6. Bölüm: Tanrı’ya Karşı İsyan (Güncellenmiş)
Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?
“Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor” kitabının serileştirilmiş çevirisi
Epoch Times, “Komünist Parti Üzerine Dokuz Yorum”un yazarları tarafından kaleme alınmış “Komünizmin Hayaleti Dünyamıza Nasıl Hükmediyor?” adlı Çince kitabın çeviri serisini okurlarına sunuyor.
6. Bölüm: Tanrı’ya Karşı İsyan (Güncellendi)
Doğu Avrupa’da Komünist Parti’nin dağılmasıyla komünizm hayaleti ortadan kalkmadı.
İçindekiler
Giriş
1- Doğuda: Tanrı’ya Karşı Şiddetli Bir İsyan
a. Sovyetler Birliği’nin Ortodoks Dinleri Şiddetle Yok Etmesi
b. Çin Komünist Partisinin Kültür ve Dini Yok Etmesi
2- Batıda: Kiliseye Sızmak ve Zayıflatmak
a. Dine Sızmak
b. Dini Kısıtlamak
3- Komünizmin Çarpık Teolojisi
4- Dini Kargaşa
Referanslar
Giriş
Dünya halklarının, tanrısal olanın insanı kendi suretinde nasıl yarattığına dair kendilerine ait eski mitleri ve efsaneleri vardır. Bu geleneksel inançlar, kendi insanları için ahlakın ve kültürün temelidir ve inananlar için Cennete geri dönüş yolu bırakır. Doğu’da ve Batı’da, Nüwa ve Yehova’nın kendi halkını nasıl yarattığına dair efsaneler vardır.
İlahi olan, insanın, onun emirlerini yerine getirmesini ister aksi takdirde ilahi cezaya çarptırılmayla karşılaşacaktır. Ahlaki bozulmanın yaygın olduğu dönemlerde, Tanrısal olan, evrenin saflığını korumak için insanı yok eder. Dünyadaki birçok ırk, büyük sellerin uygarlıkları nasıl yok ettiğine dair efsanelere sahiptir. Efsanevi Atlantis’in bir gecede denizde kaybolduğu söylenir.
İnsan ahlakını korumak için, insanların kalplerini düzeltmek ve medeniyetlerin gelişip olgunlaşması için insan dünyasında aydınlanmış varlıkların veya peygamberlerin doğduğu zamanlar vardır. Bu bilgeler arasında Yakın Doğu’dan Musa ve İsa, Çin’de Lao Tzu, Hindistan’da Sakyamuni ve eski Yunanistan’da Sokrates sayılabilir.
İnsanlık tarihi ve kültürü insanlara Buda’ların, Tao’ların ve Tanrıların ne olduğunu; Tanrı’ya inanmanın ne demek olduğu ve nasıl gelişim uygulaması yapılacağını anlamaları konusunda yardımcı olur. Farklı uygulama okulları, neyin doğru, neyin kötü olduğunu ve gerçeği yanlıştan ve iyiyi kötüden nasıl ayırt edeceğini öğretir. İnsana, kurtarılabilmesi ve Cennet’e geri dönebilmesi için Yaratıcı’nın dünyanın sonu gelmeden önce Dünya’ya geri dönüşünü beklemeyi öğretirler. İnsanlar kendilerini yaratan ilahi varlıkla bağlarını kopardıklarında ahlakları hızla bozulacaktır. Ahlaki yozlaşma, nihayetinde medeni yaşamın sonunu getirir.
Doğu’da, özellikle Çin’in antik topraklarında, inançlar insanların yüreklerinde, binlerce yıl boyunca aktarılan geleneksel kültür yoluyla kök salmıştır. Bu nedenle Çin halkını basit yalanlarla ateizmi kabul etmeye ikna etmek zordur. Komünist hayalet, Çin’in beş bin yıllık inançlarını ve kültürünü kökünden sökmek ve geleneksel kültürü miras almış seçkinleri katletmek için kitlesel ölçekte şiddet kullandı. Komünistler daha sonra gençleri nesilden nesile aldatmak için yalanlar kullandılar.
Batıda ve dünyanın diğer bölgelerinde, dinler ve inanç, insan ile ilahi arasındaki iletişimi sürdürmenin araçlarıdır ve ahlaki standartları korumak için önemli temel taşlardır. Kötü hayalet bu ülkelerde komünist tiranlığını tesis edemese de, ortodoks dinleri yok etme ve insanları aldatma, sapkınlık ve sızma yoluyla yozlaştırma hedefine ulaştı.
1. Doğu’da: Tanrı’ya Karşı Şiddetli Bir İsyan
a. Sovyetler Birliği’nin Ortodoks Dinleri Şiddetle Yok Etmesi
Komünist Manifesto, ailenin, kilisenin ve ulus devletinin yok edilmesi çağrısında bulunur. Dinleri ortadan kaldırmak ve altüst etmek Komünist Partinin önemli hedeflerinden biridir.
Karl Marx, Tanrı’ya inanmaktan Şeytan’ın takipçisi olmaya kadar, ilahi olanın ve şeytanın varlığını açıkça biliyordu. Ayrıca yalın şeytani öğretilerinin insanlar için – özellikle dindar insanlar için – kabullenmenin zor olduğunu da biliyordu. Bu nedenle, “din halkın afyonudur”, “komünizm en başından itibaren ateizmle başlar” vb. şeyleri ilan ederek, başından itibaren ateizmi savundu. [1]
İnsanlar artık Tanrısal olana inanmadıkları sürece, şeytan ruhu yozlaştırabilir ve işgal edebilir ve sonunda insanları cehenneme sürükleyebilir. Komünist marş olan “Enternasyonal”ın bağlı olabileceği yüce kurtarıcıların – ne Tanrı ne de insan yöneticiler – olmadığını söylemesinin nedeni budur. Marx teorilerinde dini ve ilahi olanı kötüledi, Vladimir Lenin ise 1917’de iktidarı ele geçirdikten sonra devlet mekanizmasını kullanarak dine saldırabildi.
