“Özgür Aşk”: Başarısız Sovyet Deneyi


Sovyetlerin “özgür aşk” deneyi az kalsın toplumsal bir felakete yol açıyordu. (Fotoğraf: Komünist Lider Lenin)

Lenin, 1911 yılında yoldaşı Leo Trotzki’ye şunları yazdı: “Cinsellik ile ilgili tüm yasaklar kaldırılmalı […] Biz  süfrajetlerden (kadın hakları savunucusu kadınlardan) çok şey öğrenebiliriz: Eşcinsellik yasağı kaldırılmalı.” Lenin’in  ve Komünistlerin cinselliğe bakış acısı ve  tutumları yüzünden “özgür aşk” deneyi az kalsın büyük  bir  toplumsal felakete yol açıyordu.

“Özgür aşk” denildiğinde akla Woodstock gibi bir manzara gelir. Halbuki kimse bunun 20. yüzyılın başlarında Sovyetler Birliği’nin bir projesi olduğunu düşünmezdi. Sovyet devleti, bu proje ile tarihinin en iddialı deneylerinden birine imza attı ve cinsel prangaları söküp atmak istedi.

Komünistler Ekim Devrimi sonrasında 1917 yılında Rusya’da iktidara geldikten sonra, sistematik bir biçimde Karl Marx’ın doktrinlerini uyguladı ve bu yönde bir politika izledi. Karl Marx “Komünist Manifesto” da, arzulanan materyalist ütopyanın sadece, “tüm toplumsal düzenin devrilmesiyle” gerçekleşebileceğini söylemişti. Bu konu hakkında bu makaleyi okuyabilirsiniz: Komünizmin Karanlık Geçmişi

Bu “üretim yerleri”nin, yani fabrikaların ve arazilerin ele geçirilmesini ve aile kurumunun çözülmesini de kapsıyordu.

Komünistler aile kurumunun, hedefledikleri materyalist ütopya düzeni için bir engel oluşturduğunu düşünüyorlardı. Bu nedenle, insanların “özgür aşk” yaşamalarını ve istedikleri kişilerle istedikleri yerde ilişki yaşamalarını öngörüyorlardı.

Komünistlere göre, cinsel kısıtlamalar zararlıydı

Tüm Sovyet vatandaşlarına bu yönde eğitim verildi ve onlara cinsel kısıtlamaların zararlı olduğu söylendi, yani aile etiği ve ahlakın hiçbir avantajı olmadığı ve zararlı olduğu vurgulandı.

Komünistler, kadınlara sadece  çocukları eğittikleri ve ev işlerini yaptıkları takdirde,  “kölelerden” farklı olmayacaklarını söylüyordu. Ayrıca, kadınlara devlet işletmelerinde çalışmaları tavsiye ediliyor ve böylece daha “özgür” olacakları söyleniyordu, yani yeni slogan “özgürlük”tü. Eş zamanlı olarak kürtaja da izin verilmişti.

Çocukların erken yaşta annelerinden ayrılmaları ve kreşler, ana okullar ve daha sonra okullara gitmeleri isteniyordu. Böylece onlar da erken yaşlarda komünist eğitimden geçerek sisteme dahil edilecek ve komünist mekanizmanın bir parçası haline geleceklerdi.

1905 yılında Londra’da gerçekleşen “Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi”nin 3. Kongresi’nde, Lenin’in yardımcısı ve Kızıl Ordu organizatörü Leo Trotzki’den cinsiyetle ilgili bir çalışma yapması ve bir cinsiyet teorisi oluşturması istendi. Bu teori, Bolşeviklerin zafer elde etmesi halinde hayata geçirilecekti.

1904 yılında Vladimir Lenin: “[…] sözde aile değerlerine yönelik arzu ve enerji serbest bırakıldığı takdirde bastırılmış bu enerji sosyalizmi zafere götürecektir.” diye yazmıştı.

1911 yılında Trotsky Lenin’e şöyle yazmıştı: “Cinsel baskılar insanları köleleştirmek için bir araçtan başka bir şey değildir. Bu baskı var olduğu sürece, gerçek özgürlüğün var olması imkansızdır. Burjuvazinin bir kurumu olan aile geleneği artık eskimiştir. Biz bunu […] ayrıntılı olarak işçilere anlatmak ve aşılamak zorundayız.”

