Ormansız Ve Ağaçsız Toprak, Vatan Değildir

Başlıkta kullandığım Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiş olan bu söz, sadece yeşil bir manzaraya duyulan özlemin değil, aynı zamanda yurt sevgisinin, geleceğe bırakılacak bir mirasın, doğa ve insan dengesinin ifadesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu veciz sözü, bugün belki her zamankinden daha fazla anlam taşımaktadır. Zira bir ülkenin varlığı, sadece sınırlarıyla değil, topraklarının verimliliği ve doğal kaynaklarıyla da tanımlanır. Ormanları yitirilmiş bir toprak, hem geleceğini hem de ruhunu kaybeder.

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, kalkınmanın yalnızca sanayiyle değil, doğayla uyum içinde gerçekleşmesi gerektiğini savunmuştur. Ağaçlandırma çalışmalarını bizzat takip etmiş, fidan dikmiş, çiftçilere toprakla beraber doğayı koruma sorumluluğunu da hatırlatmıştır.

Ormanı, sadece kereste ya da yakacak olarak değil, toprağı tutan, suyu besleyen, yaşamı sürdüren bir varlık olarak görmüştür. 1925 yılında söylediği şu söz, onun vizyonunu özetlemektedir: “Milletin refah ve saadetinin temeli ziraattır. Ziraatın dayanağı da ormandır.”

Bugün ülkemizde orman varlığımız her ne kadar dönem dönem artırılsa da, kontrolsüz yapılaşmalar, orman yangınları, madencilik faaliyetleri ve bilinçsiz ağaç kesimi, bu mirası tehdit etmektedir. Oysa Atatürk’ün çizdiği hedef açık: Toprağın gerçek sahibi, onu işleyen ve koruyandır. Bu yalnızca çiftçiye değil, hepimize düşen bir görevdir.

Bir ağacın gölgesinde oturduğunuzda serinliği hissedersiniz. Fakat o gölgeye kavuşmak yıllar alır. İşte tam da bu yüzden, doğaya yapılan yatırım uzun vadeli ve özverili bir yatırımdır. Atatürk, sadece o günün sorunlarını değil, geleceği düşünerek hareket eden bir liderdi. Çölleşmeye karşı mücadeleyi daha o yıllarda dillendirmişti. Bugün dünyanın yaşadığı iklim krizi göz önüne alındığında, onun “yeşil vatan” anlayışı ne denli ileri görüşlü olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Ormansız bir ülke; erozyona, su kaybına, iklim dengesizliğine, biyolojik çeşitlilik yitimine ve kırsal yoksulluğa davetiye çıkarır. Nehirler kurur, tarım yapılamaz hale gelir, seller artar. Oysa bir fidan, toprağa tutunur, kökleriyle suyu çeker, gövdesiyle oksijen üretir, dallarında kuşlara yuva olur.

Orman; sadece ağaç demek değildir, bir ekosistemdir. İnsan, hayvan ve bitki dünyasının bir bütünüdür. Atatürk’ün bu vizyonu doğrultusunda, bugün eğitim sistemimizde çocuklara doğa sevgisi ve çevre bilinci aşılamak şarttır. Sadece sınıf kitaplarında değil, hayatın içinde ormanla tanışmalıdır çocuklar. Fidan dikmeli, toprağa dokunmalı, ağacın bir canlı olduğunu hissetmelidir. Belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin ormanlaştırma projelerine ağırlık vermesi, bu bilinci güçlendirecektir.

Yine Atatürk’ün “Tabiatı sevmeyen insan, insanını da sevemez” sözü, ekolojik bilincin temel taşlarından biridir. Toprağa, suya, ağaca, hayvana sevgiyle yaklaşan bir toplum; barışı, huzuru ve ortak yaşamı da başarır. Çünkü doğayı koruyan insan, kendisini de korur.

Peki biz bugün bu sözün neresindeyiz?

Bazen ormanlık alanlar imara açılıyor, bazen bir inşaat uğruna yüzlerce ağaç kesiliyor. Orman yangınları yalnızca doğayı değil, vicdanımızı da yakıyor. Tarım alanları betonlaşıyor, su kaynakları kirleniyor. İşte bu yüzden, Atatürk’ün bu sözü, bir uyarı niteliğindedir: Ormansız bir vatan, sahipsiz kalır. Kurur, çatlar, göç verir.

Geleceği inşa etmek istiyorsak, köklerimizi beslemeliyiz. Her bir fidan, bir umuttur. Dikilen her ağaç, geleceğe yazılmış bir mektuptur. Atatürk’ün izinden yürümek, sadece bayrak ve marşla değil; doğayı da kutsal bir emanet bilmekle mümkündür.

Yazımı, Atatürk’ün Bursa’da çiftçilerle yaptığı bir görüşmede sarf ettiği şu cümleyle bitirmek istiyorum: “Orman, yurdun hem süsü hem de zenginliğidir. Onu yok etmek, vatanı yok etmektir.”

Yeşil vatanı korumak hepimizin görevi. Unutmayalım: Orman varsa hayat vardır, orman varsa vatan vardır.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.