Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de bir çözüm isteniyorsa öncelikli olarak Halep’teki durumun kontrol altına alınmasının şart olduğunu söyleyerek, Obama, Putin ve Merkel ile görüştüğünü açıkladı.
Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor’u Türkiye’ye davet eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapılan ikili ve heyetlerarası görüşmelerin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.
“Kendi ülkelerine bakmalarını tavsiye ediyorum”
Borut Pahor’a 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan bu ziyaret için teşekkür eden Erdoğan, yapılan görüşmelerin oldukça verimli geçtiğinin altını çizdi. “Görüşmelerimizde önümüzdeki dönemde bilhassa ilişkilerimizin ekonomik ve ticari boyutunun daha da geliştirilmesi konusunda mutabık kaldık” açıklamasında bulunan Erdoğan, kendisinin Pahor’un başbakanlığı döneminde, 2011 yılında imzalanan stratejik ortaklık belgesinin ikili ilişkilerin bir dönüm noktası olduğunu söyledi.
Pahor ile yaptığı görüşmede AB ile ilgili gelişmeleri ve Türkiye-AB ilişkilerinin bundan sonra daha olumlu sürece nasıl çıkartılabileceğini de konuştuklarının altını çizen Erdoğan, “13 Aralık’ta AB Genel İşler Konseyinde bir üye ülkenin vizyonsuz tutumuna rağmen diğer ülkeler sağduyulu davrandı. AB sürecimize destek veren Slovenya’ya çabalarından dolayı teşekkür ederim. Ancak metindeki içinde bulunduğumuz koşullar altında yeni fasılların açılmasının öngörülmediği ifadesini Türkiye olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Bahsedilen koşullar AB’nin neden olduğu suni ve siyasi koşullandır. Bu arada 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunan kesimlere karşı yasal çerçevede attığımız adımları hala şüphe ile karşılayan yorumları tasvip etmiyoruz. Zira bu yorumlar objektif olmadığı gibi adil de değildir. Bizler köklü Türkiye-AB ilişkilerinin bazı AB ülkelerindeki dar bakışlı ve popülist siyasi yönelimlerden etkilenmemesi ümit ediyoruz. Türkiye’ye tamamen taraflı bir şekilde durmadan eleştiri yöneten Avrupalı siyasilere önce kendilerine, kendi ülkelerine bakmalarını tavsiye ediyorum. AB müktesebatı çerçevesinde eğer bu değerlendirilirse ne kadar yanlış bir noktada olduklarını göreceklerdir. Maç yapıyoruz, maç esnasında penaltının kuralları değişiyor. Çünkü rakip Türkiye. Bunu 53 yıldır yaşıyoruz. Artık buna tahammül etmek mümkün değil” dedi.
“AB üyeliği bizim için stratejik bir tercihtir”
“Avrupa’da özellikle bazı kesimlerde insanların dış görünüşleri, dilleri, etnik ve dini kimlikleri dolayısıyla ötekileştirilmeleri, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının artışı bizler için de ciddi bir endişe kaynağıdır” diyen Erdoğan, Türkiye’nin henüz AB üyesi olmamasına rağmen Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AB üyeliği bizim için stratejik bir tercihtir. Bugün Türkiye üye ülkelerin pek çoğuna kıyasla AB’nin temel kurucu değerlerini çok daha fazla gözeten bir ülkedir. Göç, terör, mülteci meselesi başta olmak üzere yaşadığımız krizler ortak sorunlardır. Bunlar ancak tam bir işbirliği ile çözülebilir. Bu nedenle Türkiye’yi dışlamaya çalışmak bölgenin istikrar ve güvenliğini de tehlikeye atmak demektir. Türkiye’nin kapıda bekletildiği, Türkiye’nin yer almadığı bir Avrupa’nın güven ve huzur içinde olması mümkün değildir. Türkiye artık kısır siyasi çekişmelerin, popülizmin ve siyasi rant arayışlarının odağına yerleştirilmemelidir” diye konuştu.
