Sessiz Salgın Zihinsel Kayba Yol Açıyor

Zihinsel bozukluklarda ani ve benzeri görülmemiş bir artış yaşanıyor. Bilim insanları sessiz salgın olarak adlandırılan bu durumun ne anlama gelebileceği konusunda endişeli.

ABD’de sessiz salgın insanların zihinlerini tüketiyor. (Görsel The Epoch Times tarafından üretilmiştir)

Billy, ebeveynleri Ivy League Üniversitesinde eğitimi almış, 10 yaşında parlak bir çocuktu. Kitap akıllısıydı, okulda hep A alırdı ama sokak zekâsından yoksundu.

Aynı zamanda sporda da kötüydü. Billy, masa oyunları oynarken veya takım etkinliklerine katıldığında çoğu zaman yalan söyler, hile yapar ve kaybettiğinde de sinir krizi geçirirdi. Anaokulundan beri onunla oynayan arkadaşlarının sabrını taşırırdı. Ailesi bir şeyler yapılması gerektiğini fark etti.

Bunun üzerine Billy’nin ailesi onu, ekran kullanımı konusunda uzman, pediatrik psikiyatrist Dr. Victoria Dunckley’e götürdü.

Dr. Dunckley dört haftalık “ekran orucu” önerdi. Bu sürede televizyon, telefon ve video oyunlarından uzak kalan Billy’nin sorunları mucizevi bir şekilde düzeldi. Anne ve babası o kadar memnun oldular ki kendileri de aynı şeyi denemeye karar verdiler.

Altı ay sonra Billy’nin arkadaşları artık ondan kaçmıyordu, sportmenliği de önemli ölçüde gelişmişti. Billy sınıf başkanlığına aday olmaya karar verdi ve bunun için sınıfta bir konuşma yaptı. Eskiden olsa, böyle bir konuşma yapmak onu çok korkuturdu.

Billy, Dr. Dunckley’in ekran başında geçirilen süre ortadan kaldırıldığında veya önemli ölçüde azaltıldığında, zihinsel ve davranışsal sorunları ortadan kalkan birçok hastasından biri.

Aşırı ekran kullanımı, çok az direnç gören ve hayatları sessizce aşındıran salgın hastalık haline geldi. Gallup tarafından 2012 yılında yapılan bir anket sonuçları endişe vericiydi. Genç yetişkinlerin yaklaşık yüzde 60’ı, zamanlarının çoğunu internette geçirdiklerini söylediler. 2022’de yapılan bir sonraki anket, akıllı telefon kullanıcılarının yüzde 83’ünün, telefonlarını “uyanık oldukları saatlerde neredeyse her zaman” yanlarında tuttuklarını gösterdi.

Tırmanan Sorun: Sessiz Salgın

İş dışında ekranlarda çok fazla zaman geçiren insanların ekranı neden kullandıkları da araştırıldı. Bunlar genellikle kısa videolardan, filmlerden ve televizyon programlarından, sosyal medyadan veya video oyunlarından keyif alıyorlar. Bu ekran tabanlı eğlence biçimlerinin tümü, duygusal yenilenme, keşfetme ve anında ödül deneyimi sunuyor. Bu deneyimler hem stresli hem de tatmin edicidir.

Burada asıl sorun şudur: ekranlar beynimizi aşırı uyarabilir ve bu da sürekli strese yol açabilir. Sürekli stres ‘savaş ya da kaç durumu’ olarak da bilinir. Bu durum beyne ve vücuda yük bindirir. Çevredeki küçük bir değişiklik karşısında bizi psikolojik çöküş, depresyon ve kaygıya eğilimli hale getirir.

Jean Twenge, San Diego Eyalet Üniversitesi’nde doktorasını psikoloji alanında yapmış bir profesördür. Twenge, farklı nesiller üzerinde yaptığı çalışmalarla, ilk olarak ekran başında geçirilen süre ile zihinsel sağlık bozuklukları arasındaki bağlantıyı tespit etti.

Twenge bir TEDx konuşmasında “İncelediğim her vakada, zamanla yavaş ve istikrarlı bir şekilde ilerleyen değişiklikler tespit ettim” dedi. “2010’dan sonra gördüğüm değişiklikler çok daha ani gelişmeye başladı. Bugüne kadar hiç böyle bir şey görmemiştim.”