Lenin’in cevabı ise: “Sadece aile değil. Cinsellik ile ilgili tüm yasaklar kaldırılmalı […]. Biz süfrajetlerden (kadın haklarını savunan kadınlardan) birçok şey öğrenebiliriz: Eşcinsellerin aşk yaşama yasağını da kaldırmalıyız.”  Hedef belliydi, evlilik kurumuna darbe indirilmek isteniyordu.

Sovyetler Birliği’nde Eşcinsellik

Sovyetler Birliği’nde eşcinselliğin serbest olduğu ve baskılandığı dönemler olmuştur. 1903 yılında Çarlık Rusya’sında eşcinsellik suçtu ve bu suçu işleyen kişiler üç aya varan bir hapis cezasına çarptırılıyordu.

Komünist devrimi sonrası eşcinsellik ile alakalı tüm maddeler değiştirildi ve eşcinsellik suç olmaktan çıktı.

Eşcinsellik “serbest aşk” kapsamında 1934 yılına kadar Sovyetler Birliği’nde suç olmaktan çıkmıştı. Fakat 1933 yılında homoseksüeller “casusluk” ve “burjuvazi” ile ilişkilendirildi ve bu tarihten itibaren homoseksüel eylemler yasaklandı.

1934 yılında Sovyet yönetimi eşcinselliğe karşı siyasi bir kampanya başlattı. Bu kampanya özel olarak homoseksüel erkeklere yönelikti ve lezbiyen kadınları kapsamıyordu. Birbirleriyle cinsel ilişki yaşayan erkekler 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor ve Sibirya’ya sürgüne gönderiliyordu.

Mayıs 1934’de, ünlü Sovyet yazar Maksim Gorki eşcinselliği “suç ve ceza” diye tanımladı ve Sovyet gazetelerinin ilk sayfalarında “Pravda” ve “İzvestia” diye yazmıştır. Maksim Gorki ayrıca, bir deyimden de söz etmiş ve bu deyimi: “Eşcinselliği yok edin ve faşizm kendi kendini yok edecektir.” şeklindeydi.

Komünistler geleneklere karşı çıktılar

Geleneksel ailede erkeklerin çalışarak aileye bakma yükümlülükleri vardı ve kadınların görevi ise, ev işleri ve çocukların bakımıydı.

Devrimden önce Rusya’daki insanların bir nevi dini özgürlükleri vardı ve her dini grup evliliğe dair kurallarını kendileri belirleyebiliyordu. Boşanma, sadece eşlerden birinin diğer eşi aldatması durumunda (bu durumda iki şahit bu durumu teyit etmeliydi) veya eş terk edildiğinde ya da iktidarsızlık sorunu yaşandığında mümkündü.

Komünistler, bu kanunları ve geleneksel bakış açısını reddettiler. Onlar tam olarak Karl Marx’ın yolunda ilerlediler ve 1918 yılında yeni bir aile yasası çıkardılar.

Sovyetler Birliği’nin çeşitli bölgelerinde “kadınların sosyalleşmesi” adı altında yeni kararnameler çıkarıldı.

Bu kararnamelerin sorumluluğu bu kararnameleri düzenleyen milletvekillerindeydi. “1918-1921 Tambov ayaklanması ve 1929-1933 Rusya’nın gulag’lardan (Sovyet cezaevleri) arınma” kitabının yazarı Boris Sennekow, bu kararnamelerin halkın tepkisini ölçmek için çıkarıldığına dikkat çekiyor.

Vladimir kentinde kararname

“Kadınların özgürlüğü” başlıklı 1 Ocak 1918 kararnamesinde, kadınların özel mülkiyet sahibi olmalarının yasaklanması kararlaştırılmıştı, bu da evliliğin “eski kapitalist sistemin içinde batıl bir inanç” olarak görüldüğü ve ortadan kaldırılması gerektiği anlamına geliyordu.

18 yaşına girmiş bütün genç kızlar, “devletin malı” sayılıyor ve kendilerini “özgür aşk ofisi”ne kayıt ettirmeleri gerekiyordu.

Bu işlemden geçtikten sonra, bu kızlar belirli bir zaman içinde kendilerine bir “cinsel partner” seçiyor veya seçilebiliyordu. Kızların başka bir erkek tarafından “seks partneri” olarak seçilmesi durumunda, onu reddetmek gibi bir şansları yoktu.