“Devlet ve hükümet başkanlarının aklıselim hareket edeceklerine inanmak istiyorum”
Türkiye’nin AB sürecinde samimi olduğunu ve verdiği sözlerin tamamını tuttuğunu belirten Erdoğan, “Terörle mücadele AB ülkelerine destek vermekten çekinmedik. Şuanda mülteci sorunu var, buna göğsünü geren Türkiye var. Yaptığımız harcamalar belli. AB’nin bize verdiği sözler de ortada. AB bize verdiği sözleri yerine getirmedi. 1 Temmuz itibariyle 3 milyar Avro Türkiye’ye verilecekti, şuana kadar Türkiye’ye gelen para 677 milyon Avro. İkinci taksit 3 milyar Avro olacaktı, ondan zaten hiçbir ses yok. Vize konusunda da en sonunda ‘bu yıl sonuna kadar’ dediler, şuandaki gelişmelere baktığımız zaman vize sorununun çözülmesi mümkün değil. Şimdi ben burada dünya medyasına sesleniyorum, Latin Amerika ülkelerinin AB ile ne alakası var. Ama Latin Amerika ülkeleri vize noktasında avantajı kullanıyor. Türkiye olarak diyoruz ki, onlara da verecekseniz verin ama 53 yıldır bu kapıda bekleyen Türkiye’yi neden oyalamaya devam ediyorsunuz? Avrupalı dostlarımızın ilkeli ve kararlı bir tavır sergilemelerini bekliyoruz, bu yok. Bazı Avrupa ülkelerinde terör örgütü elebaşlarının rahatça dolaşabilmelerini AB müktesebatının hangi maddesine yerleştiriyorsunuz? Türkiye’den kaçıp giden teröristler AB ülkelerinde dolaşıyor. Hatta tüm AB üyesi ülkelerden bunların topladığı haraç 26 milyon Avro’dur. Sadece 13 milyon Avro Almanya’da topladılar. Bunları söylediğimiz zaman rahatsız oluyorlar. Rahatsız olmayacaksınız, bu yanlışları düzelteceksiniz. Hem bir taraftan Türkiye’yi kapıda beklet, bir taraftan Türkiye’de bu teröristlerle bir mücadele verilsin, ve bu mücadelede NATO’da beraber olduğumuz ülkeler, AB’de müzakere masasında olan Türkiye yalnız bırakılsın. Biz AB konusunda nasıl samimiysek AB’den de samimiyet bekliyoruz. Bugün gerçekleştirilecek AB konseyinde devlet ve hükümet başkanlarının müzakere sürecine ilişkin aklıselim hareket edeceklerine inanmak istiyorum” şeklinde konuştu.
“Suriye’de bir çözüm isteniyorsa Halep’teki durumun kontrol altına alınması şarttır”
Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor ile Suriye’de yaşanan son gelişmeleri de değerlendirdiklerini söyleyen Erdoğan, Halep’teki katliam ve vahşetin tüm dünyanın gözleri önünde yaşandığını belirtti. Rejim ve destekçilerinin ateşkesin uygulanmasını ve tahliyeyi engellemeye çalıştıklarının altını çizen Erdoğan “21. yüzyılda böylesi bir trajedinin yaşanıyor olması insanlık adına utanç vericidir. Suriye’de bir çözüm isteniyorsa Halep’teki durumun kontrol altına alınması şarttır. Halep’te ateşkes ve tahliye sürecinde öncelikle Sayıp Putin ile art arda birçok görüşme yaptım. Bu görüşmelerle birlikte Dışişleri Bakanımızı ve Sayın Putin’de kendi Dışişleri Bakanını talimatlandırmak suretiyle bu süreci beraber takip ettiler. BM yeni Genel Sekreteri ile de bir görüşme yaptım. Kendilerinden destek istedim. MİT ve Dışişleri Bakanımız bu noktada yoğun görüşme yaptılar, gerek Rusya ile gerek İran ile gerekse bölgedeki etkili unsurlar ile görüşmeleri yaptılar. Gelen yaralılar ve siviller için İdlib’de ve Türkiye’de AFAD