1919’da Lenin, dinin geniş çapta ortadan kaldırılmasını içeren yeni bir Parti programı başlattı. Daha sonra, 1922’de, değerli taşlar da dahil olmak üzere tüm değerli eşyaların kiliselerden ve dini kurumlardan “acımasız bir kararla, hiçbir şüpheye yer bırakmadan ve en kısa sürede” çıkarılmasını şart koşan gizli bir karar aldı. İlanında: “Bu vesileyle gerici ruhban sınıfının ve gerici burjuvazinin temsilcilerinden ne kadar fazla sayıda insanı kurşuna dizersek o kadar iyidir, çünkü bu “seyirciye” artık öyle bir ders verilmelidir ki, birkaç on yıl herhangi bir direnişe kalkışmaya cesaret edememelidirler.” [2]
Sonraki yıllarda, büyük miktarda kilise mülkü yağmalandı, kiliseler ve manastırlar kapatıldı ve bilinmeyen sayıda Ortodoks ve Katolik din adamı idam edildi.
Lenin öldükten sonra Joseph Stalin onun örneğini izledi ve 1930’larda son derece acımasız bir temizlik başlattı. Stalin, tüm ülkenin Beş Yıllık Ateizm Planını uygulamasını emretti. Planı tamamladığında son kilisenin kapatılacağını, son rahibin yok edileceğini ve Sovyetler Birliği’nin komünist ateizm için verimli bir toprak haline geleceğini, hiçbir yerde din izine rastlanmayacağını ilan etti. 1930’larda yüz binlerce din adamı tutuklandı ve ölümüne işkence gördü. 1941’de halka açık sadece 4.225 Ortodoks kilisesi varken; Sovyetler iktidarı ele geçirmeden önce bu sayı 46.000’den fazlaydı. Ortodoks manastırlarının %97si yıkıldı, geriye sadece 37’si kaldı. Bu dönemde kültürel elitler ve aydınlar Gulag’a gönderildi veya vurularak öldürüldü.
II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi Almanya’sına karşı mücadelede kilisenin mali kaynaklarından ve insan gücünden yararlanmak için Stalin, Ortodoksluk ve Katoliklik zulmüne ara vererek, bu dinleri ıslah edebileceği izlenimini verdi. Ama eylemleri basit bir fırsatçılık tarafından güdüleniyordu: yeniden canlandırılan Ortodoks ve Katolik kiliseleri üzerinde sıkı bir kontrol uygulamak suretiyle ruhban sınıfını Komünist Parti yönetimi altına almak ve böylece dini inancı zayıflatmak. Böylece din, komünist hayaletin halkı, özellikle de geleneksel inançları aleni zulümle yok edilemeyecek kadar güçlü olan inananları kandırmak ve kontrol etmek için bir araç haline geldi.
Eski Sovyetler Birliği’nden II. Alexy, 1961’de Tallinn ve Estonya piskoposluğuna, 1964’te başpiskoposluğa ve 1968’de başkente terfi etti. 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce Ortodoks Kilisesi’nin patriği oldu. Sovyet çöküşünün ardından, kısa bir süre gizliliği kaldırılan KGB arşivleri, II. Alexy’nin KGB istihbarat teşkilatı için çalıştığını ortaya çıkardı.
Daha sonra II. Alexy, tehlikeye atıldığını ve bir Sovyet ajanı olarak hareket ettiğini itiraf etti. 1991’de günlük Izvestia gazetesine verdiği röportajda açıkça tövbe etti: “Tek bir şeyi savunmak, başka bir şey vermek gerekliydi. Sadece kendileri için değil, binlerce başka kader için de sorumluluk taşımak zorunda kalan başka örgütler ya da kişiler yok muydu ve o yıllarda Sovyetler Birliği’nde onlardan hangisi aynı şekilde davranmaya mecbur bırakılmadı? Ancak o yıllarda kilise liderlerinin izin verdiği uzlaşmalar, sessizlik, zorunlu pasiflik ya da sadakat ifadeleri acıya yol açtı, sadece Tanrı’nın önünde değil insanların önünde, affedilmek, anlaşılmak ve dualarını istiyorum.’ [3]
Sovyetler Birliği bu katıştırılmış dini sadece kendi topraklarında tutmadı, kötü niyetli etkisini dünyanın geri kalanına yaydı.
b. Çin Komünist Partisinin Kültür ve Dini Yok Etmesi
Geleneksel Çin Kültürünün Yok Edilmesi
Çin, beş bin yıl öncesine kadar uzanan kesintisiz tarihsel kayıtlarla dünyanın hayatta kalan en eski medeniyetine sahiptir. “Cennetsel İmparatorluk” olarak bilinen görkemli ve muhteşem geleneksel kültürü birçok ulusun itibarını kazandı. Çin kültürü, tüm Doğu Asya bölgesini derinden etkiledi ve bir Çin medeniyet alanı oluşmasına yol açtı. İpek Yolu’nun açılması ve Çin’in Dört Büyük Buluşunun (kağıt yapımı, pusula, barut ve matbaa) Batı’ya yayılması, Avrupa medeniyetinin gelişimini hızlandırmaya yardımcı oldu.
Çin inancı, diğer ülkelerde çoğu zaman olduğu gibi tek bir baskın din ile karakterize edilmese de, Çin halkı tanrılara ve Budalara karşı sıkı bir inanca sahiptir ve dini inançlar, Çin’in geleneksel kültürünün temelidir. Konfüçyüsçülük, Budizm, Taoizm ve hatta Batı dinleri binlerce yıldır Çin’de barış içinde bir arada yaşadılar.
Komünizm, bu eski kültürü yok etmeye çalıştı, ancak bu amaca, Çin halkını kandırarak ondan vazgeçerek asla ulaşamazdı. Bu nedenle, Çin Komünist Partisi kitlesel katliamdan başlayarak onlarca yıllık ısrarlı siyasi kampanyalar boyunca her türlü kötü taktikleri kullandı. ÇKP, dinin özünü zayıflatmak için çalıştı, entelektüellere zulmetti ve tapınaklar, kültürel kalıntılar, antika resimler ve antik eserler gibi maddi kültürü yok etti.
Çin’deki komünist yönetim tarihi boyunca, aralıksız siyasi kampanyalar, zulümler ve toplu katliamlar, Parti’ye propagandanın, terörün, ekonomik çıkarların ve diğer taktiklerin insanları kendi gücü altına almak için nasıl kullanılacağına dair benzersiz bir anlayış kazandırmıştır. Geleneksel kültürü yok ederek ÇKP, Çinlilerin nesillerini zehirleyen kötü niyetli bir Komünist Parti kültürü kurdu.