Amerika’da yaklaşık 2010 yılında sosyal medya ve internet kullanımında çarpıcı bir artış görüldü. Bunun hemen ardından da sessiz salgın belirtisi majör depresyon vakalarında artış oldu. (Görsel: The Epoch Times)

2005 ile 2012 yılları arasında 12 ile 17 yaş arasındaki gençlerde, depresif dönem oranlarındaki değişim yüzde 1’i çok az aştı. Ancak 2012-2017 yılları arasında sessiz salgın neredeyse yüzde 4’lük bir artış gösterdi.

Buna ek olarak genç nesil arasında dışarı çıkan veya kitap okuyan sayısı giderek azalıyor. Öte yandan gençlerin sosyal medya ve internette geçirdikleri süre ise çarpıcı biçimde artıyor.

Psikoterapist Tom Kersting, 25 yıldır bir okulda psikolojik danışman olarak çalışıyordu. 2008 yılında, 8 yaşından büyük çocuklarda dikkat eksikliği – hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanılarında artış olduğunu farketti.

Dikkat Eksikliği – Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

Sessiz salgının bir başka sonucu olan DEHB, genellikle çocuk okula başladıktan sonra erken çocukluk döneminde tespit edilir. Ancak Kersting, gençlerde ve yetişkinlerde teşhislerin arttığına tanık olduğunu söyledi. Bu gençlerden bazılarının, çocukken klinik danışmanların gözünden kaçmış olması mümkün. Yine de Kersting, bazılarının ekran kullanımı nedeniyle DEHB belirtileri geliştirdiğinden şüpheleniyor.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin verilerine göre DEHB tanısı artıyor. (Görsel: The Epoch Times)

2012 yılı civarında ergenlik dönemindeki gençlerin yüzde 30’u akıllı telefon kullanıyordu. Bu dönemde çocuklar arasında asi davranışların ve kaygı bozukluklarının daha yaygın hale geldiğini görmeye başladı. Bugün onlar artık büyümüş genç yetişkinler ve ergenlik dönemindeki gençler haline geldiler. Aynı zamanda bu kesim daha antisosyal olma eğiliminde ve duygusal esneklikleri de azaldı. Bunun nedeni, zamanlarının çoğunu ekran karşısında geçirmeleri ve dolayısıyla yüz yüze sosyalleşmenin yetersiz kalması olabilir.

Kersting, The Epoch Times’a şunları söyledi: “Bu sadece sanal dünyada geçirilen zamanın çokluğundan kaynaklanmıyor. Aynı zamanda kaçırdıkları şeyler de var: dışarıda zaman geçirme ve sosyal öğrenme.” COVID-19 salgını sırasında gençlerin ekran başında kalma süresi iki katına çıktı.

COVİD-19 salgını sırasında çocuklarda internet bağımlılığını araştıran çok az çalışma var. Ancak 2021’de yetişkinler arasında internet bağımlılığı konusunda geniş kapsamlı bir çalışma yapıldı. İnternet bağımlılığı riski altında olduğu düşünülenlerin depresyona yakalanma olasılığının genel nüfusa göre 2,3 kat, anksiyeteye sahip olma olasılığının ise 1,9 kat daha fazla olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, kesin veya şiddetli bağımlılığı olan kişilerin hem depresyon hem de anksiyeteye aynı zamanda yakalanma olasılıklarının 13 kat daha fazla olduğu tespit edildi.

COVID-19 salgını sonrasına “iPad çocukları” olarak bilinen Alfa jenerasyonunun internet kullanımı hızlı bir şekilde ilerledi. Öğretmenler yeni neslin saldırgan ve disiplinsiz olma eğiliminde olduklarını ve sınıfta duygularını iyi düzenleyemediklerini bildiriyorlar.

Dr. Clifford Sussman, ekran bağımlılığı konusunda uzmanlaşmış bir psikiyatristtir. Artan ihtiyaç nedeniyle ekran bağımlılığı tedavisine odaklandı. The Epoch Times’a yaptığı açıklamada, özellikle COVID-19 salgınının ardından “sorunla ilgili yardım talebinin arttığını” söyledi.

Ekranlar Sizi Nasıl Bağlar?

Video oyunları, sosyal medya, internette gezinme veya video akışı şeklindeki ekran etkinlikleri, bir kaçış sunar. Dr. David Rosenfeld, Buenos Aires Üniversitesi’nde psikoterapist ve tıp profesörüdür. The Epoch Times’a verdiği demeçte, bu aktivitelerin beyin için de son derece uyarıcı olduğunu söyledi. Bunun nedenlerinden bazıları, ekranda görünen parlak renkler ve etkinliklerin sanal dünyayla kusursuz uyumudur.

