonra da İzmirlinin karşısına geçip, ‘CHP İzmir’i yönetemiyor’ diyeceksin. İşte bunların hepsi ama hepsi İzmirlinin vicdanından dönmüştür.” 

‘’Erdoğan Çok Tehlikeli Bir İşe Kalkışıyor Sakın Ha…’’ 

“Yapılan anketlerin sonucu, bütün Türkiye’yi bırakıp hep birlikte İzmir’e saldırmalarının sebebi, buranın amiral gemisi oluşudur. Bir ülkenin donanması önemlidir. Donanmadaki en küçük hücum bottan, firkateyne kadar hepsi önemlidir. Ama düşman bir yeri hedef alır; içinde komutanın da bulunduğu sancak gemisini… Eğer Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi donanmasında bir sancak varsa o sancak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten emanettir ve o sancak, sancak gemimiz İzmir’e emanettir. Hiç sevmem kinaye yapayım, hiç sevmem alaya alayım, hiç sevmem ben kazandığımda kaybedeni küçük düşüreyim. Yapacak olsam; 47 yıl sonra parti birinci parti olmuş, 22 yıldır partisiyle hiç yenilmemiş Erdoğan o gece perişan olmuş, elime mikrofonu alıp… Hatırlayın, kendi kazandığında daha seçimdeki sloganlarıyla Sayın genel başkanımızla evinde otobüsün üstünde alay ederdi… İstesem 31 Mart’ta alırdım mikrofonu eline, alayın en iyisini, küçük düşürmenin en ilerisini yapardım. Düşmanıma yapmadım, ülkede insanların oy verdiği, bizden sonra en çok oy alan siyasi partinin genel başkanına da yapmadım. Bundan sonra da ne hadsizlik, ne terbiyesizlik yaparlarsa yapsınlar milletin istediği çizginin dışında bir üslupla siyaset yapmayacağım. Ancak evvelki gün çıktı, Suriye’yi konuşurken dedi ki, ‘Önceki genel başkanlarının..’ Sayın Kılıçdaroğlu’nu söylüyor. ‘Esed’i niye desteklediğini biliyorduk, malum sebeplerden. Ancak şimdikinin ne için Şam Kalesi’ne Türk bayrağı asılmasından rahatsız olduğunu anlayamıyoruz.’ Bu herhangi bir söz değil. Bu sözün içinde, siyasette her şey olur da olmaması gereken bir şey var. O da bir ülkenin vatandaşlarını, siyasetçilerini, inançlarına, mezheplerine ya da etnisitelerine göre ayırıp, rekabete, siyasete bunları dahil etmek, alet etmek. Ne Sayın Kılıçdaroğlu, ne ben; ne iç politikada, ne dış politikada asla din ve mezhep konuşmadık. Hatta partimizin sloganıdır. Üç yere asla ve asla siyaset sokmadık; ibadethanelere, camilere ve cemevlerine, okullara ve orduya, kışlaya. Okula, kışlaya ve camiye siyaseti sokmadık. Sokulmasına da hep itiraz ettik. Dış politikaya da asla böyle bakmadık. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’nun inancını hatırlatarak, onun mezhebini hatırlatarak, onunla Esad üzerinden bir bağ kurarak, hem Suriye’deki haklı tedirgin Arap Alevilerini yalnızlaştırarak, Allah göstermesin onları hedefe koyarak… Çünkü Esad ve Kemal Bey üzerinden kurduğu mezhep vurgusunun Suriye’den duyulduğunu da bilerek, çok tehlikeli bir işe kalkışıyor. Biz hiç yapmadığımız, hep muhatap olduğumuz ama asla ve asla içine girmediğimiz bu tartışmaya bir kez daha ‘Sakın ha sakın’ diyoruz. Buradan Erdoğan’ın gözünün içine baka baka diyorum ki, ‘Sus. Bu konulara bu iş bilmezlikle, bu hadsizlikle, bu lüzumsuz çıkarcılıkla, önünü ve arkasını düşünmeden sakın girme.’ Bu vakitten sonra sessizliğini, sükutunu özürden sayacağım. Eğer bu konuda bir kelime daha ederse, onu tarihte görülmemiş bir şekilde perişan edeceğim. Sakın buna bir daha kalkışmasın. Utanmazlığın, arsızlığın, bu ülkenin insanları arasına mezhepçiliği sokmanın hadsizliğine izin vermeyeceğiz. Bu tartışmayı burada bitiriyoruz. Nokta. Sakın bir daha kalkışma.” 