ÇKP’nin kötü özelliklerine – aldatma, kötülük ve mücadeleye – batmış milyonlarca Çinli, medeniyetin binlerce yılı boyunca inşa edilen evrensel değerlerin tüm anlayışını kaybetti. Bu, komünist hayaletin dünyamızda doğruluk ve kötülük güçleri arasındaki son çatışmaya hazırlık olarak yaptığı çarpık düzenlemesiydi.
Kırsal bölgelerdeki toprak ağaları ve eşraf, kentsel bölgelerdeki tüccar ve akademisyenler Çin’in geleneksel kültürünü taşıyan elitlerdi. ÇKP’nin 1949’da iktidarı ele geçirmesinin ilk aşamalarında Parti, toprak ağalarını, köylerdeki eşrafı ve şehirlerdeki kapitalistleri katletmek için bir dizi kampanya kullandı, böylece terör yaratırken toplumsal serveti yağmaladı. Parti aynı zamanda, yeni nesil öğrencilerin sistematik olarak beyinlerini yıkamak ve onlara geleneksel kültüre karşı bir nefret aşılamak için, onlara materyalizm, ateizm ve evrim teorisini aşılayarak “ideolojik olarak reform” uyguladı.
1950’lerdeki Sağ-Karşıtı Hareketi aracılığıyla, tüm itaatsiz aydınlar sürgüne gönderildi ve zorla çalıştırılarak yeniden eğitime mahkum edildi ve onları toplumun dibine attı. Parti, akademisyenleri eğlence ve alay konusu yaptı. Geleneksel seçkinlerin ortadan kaldırılması, geleneksel Çin kültürünü miras alma ve nesiller boyunca aktarma sürecini sona erdirdi. O zaman ki gençler artık o kültürde aile, okullar, toplum veya köy aracılığıyla sosyalleşmemiş ve beslenmemişlerdi – ve böylece geleneksel kültüre sahip olmayan bir nesil haline geldiler.
Sağ-Karşıtı Hareketten sonra, birkaç bağımsız ses kaldı, ancak ÇKP hala tatmin olmamıştı. Ne de olsa yaşlılar hala geleneksel kültürün hafızasını korudular ve antik eserler ve mimari gibi maddi objeler her yerdeydi. Dahası, sanat hala geleneksel değerleri taşıyordu. 1966’da ÇKP, geleneksel kültürü daha geniş ölçekte yok etmeyi amaçlayan bir hareket başlattı: Kültür Devrimi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından beyinleri yıkanmış öğrencileri kullanan Parti, ergenlik dönemindeki huzursuzluğu ve isyanı harekete geçirdi ve yıkım yaratmak için Dört Eskiyi Yok Etme (eski fikirler, eski kültür, eski gelenekler, eski alışkanlıklar) kampanyasını kullandı.
Kampanyanın cehennem ateşi Çin topraklarında yandı. Manastırlar, tapınaklar, Budist heykelleri ve resimleri ve kültürel alanlar yenileme umudunun ötesinde tahrip edildi. Kültür Devrimi’nden önce, Çin’deki her şehir ve kasabada antik eserler vardı. Yeryüzünün sadece bir metre altında yakın tarihe ait eserler bulunabilir; iki, üç veya yirmi metre daha aşağıda, önceki hanedanların bıraktığı sayısız eser bulunabilir. Kampanya yalnızca dini uygulama, dua ve uygulama alanlarını – insan ve Cennet arasındaki uyumu temsil eden kadim yerleri – mahvetmekle kalmadı – aynı zamanda insan ve evren arasındaki uyum inancı gibi, insan kalplerinden temel doğru inançları ortadan kaldırmaya da devam etti.
Dahası, Çin halkının ataları ve tanrılarıyla olan bağlarını kesmek için ÇKP, atalara küfretme ve geleneksel kültürü kirletme konusunda başı çekti. Dünyadaki ülkeler genellikle atalarına ve geçmişin krallarına saygı duyar ve geleneklerine değer verir. Yine de ÇKP’nin gözünde antik Çin’in imparatorları, generalleri, akademisyenleri ve yetenekli insanları hiçbir işe yaramıyordu. Kendi atalarına bu tür hakaretler yapmak gerçekten de tarih boyunca nadir görülen bir olaydır. ÇKP liderliğindeki Çin halkı, tanrısal olana karşı çıktı, atalarını reddetti ve kendi kültürlerini yok ederek onları tehlikeli bir yola soktu.
Dinlere Zulüm Etmek
ÇKP iktidara geldikten sonra, Sovyetler Birliği’nin dinleri ortadan kaldırma yaklaşımını izledi. ÇKP bir yandan ateizmi teşvik etti ve dini inançlara karşı ideolojik saldırılar başlattı. Öte yandan, bir dizi siyasi hareket aracılığıyla, dini uygulayıcıları bastırdı ve öldürdü. Ortodoks inançlara sahip olanlara yönelik zulüm, 1999’da Falun Gong’a karşı kanlı zulmün başlamasıyla zirveye ulaşana kadar gittikçe daha şiddetli hale geldi.
1949’da iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra, ÇKP dini toplantıları yasakladı ve İncil’in ve diğer dinlerin kutsal kitaplarının sayısız kopyasını yaktı. Hıristiyanların, Katoliklerin, Taocuların ve Budistlerin hükümete kaydolmalarını ve “hatalarından” tövbe etmelerini talep etti. Uymayı reddedenler ağır şekilde cezalandırıldı. 1951’de ÇKP, dini toplantılara katılmaya devam edenlerin idam edileceğini veya ömür boyu hapse atılacağını ilan etti. Çok sayıda Budist rahip tapınaklardan kovuldu veya dünyevi alanlarda yaşamaya ve çalışmaya zorlandı. Katolik ve Hıristiyan rahipler hapse atıldı ve işkence gördü. İnançlılar idam edildi veya zorunlu çalıştırma yoluyla reforma gönderildi. Eksik istatistiklere göre, ÇKP’nin iktidara gelmesinin ilk birkaç yılında, yaklaşık üç milyon dini takipçisi ve dini kuruluşların üyesi tutuklandı veya idam edildi.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) gibi, ÇKP de her bir dini grup için Çin Taoist Derneği, Çin Budist Derneği ve benzeri gibi düzenleyici kurumlar kurdu. Katolikleri kontrol etmek için ÇKP, Çin Yurtsever Katolik Derneği’ni kurdu. Tüm dini dernekler, üyelerin “düşünce reformu” yaptığı Partinin iradesine uyduruldu. Aynı zamanda, ÇKP bu dernekleri, kötü hayalet tarafından doğrudan yapılamayacak işleri gerçekleştirmek için kullandı: uyumsuzluk ve ortodoks dinleri içeriden yozlaştırmak gibi.
