Türk Dünyasının Komünizm ile İmtihanı 3. Bölüm: “Bulgaristan Türkleri”
Bulgaristan ve Osmanlı
Osmanlı Sultanı I. Murat’ın emri ile, Osmanlı akıncıları Bulgaristan’a Meriç vadisine ilerleyerek, 1362 Plovdiv, 1382 Sofya, 1393 yılında Tırnova’yı ve 1396’da Vidin’i fethetti. Böylece tüm Bulgaristan Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu.
Osmanlı Bulgaristan’da 1396’dan 1878’e kadar (482 yıl) egemen güç oldu. Osmanlının egemenliği döneminde birçok koloni kuruldu. Bu koloniler, İslam’ı kabul edip Türkleşmiş Bulgarlardan ve Anadolu’dan Bulgaristan’a yerleştirilen Türklerden oluşuyordu.
482 yılık Osmanlı egemenliği, II. Abdülhamit döneminde 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile son buldu. Osmanlı bu savaşta ağır bir yenilgi aldı ve Bulgaristan’a yenildi. Daha fazla kayıp verilmesini önlemek için Osmanlı devleti 31 Ocak 1878 tarihinde Rusya’ya ateşkes teklif etti. Böylece, 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalandı ve Bulgaristan artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkarak özerkleşti.
Bu savaş, “93 Harbi” olarak da bilinir. Rum takvimine göre 1293 yılına denk geldiğinden dolayı “93 Harbi” denmiştir. Bu savaşta birçok Türk ve Müslüman Osmanlı vatandaşı Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalmış ve bugün ki Türkiye topraklarına göç etmiştir. Birçok Türk zulüm görmüş ve birçoğu kıyımdan geçirilmiştir. Buna benzer durumlar tüm balkanlarda yaşanmıştır. Böylece 5 asırlık Osmanlı egemenliği Bulgaristan ve Balkanlarda son bulmuştur.
Bir şair, bu dönemi ve bu dönemden sonrasını şöyle anlatıyor:
Bulgar Soykırımı
93 Harbin’de, 1878 yılında
Osmanlı – Rus Savaşın’da
Bulgar Soykırımı yaşandı Balkanlarda
Osmanlının yanında, yanı başında
1908’de de yaşandı katliamlar
1912 Balkan Savaşlarında da var
Bulgar çeteleri Türkleri katlettiler
Yüz binlercesini yurdundan ettiler
Ruslardan öğrendiler zulüm tekniklerini
Bulgarlar daha da geliştirdi
Gözü dönmüş Bulgar Komitacılar
Adeta etnik bir temizlik yaptılar
İsimleri, kimlikleri, dinleri değiştirildi
Göç etmeye zorlandı, öldürüldü
Toplu bir soykırım yaşandı Balkanlarda
Büyük bir zulüm vardı Bulgaristan’da
Oysa Türk – Bulgar kardeşti
Aynı ülkede, aynı kadere sahipti
Hepsi birbirinin komşusuydu
Zavallı Türkler çok kırıldı
Vedat Sadioğlu
Osmanlı Dönemi Sonrası
22 Eylül 1908’de, Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. 19 Nisan 1909 tarihli İstanbul Protokolü ile Bulgaristan’ın bağımsızlığı, Osmanlı devleti tarafından resmen tanındı.
Osmanlıdan sonra, Bulgaristan farklı dönemler yaşadı, bunlar Prenslik Dönemi (1878- 1944), Krallık Dönemi (1908-1944) ve Sosyalist dönemler (1944 – 1989) idi.
Bulgar Türkleri Osmanlı hakimiyetini kaybettikten sonra, birçok zulüm, kıyım ve asimilasyon politikasına maruz kaldı. Biz burada özelikle Bulgar Türklerinin en zor dönemine, Sosyalist Döneme dikkat çekmek istiyoruz.
Sosyalist Dönem ve Komünist Zulmü
Sovyetler Birliği önderliği ve desteği ile, 1944 yılında Sosyalist-Marksist düşünce sistemi Bulgaristan’a nüfus etmiş ve iktidar olmuştur. Sosyalist dönemde en etkili ve damgasını vuran kişi, hiç şüphesiz Todor Hristov Jivkov’dan başkası değildir. Kendisi 1944 yılında polis teşkilatının başındayken, basamak basamak yükseldi. 1948 yılında, BCP Merkez Komitesi’ne dahil oldu. 1951 yılında Politbüro üyesi oldu ve 1954 yılı Mart ayında, Vulko Çerenkov’dan sonra, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi birinci sekreteri ve parti lideri oldu.