‘’El Ele, Kol Kola İktidara Yürüyoruz’’ 

“Bir seçimi kazanmak için çalışmak lazım. Daha çok çalışmak lazım. Çalışanı kıskanmanın, arkasından çelme takmanın, yaptığı hizmete çomak sokmanın millette karşılığı yok. İnandığını savunabilirsin ama inançları alet etmemelisin. Her inanca saygılı olmalısın, hiçbir inancı şeytanlaştırmamalısın. Buradan bir kez daha büyük bir kararlılıkla söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, İzmir’de kendisinin yarın ne olacağını değil bu ülkenin yarın ne olacağını düşünen milyonlardan, Türkiye’de bu uğurda oy vermiş 17,5 milyondan, oyuna talip olduğumuz 86 milyon kişinin içindeki seçmen olan her bir fertten umudumuz var. Beklentimiz var. Çünkü biz iyi yönetiyoruz. Çünkü biz birbirimizi ve ülkemizi seviyoruz. Çünkü biz sizin gibi şehirleri parsel parsel satmıyoruz. Bunu da sonra televizyon ekranlarında anlatmıyoruz. Çünkü biz helikopterlere binip, bir şehrin üstünde uçup, kupon arsaları Arap şeyhlerine pazarlamıyor, bunları yanımızdaki büyükşehir belediye başkanına not ettirmiyoruz. Biz bu ülkeyi iktidarını yereldeyken nasıl bir yağmalama, yandaşlarına peşkeş çekme, hiç değilse ele geçirme, yok etme olarak görmeyip, her zaman kentlerin ve ülkenin çıkarını koruduysak, genel iktidarda da bunu yapacağımızı biz de biliyoruz. Seçmenimiz de biliyor. Artık sizin seçmeniniz de biliyor. Bunun için bu güçlü örgümüzle birlikte ta İzmir’den geçen hafta olduğum Ardahan’a, Kars’a, Erzurum’a selam yollayarak; buradan Rize’ye, Trabzon’a, Hakkari’ye, Şemdinli’ye, Kayseri’ye, Konya’ya selam yollayarak; Rumeli ve Trakya’yı kardeşçe kucaklayarak, bütün Anadolu’ya sesleniyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi birlik ve beraberlik halinde. Örgütüyle, seçilmişleriyle, belediye başkanlarıyla, milletvekilleriyle birlikte el ele, kol kola, omuz omuza iktidara yürümektedir. Bu yürüyüş ilk seçimlerde menziline ulaşacaktır. Bu zaferin en büyük pay sahipleri bu zorlu günlerde sancak gemisinde Ata’nın emanetine sahip çıkan İzmirliler olacaktır. Bu güzel gün için dün yaptıkları harika çalışmalar için, tüm baskılara rağmen ‘korkusuz kentler’ diyerek, zaten geçmişte baskıyı, tehdidi, ‘Hizmet alamazsın’ şantajlarını kulağına asmayan, korkmayan bir kente hizmet eden korkusuz 29 belediye başkanım var. Onların arkasında kaya gibi duran 30 ilçe başkanım var, il başkanım var, yönetimi var. Hep birlikte İzmir için, Türkiye için varız. Biz en zor günde İzmir’de ilk kurşunla başladık, en güzel günü 9 Eylül’de hep birlikte yaşadık. 100 yıl önce nasıl büyük bir cesaretle ayağa kalkmış ve başarmışsak bir kez daha İzmir’den, Cumhuriyet’i kurtarmayı ve bu ülkeyi yeniden ayağa kaldırmayı hep beraber başaracağız. İzmir ayağa kalkacak, Türkiye ayağa kalkacak. İzmir ayakta, Türkiye ayakta. İzmir, seni seviyorum İzmir. Size inanıyoruz, size güveniyoruz. Başkanlar size, kent başkanlara emanet. Türkiye’nin geleceği hepimize emanet. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.” diye konuştu.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.