Benzer şekilde, 1950’de Tibet’i işgal etmek için asker gönderdikten sonra ÇKP, Tibet Budizmine ciddi şekilde zulmetmeye başladı. 14. Dalai Lama 1959’da – ÇKP’nin bir isyan olarak değerlendirdiği – Hindistan’da sürgünde yaşamak için Tibet’ten kaçtı. Mayıs 1962’de 10. Panchen Lama, ÇKP’nin Devlet Konseyi’ne, Partinin Tibet kültürünü ve Budist geleneklerini Çin ordusu tarafından sabote edilmesini anlatan bir dilekçe sundu:
“Budist heykellerinin, Budist kutsal yazılarının ve Budist stupalarının ortadan kaldırılmasına gelince, temelde, korunan dört büyük manastır da dahil olmak üzere çok az sayıda manastır dışında, Tibet’in diğer manastırlarında ve geniş tarım ve hayvan yetiştirme alanlarındaki köylerde, küçük kasabalarda ve kasabalarda, Han kadromuzdan bazıları bir plan yaptı. Tibetli kadromuz seferber oldu ve aktivistler arasında mantığı anlamayan bazı insanlar planın uygulayıcıları rolünü oynadılar.
Halk topluluklarının adını gasp ettiler ve Buda heykellerini, Budist kutsal yazılarını ve stupaları ortadan kaldırmak için büyük bir tufan seli yarattılar, suya batırdılar, yere attılar, kırdılar ve onları erittiler. Manastırların, Budist salonlarının, ‘mani’ duvarlarının ve stupalarının vahşi ve aceleyle yok edilmesini pervasızca gerçekleştirdiler ve Budist stupalarından, Buda’nın heykellerinden ve değerli şeylerden birçok süs eşyası çaldılar.
Devlet satın alma organları, demir dışı metalleri satın alırken ayrım yapma konusunda dikkatli olmadıkları için, birçok Buda heykeli, stupalar ve demir dışı metallerden yapılmış kaplar satın aldılar ve bunların yok edilmesini teşvik eden bir tavır sergilediler. Sonuç olarak, bazı köyler ve manastırlar, sanki insanın kasıtlı eylemlerinin sonucu değilmiş gibi görünüyordu, daha ziyade bombardımanla kazara yok edilmişler, bir savaş henüz bitmiş ve bakmaları dayanılmaz görünüyorlardı.”
Dahası, “Tripitaka” yı gübre malzemesi olarak kullanarak, özellikle Buda ve Budist sutralarının resimlerini ayakkabı yapmak için kullanarak dine vicdansız bir şekilde hakaret ettiler. Bu tamamen mantıksızdı. Delilerin bile zor yapabileceği pek çok şey yaptıkları için, tüm tabakalardan insanlar fazlasıyla şok oldular, duyguları son derece karışıktı ve hem cesaretleri hem de hevesleri kırıldı. Gözlerinden akan yaşlarla “Bizim alanımız karanlık bir alana dönüştü” ve benzeri gibi acıklı çığlıklarla haykırdılar. [4]
1966’da Kültür Devrimi’nin başlamasından sonra, birçok lama laik olmaya zorlandı ve çok sayıda değerli kutsal kitap yakıldı. 1976’da, orijinal olarak Tibet’te bulunan 2.700 manastırdan sadece 8’i kaldı. 1.300 yıldan daha uzun bir süre önce inşa edilen – Tang Hanedanlığı’ndan önce – ve Tibet’teki en önemli tapınak olan Jokhang Tapınağı yağmalandı. [5]
Çin’de Taoizmin uygulaması çok eski bir tarihe sahiptir. 2.500 yıldan daha uzun bir süre önce Lao Tzu, beş bin karakterden oluşan Tao Te Ching’i insanlara bıraktı. O, Taocu gelişim uygulamasının özüdür ve yayılması Doğu ülkeleriyle sınırlı kalmamıştır; birçok Batı ülkesinin ana dillerine de çevrilmiştir. Yine de Kültür Devrimi sırasında Lao Tzu ikiyüzlü olmakla eleştirildi ve Tao Te Ching ‘feodal batıl inanç’ olarak kabul edildi.
Konfüçyüsçülüğün temel inançları iyilikseverlik, doğruluk, iyilik yapmaya yönelik ahlaki eğilim, doğru davranış, bilgelik ve güvendi. Konfüçyüs nesiller için ahlaki standartları belirledi. Kültür Devrimi sırasında, Pekin’deki isyancılar, Kızıl Muhafızları Konfüçyüs’ün memleketi olan Qufu’ya götürdüler, burada eski kitapları sabote edip yaktılar ve Konfüçyüs’ünki de dahil olmak üzere binlerce tarihi mezar taşını parçaladılar. 1974’te ÇKP, “Lin Piao’yu Eleştirmek, Konfüçyüs’ü Eleştirmek” için başka bir hareket başlattı. ÇKP, geleneksel – nasıl yaşanmalı ve ahlaki standartlara uyulmalı – Konfüçyüsçülük düşüncesini değersiz olarak değerlendirdi.
Daha da acımasız ve trajik olay ıse, Temmuz 1999’da o zamanki Parti başkanı Jiang Zemin tarafından başlatılan kampanya oldu: Falun Gong’a (Falun Dafa olarak da bilinir) ve doğruluk, merhamet ve hoşgörüyü uygulayan uygulayıcılarına karşı zulüm başlatıldı.
Jiang’ın siyasi yükselişi, 4 Haziran 1989’daki Tiananmen Katliamının ardından başladı. Başlıca lider Deng Xiaoping’in 1997’de ki ölümünün ardından Jiang tam iktidarı ele geçirerek diğer kıdemli Parti yetkililerini kenara attı ve köklü bir himaye ağı kurdu. 1999 yılında, ÇHC’nin gelişmiş güvenlik güçlerini ve propaganda makinesini kullanan Jiang, Falun Gong ve onun tahmini yüz milyon takipçisine karşı zulüm başlattı. Kültür Devriminden bu yana en büyük devlet terörü kampanyası olan ülke çapındaki bu kampanya, Jiang’ın siyasi otoritesini güçlendirdi ve müttefiklerini iktidar ve kâr konumuna getirmesine izin verdi. Jiang’ın Falun Gong’a karşı acımasız politikaları ve teşvik ettiği yolsuzluk, ÇKP’nin totalitarizme modern dirilişinin temellerini attı ve Çin’i daha önce görülmemiş bir ahlaki serbest düşüşün içine attı.