Yeni ve heyecan verici bir şey sunulduğunda beyin dopamin salgılar. Ayrıca dopamin salınımını tetikleyen her şey bağımlılık yaratabilir. Dopamin bir zevk hissi yaratırken, dopaminin azalması asabilik ve kötü ruh haline neden olabilir.

Dopamin bir zevk hissi yaratırken, dopaminin azalması asabilik ve kötü ruh haline neden olabilir. (Görsel The Epoch Times tarafından üretilmiştir)

Ekran aktiviteleri bizi düzenli dozlarda dopaminle besleyerek ilgimizi ele geçirmek üzere tasarlanır. Örneğin sürükleyici bir video oyunu, size heyecan verir. Bir seviye atladığınızda, güçlü bir rakibi yendiğinizde veya yeni bir öğe bulduğunuzda heyecanlanırsınız. Ekranlar sizi sanal dünyada daha fazla zaman geçirmeye teşvik eder.

Bennett Foddy, New York Üniversitesi Oyun Merkezi’nde oyun tasarımı dersleri veriyor. Adam Alter’in yazdığı “Dayanılmaz: Bağımlılık Yapıcı Teknolojinin Yükselişi ve Bağımlı Tutma İşi” kitabından söz ediyor. The Guardian’da da yer bulan kitapta “Video oyunları mikro tepkilerle yönetilir” diyor.

Bu mikro tepkiler, karakter belirli konuma ulaştığında çıkan “ding” sesi veya beyaz bir ışık olabilir. Bu tepki, oyuncunun eylemleriyle senkronize edilir. Böylece oyuncu, buna neden olanın kendisi olduğunu hisseder. Bu mikro geri bildirim, bir ödül duygusu yaratarak insanları sürekli olarak oyunu oynamaya teşvik eder.

Bu sistem aynı zamanda interaktif ekran aktivitelerinin, çocuklar için neden TV izlemek gibi pasif ekran aktivitelerinden daha çok probleme neden olabileceğini de açıklayabilir.

Dr. Dunckley, çocuklarda iki saat televizyon izlemenin uyumsuzluk belirtileriyle bağlantılı olduğunu tespit etti. Ancak yalnızca 30 dakikalık etkileşimli ekran etkinliklerinin, belirtilerin ortaya çıkması için yeterince uyarıcı olduğunu gözlemledi.

Ödüllendirilen Güvercinler

Çoğu video oyunu, hazine sandığı ödülleri gibi kumarda kullanılan stratejileri de kullanır. Bu şekilde oyuncuları oyun boyunca rastgele aralıklarla ödüllendirir. Oyuncular bir sonraki ödülün ne zaman geleceğini bilmedikleri için, oyuna devam etmeye mecbur hissederler. Hatta oyundan hoşlanmasalar bile…

Bu strateji psikolog Burrhus Frederic Skinner’ın çalışmalarından yola çıkılarak geliştirildi. Skinner, güvercinleri içinde düğme olan bir kutuya koydu ve düğmeye bastıklarında onları yiyecekle ödüllendirdi. Düzensiz bir şekilde ödüllendirilen güvercinlerin, her düğmeye basıldığında ödüllendirilen güvercinlere göre, düğmeye basmaya daha fazla eğilimli olduklarını gözlemledi.

Bu eğilim, insanda da mevcuttur.

Bir çocuk video oyunu oynuyor. (Fotoğraf: Vika Glitter, Pixabay)

Sosyal medya gönderilerinde bilgiler küçük parçalara bölünür. Böylece kullanıcılara her gönderi, beğeni ve yorumla bir dopamin darbesi yüklenir.

Dahası, sosyal medyanın tasarımı, hayatın birçok alanında var olan doğal durma işaretleri olmayacak şekilde yapıldı.

İster bir gazete makalesi, ister kitap, ister film olsun, her yerde bir bitiş vardır. Bu nedenle makalenin, bölümün veya filmin sonu geldiğinde kişinin başka bir etkinliği seçmesi gerekir. Bununla birlikte, sosyal medya kullanıcısı, içeriğin sonu gelmeden sonsuza kadar kaydırabilir. Bu hareket ‘felaket kaydırması’ da olarak bilinir.

