Avrupa ülkeleri, artan göç baskıları, terör tehdidi ve bölgesel çatışmalar nedeniyle Schengen Bölgesinde iç sınır kontrollerini tekrar başlattı.
Uzmanlar, Schengen’in kurulduğu dönemde dış tehditlerin bugünkü kadar belirgin olmadığını söylüyor. İlk olarak 1985 yılında Belçika, Fransa, Almanya, Lüksemburg ve Hollanda, anlaşma imzalayarak sınır kontrollerinin kaldırılmasını sağladı. Sonrasında Schengen alanının 29 ülkeye kadar genişlemesiyle 450 milyondan fazla insan serbestçe seyahat etmeye başladı.
Göç krizi ilk olarak 2015’te Avrupa ülkelerini alarma geçirdi. O dönemde Avrupa’ya ulaşan milyonlarca göçmen, dış sınırların yetersiz olduğunu ortaya koydu.
Ardından, Rusya-Ukrayna savaşı güvenlik kaygılarını artırdı. Ülkeler, sınırlarını korumak için yeni önlemler aldı. Örneğin Polonya, Almanya sınırında kontrol noktaları kurdu. Ayrıca, Litvanya da sınır güvenliğini sıkılaştırdı. Bunun sonucunda, Schengen Bölgesinde serbest dolaşım ilkesi zayıfladı. Üye devletler, kamu düzenini sağlamak için sınırları yeniden açtı.
Ancak, yasa dışı göç ve terör tehdidi arttıkça ülkeler sınır güvenliğini tekrar öne çıkardı ve kontroller yeniden başladı. Buna ek olarak, üye devletler kendi güvenliğini öncelikli tutarken, Avrupa Komisyonu Schengen’in korunması için çalışmalar yapıyor.
Avrupa ülkeleri, güvenlik ve göç krizlerine karşı sınırlarını koruma çabalarını artırıyor. Bu gelişmeler, Schengen Bölgesi’nde yeni sınır kontrollerinin kalıcı olabileceğine işaret ediyor.
Schengen Sınır Kodu, ülkelerin geçici sınır kontrolü yapmasına ve böylece kriz anında hızlı hareket etmesine izin veriyor. Gelecekte bu geçici önlemler kalıcı hale gelebilir ve bu gelişme, Avrupa’nın entegrasyon sürecini zayıflatabilir.
Sonuç olarak, Schengen’in özgür seyahat hayali sınandıkça, Avrupa’daki sınırlar yeniden önem kazandı. Uzmanlar, Schengen sisteminin mevcut koşullara uyum sağlaması gerektiğini belirtiyor. Aksi takdirde, serbest dolaşım ve Avrupa bütünleşmesi zarar görebilir.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.