Dahası Parti, daha canlı iken Falun Gong uygulayıcılarından organlarını toplayarak bugüne kadar gezegende daha önce hiç var olmayan bir suçu işlemiştir.
Sadece birkaç on yıl içinde ÇKP, Çin’in binlerce yıllık geleneksel kültürünü, ahlaki değerlerini ve ruhsal gelişime dayanan inançlarını mahvetti. Sonuç olarak, insanlar artık tanrılara inanmıyor, ilahiden uzaklaşıyor ve manevi bir boşluk ve ahlaki değerlerin bozulmasını deneyimlemiyor.
2- Batıda: Kiliseye Sızmak ve Zayıflatmak
Komünizm, komünist olmayan ülkelerde dindarlara saldırmak için sistematik düzenlemeler yaptı. SBKP ve ÇKP aracılığıyla, doğru inançları çarpıtmak ya da doğrudan onlara saldırmak ve sosyalist ve komünist ideolojileri dine sokmak için diğer ülkelerin dini kurumlarına “dini mübadele” bahanesiyle sızmak için parayı ve casusları kullandılar. İnananlar, komünist ideoloji tarafından geri dönülmez bir şekilde değiştirilen dinlerde ibadet ve uygulama yapmaya devam ettiler.
a. Dine Sızmak
Amerika Birleşik Devletleri’nde Marksistler, Hıristiyan kiliselerine sızdılar ve eğitim dönemleri boyunca rahipleri ve papazları yanlış eğiterek, daha sonra ülke çapında dini daha geniş ölçekte etkilemeye devam ederek seminerlere girdiler.
Üst düzey Komünist Parti üyesi Manning Johnson, Temmuz 1953’te Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi önünde verilen ifadede şunları söyledi:
“Dini örgütlere sızma taktiği Kremlin tarafından belirlendikten sonra, ‘yeni çizgiyi’ uygulamanın gerçek mekaniği, Komünist ajanların kiliseye sızması ve kilisenin içinde faaliyet göstermesi yoluyla dinin yok edilmesinin çok daha hızlı ilerleyebileceğini keşfettikleri, Rusya’daki yaşayan kilise hareketinin genel deneyimlerini takip etmek meselesiydi. …
Genel olarak fikir, dinsel düşüncenin vurgusunu maneviyattan maddiyata ve siyasete çevirmekti – elbette siyaset, iktidarı fethetme komünist doktrinine dayanan siyaset anlamına geliyordu. Ruhun ve ruhani meselelerin üzerinde durmak yerine, yeni ve ağır vurgu, temelde Komünist “acil talepler” programına götüren meseleleri ele almaktı. Elbette bu sosyal talepler öylesine bir doğaya sahipti ki, onlar için savaşmak, mevcut toplumumuzu zayıflatacak ve onu Komünist güçlerin nihai fethine hazırlayacaktır.” [6]
Bulgarlı tarihçi Momchil Metodiev, Bulgar Komünist Partisi’nin Soğuk Savaş dönemi arşivlerinde kapsamlı bir araştırma yaptıktan sonra, Doğu Avrupa komünist istihbarat ağının, uluslararası dini örgütleri etkilemek ve onlara sızmak için Parti dini komiteleriyle yakın işbirliği yaptığı gerçeğini ortaya çıkardı.
Küresel ölçekte, Doğu Avrupa’da komünizmin sızdığı bir örgüt, Dünya Kiliseler Konseyi (WCC) idi. 1948’de kurulan WCC, dünya çapında bir kiliseler arası Hıristiyan örgütüdür. 1948’de kurulan WCC, dünya çapında bir kiliseler arası Hıristiyan örgütüdür. Üyeleri arasında, 150 farklı ülkeden yaklaşık 590 milyon insanı temsil eden çeşitli ana Hristiyan biçimlerinden kiliseler bulunmaktadır. Dolayısıyla WCC, dünya dini çevrelerinde önemli bir güçtür. Aynı zamanda Soğuk Savaş sırasında komünist ülkeleri üye kabul eden ve onlardan mali destek alan ilk uluslararası dini organizasyondur.
1969’da yayınlanan bir KGB dosyasına dayanarak, Cambridge Üniversitesi profesörü ve tarihçi Christopher Andrew, Soğuk Savaş sırasında beş KGB ajanının WCC’nin politikaları ve operasyonları üzerinde gizli bir etki yaratarak WCC Merkez Komitesinde yer aldığını yazdı. 1989’dan yayınlanan bir KGB dosyası, KGB tarafından kontrol edilen bu ajanların, komitenin sosyalist amaçlarla uyumlu, halka açık metinler yayınlamasını sağladığını gösteriyor. [8]
1975’te, Leningrad metropolü Rus Ortodoks piskoposu Nikodim (doğum adı Boris Georgievich Rotov), WCC’nin altı başkanından biri olarak seçildi. Kıdemli bir KGB ajanı olan Nikodim, 1978’deki ölümüne kadar bu pozisyonda üç yıl görev yaptı. [9]
Bir başka zafer de Bulgar komünist casusu Todor Sabev’in 1979’da WCC’nin genel sekreter yardımcısı olarak seçilmesiydi. Sabev 1993’e kadar görev yaptı.
Doğu Avrupalı komünistlerin kiliselere nasıl sızdığını ve onları manipüle ettiğini bilerek, WCC’nin üyelerinin muhalefetine rağmen Ocak 1980’de Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği-Yurtsever Cephesi’ne (ZANU-PF) bağışta bulunmakta neden ısrar ettiğini anlamak zor değil. ZANU-PF, misyonerleri öldürdüğü ve ticari uçakları düşürdüğü bilinen kötü şöhretli bir komünist gerilla grubuydu.
WCC’ye ayrıca Çin Hristiyan Konseyi aracılığıyla ÇKP tarafından da sızıldı. Konsey, komünist Çin’in WCC’deki tek resmi temsilcisidir, ancak yine de, parasal ve diğer etkiler nedeniyle, WCC yıllardır ÇKP’nin çıkarlarıyla uyumlu olmuştur.