Todor Hristov Jivkov çekirdekten yetişme bir Komünist idi. Onun önceliği Komünist Partisi ve Komünist ideolojisiydi. Türkler dinine ve geleneklerine bağlı bir toplum oldukları için, onlara komünist ideolojiyi aşılamak daha zordu, bu da onları bir hedef haline getirdi.
1984 yılı, Bulgaristan’da Türklere yönelik “sert asimilasyon” politikalarının zirve yaptığı bir yıldı. Komünist parti “Yeniden Doğuş ve Uyanış Süreci” adı altında baskıcı bir siyasi süreç başlatmıştı.
Bu dönemde Jivkov’un emri ile, Camiler ibadete kapatıldı, başörtülü kadınlar baskı altına alındı, Hac’a gitmek ve çocukların sünnet olması gibi dini ibadetlerin yerine getirilmesi yasaklandı ve buna uymayanlar aileleriyle ağır hapis cezalarıyla karşı karşıya bırakıldı. “Yeniden Doğuş ve Uyanış Süreci” Türk dilini, Türkçe isimleri ve Türk etnik yapısını hedef alıyordu. Türklerin isimleri değiştiriliyordu ve Türkçe konuşmak yasaklanmıştı. Türkler yoğun yaşadıkları bölgelerden koparılıp, Bulgarların yoğun yaşadığı yerlere yerleştiriliyordu. Devlet eliyle Türk ve Bulgar evlilikleri teşvik ediliyordu. Bu aşağılamalar ve asimilasyon politikaları sebebiyle 300.000’den fazla Türk evlerini ve yurtlarını terk ederek Türkiye’ye sığındı.
1989 yılında bu olaylar geniş çapta yaşandı ve bu da dünya kamuoyunun dikkatini çekti. Komünist Parti ise alaycı ve kendisine has üslubu ile “Bulgaristan Türklerinin büyük gezisi” ve “gönüllü turistik seyahat” adı altında zorunlu göç politikası başlattığını duyurdu. Komünist partinin emri doğrultusunda 29 Mayıs 1989’da devlet radyosunda, “sınırlar açıldı, isteyen herkes ülkeyi terk etmekte özgürdür” diye bir bildiri okundu.
Bir şair bu dönemi şöyle anlatmaktadır:
İbret Destanı
Kudurdu kızıl Bulgar, yakamızda elleri,
Balkanlarda Türklüğü yok etmek emelleri,
Cümle cihan bilir ki, bunlar Moskof döller
Bulgar bu cesareti, Rus`tan alıyor Rus`tan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Türk yaşayan köyleri tanklar ile bastılar.
Kim karşı koydu ise ağaçlara astılar.
Çoluk-çocuk demeyip kadınları kestiler.
Türk kanıdır Bulgarın içtiği şimdi tastan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Bir ‘Mestan’ tanımıştım soyadı ‘Cefakârdı’,
‘Şumnu’`dan mektup yazar, bazen beni arardı,
Ecdadından yadigâr sadece adı vardı,
Onu da aldı Bulgar, ne yapsın şimdi Mestan?
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Ezan ile verilen Ahmet, Mehmet söküldü,
Hasan, Ömer yok artık, Bulgar adı takıldı,
Yetim kaldı ezanlar, minareler yıkıldı,
Camilerin yerine, bostan ektiler bostan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Bağır gardaşım bağır, sen olsun durma bağır!
Dert Müslüman Türk`ündür, hür dünya ondan sağır.
Ne demişler, taş bile düştüğü yerde ağır.
Onun için bağır sen, haykır en yüksek sesten.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Hür dünya elbet duymaz, imdat diyen yar bizim.
Tecavüze uğrayan, namus bizim, ar bizim.
Fakat olsun gardaşım, Allah`ımız var bizim.
Biz onunla kurtulduk, her tasadan, her yastan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Nerede Vietnam`a ağıt yazan solcular,
Moskova borazanı öttüren yalancılar,
Müslüman Türk`ün şimdi Balkandaki sancılar,
Konuşsa ya birisi, susuyorlar mahsustan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Şu Köln’ün radyosundan konuştu itin biri!
İsmini demiyeyim ağzıma değer kiri,
Gitmiş, gezmiş Bulgar`da, katliam yokmuş heri..!
Bunlar böyle alçaktır, saptırırlar hep kasten.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Ey… Aziz Türk milleti, sahip ol birliğine,
Müslüman Türk`ün dostu, Müslüman Türk`tür yine.
Bu gerçeği görürsün, bakarsan tarihine.