ve Kızılay çeşitli tedbirler aldı. Bu arada Sayın Merkel ile görüştüm. Neler yapabiliriz bunları konuştuk. Kendileri de insani yardım noktasında ‘her türlü desteğe hazırız’ dediler, temenni ederim ki bu yardım gelir. Sayın Obama ile uzunca bir görüşmemiz oldu. Sadece Suriye değil, Irak’taki gelişmeleri de ele aldık. Çünkü bölgede sadece Suriye yok, aynı zamanda Irak var. Irak’ta da Telafer ve Sincar’da istenmeyen bir durum olması halinde buradaki sorumluluğumuzun nedenli önemli olduğunu kendilerine ifade ettim. Kendileri ‘biz nasıl yardımcı olabiliriz?’ dediler. Bende nasıl yardımcı olabileceklerini ifade ettim. Bu saat itibariyle bin 150 sivil ve yaralı tahliye edilerek İdlib’e gelmiş bulunuyor. Ateşkes ve tahliye sürecini yakından takip ediyoruz, edeceğiz. Oradaki sayı bu kadar küçük değil, sayı çok büyük. Bundan sonraki süreçte tekrar bir kesintiye uğramamasını temenni ediyorum ve Doğu Halep’teki insanlar otobüslerle İdlib’e, ve biz buna karşı alternatif olarak başka hazırlıklarımızı yaptık ve yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Pahor ile yaptığı görüşmede FETÖ ile alakalı neler yapılabileceğini görüştüklerini belirterek, Pahor’un bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceğini söylediğini belirtti.
“Bence birlikte ileriye yönelik olarak devam etmemiz gerekiyor”
Türkiye ile Slovenya arasında mükemmel bir ikili ilişki ve işbirliği bulunduğunu söyleyen Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor, bu ilişkilerin 2011’de stratejik ortaklık belgesinin imzalanması başladığını belirterek, Türkiye’ye gelmesinin sebepleri arısında AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler olduğunu kaydetti. Türkiye’de 15 Temmuz tarihinde yaşanan darbe girişimini işaret eden Pahor, “Bu davet aslında yaşanan kötü olay sonrasında yapılan cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk ziyarettir. Bu anlamda 28 AB ülkesinden cumhurbaşkanlığı seviyesinde gerçekleştirilen ilk ziyarettir. Hem ben hem de ülkem bu bağlamda şuna inanan bir grup içindeyiz, bundan sonra AB ile Türkiye arasındaki yapıcı diyaloğun devam ettirilmesi ve daha da derinleştirilmesine inanan bir grup içindeyiz. Şuanda birbirimize ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Daha derin ve açık diyaloğun gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunu sebebi sadece 15 Temmuz sonrasında Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin iyileşmesi gerektiğinden kaynaklanmıyor. Ben de Brüksel ile Türkiye arasında ortadan kalkmış olan güven nedeniyle daha uzun bir süre boyunca ya da sonsuza kadar Türkiye’nin AB ile ilgili düşüncelerinin ortadan kalkacağını düşünmüyoruz. Biz burada karşılıklı ilgi ve menfaatlerin olduğunu düşünüyoruz. Küçük adımların atılması sonrasında her iki tarafın birbiri ile işbirliği yapması sonrasında, mevcut olan veya derinleşmiş olan sorunların tartışılması yoluyla çözülebileceğine inanıyoruz. Hatta güvenimizin yeniden tesis edilmesi yoluyla AB ve Türkiye arasındaki müzakerelerin yenilenebileceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin AB’ye katılımı ile ilgili olarak” dedi.