WCC genel sekreteri 2018’in başlarında Çin’i resmen ziyaret etti ve Aralarında Çin Hıristiyan Konseyi, Çin’deki Protestan Kiliseleri, Ulusal Üçlü Vatansever Hareketi Ulusal Komitesi ve Din İşleri Devlet İdaresi’nin de bulunduğu parti kontrolündeki birçok Hıristiyan örgütle bir araya geldi. Çin’de resmi olmayan Hristiyan grupların (yeraltı kiliseleri) üye sayısı resmi olanlardan çok daha fazla, ancak WCC delegeleri Pekin ile sürtüşmeyi önlemek için resmi olmayan Hristiyan gruplarla görüşme ayarlamadı.
b. Dini Kısıtlamak
Komünist sızma Batı’da her yerde mevcuttur ve dinler, Tanrı’yı karalayan ideolojiler ve davranışlar tarafından bozguna uğratılmıştır. ‘Kilise ile devletin ayrılması’ ve solcu ‘politik doğruluk’ gibi fikirler, dürüst, ortodoks dinleri marjinalleştirmek ve sabote etmek için kullanıldı.
Amerika Birleşik Devletleri Tanrı’nın altında tek bir ulus olarak inşa edildi. Tüm ABD başkanları, yemin ettiklerinde bir elini İncil’e koyuyor ve Tanrı’dan Amerika’yı kutsamasını istiyor. Günümüzde, dindar insanlar tanrısal olandan farklı davranışları, fikirleri ve politikaları eleştirdiklerinde veya kürtaja veya eşcinselliğe karşı çıktıklarında, Birleşik Devletler’deki komünistler veya militan Sol saldırıya geçiyor. “Kilise ve devletin ayrılmasını” dinin siyasetle hiçbir ilgisi olmaması gerektiğini söylemek için kullanırlar ve bu nedenle, Tanrı’nın iradesini ve ilahi olanın insan davranışına getirdiği sınırlamaları kısıtlamaya çalışırlar.
Binlerce yıldır, ilahi varlıklar kendilerini onlara inananlara tanıttılar. Doğru inançlara sahip sadık insanlar, geçmişte toplumun çoğunluğundan sorumluydu ve sosyal ahlak üzerinde son derece olumlu bir etkiye sahipti. Bugün insanlar kilisede sadece Tanrı’nın iradesi hakkında konuşabiliyor. Kilise dışında, Tanrı’nın insan davranışına ilişkin parametrelerini zayıflatma girişimlerini eleştiremez veya bunlara direnemezler. Din, toplumun ahlakını sürdürmedeki işlevini neredeyse yitirdi ve sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde ahlak, heyelan gibi çöktü.
Son yıllarda, siyasi doğruluk yeni zirvelere, Hıristiyanlık üzerine kurulmuş bir ülkede insanların Mutlu Noeller demekten çekinme noktasına kadar yükseltildi, çünkü bazıları bunun siyasi olarak yanlış olduğunu ve Hıristiyan olmayanların duygularını incittiğini iddia ediyor. Benzer şekilde, insanlar Tanrı’ya olan inançlarından açıkça bahsettiklerinde veya Tanrı’ya dua ettiklerinde, bazıları bunun inançsızlar da dahil olmak üzere başka inançlara sahip insanlara karşı ayrımcılık olduğunu iddia ediyor. Gerçek şu ki, tanrılarına saygı da dahil olmak üzere tüm insanların inançlarını kendi yöntemleriyle ifade etmelerine izin verilmelidir ve bunun ayrımcılıkla hiçbir ilgisi yoktur.
Artık okullarda, doğru inançları ve geleneksel değerleri içeren sınıfların öğretilmesine izin verilmiyor. Bilim, ilahi olanın varlığını henüz kanıtlamadığından, öğretmenler Yaratılış’tan bahsetmiyorlar. Bilim de ateizmi ve evrimi henüz kanıtlamadı – ancak bu teoriler okullarda gerçek olarak öğretiliyor.
3- Komünizmin Çarpık Teolojisi
Geçtiğimiz yüzyılda, komünist düşünce din dünyasını kasıp kavurarak ruhban sınıfını alt üst etti ve Ortodoks dinlere sızıp, onları kurnazca yozlaştırarak çeşitli çarpıtılmış teolojilere geçerlilik kazandırdı. Ruhban sınıfı, kutsal metinleri kaprislerine göre utanmadan yorumladı ve ortodoks dinlerden aydınlanmış varlıkların bıraktığı doğru öğretileri çarpıttı. Özellikle 1960’larda, “devrimci teoloji”, “umut teolojisi”, “siyasal teoloji” ve Marksist düşünceye doymuş diğer çarpık teolojiler din dünyasında kaos ekmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılda birçok Latin Amerikalı rahip, Avrupa ilahiyat okullarında eğitim gördü ve komünist eğilimler tarafından değiştirilen yeni teolojik teorilerden derinden etkilendi. 1960’lardan 1980’lere kadar Latin Amerika’da “kurtuluş teolojisi” yaygındı. Ana temsilcisi Perulu rahip Gustavo Gutiérrez’di.
Bu düşünce okulu sınıf savaşını ve Marksist düşünceyi doğrudan dine getirdi ve Tanrı’nın insanlığa olan şefkatini, yoksulların özgür olması gerektiği ve böylece dindarların yoksulların eşit statüye ulaşabilmesi için sınıf savaşına katılmaları gerektiği şeklinde yorumladı. Musa’nın, Yahudileri Mısır’dan çıkarması için Tanrı’nın talimatını, Hıristiyanlığın yoksulları özgürleştirmesi gerektiği inancının teorik temeli olarak kullandı.
Kurtuluş teolojisi, Küba Komünist Partisi lideri Fidel Castro tarafından büyük övgüyle karşılandı. Geleneksel Katolik Kilisesi bu sözde yeni ortaya çıkan ilahiyatların yayılmasına direnmiş olsa da, 2013 yılında atanan yeni papa, Gutiérrez’i 12 Mayıs 2015’te Vatikan’da bir basın toplantısına ana konuk olarak katılmaya davet etti ve böylece günümüz Katolik Kilisesi’nin zımnen razı olduğunu ve kurtuluş teolojisini desteklediğini gösterdi.
Dünyanın çeşitli yerlerinde, “siyah kurtuluş teolojisi”, “feminist teoloji”, “liberal teoloji”, “eşcinsel teoloji” ve hatta “Tanrı’nın Ölümü teolojisi” gibi kurtuluş teolojisine benzer pek çok yeni teoloji ortaya çıktı. Bu çarpık teolojiler, dünya çapında Katolik, Hristiyan ve diğer ortodoks inançları büyük ölçüde bozmuştur.