Çoğu Türk olduğundan, bak yanlız Afganistan,
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Kınamakla iş bitmez, dinle beni Ankara…
‘Yurta sulh, cihanda sulh’ unut gitsin bir ara,
Başka türlü imkânsız, deva bulmaz bu yara,
Halifenin kılıncı kurtulsun artık pastan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Ey gözleri kör olmuş, vicdanı nasır dünya,
Yontma Taş devri değil, yirminci asır dünya,
Yamyam bile hür bugün, Türk neden esir dünya?
Ozan Arif; dünyaya ibret olsun bu destan.
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.
Ozan Arif
Komünizm Modeli İşkence Kampları
Bulgarlaştırılmayı kabul etmeyen ve Bulgaristan’ı terk etmeyen, yani asimile olmayı kabul etmeyen Türkleri dayak, işkence, tecavüz, aşağılama ve ölüm bekliyordu. Bunu için birçok yeni ve eski kamplar kullanıldı, içlerinden “Belen Kampı” en kötüsüydü. “Ölüm kampı” olarak da bilinen Belen Kampı, Tuna nehrinin kenarında, Todor Jivkovun emri ile kurulmuştu. İlk başta hükümete karşı olan siyasi muhalifler için kurulan “Belen Kampı”, sonradan asimilasyona karşı çıkan Türkler için kullanıldı.
Belen Kampı’nda tutuklu olan Türkler, özellikle aydınlar, şairler, yazarlar ve gazetecilerdi, yani kısacası doğruyu geniş çapta duyurabilen ve Türk halkı tarafından geniş çapta bilinen kişilerdi. Bu aydınlar asimilasyona karşı çıktıklarından dolayı “Belen Ölüm Kampı”na atılmıştı. Bu kamplarda yaklaşık 20.000 kişi öldü. Binlerce kişi çeşitli işkencelerden geçirildi ve hatta tecavüze bile uğrayanlar oldu.
Bu kampların amacı Türk halkını yıldırmak ve korkutmaktı, yani Müslüman Türk vatandaşlarına iki seçenek veriliyordu, ya Türklüğünden ve dininden vazgeçecek, yada Bulgaristan’ı terk edeceklerdi. Bunun ikisini de ret edenlerin sistematik bir zulme maruz kalmaları kaçınılmazdı.
Turgut Özal ve Naim Süleymanoğlu
Bulgar Türkleri deyince, akıllara ilk olarak milli gururumuz Naim Süleymanoğlu gelmektedir. “Cep Herkül’ü” lakabı ile Naim Süleymanoğlu, gelmiş geçmiş modern tarihimizin en başarılı halterci unvanına sahip kişisidir. Kendisi sayısı rekor kırmış ve sayısız müsabakalar kazanmıştır. Naim Süleymanoğlu, 8 kez dünya şampiyonu, 3 kez olimpiyat şampiyonu olmuş ve 46 dünya rekoru kırmıştır. Times Dergisi’ne “kapak” olan Süleymanoğlu, kendi kilosunun 3 katını kaldırarak ismini tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
Naim Süleymanoğlu, Türk halkının gönüllerini fethetmiş bir Türk evladıdır, fakat Süleymanoğlu’nun kariyerine Bulgaristan’da başlamıştır. Naim Süleymanoğlu, 23 Ocak 1967’de Bulgaristan’da doğdu. 1977 yılında Bulgaristan’da haltere başladı. 15 yaşında Bulgaristan milli takım forması ile Brezilya’da düzenlenen dünya gençler halter şampiyonu oldu ve 16 yaşında tekrar rekor kırarak şampiyon oldu. Naim Süleymanoğlu bu başarılar sayesinde dünyanın en genç rekortmeni unvanını aldı.
Bulgaristan’da yetişmiş en önemli sporculardan birisi olmasına karşın Süleymanoğlu, mutsuzdu. Komünist rejim ona ancak Bulgarlaştırılmış “Naum Shalamanov” ismiyle müsabakalara katılmasına izin veriyordu. Naim Süleymanoğlu, Başkan Todor Jivkov’un asimilasyon politikasını benimsemiyor ve bu durumu kabul etmiyordu.
Turgut Özal bu durumdan haberdardı ve Süleymanoğlu’nu Türkiye’ye getirmek için devreye girdi ve onu özel bir ekip operasyonuyla Türkiye’ye kaçırdılar. Türkiye’ye geldiğine çok sevinen Süleymanoğlu, Türk Milli Halter takımına katıldı ve Türk bayrağını defalarca dalgalandırdı.