Bu tür birlikteliklerden doğan bütün çocuklar da, otomatik olarak “devletin malı” olarak deklare ediliyor ve doğar doğmaz “biyolojik annelerinden” alınarak devlet himayesine giriyorlardı. Kararnamede “bu çocuklar dünya devriminin sarsılmaz savunucuları olarak yetiştirilecektir” diye yazıyordu.

1920 yılında “Cinsellik” konusunu içeren Sovyet propagandası afişinde: Yukarıda ve ortada “Cinsiyet konusu” yazıyor: Solda: “Her bayan Komsomol (genç komünist) görevini yerine getirmeli” Sağda: “Her erkek Komsomol cinsel ihtiyacını gidermeli ve giderme hakkı vardır” diye yazıyor.

 

Saratov Kararnamesi

1 Mayıs 1918 tarihinde, Volga Almanlarının başkenti Saratov şehrindeki Saratov Konseyi “kadınların özel mülkiyet sahibi olma hakkının kaldırılması” ile ilgili bir karar çıkardı. Bu kararnamede, evliliğin “burjuvazinin proleter’ya sınıfına karşı kullandığı bir silah” olarak nitelendiriliyordu ve devamında “bu durumda kadınlar vatandaşların ve emperyalistlerin bir mülkü haline gelecek” diye yazıyordu.

5 veya daha fazla çocuk sahibi olan kadınların dışında, tüm 17-32 yaş aralığındaki kadınlar “işçi sınıfının mülkü” olarak nitelendiriliyordu. İşçiler, askerler, çiftçi konseyi başkanları artık 4 eşe sahip olma hakkına sahiplerdi. Kadınlar ise bu “hizmet” karşılığında haftada 280 ruble maaş almaları öngörülüyordu.

Bu tür evliliklerden doğan çocuklar ise, “biyolojik annelerinden” alınarak devletin kurumlarında yetiştirilmek üzere alınacaklardı.

Fakat 1918 yılında, Saratow Kararnamesi sebebiyle bir ayaklanma gerçekleşti ve devlet bu kararnamenin sahte olduğunu iddia etti ve yazarı da mahkemeye sevk etti.

Lenin ile beraber mücadele eden koyu feminist ve sonra Norveç ve İsveç Sovyet Büyükelçisi olan Alexandra Kollantai, Chwatov’un savunmasını üslendi. Chwatow beraat etti ve ödenmiş paralara ve kadınların “cinsellik” için kullanılan evine de el konuldu.

Fakat, Chwatow özgürlüğünün tadını uzun süre çıkaramadı. Beraat ettiğinin ertesi günü, komünist devrimlere destek olan anarşistler tarafından öldürüldü. Onlar, bu eylemle komünistleri desteklemek ve bu kararnamenin sahte bir belge olduğunu tekrardan duyurmak istiyorlardı.


Saratov Kararnamesi (Fotoğraf: Rus Gizli Servisi FSB arşivlerindeki bir Rus gazetesinden)

“Özgür Aşk” deneyinin sonuçları

1917’den sonra dini evlilikler geçersiz kılınmıştı ve bunun yerine evlenmek isteyen çiftler devletin evlendirme dairesinde evlendiriliyordu. Evlendirme dairesi, aynı zamanda boşanmayla da ilgileniyordu ve boşanmak isteyenler 15 dakikalık bir süre içinde kolayca boşanabiliyordu.

1927 yılının ortasına kadar, Sovyet Birliği’nde de her 4 evlilikten 1’i boşanma ile sonuçlanmıştı.

Mahkemeler yoğun boşanma davaları (tazminat ve nafaka) nedeniyle, “aşırı iş yükü fazlalığı” ile karşı karşıya kalmıştı. Erkekler ise nafaka ve tazminat ödememek için birçok yönteme başvuruyorlardı. Ayrıca Sovyet Devleti, 1926-1927 senelerinde, 10 milyon çocuğun sadece 150.000’ine anaokulu imkanı sağlayabiliyordu. Ayrıca eşinden boşanmış ve tek başına çocuk yetiştiren anneler de, eşlerinin yardımı olmadan çok zorlanıyordu ve bu da topluma olumsuz bir biçimde yansıyordu.

Yani kısacası “Özgür Aşk” deneyi tam bir felaketti ve devlet bu olumsuzlukları gördükten sonra, bu saçma “deney”den sonunda vazgeçmişti.