1970’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde, kendisini Lenin’in reenkarnasyonu olarak adlandıran, kötü şöhretli İsa Müritleri Tapınağı’nın (kısaca Halklar Tapınağı) lideri Jim Jones, Marksizm-Leninizm ve Mao Zedong Düşüncesi’nin orijinal öğretilerini kült doktrini olarak belirledi. Komünist ideallerine ulaşmak için Amerika Birleşik Devletleri’nde din değiştirdiğini iddia etti. Tarikata karşı iddiaları araştıran Amerikalı kongre üyesi Leo Ryan’ı öldürdükten sonra Jones, kaçmasının zor olacağını biliyordu, bu yüzden acımasızca takipçilerini toplu intihara zorladı. Kendisiyle intihar etmek istemeyenleri bile öldürdü. Sonunda dokuz yüzden fazla insan öldü. Tarikat, dini grupların itibarını zedeledi ve insanların Ortodoks dinlere olan dürüst inancını olumsuz yönde etkiledi. Dolayısıyla, genel olarak Amerikan halkı üzerinde ciddi bir olumsuz etkisi oldu.
4. Dini Kargaşa
1958’de yayınlanan Çıplak Komünist adlı kitap, komünistlerin Birleşik Devletleri yok etme görevlerindeki 45 hedefi listeliyor. Listedeki 27 numara şöyle diyor: “Kiliselere sızın ve açığa çıkan dini “sosyal” din ile değiştirin. İncil’i gözden düşürün. … ” [10]
Binlerce yıldır din, Batı dünyasının önemli bir temel taşı olmuştur, ancak son nesillerde komünist hayalet bu kutsal kurumu tanınmayacak kadar çarpıttı. Özellikle üç ortodoks din – Hristiyanlık, Katoliklik ve Yahudilik (birlikte vahiy dinler olarak anılır) – komünist hayalet tarafından değiştirilmiş ve kontrol edilmiş ve orijinal biçimlerindeki işlevlerini kaybetmişlerdir. Komünist ilke ve kavramlarla kurulan veya şeytani bir şekilde değiştirilen yeni mezhepler, komünist ideolojinin daha da doğrudan ilan edilmesi haline geldi.
Bugünün kiliselerinde birçok piskopos ve rahip, sapkın teolojiyi vaaz ederken, takipçilerini yozlaştırıyor ve ardı arkası kesilmeyen bir dizi skandalla onlarla düşüp kalkıyor. Pek çok inanan, karakterlerini geliştirmeye ya da ilahi olana yaklaşmaya yönelik gerçek bir bağlılıktan ziyade, alışkanlık uğruna, hatta bir eğlence ya da sosyal yaşam biçimi olarak kiliseye gidiyor.
Dinler içeriden bozuldu. Sonuç, insanların dinlere olan güvenlerini ve ilahi olana doğru inançlarını kaybetmesidir. Sonuç olarak, inançlarından vazgeçerler. Eğer insan inanmazsa, o zaman ilahi olan onu korumayacak ve nihayetinde insanlık yok edilecektir.
Doktrinin değişmesi ve inancın kutsallığı içeriden ve dışarıdan saldırıya uğradığında, din adamları bile kilisenin bütünlüğünü daha da aşındıran aşağılık uygulamalara boyun eğiyorlar.
2002’de The Boston Globe, Katolik rahiplerin çocukları cinsel istismarıyla ilgili bir dizi rapor yayınladı. Soruşturma, birkaç on yıldan fazla bir süredir, 250’ye yakın Boston rahibinin çocukları taciz ettiğini ve kilisenin, bunu örtbas etmek amacıyla, din adamlarını polise haber vermek yerine bir bölgeden diğerine kaydırdığını ortaya çıkardı. Rahipler yeni yerlerinde çocukları taciz etmeye devam ederek daha fazla kurban yarattı.
Benzer ifşaatlar hızla Amerika Birleşik Devletleri’ne yayıldı ve İrlanda, Avustralya gibi Katoliklerin bulunduğu diğer ülkelerdeki rahiplere kadar uzandı. Diğer dini gruplar, Roma Katolik Kilisesi’nin yolsuzluğunu kamuoyuna duyurmaya başladı.
Sonunda halkın baskısı, II. Saint John Paul’u skandalları ele almak için Vatikan’da bir konferans için kardinalleri toplamaya zorladı. Görüşmenin ardından kilisenin idari yapısının yeniden düzenleneceğini ve cinsel suç işleyen rahiplerin aforoz edileceğini belirtti. Kilise bugüne kadar ihlallere karşı 2 milyar dolardan fazla ödeme yaptı.
Dini yozlaşma, diğer Hıristiyan mezheplerinde ve dünyadaki diğer inançlarda yaygındır. Çin’de din, ÇKP tarafından kontrol edilir ve Parti Devleti genelinde bulunan aynı suistimallere meyillidir. Rahipler ve Taocu rahipler, Budalara ve geleneksel Çin tanrılarına olan inançlarından yararlanarak inananların parasını hızla zimmetine geçirerek dini bir işe dönüştürdüler. Dini törenler ve tütsü yakma ücretleri on binlerce doları bulabilir.
Tanrılara olan dürüst inanç azalırken, yüzeyde daha muhteşem görünen daha fazla kilise ve tapınak inşa edildi. Gerçekten de kendisini geliştiren öğrenciler bulmak zor ve daha zordur. Pek çok tapınak ve kilise, kötü ruhlar ve hayaletler için toplanma yerleri haline geldi ve Çin’deki tapınaklar, keşişlerin maaş kazandığı ve Budist ve Taocu başrahiplerin CEO olarak başkanlık ettiği ticarileştirilmiş turistik yerlere dönüştü.
Çin’deki Parti onaylı beş din, orijinal inançları çarpıtmak ve Parti’nin ateist ideolojisine hizmet etmek için örgütlere dönüştürüldü. Çin’de Budizm, manevi gelişim uygulaması için bir topluluk olarak karakterini kaybetti. ÇKP’yi öven ve onu tanrıları olarak gören politikacı-keşişlerle dolu.