İnternette gezinmek de farklı değildir. Arama motoruna bir kelime girdiğinizde karşınıza sonsuz sonuç ve ilgili bağlantı çıkar ve sizi bir tavşan deliğine düşürür.

Ekranların toplum tarafından kabul edilmesi ve yaygınlaşması, çoğu zaman insanların ekran başında geçirdikleri sürenin kontrolden çıktığını fark etmelerini zorlaştırıyor.

Şu ana kadar neyin ekran bağımlılığı sayıldığına dair tutarlı bir kriter ortaya atılmadı. Ancak birçok Amerikalı için ekran kullanımının probleme dönüştüğünü gösteren veriler gün geçtikçe artıyor.

Amerikalılar, okulda veya işte geçirilen zamanlar hariç, her gün ortalama yedi saatini ekran başında geçiriyor.

Ekran Süresi ‘İnsan’ Zamanını Tükettiğinde

Danışman Hilarie Cash, teknoloji bağımlılığına yönelik yatılı tedavi merkezi olan reSTART Life’ın kurucu ortağıdır. The Epoch Times’a ekran kullanımının, normal insan işleri için gerekli zamanı tüketmeye başladığında ‘problem’ olarak değerlendirildiğini söyledi.

İnsanların her gün yaklaşık sekiz saat uykuya ihtiyacı vardır ve ortalama çalışma süresi 8,5 saattir. Ayrıca sosyalleşmek, egzersiz yapmak, yemek yemek, duş almak gibi günlük işler ve hobiler için de zamana ihtiyaç vardır. Günde yedi saat ekran başında vakit geçirmek, gerekli aktivitelerin feda edildiği anlamına gelir.

Dino Ambrosi, üniversite öğrencilerinin sosyal medya zamanını sınırlamalarına yardımcı olan 12 haftalık bir programın kurucusudur. Bir TEDx konuşmasında bugün 18 yaşındakilerin sosyal medya kullanımını kısıtladıklarında neler olacağını anlattı. 90 yaşına kadar yaşamaları durumunda, hayatlarında tahminen 334 ay boş zamanları olacağını söyledi.

Geriye kalan bu zamanla ne yapacağınız, “tam anlamıyla nasıl bir insan olacağınızı belirleyecek” dedi. Ancak Ambrosi’nin tahminleri, bu sürenin yaklaşık yüzde 93’ünün çoğunlukla düşüncesizce ekran karşısında geçtiğini gösteriyor.

Hilarie Cash internet pornografisi ve video oyunları bağımlılığıyla mücadele eden insanları tedavi programına 1990’larda başladı. Cash, o dönemlere kıyasla bugün endişe verici değişimler gözlemliyor.

Daha önceki müşterileri de ekran bağımlılıklarından aşırı etkilenmiş olsalar da, yeterli yaşam becerilerine sahiptiler. Buna karşılık bugünkü müşterilerinin çoğu, yaşam için gerekli becerilerden yoksunlar. Bu beceriler arasında yemek yapmak, kişisel temizlik, sohbet etmek, anlamlı ilişkiler kurmak, işine devam edebilmek de var. Bu kişilerin tedavisi daha zordur. Bunun bir nedeni, ellerinde çocukluk veya ergenlik dönemlerine geri dönebilecekleri bir araç olmasıdır. Sonuç olarak, yaşamdaki sıkıntılardan ve zorluklardan sürekli olarak kaçmaya alıştılar. Cash, bu insanların sosyal bağlantılar kurmakta, zorlukların üstesinden gelmekte ve bir işi sürdürmekte zorlandığını söyledi. Üstelik bu yeteneklerin hepsinin, kişinin sanal dünyanın dışında bir hayat kurması için gerekli olduğunu belirtti.

Başlıca 4 Ruhsal Bozukluk

Psikolog Daria Kuss ve Mark Griffiths, Nottingham Trent Üniversitesi’nde profesördürler. Her ikisi de aşırı ekran kullanımının etkilerini araştıran, önde gelen araştırmacılar arasında yer alıyor.

Kuss ve Griffiths, sessiz salgın veya internet bağımlılığına yakalananları tedavi eden 26 psikoterapistle anket yaptı. Bu terapistlerden bazıları, hastalarının ruh sağlığı sorunlarının kesinlikle ekran kullanımından kaynaklandığını söyledi.

