Düşünmeyi Düşünmek
“Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir.
Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır.
Yalanın geleneği var, senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek.
Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek”
Yaşar Kemal, Teneke
Sıkça duyduğumuz “insan düşünen hayvandır” sözüyle insanın hayvandan farkının düşünebilmek olduğu vurgulanmak istenir. Bu ifadeye göre evet, insan düşünebilmesiyle diğer hayvanlardan ayrılsa da, netice itibariyle hayvandır. Bu tanım insanı yüceltmeyi amaçlarken tezat biçimde aşağılamayı da içinde barındırır.
Biz, düşünen insanlar, hayvanlığı kabul etmez, kendimize yakıştırmayız. Birisine övmek için “aslan”, yermek için “çakal” dediğimizde kişinin bedensel varlığını değil, öne aldığımız bir özelliğini kastederiz. Hayvan, Arapça hayy kelimesinden türemiştir, diri/canlı anlamlarına gelir. İnsanın bedeni hayvanat sınıfından olsa da, insan bedenden ibaret değildir.
Bütün bunları malumatfuruşluk olsun diye yazmadım elbette. Bize sunulan her kavramı olduğu gibi kabul etmemeye, üzerinde düşünmeden onaylamamaya örnek olsun istedim.
…
Evet, insanı insan kılan yönü düşünebilme yeteneğidir. Anlama, düşünme çabasını gerektirir ve insan hayata, kendine anlam arar en azından. Bir tavuğun “yumurta mı benden çıktı, ben mi yumurtadan?” diye bir sorgulaması, “Yumurtluyorum , öyleyse varım.” diye bir anlam arayışı yoktur.
…
Kavramlar ya da tanımlamalar üzerinden düşünür ve bir yargıya varırız. Öteden beri bilinen şeydir; tanım “efradını cami, ağyarını mani” olmalıdır. Yani konu ile ilgili bütün unsurları bir araya getirmeli, konu harici meseleleri dışarıda bırakmalıdır. Her ne kadar hayatta her şey bir diğerini dolaylı olarak etkilemekte ve tetiklemekte olsa da, işsizlik sorununu konu edindiğimiz bir yazıda, Fransız İhtilalini söze dahil etmenin lüzumu yoktur mesela.
Bir durumu ele alırken konuyu bütün yönleriyle ele almak gerekir ki bu da kavramın tersinden bakabilmeyi, meselenin diğer taraftan nasıl göründüğünü anlama çabasını da gerektirir. Karşıt kavramla, eski tabiriyle söyleyecek olursak, mefhumu muhalifinden de bakarak mevzuyu derinlemesine analiz edebiliriz.
“Mutluluk ancak evlilikle mümkündür.” yargısını ortaya koyduğunuz zaman, mefhumu muhalifinden, evli olmayan insanların mutsuz olduğunu, “Erkek dediğin, sözünde durur” dediğiniz zaman da karşıt kavramıyla, sözünde durmayan kişinin erkek olamayacağını, ayrıca kadınların sözlerini tutmaları gerekmediği hükmünü genellemiş olursunuz.
…
Yirminci yüzyılda iki büyük dünya savaşı ve irili ufaklı birçok savaş yaşandı. Bu çağ, savaşlarda kullanılmaya başlayan propaganda kavramının yeryüzünü kapladığı çağdı. Mesela Adolf Hitler, başına sağ kolu Joseph Goebbels’i getirdiği, Propaganda Bakanlığını kurdu. Propaganda kurumsallaştı. Hitler gerçeğin abartılı şekilde çarpıtılıp yanlış sunulması, yani manipülasyonla toplumun kandırılmasını amaçlayan Büyük Yalan Tekniğinin de sistemleşmesinin mucididir.
İnsanın anlam arayışını sabote eden aparatlardan biri olan propaganda, günümüzde her anda ve her alanda giderek etkisini ve baskısını artırıyor. Kocaman bir yalan galerisi oldu dünyamız. İnsanın hakikat arayışı her geçen gün zorlaşıyor. Kitleler sloganlar yani düşünceyi perdeleyen içi boş laflarla yürütülüyor. Yüksek sesle , iri yalanlar söyleyerek beynimizi kamaştırıyorlar ve biz ne söyleyeni, ne de söyleneni düşünmeden kabul ettiğimiz sahte gerçekliklerle terbiye ediliyor, hizaya sokuluyoruz.
İşte size iki örnek.
“Emek en kutsal değerdir!”
Evet emek kutsaldır fakat amacına göre. Ayrıca neden en kutsalı emek olsun ki, mesela doğruluk, namus, sadakat… varken. Bu yargıyı doğru kabul ettiğimiz zaman hırsızlığı da, fahişeliği de kutsamamız gerekir; çünkü onlar da ciddi emek ister.
“Kadına şiddete hayır!”
Kime karşı olursa olsun haksız şiddete karşı çıkmalıyız, bunun kadını-erkeği, yaşlısı-çocuğu, insanı-hayvanı yok. Kadına şiddete elbette karşıyız ama erkeğe şiddet ne olacak? Şiddet sadece kadınlara değil, erkeklere de uygulanıyor. Üstelik şiddet uygulayan yalnızca erkekler değil; erkeklere, kadınlara ve çocuklara şiddet uygulayan kadınlar da azımsanmayacak sayıda. Şiddete topyekün karşı çıkmalıyız.
…
Demem o ki sevgili okur, nasıl ki insan evine domates alırken bile evirip çevirip yokluyor; çürüğü, bozuğu olmasın diye, aklına bir fikir edinirken de iyice tartmalı, anlamalı. Aslını astarını düşünmeden kabul edip tekrarladığı sloganlarla, çarpıtılmış sözlerle bir papağandan, yani “hayvan”dan farkı kalmıyor yoksa…