Doğum Sırasının Kişiliğin Gelişimi Üzerindeki Etkileri
Bir kral ya da kraliçe olduğunuzu düşünürken bir anda tacınızın elinizden alınması nasıl bir duygu uyandırır insanda ? Ya da hayatınız boyunca durmadan birilerinin peşinden gitmek zorunda bırakılmak , her adımınızda kucağınızda bir ya da birkaç engelle dolaşmak nasıl bir zorluktur? Veya yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal durumunda olmanın zorluğunu yaşamak nasıldır acaba?
Zor , gerçekten çok zor. Konuya biraz dramatik başlasam da ne yazık ki bunlar yüzleşmek istemediğimiz gerçeklerden bazıları. Farkında olmasak da her birimiz bu durumları yaşıyoruz hayatımız boyunca. Farkında olsak da , alıştırılmaktan mıdır nedir pek az sesimiz çıkıyor bazı konularda.
Daha dünyaya ilk adımımızı attığımız andan itibaren bizi bekleyen rollerin içine sokuluveriyoruz. Senaryolar önceden hazırlanmış da biz oyuncuları bekliyormuş gibi … Hiçbir tesadüf bu kadar gerçek olamaz. Öyleyse gerçek bir senaryo olmalı adına yazgı denilen.
Fakat biz bu gün işin bu tarafını değil de bize sosyal bilimleri kazandıran Adler’in bireysel psikolojiyle ilgili teorileri üzerinde duracağız. Çocukluk çağı yaşantılarının, geleceği şekillendiren etkileri üzerinde duran Adler’e göre doğum sırası da kişiliğin gelişimi üzerinde oldukça etkilidir.
Doğum sırası nasıl olur da insanın kişiliğini etkiler diye bir soru akla gelebilir. Adler, bireysel psikoloji ile ilgili yaptığı çalışmalar sonucunda doğum sırasının insanın kişiliğini gerçekten etkileyen durumları keşfetmiştir.
Ona göre ilk doğan çocuk ailenin odak noktasını oluşturur. Bütün ilgi onun üstündedir. Bir kral ya da kraliçedir . Rakipsizdir. Ne derse yapılır. Anne baba ilk kez çocuk sahibi olmanın acemiliğini yaşarken, o hükümranlığını ilan eder. Güç ve iktidara karşı bir hayranlık duyar. Sorumlu, otoriter, liderdir Fakat bu durum sonsuza dek böyle sürmez. İkinci çocuğun gelmesiyle birlikte tacı elinden alınmış kral -kraliçeye döner. Yaşadığı hayal kırıklığı onda güç ve iktidarı ele geçiren kişinin bir gün mutlaka bunu kaybedeceği düşüncesini uyandırır… Diğer kardeşlerini himaye eder. Ailenin en büyük çocuklarında tutucu bir zihniyet egemendir.
İkinci doğan çocuk her ne kadar tacı eline geçirmiş gibi görünse de önünde bir model vardır. Hiçbir zaman tek başına bir ilgi bulamaz . Kendisine gösterilen ilgiyi paylaşmak zorunda kalır. Ömür boyu kendisini birilerinin peşinden koşmak zorunda hisseder. İhtiraslıve gözü yükseklerdedir. Üçüncü çocuğun doğmasıyla birlikte kendisini taraftarını kaybetmiş gibi hisseder. Taraftar toplamakta güçlük çeker. Devamlıdiğerlerinin üstüne çıkmayı dener. Aile içindeki yerini kaybetmesiyle , kıskanç , söz dinlemeyen , başkaldıran davranışlar ortaya çıkar. En büyük ve en küçüğün arasında daha iyi olmaya çalışır.
Üçüncü doğan çocuk yüz metrede çift engelli yarışa çıkmış gibidir. Önünde bir değil iki model vardır. Ailenin ilgisini her ne kadar diğerleriyle paylaşmak zorunda kalsa da küçük olması avantajdır onun için. Şımartılır. Herkes onu küçük gördüğü için yardım eder. Önündeki engeller kardeşleriyle rekabet etmesi için onu motive eder. Son çocuk birilerinin peşinden koşar fakat farklı bir davranış sergiler. Çünkü diğerleriyle aynı alanda yarışacağına farklı bir alanda kendisini göstermek daha kolay gelir. Son doğan çocuklarda diğer kardeşlerin daima kendisine örnek gösterilmesinden dolayı kendisini başkalarından aşağıda görme davranışı oluşabilir. Diğer çocuklardan daha rahat daha özgür yetişirler. Diğer çocuklar ona annelik yapar.
Tek çocuklar böyle sorunlar yaşamayabilirler . Ailenin eğitimiyle paylaşmayı öğrenirler. Ailenin bütün ilgisi daima üstündedir. Sık sık şımartılırlar. Her zaman ilgi odağı olmak isterler. Fakat rekabetten korkabilirler.
İlk ve tek doğan çocuklarda başarmak duygusu çok önemlidir. Bir araştırmaya göre Amerikalı 23 astronottan 21 inin ilk ve tek çocuk olduğu ortaya çıkmıştır.