Çin Budist Derneği başkan yardımcısı Çin Komünist Partisi’nin 19. Kongre raporuna atıfta bulunarak şunları söyledi: “19. Kongre Raporu, çağdaş Budist kutsal kitabıdır ve ben onu üç kez elle kopyaladım.” Ayrıca, “Çin Komünist Partisi bugünün Buda’sı ve Bodhisattva’sıdır ve 19. Kongre Raporu, Çin’deki çağdaş Budist kutsal kitabıdır ve Komünist Partinin inancının parlayan ışınlarıyla parlamaktadır” dedi. Diğer rahipler, Budist inananları, başkan yardımcısının örneğini izlemeye ve aydınlanmayı deneyimleyebilmeleri için 19. Kongre raporunu “dindar bir yürekle” kopyalamak için kutsal metinleri elle kopyalama yöntemini uygulamaya çağırdılar. [11]
Bin yıldan fazla bir süredir dünyanın dört bir yanındaki piskoposlar doğrudan Vatikan tarafından atandı veya tanındı. Daha önce Çin bölgesinde Vatikan tarafından tanınan otuz kadar piskopos ÇKP tarafından kabul edilmedi. Aynı şekilde, Vatikan ve Çin’de ona sadık Katolikler (özellikle gizli inananlar) Komünist Parti tarafından atanan piskoposları kabul etmediler. Bununla birlikte, ÇKP’nin uzun bir zorlama ve ayartma döneminin ardından, 2018’de papa, daha önce Vatikan tarafından aforoz edilen ÇKP tarafından atanan yedi piskoposu tanıdı. Eleştirmenler, kilisenin otoritesini totaliter bir rejimle paylaşma hareketinin dünyanın geri kalanını etkileyebilecek tehlikeli bir emsal oluşturacağına inanıyordu. Kilise, amacı inananların ahlaklarını yükseltmelerine, Tanrı’ya yaklaşmalarına ve sonunda Cennete dönmelerine olanak sağlamak olan bir inanç topluluğudur. İnsan dünyasında Tanrı’ya karşı isyan eden kötü bir hayaletle anlaşmalar yapıldığında, ÇKP’nin piskoposlar ayarlamasına ve atamasına ve böylece Çin’deki on milyonlarca Katolik’in inancıyla ilgili meselelerin sorumluluğunu üstlenmesine izin verildiğinde, Tanrı bu konuya nasıl bakardı? Çin’deki on milyonlarca Katolik için gelecekte neler olacak?
Çin’de komünizm hayaleti, geleneksel kültürü yok eden ve toplu katliam ve terör yoluyla inancı ezen siyasi bir tiksinti yarattı. ÇKP’nin ateist zulmü ve geleneği yok edişi, ilahi olanla insan bağlarını zorla kesmeyi amaçlamaktadır ve Çin’i ahlaki çöküşün içine atmıştır.
Batıda ve dünyanın diğer bölgelerinde, aldatma ve sızma, dürüst dinlerin yozlaşmasına ve şeytanlaştırılmasına yol açarak, insanların kafalarını karıştırıp yanıltarak ortodoks inançlarından vazgeçmelerine neden oldu. İlahi olana karşı isyanında, komünizmin hayaleti dünyamızı yöneten şeytan gibi davranıyor. İnsanlık ilahi olanla ilgili bilgisini ve bağlantılarını kaybetmeye devam ederse, kurtuluş umudu kalmayana kadar insan hayaletin kontrolü altına girecektir.
Güncellenme tarihi 22 Nisan 2020
Seriyi buradan okuyabilirsiniz: Komünizm Hayaleti Dünyamızı Nasıl Yönetiyor?
Referanslar
1- Karl Marx, Dimitry V. Pospielovsky’de aktarıldığı gibi, Marksist-Leninist Ateizm ve Sovyet Din Karşıtı Politikalarının Tarihi: Teoride ve Uygulamada Sovyet Ateizminin Tarihi ve İnananları, Cilt. 1 (Londra: Palgrave Macmillan, 1987), 80.
2-ABD Kongre Kütüphanesi, “Lenin’den Mektubun Çevirisi” 17 Nisan 2020’de erişilen Rus Arşivlerinden Vahiyler. https://www.loc.gov/exhibits/archives/trans-ae2bkhun.html.
3- II. Patrik Alexy, Nathaniel Davis, çevirisi, Kiliseye Uzun Bir Yürüyüş: Çağdaş Rus Ortodoksluğunun Tarihi (Oxford: Westview Press, 1994), 89.
4- Choekyi Gyaltsen, Tenth Panchen Lama, Orta Tibet Yönetimi’nde aktarıldığı gibi: Bilgi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Panchen Lama’nın Kalbinden (Dharamsala, Hindistan: Orta Tibet Yönetimi, 2003 baskısı), 17 Nisan 2020’de erişildi. http://tibet.net/wp-content/uploads/2015/04/FROM-THE-HEART-OF-THE-PANCHEN-LAMA-1998.pdf.
5-Tsering Woeser, Yasak Bellek: Kültür Devrimi Sırasında Tibet, Susan T. Chen, çevrisi, Robert Barnett, ed. (Lincoln, NE: Potomac Books, Nisan 2020)
6-ABD Kongresi, Meclis, Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi. New York Şehri Bölgesinde Komünist Faaliyetlerin Araştırılması. 83rd Kongre, 1. oturum, 8 Temmuz 1953. https://archive.org/stream/investigationofcnyc0708unit/investigationofcnyc0708unit_djvu.txt.
7-Momchil Metodiev, İnanç ve Uzlaşma Arasında: Bulgar Ortodoks Kilisesi ve Komünist Devleti (1944–1989) (Sofya: Yakın Geçmişin Araştırmaları Enstitüsü / Ciela, 2010).
8- Christopher Andrew, “Brejnev’den Darbeye KGB Dış İstihbarat”, Wesley K. Wark, baskısı, Casusluk: Geçmiş, Bugün, Gelecek? (Londra: Routledge, 1994), 52.
9- Metodiev, “İnanç Arasında.”
10- W. Cleon Skousen, Çıplak Komünist (Salt Lake City: Ensign yayıncılık, 1958).
11- “Zhongguo Fojiao xiehui fuhuizhang:” Shijiu Da Baogao shi dangdai Fojing Wo yijing shouchao san bian “” 中國 佛教 協會 副 會長 : 十九 大 報告 是 當代 佛經 我 已 手抄 三遍 [“Çin Budist Derneği Başkan Yardımcısı: “Çin Komünist Partisinin 19. Kongre Raporu Çağdaş Budist Kutsal Yazısıdır, Ben Onu Üç Kez El Kopyaladım”] Stand Haberleri, 13 Aralık 2017. [Çince]
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.