Bir psikoterapist, “İnternette oynamaya başlamadan önce sosyal kaygıları ya da yaygın kaygı bozuklukları yoktu” dedi.

Dr. Sussman, bağımlılıkla birlikte görülen zihinsel sağlık sorunlarının, bağımlılığa müdahale edilmeden tedavi edilemeyeceğini söyledi.

Depresyon

Uzun süren ekran eğlencesi, uzun süreli dopamin salınımına neden olur. Bu da, kişinin ekran başından kalktığında dopamin düşüşü yaşadığı anlamına gelir. Sonuç olarak düşük dopamin seviyeleri de sinirli ruh hali ve depresyonla bağlantılıdır.

Sürekli uyarılmayla vücut, sonunda beynin keyif geçitlerini daha az hassas hale getirerek kendini dengelemeye çalışır. Bu, aynı “zirveye” ulaşmak için kişinin ya içeriğin uyarıcılığını artırması ya da daha fazla izlemesi gerektiği anlamına gelir. Dolayısıyla, ekranın daha sansürsüz, yoğun veya şiddet içerikli olacağı anlamına gelebilir. Sonuçta, kişinin ekrandan uzaklaşması çevresine karşı daha fazla ilgisizleşmesine ve kötü ruh haline neden olur.

Bütün bunların sonucunda insanlar, kişilerarası iletişime dayalı memnuniyet gibi daha az uyarıcı faaliyetlerle ilgilenmiyorlar.

Ekran kullanımı aynı zamanda melatonin salımının düşmesine de neden olur. Bu da uyku düzenini bozabilir ve depresyon da dâhil, çeşitli duygudurum bozukluklarıyla potansiyel olarak bağlantılıdır.

2010’dan beri daha az sayıda genç ebeveynleriyle birlikte dışarı çıkıyor. Üstelik depresyon belirtileri bildiren çocukların yüzdesi arttı. (Fotoğraf: Karolina Grabowska, Pexels)

Kaygı ve Sinirlilik

Bir ekrana bakması, kişinin dikkatinin sürekli olarak dağılması anlamına gelir.

Sosyal medya ve internette gezinmek, dikkatin bir şeyden diğerine kaydırılması nedeniyle kişinin dikkat süresini bozar. Psikoloji alanında doktora sahibi araştırmacı Gloria Mark, “Psikolojiden Konuşmak” adlı podcast’teki bir röportajda, “Araştırmamızda dikkat değiştirme sıklığı ile stres arasında bir ilişki bulduk” dedi.

Dikkat değişimi ne kadar hızlı gerçekleşirse, stresin de o kadar yüksek olduğunu söyledi. Stres seviyesinin kalp atış hızı monitörleri ve kişisel raporlamayla ölçüldüğünü sözlerine ekledi.

Ekrandan alınan uyarılar ‘savaş ya da kaç’ tepkisini harekete geçirir ve adrenalin salınmasına neden olur. Bu adrenalin patlaması sonucu birey, ya kaygıya ya da büyük bir heyecana kapılabilir. Cris Rowan’a göre bu tetiklenme devam ederse, kişide adrenalin tükenebilir. Pediatri terapisti Cris Rowan teknolojinin insan gelişimi, davranışı ve üretkenliği üzerindeki etkilerini eleştiren bir araştırmacıdır.

Rowan ayrıca, adrenalin tükenince vücudun bunun yerine kortizol salabileceğini söylüyor. Kortizol, kaygı ve majör depresif bozukluklarla bağlantılı bir stres hormonudur.

DEHB

Aşırı ekran kullanımıyla bağlantılı önemli bir diğer sessiz salgın sonucu da DEHB’dir.

Dr. Andrew Doan’a göre beyin, eğitilebilen bir kas gibidir. Doan halk sağlığı, oyun bağımlılığı ve aşırı teknoloji kullanımı konusunda uzmanlaşmış bir göz doktorudur.

Ekran karşısında eğlenmek son derece dikkat dağıtıcı olduğundan, ekran başında geçirilen süre, boşa harcanan zamana mâl olur. Üstelik bu zaman, uzun ev ödevlerini bitirmek gibi zihinsel açıdan zorlayıcı bir görevi tamamlamak için gerekli olan, dikkatini sürdürme becerisini geliştirmek için kullanılabilecekken.

