Mikrodan Makroya

“Evrende her şey, en küçükten en büyüğe doğru şekillenir.”

‘Neye yakından bakarsan o büyüktür.’ İnsanda, toplumda, evrende küçük büyük ilişkisi uyumu veya çatışması vardır. Büyük bir meseleyi anlamak için belki de küçük parçalara, olaylara odaklanmak gerekir. Mademki küçük-büyük her şey yan yana, iç içe ve de etkileşim halinde, o hâlde bizler de kendimizden, çevremizden yola çıkarak büyük hadiseleri anlamlandırma yeteneği geliştirebiliriz.

Son yıllarda kuantum fiziği alanında müthiş gelişmeler yaşandı ve günbegün devamı geliyor.. Kuantum dünyası, çok genel anlamıyla atom altı boyuttaki âlem demektir. Atomdan da küçük parçacıkların doğasını inceler. Orası bildiğimiz fizik kurallarının işlemediği bambaşka, hayret verici bir ortamdır. Bir olasılıklar deryasıdır orası. Makro âlemde pek mümkün olmayan ne varsa orada mümkündür.

Mikro da makro da Yunanca sözcüklerdir. Mikro, en küçüğü, küçük anlamındadır. Makro, en büyüğü, büyük anlamında kullanılır kısaca. İşte öyle bir âlem ve ortamda yaşıyoruz ki tüm evren en küçüğünden en büyüğüne -yıldızlar, galaksiler – bir anlam denizi, silsilesi içerisinde..

Mikrodan makroya bakış açısı sadece bilimsel bir yaklaşım değildir. Ayrıca düşünce biçiminizi, toplumu ve yaşamı anlamlandırma şeklimizi belirler. Küçük davranışları, tepkimeleri anlamadan büyüğe yönelemezsiniz, büyüğü anlamlandıramazsınız.

Küçük bir gülümseme, içten bir davranış büyük kapılar açar. Bireyin davranışları yaşadığı toplum hakkında bilgi verir. Atomların, moleküllerin, genlerin davranışları bize evren hakkında ipuçları verir.

Tam da bu noktada siyaseti ele alalım. Siyasilerin ülke yönetim şekli de küçükten büyüğe her şeyi etkiler ve belirler. Aile, toplumun en küçük yapı taşıdır. Ailesini yönetemeyen biri, ülke yönetimi hakkında söz sahibi olabilir mi? Daha aile içinde bir denge ahenk oluşturamayan biri, siyasette, ülke yönetiminde ne denli başarılı olur?

Küçük kişisel hırslar, istekler ne kadar belirleyici ise, ülke yönetiminde de hırslar, istekler belirleyicidir. Ülke ya da dünya siyasetini anlamak isteyen, kendine ve çevresine bakmalıdır öncelikle. Kendin ve çevrendekiler nasılsa, ülke yönetimi de dünya yönetimi daha başka değildir. Yakınında yörende nasılsa ufak nüanslar dışında her yerde benzerdir. Ego, hırs, kıskançlık, maddiyatçılık, kariyer istemi, cinsel dürtü sanmayın ki bir başka yerde törpülenmiştir ve yerine başka şeyler konmuştur.

İngiltere kraliçesi Elizabeth’in hayatını konu alan gerçekçi diziyi bitirdiğimde, zihnimde aydınlanma yaşadım. Bizlerin farklı tasavvur ettiği ve de çoğu zaman şehir efsaneleri ile süslediği ‘yüksek rakımlı -bol yıldızlı’ hayatların, aslında normal insan davranışları kalıpları içerisinde şekillendiğini görünce, o dünyayla ilgili düşüncelerim büyük oranda değişti. Burada da benim açımdan küçükten büyüğe ne denli benzerlikler, davranış kalıpları olduğu çıktı gün yüzüne.

Küçük dünyalarımızda neler oluyorsa, büyük dediğimiz ve de sandığımız dünyalarda da benzer davranış kalıpları mevcuttur. Misal, kıskançlık değişmez ve en temel insan davranışıdır. Cinsel dürtü hakeza yine öyle. Psikanalizin kuramcısı Freud’e göre; “insan çişini ne kadar tutabilirse, cinsel dürtüsünü de o kadar tutabilir” demektedir. Renk, tat, koku, yemek tercihleri de öyle.

Demem o ki fakir hanelerdeki küçük dünyalardaki kıskançlık, dürtüler, renk, tat, koku, yemek tercihleri kendini gösterme, ileri atılma ne denli var ve etkiliyse zengin hanelerde, konaklarda, saraylarda da benzer duygular tercihler hâkimdir.

İşte burada da mikrodan, makroya bir ‘uyum, ahenk’ söz konusudur. “Parça bütüne, bütün de parçaya aittir. İnsan evrenin içinde, evren de insanın içindedir.” Fazla uzaklarda aramaya, yırtınmaya gerek yok! Kendinden yola çıkman ve ona göre davranman yeterlidir. Kısaca kendini nasıl biliyor ve değerlendiriyorsan, üç aşağı beş yukarı diğer insanlar da öyledir. Gözümüzde büyütmeye, onları farklı yerlerde konumlandırmaya çok gerek yoktur.

Yanıt Ver

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.