Komünizm ve Todor Jivkov’un Asimilasyon Politikalarının Sonuçları
Sovyetler Birliğinin çökmesi ile, Avrupa’nın birçok yerinde halklar komünizm’e karşı ayaklandı. Polonya, Macaristan ve Almanya sırasıyla komünizm ile hesaplaşıyor ve demokrasiye geçiş yapıyorlardı. 9 Kasım 1989’da Berlin duvarının yıkılmasından bir gün sonra, Todor Jivkov 10 Kasım 1989’da istifa etmek zorunda kaldı ve böylece Bulgaristan’da Jivkov dönemi sonlanmış oldu.
Jivkov’un yerine geçen Andery Lukanov, Komünist partinin yerine geçti. Halk sokağa dökülmeye devam edince, Türklere ibadet ve kendi adlarını kullanma hakları geri iade edildi.
1990’larda da serbest seçime gitme kararı alan Bulgar Komünist Partisi, Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) olarak ismini değiştirdi ve seçimlere gitti. Böylece Bulgaristan’da Komünist dikta rejimi son buldu ve Demokrasiye geçilmiş olundu.
Bulgaristan’a 45 sene süren ve iktidarda olan komünist ideoloji çok pahalıya mal oldu. Komünist sistem dünyanın birçok yerinde olduğu gibi insanların birçok ıstırap çekmesine neden oldu ve ekonomiyi çökertti. Özelikle Bulgaristan’a bağlı ve iyi birer vatandaş olan Türk ve Müslüman Bulgar vatandaşları Bulgaristan’ın ekonomisine katkıda bulunabilecek iken, Bulgaristan’ı terk etmeleri büyük bir kayıptı.
Komünizmi Anlamak
Komünizmin Kara Kitabı’na göre, 20. yüzyılın komünizm devrimleri esnasında yaklaşık 100 milyon kişi ölmüştür. Bunlardan 20 milyonu Sovyetler Birliği, 65 milyonu Çin, 1 milyonu Vietnam, 2 milyonu Kuzey Kore, 2 milyonu Kamboçya, 1 milyonu Doğu Avrupa, 1,7 milyonu Afrika ve 1,5 milyonu Afganistan vatandaşıydı.
Komünizmin ortaya çıkmasının en büyük nedenlerden biri ise, 1859 yılında yayınlanan “Türlerin Kökeni” kitabıdır. Evrim teorisinin tezleri, insanları ilahi kudret ve inançlarından kopartıyordu. Komünist Parti, Darvin teorisinin hayatta kalma mücadelesinden etkilenerek, kendilerince bunun bir sınıf mücadelesi gerektirdiğini savundu ve “mücadele” kavramını benimseyerek ilerleyen dönemde Komünist Parti’yi yaymak ve gücünü sağlamlaştırmak için daima savaştan yana oldular. Ekonomik olarak herkesin eşit olması gerektiğini savundukları için hızlı bir şekilde birçok takipçileri oldu.
Komünist hareketin kendisi aslında, 19. yüzyılın Avrupa işçi hareketinden gelmekteydi. Teorik altyapısı ise Karl Marx’ın : “Das Kapital” ve “Komünist Manifestosu” eserleriydi. 1917 yılında, Rus Komünist Partisi’nin kurulmasından sonra, sırayla birçok ülkede komünist devletler kuruldu. Onlar kanlı devrimler ve şiddetli iç çatışmalar sayesinde dünyamızda kendilerine yer edindiler.
Güzel olanı hedeflemek ve orta yolu bulmak insan doğasında vardır, fakat komünizm; sınıflar çatışmasını, ateizmi, nefret ve kini dayatmaktadır. Bu ideoloji inancı, binlerce senelik kültürü ve gelenekleri yok etmiş ve bu da insanlığı bir felakete doğru itmiştir.
Marx’ın “Din halkın afyonudur” sözü çok meşhurdur ve birçok Komünist tarafından benimsenmiştir. Komünizm dine, geleneklere ve ahlaki kuralara karşıdır, onlara göre insan gelişmiş bir hayvandan başka bir şey değildir, bu yüzden onlara karşı olanlarla hiç acımadan mücadele eder.
Bulgar Türkleri sıkı sıkıya dinlerine, örf ve adetlerine bağlı oldukları için komünist zulmün kurbanı olmuşlardır.
Evren Durmaz, Epoch Times Türkiye
Bu makalede ifade edilen görüşler yazarın görüşleri olup Epoch Times’ın görüşlerini yansıtmamaktadır.
İlgili bölümler:
Türk Dünyasının Komünizm ile İmtihanı; 1. Bölüm: “Ahıska Türkleri”
Türk Dünyasının Komünizm ile İmtihanı; 2. Bölüm: “Kore Savaşı”
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.