Uzun süreli ekran kullanımı aynı zamanda dürtü kontrolü ve mantıksal düşünme için kritik önemi olan prefrontal korteksin incelmesiyle de ilişkilidir. Bu aynı zamanda DEHB’li kişilerin ilgi çekici bulmadıkları görevleri tamamlamakta zorluk çekmelerine neden olan şeydir.

Otizm

Ekran başında geçirilen süre, kişiyi diğer insanlardan uzak tutar.

Kersting, bir kişi oyunlarla, sosyal medyayla ve internetle meşgulken “ne yapmadığını sormak daha önemlidir” diyor.

Ebeveynler için yapmadıkları şey, anne babalık veya çocuklarıyla bağ kurmak olabilir. Çocuklar için bu, oyun oynama ve sosyalleşme fırsatları olabilir. Elbette bunların eksikliği sosyal gelişimi engeller ve içine kapanık, antisosyal ve kaygılı davranışlara yol açabilir. Bu davranışlar da otizm belirtilerine benzerdir.

Dr. Dunckley ve Dr. Sussman, aşırı ekran kullanımı ve ruhsal sağlık sorunlarının çift yönlü olabileceğini iddia ediyorlar. Başka bir deyişle, otizmli ya da otizm benzeri belirtileri olan kişiler, sosyal açıdan endişeli durumlardan kaçınmak için ekranları kullanabilirler. Ayrıca sosyal olmak için ne kadar az çabalarlarsa, o kadar içine kapanık olurlar.

Ekrandan Kaçınmak ‘Barda Su İçmek’ Gibidir

Aşırı ekran kullanımı problemi çocuklarla sınırlı değil. Rowan’a göre ebeveynler bazen çocukların ekran kullanmasına izin veriyor. Rowan üretkenlik, bağımlılıklar, teknolojinin aşırı kullanımı, medya okuryazarlığı programları ve okul çevre tasarımı gibi konularda 400’den fazla atölye çalışması yürütmüştür.

Atölyelerinden birinde yetişkinlerden oluşan bir gruba “Ekran kullanımınızı yeterince yönetiyorsanız elinizi kaldırın” dedi. Yaklaşık 500 kişilik gruptan 10’dan azı ellerini kaldırdı.

Klinik psikolog ve eğitimci Catherine Steiner-Adair’in bir çalışması, çocukların ebeveynlerinin dikkatini çekmek için ekranlarla giderek daha fazla rekabet ettiklerini gösterdi. Çalışmaya göre bazı çocuklar, ebeveynlerinin sürekli telefonlarına bakması nedeniyle kendilerini ihmal edilmiş hissediyorlar.

Kendi ekran kullanımlarının farkında olmayan veya kontrol edemeyen ebeveynler de çocukları için ekran süresi sınırlamaları koymakta zorlanabilirler.

Bazı ebeveynler artık çocuklarını büyütürken ekranları, bebek bakıcısı olarak kullanıyorlar. Dr. Rosenfeld bunun, çocukların aile yerine ekranlara öncelik vermesine neden olabileceğini söyledi.

Bu olay Alfa Jenerasyonunda da karşılık buluyor. Bu çocuklarda görülen ortak sorun, ebeveynleri strese sokan disiplin eksikliği. Ayrıca öfke nöbetleri sırasında onları yalnızca ekranlar sakinleştirebiliyor.

Dijitalleşen okullar ve işyerleri de ekran kullanımını kolaylaştırdı.

Dr. Sussman, eğlence çoğu zaman bir tık uzakta olduğu için, mevcut çevrede ekran kullanımını azaltmanın “barda su içmek kadar” zor olduğunu anlattı.

Dr. Rosenfeld, insanların böyle bir bağımlılıktan kurtulup kurtulamayacaklarını belirleyen en önemli faktörü açıkladı. Bunun, kişinin iyileşmesine yardımcı olmak için her şeyi yapmaya istekli ve önemseyen, sevgi dolu bir aileye sahip olmak olduğunu söyledi.

Peki ya yeni aile dinamikleri ne olacak? Ebeveynler de ekran bağımlısı ve bu nedenle çocuklarının ekran bağımlılıklarını sorun olarak görmüyorlar.

Dr. Rosenfeld umutsuz bir ifadeyle, “Bu bir psikanalistin yardım edebileceği bir durum değil” dedi.

Yazan: Marina Zhang, The Epoch Times
Çeviren: Hatice Atmaca, The Epoch Times Türkiye

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.