153 Yıllık Acı: Çerkes Sürgünü

Fotoğraf:İHA

Çerkeslerin, Çarlık Rusyası’nın nüfus politikası kapsamında sürgüne tabi tutulmasının üzerinden 153 yıl geçti.

Çarlık Rusyası’nın mirasçısı konumunda olan Rusya’nın özür dilemesi bekleyen Çerkesler, 21 Mayıs tarihinin “Çerkes Soykırım ve Sürgünü” olarak tanınmasını istiyor. 21 Mayıs tarihinde resmi olmayan kayıtlara göre 1,5 milyona yakın Çerkes sürgün edildi. Sürgün sırasında yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı da 400-500 bin kişi de hayatını kaybetti.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Türk Dünyası Araştırmaları Merkezi Kurucu Müdürü Prof. Dr. Hilmi Özden, 153 yıl önce yaşanan zulümden bahsetti. Büyük sürgün öncesinde de Çerkeş halkına yapılan eziyetlerin var olduğuna dikkat çeken Özden, “Rusların Kuzey Kafkasya üzerindeki emellerini ele alıp 1864’e gelirsek, hadisenin nasıl bir asırlık veya asırlara sirayet eden bir proje olduğunu anlarız. 1700’lü yılların sonlarından itibaren Ruslar Kuzey Kafkasya’ya ve diğer Türk yurtlarına; bunlara Kırım’da dahil, Türkistan coğrafyası ve Kuzey Kafkasya’ya yerleşme ve oraları koloni haline getirme gayesi güdüyordu. Bunlara ilk tepkiyi gösterenlerden, Gazavat Harekatı’nı başlatanlardan hepimizin bildiği İmam Mansur. Mücadele ediyordu fakat mücadelelerinde defalarca Rusları yenilgiye uğratmasına rağmen yakalandı, idam edildi. İmam Muhammet, İmam Hamzat ve nihayet hepimizin bildiği, evlatlarımıza ismini verdiğimiz İmam Şamil. Bu mücadeleyi, bu Gazavat hareketini, bu hareketi ele aldı. 25 yıl mücadele etti ve 1859 yılında kahramanca teslim olmak zorunda kaldı. Elde hiçbir şey kalmamıştı. Ama son ana kadar mücadelesini sürdürdü ve şanlı bir mücadelenin sonunda Ruslar yine verdikleri sözü tutmadılar. Osmanlı Devleti’ne göndermek sözü verdiği halde Rus Çarı 10 yıl esir etti. 10 yıldan sonra gönderildi, gönderildi ama artık maalesef Çerkezlerin de sürgün tarihi yaklaşıyordu. Başlarında İmam Şamil yoktu. Diğer imamlarda mücadelelerine devam ettiler ve en son Ubıh bölgesi, Soçi bölgesi yakınlarında büyük bir mücadele ve savaş yapıldı. Maalesef kahramanca çarpışmanın sonunda teslim olmak, 21 Mayıs 1864 başladı. İşte bu sürgün bu tarihlerden önce de oluyordu, ama bu tarih öyle bir kırılma noktasıdır ki, ancak üçte bir nüfus kaldı Kuzey Kafkasya’da” dedi.

“NİNELERİMİZ YILLARCA, ÖLENE KADAR ANADOLU COĞRAFYASININ HER YERİNDE BALIK ETİ YEMEDİ”

Osmanlı’nın o dönemlerde yaptığı çalışmaları aktaran Özden, konuşmasını şu şekilde tamamladı;

“1864 yılının trajedisini sadece zorunlu bir sürgün olarak da anlatamayız. Sürgün kelimesi ile de ifade edemeyiz. Çok açık bir şekilde 1864 Kuzey Kafkasya halklarının başta Adigeler olmak üzere soykırımıdır. Göç ne ile yapılıyordu? İnsanlar karayolunu o kadar kolay kat edemiyordu. Kayıklar, tekneler, sandallar ve bunlar birer yüzen tabuttu. İnsanlar içine sayısı 10 kişilik sandala 30 kişi, 30 kişilik kayığa 100 kişi ve bunlar Karadeniz’in kara sularının içinde çoğu kez battılar. Batınca bu insanların o güzel bedenlerini, o yiğit tenlerini balıklar dişledi ve ninelerimiz yıllarca, ölene kadar Anadolu coğrafyasının her yerinde balık eti yemedi. O kadar şuurlu bir şekilde Ruslar jenosit uygulamıştı ki, insanlar o yolları aşamayacaklardı. Kış vardı, kıyamet vardı. Osmanlı’nın zayıf olduğu dönemlerdi. Elinden geleni yapıyordu. Muhacirin komisyonları kuruyordu. Çünkü Osmanlı padişahlarının çoğunun annesi veya eşi biliyorsunuz Çerkez halkalarındandır, Kafkas halklarındandır. Ama onlar da yetişemiyordu. Göçler sırasında kaybettiğimiz insan sayısı tahmini olarak o kadar değişik rakamlar var ki. Sadece Amerikalı Araştırma Adamı Mc Carthy’nin rakamı bir milyon 200 civarındaydı ve bu bir milyon 200 civarındaki göçmenin muhacirin üç de biri yollarda hayatını kaybetti. Bizim deyimimiz ile şehadet şerbetinden içti. 21 Mayıs sıradan bir tarih değil. 1864 sıradan bir yıl değil. Bazı tarihler vardır ki onlar sonsuza kadar bir miras gibi gelecek nesilleri devredilir. Devredilir ki, milli hafıza korunsun, milli hafıza canlı tutulsun. Hafızasını kaybeden milletlerin yok olduklarını tarih göstermiştir. Ama biz şuna inanıyoruz ki, Kafkas Dağlıları asla örflerine, adetlerine, ananelerine, yemeklerini, düğünlerini, çocuklarla büyükler arasındaki görgü kurallarını dahi unutmadılar. Bu ne demektir? Kafkasya birleşik, büyük Kafkasya ülküsünü asla unutmadı, unutmayacak. Kafkasyalıların şiyarı tüm boyların birliği olan birleşik, büyük Kafkasya ülküsü olacak.”
İHA

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.