ABD’nin Dramı
“Algı, gerçeği şekillendirir”
ABD’nin önlenemez düşüşünü geri çevirmesi bundan böyle zor görünüyor. Bu saatten sonra eğer ABD ulusal bütünlüğünü koruyabilirse bu büyük başarıdır. Ulusal bütünlüğün yanı sıra Amerika kıtasında hakimiyet kurması ve sürdürmesi ise mükemmel bir sonuçtur. Sanırım ABD de bunu hedefliyor bundan böyle.
Ülkesi içinde yeniden yapılanma, eskiyen yönlerini yenileme, devlette acil bir restarasyon ve kıta Amerika’sında hakimiyet kurmak. “Bundan iyiyisi Şam’da kayısıdır” ancak.
Trump hükümeti adı henüz konmamış yeni bir “James Monroe Doktrini” uygulamak peşindedir ki James Monroe Doktrini eski ABD devlet başkanı Monroe’nin 1823 yılında ABD dış politikasını belirleyen doktrindir. Doktrin, ‘Amerika Amerikalılarındır’ ilkesine dayanır. Avrupalılara ve tüm dünyaya: “Siz Amerika kıtasından uzak durun biz de Avrupa kıtasından uzak duralım.” demek anlamına gelen bir politika uygulama niyetidir.
İşte bu günlerde tıpkı o günlerdeki gibi benzer politika uygulamak istiyor ABD; ya da uygulamak zorunda kalıyor. Zira gücü o kadarına ancak yetecek bu gidişle. Zira o tarihlerde (1823) de öyle idi. Ne zaman ki yeniden güçlenir, o vakit dünya sahnesine tekrar çıkar.
Fakat bu günlerde ABD içine ve kıtasına geri çekilmek durumundadır. Şu anda ABD hükümeti, bütçe geçmediği için kapalı. New York’ta üç milyon yemek kuponu dağıtmak bile tehlikeye girdi. Havalimanlarında uçak kontrolörlerinin parasını yolcular ödüyor, uçabilmek için. Ulusal muhafızlar bir çok eyalette şehre inmiş asayiş sağlamaya. 38 trilyon borç ile ABD dünyanın en borçlu ülkesidir. Sadece bu borcun faizini ödemek bile ayrı bir mesele.
ABD doları yaşanan tüm ekonomik, siyasi krizlerden dolayı tarihin en itibarsız döneminde ve her an karşılıksız dolara dayalı finans sistemi patlama riskiyle karşı karşıya. Elbette dünya hakimiyeti öyle kısa sürede kurulamadığı gibi, kısa sürede de bitmiyor. Bu bir süreç meselesidir. Önemli olan sürecin savaşlı mı savaşsız mı çözüleceğidir.
ABD dünya liderliğini kaybediyor. Yaşananlar onun sancılarıdır. Bu duruma nasıl gelindiği ayrı ve uzun bir yazı konusudur. Ancak şu kadarını şimdilik bilelim: konfor, rehavet duygusu, hesapsız para harcama, yolsuzluklar, hesapsız askeri operasyonlar, İsrail ve Avrupa’nın korunma maliyeti, kontrolsüz göç ve uyuşturucu etkisi ABD’yi bu konuma getiren sebeplerin başlıcalarıdır.
Dediğimiz gibi ulusal bütünlüğünü koruyabilirse büyük başarıdır ABD için bundan böyle. Ve tabii ülkesindeki yenilenme ve devleti yeniden şekillendirme sorunsalı da vardır ayrıca. Ülkesini içeride dizayn edebilirse ve üzerine Amerika kıtasında Grönland’ın, Panama Kanalının, Arktik bölgesinin ve Güney Amerika’nın kontrolünü eline geçirebilirse ABD için büyük başarı sayılır.
Gerisi, yani dünyanın diğer bölgelerinde bir hakimiyet arama ve devam ettirme çabası ise sadece uzatmaları oynamaktan ve ABD için kaynak israfından başka bir şey değildir.
Bence Trump yönetimi de bunun farkında ve ona uygun adımlar atıyor. Avrupa’nın güvenliğinden çekilmesi, İsrail’i barışa zorlaması ve Rusya – Çin ile anlaşma zemini araması, yeni ticari ortaklıklar peşinde gitmesi, farklı gümrük tarifeleri uygulamaya çalışması bunun bariz örnekleridir. Yoksa eskisi gibi güç kullanarak çözme yöntemi pahalı ve getirisi pek olmayan bir yöntemdir.
Tabii Trump yönetiminin bu politikasına, ABD müesses nizamı, küreselciler, savaş lobisi, siyonistler ayak diremektedir. Trump’ın asıl mücadele vermesi gereken onlardır.