Ankara’ya gerçekleştirilen ziyaret ile Türkiye’nin AB’nin kararsız yanıtı ve 15 Temmuz’da gerçekleştirilen darbe girişiminde kararsız yanıt vermesinden dolayı Türkiye’nin incindiğini gördüğünü belirten Pahor, “Türkiye bu anlamda Avrupa ülkelerinin duygularını kabul etmekte zorlanmaktadır. AB buruda iddia edilen faillere karşı yaptırımlar ve alınan tedbirlerin orantısız olduğunu düşünmektir. Bizim bu düşünceleri ve duyguları açık bir şekilde görüşmemiz ve doğru çözümleri bulmamız ve güveni derinleştirmemiz gerekiyor. Bütün tedbirlerin hukukun üstünlüğü çerçevesinde alınması büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda Türkiye’de alınan tedbirlerle ilgili belirli şüpheler var ancak demokratik sürece olan güvenin geliştirilmesi gerekiyor. Sadece Türkiye’ye büyük güven duyan, AB konusundaki amaçlarına güven duyan bir Cumhurbaşkanı olarak değil aynı zamanda gelecekte sizlerin demokratik bir Türkiye’nin baş sütunu olacağına inanan bir Cumhurbaşkanı olarak buradayım. Biz şuanda önümüzdeki aylar ve haftalar içinde stratejik karara vermemiz gereken bir noktadayız. Birbirimize güvenecek miyiz, devam edecek miyiz, yoksa güvenmeyip tekrar geriye mi döneceğiz? İşte bende bu yüzden buradayım. Bence birlikte ileriye yönelik olarak devam etmemiz gerekiyor” diye konuştu.
“Türkiye’nin de bir B planı, C planı olacaktır”
Slovenyalı bir gazetecinin AB ile Türkiye arasında mülteciler konusunda yapılan anlaşma sonrasında vize serbesti sözü verildiği, bunun olmayacağının ortaya çıktığı, bu anlaşma uygulanmazsa Avrupa’ya yeni bir mülteci dalgasının gelip gelmeyeceğini sorması üzerine Erdoğan, “Biz vize konusunda beklenen neticeyi alamazsak, aynı şekilde Kızılay’a ödenmesi gereken rakamlar ödenmeyecek olursa, verilen sözler yerine gelmediği taktirde Türkiye’nin de bir B planı, C planı olacaktır. Hakkımızda alınan her karara ‘evet’ demek zorunda değiliz. Çünkü AB’nin bize bugüne kadar kazandırdığı hiçbir şey yok. Bunu da açık ve ret söylemek zorundayım” dedi.
“Bu çağrı milli dayanışma açısından bir çağrıdır”
Daha önceden teröre karşı yaptığı seferberlik çağrısının hatırlatılması üzerine Erdoğan, “Bu birinci derecede milli dayanışma açısından bir çağrıdır. Önce bunu başaracağız. Milli dayanışma açısından atacağımız bu adımla birlikte Türkiye olarak terörle mücadelede gücümüzü derleyip, toparlayıp, pekiştirmemiz lazım. Muhtarlar toplantısında söylediğim ifade çok daha enteresandı, benim bütün muhtarlarım kendi mahallesinde, köyünde kim var, kim yok bunları en iyi bilendir. Muhtarlarımızın dışında bunu en iyi bilen vatandaşımdır. Bunları ilgili mercilere duyurmak suretiyle teröristlerle mücadelemize yardımcı olmalıdır. Sadece devlet teröristle mücadele başarılı olmayabilir” diye konuştu.
“Gerekirse ülkemize alacağız”
İdlib’e gelen Suriyelilerin aylardır neler çektiğinin bilindiğini, çocukların, kadınların, yaşlıların nasıl ıstırap çektiğinin herkes tarafından görüldüğünü söyleyen Erdoğan, “Biz Sayın Başbakan ve bakan arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmede şuna karar verdik; biz bu gelenlerin bir kısmını çocuk, yaşlı, hakikaten sıkıntılı konumda olanları gerekirse ülkemiz içine alarak ülkemizdeki konteyner kentlere, varsa evlere yerleştirmek suretiyle onlara huzurlu bir imkan sağlayalım. Bunu insan hakları meselesi olarak görüyoruz. Bazı batılı ülkelerin ‘1 kişi dahi gelse almam’ dediği ortamda biz 1 kişi değil bin kişi dahi gelse almakta kararlıyız. Ben o betonarme apartmanların yığınları içinden çıkartılan çocukları gördüğüm zaman bir baba olarak içim kan ağlıyor. Sorumluluk makamında olan bir insan olarak bunlara ne yapmamız lazım, bunun için adım atmamız lazım. Hiç gecikmeden bunu konuştuk, TOKİ olarak bu çalışmayı yapacağız, konteyner kentlerimizi yoğunlaştıracağız, bu insanları daha uygun yerlerde yaşatmanın mücadelesini vereceğiz” şeklinde konuştu.