“Cinsel çeşitlilik artık istenmiyordu”

1924 yılında psikiyatrist Aron Aalkind, 12 Maddeden oluşan “devrimci proletaryanın, 12 cinsel emrini” yayınlamıştı. O burada çok eşliliği ve aşırı cinselliği kınıyordu. Genç Sovyet vatandaşlarının enerjilerini böyle boş arzular için harcamamalarını istiyordu, bunun yerine bu gençlerin güçlerini devrimci mücadele için kullanması gerektiğini savunuyordu.


12 Maddeden oluşan “devrimci proletaryanın, 12 cinsel emri” broşürü. (Fotoğraf: “Devrimci gençlik” Komünist Sverdlov Üniversitesi yayını)

 

  1. Proletarya içinde seks hayatı çok erken başlamamalı.
  2. Evlilikten önce cinselliğe girilmemeli ve evlenen kişiler (20 -25 yaşlarında) olmalıdır, bu yaşlardaki bireyler sosyal ve biyolojik olgunluğa erişmiştir.
  3. Cinsel ilişki sadece daha derin bir sevginin ve birlikteliğin bir sonucudur.
  4. Cinsel ilişki sadece aşkın ve birlikteliğin en son bağlayıcı bir halkası olarak görülmelidir.
  5. Cinsel ilişkinin çok sık tekrarlanmaması gerekir.
  6. Cinsel partnerin sık değiştirilmemesi gerekir, fazla cinsel çeşitlilik tercih edilmemelidir.
  7. Aşk (bir kadının ve bir erkeğin) birlikteliği ile olmalıdır, çok eşlilik doğru değildir.
  8. Her cinsel birliktelikte, bu birlikteliğin sonucu bir çocuğun dünyaya gelme olasılığı göz önünde bulundurulmalı ve çiftler genel olarak çocuk sahibi olmayı düşünmelidir.
  9. Eş seçimi sadece sınıf, devrimler ve proletarya çıkarları gözeterek yapılmalıdır. Aşk ilişkileri hiçbir romantizm amacı taşımamalıdır.
  10. Hiçbir zaman kıskançlık olmamalıdır.
  11. Cinsel sapıklıklar yasaktır.
  12. İşçi sınıfı üyeleri, diğer devrimci gençlerin cinsel yaşamlarına gerektiğinde müdahalede bulunabilirler. Sınıf mücadelesi daima cinsel isteklerden önemlidir ve sınıf mücadelesine hiçbir şeyin engel olmasına izin verilmemelidir.

Cinsellik artık devlet meselesi ve bireylerin keyfi istekleri doğrultusunda hareket etmemeleri gereken bir konudur.

“Biz ‘Özgür Aşk’ kavramını yanlış algıladık. Eğer, savaş bize bir takım sakat kalmış kişiler miras bıraktıysa, o zaman bu yanlış anlaşılmış özgür aşk kavramı da, bir takım  ruhsuz insanların türemesine sebep olacaktır.” (1923 Leo Trotzki)

1936: Sovyetler Birliği “özgür aşk” deneyini sonlandırdı 

Evliliğin ortadan kaldırılması, “kadınların yanlış yönlendirilmesi” vs. gibi sebeplerden dolayı, bel soğukluğu ve frengi gibi cinsel hastalıklar yayılmıştı. Tarihçi ve araştırmacı  Sennekov, “özgür aşk” kapsamında erkeklerle ilişkiye girmek istemeyen birçok bayan Komosol’a tecavüz edildiği ve bazılarının öldürüldüğünü vurguluyor.

Daha büyük zararları önleme maksadı ile 1936  yılında Sovyetler Birliği, “özgür aşk” deneyinden vazgeçti ve daha aile dostu bir politika izlemeye karar verdi. Bunu yaparken de, “özgür aşk” ideolojisini burjuvazinin ve emperyalizmin fikirleri olarak nitelendirdi. Artık gazetelerde cinsel konuları işlemeyi bırakmış ve toplumdaki cinsel tartışmalar da bir son bulmuştu.

Kürtajlar da artık yasaklanmıştı ve kadınlar daha fazla çocuk dünyaya getirmeleri için teşvik ediliyordu. Boşanmak isteyenler ve böyle bir talepte bulunanlar, artık yüksek miktarda para cezasına maruz kalıyor ve komünist parti üyeliğinden bile oluyorlardı. Ailesine bakmayan kişiler de, aynı şekilde ağır cezalar ile karşı karşıya kalıyordu.

Petr Svab ve Anna Samarina, The Epoch Times

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.