Çin’deki Trajediyi Anlatan Ödüllü Film, İnsanları Gözyaşlarına Boğuyor
“Bazen gerçekler, insanların inanamayacağı kadar korkunçtur.”
Hindistan, Bengaluru – 16 Eylül 2017 Pazar sabahı bütün şehir sessizdi. Bengaluru’daki insanların çoğu günlerini nasıl geçireceğini planlarken, bir konferans salonunda toplanmış yaklaşık 100 Bengaluru’lu hayat görüşlerini sonsuza dek değiştirecek bir şeye tanık olmak üzereydi. İzledikleri, tezahürat ve alkışlarla sona eren olağan bir gösteri değildi. Seyirci, kendisini tam anlamıyla güvensiz hissederken, şok olmuş haldeydi ve hatta bazıları gözyaşlarına boğulmuştu.
Kalabalık, tanınmış Peabody Ödülünü kazanmış İnsan Hasadı (Human Harvest) filmini izlemek için Bengaluru’nun Suchitra Konferans Salonunda toplanmıştı. Film sona erdiğinde dehşet içinde kalmışlardı ve moral olarak yıkılmış hissediyorlardı.
Kanadalı film yapımcısı Leon Lee’nin yönettiği 2014 yapımı belgesel, insanlık tarihinin en kötü soykırımlarından birini ortaya koyuyor. Film, binlerce inanç mahkûmunu öldürerek organlarını toplama ve satma işinde bulunan, Çinli devlet hastanelerinin korkutucu durumunu açığa çıkarıyor.
Bu kitlesel soykırımın esas kurbanları, Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü ilkelerine dayanan antik bir meditasyon sistemi olan Falun Dafa’nın uygulayıcılarıdır. Falun Gong olarak da bilinen bu manevi uygulama, ilk olarak 1992 yılında Çin’de tanıtıldı. Sağlığa yararları nedeniyle Çin ve çevresinde son derece popüler oldu. 1990’ların sonunda, yalnızca Çin’de tahminen 70 ila 100 milyon insan Falun Dafa uyguluyordu.
Falun Dafa uygulayıcılarının sayısındaki artıştan korkan o günkü Çin rejiminin lideri Jiang Zemin, 20 Temmuz 1999’da Falun Dafa’nın barışçıl uygulamasına karşı bugün de halen süren, ülke çapında, yasadışı ve insanlık dışı bir zulüm kampanyası başlattı.
Çin Komünist Partisi (ÇKP), uygulayıcıları inançlarından vazgeçmeye zorlamak için 100’ün üzerinde işkence yöntemi kullanarak, sistematik bir Falun Gong zulmüne başladı. Kullanılan yöntemler arasında, şimdiye kadar işlenen en korkunç suç, Falun Dafa uygulayıcılarından, hala hayatta iken, zorla organ alınmasıdır.
“İnsan Hasadı” filmi, iki Kanadalı Nobel Barış Ödülü adayı, David Matas ve David Kilgour’un araştırma çalışmalarına dayanıyor. Film, ilgi çekici öykü anlatımı ve masum inanç mahkûmlarının “canlı organ bankası” olarak nasıl kullanıldığını ortaya çıkarmasıyla fark yaratıyor.
Film gösterisinden sonra, tanınmış oyuncu ve yönetmen Prakash Belawadi, Uluslararası Af Örgütü yöneticisi Aakar Patel, Hindistan Falun Dafa Derneği üyesi olan Sanjiv Bhalla ve tanınmış bir çocuk doktoru olan Dr. Shirdi Prasad Tekur’un katıldığı bir panel yapıldı.
Panel oturumunu yöneten Belawadi sözlerine, “Bunun Çin ile ilgili politik bir film olmadığını açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu film aslında insan hakları ihlalleriyle ilgili” diyerek başladı.
Aakar Patel şunları söyledi: “Filmin çok ilginç olduğunu düşünüyorum… Bence bu özel film, bu belgesel, Çin’in cevap vermesi gereken çok fazla soruyu ortaya koymaktadır. Ancak sonuçta, herhangi bir büyük toplumun değişimi için gerekli gücün kaynağı, halkının içindedir.”
Dr. Shirdi Prasad, “Her birimizin bir amacı var ve bu bütünle uyumlu bir amaç..” dedi. “Bir amaç doğrultusunda ilerlediğimizi ve hepimizin bu amacın içinde birlikte olduğumuzu bilmek, zihinlerimizi biraz değiştirecektir diye düşünüyorum. Ve doğal olarak, Çin’deki pek çok insan (inançlarından dolayı zulüm görenler) gerçekten canımızı yakıyor olmalı. Belki hemen bir şey yapamayabiliriz, ancak değişime kendimizden başlayabiliriz.”
Sanjiv Bhalla şöyle dedi: “Çin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu üyesi olmasına rağmen, Çin halkı insan haklarına sahip değil… Bunun kolay bir çözümü yok… Yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz tek şey bu konuda farkındalık yaratmak… Ancak bazen gerçekler o kadar korkunçtur ki, insanlar inanamazlar.”
Bhalla, olayın Nazi dönemi sırasında yaşananlara benzer olduğunu, ancak Yahudilere yapılanlardan 15 kat daha büyük olabileceğini belirtti.
Prakash ayrıca, eğer her şey gün ışığına çıkarılırsa, şeffaflık sağlanırsa, güvenmeye başlayabileceğimizi söyledi. Bununla birlikte, şeffaf bir devlet olmadığı için Çin’e güvenemediğini sözlerine ekledi. Bu yüzden gerçekleri teşhir etmenin, farkındalık yaratmanın, şeffaflık eksikliğine karşı gerçek bir silah olduğunu düşünüyor.
Seyircilerden biri, Hindistan’da organ nakli için çok iyi bir yasal çerçeve olduğunu ekledi. Bazı yasadışı organ nakli vakaları olmasına rağmen, yıllar geçtikçe, yasaların daha zorlayıcı hale geldiğini belirtti. Bu nedenle, Hindistan gibi oldukça kalabalık bir ülkede böyle şeylerin olasılığı neredeyse sıfırdır ve en önemlisi Hindistan, inanç özgürlüğü için temel haklara saygı duymaktadır.
Bhalla, Falun Dafa’nın 2001 yılında Hindistan’da tanıtıldığını ve arkasında hiçbir organizasyon olmadığını da bildirdi. Falun Dafa uygulayıcıları toplumun normal üyeleridir, uygulamaya ortak bir ses vermek için bir araya gelirler. Her şey tamamen ücretsizdir ve gönüllüler tarafından öğretilmektedir.
Yazan: Ashok Ramprasad, NTD Hindistan
Çeviren: Hatice Atmaca, Epoch Times Türkiye
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.