Bilim O Kadar da Bilimsel mi?

ADEK BERRY Getty Images

Hepimiz, günümüz toplumunun teknolojik anlamda çok ileri bir seviyede olduğuna inanıyoruz. Birçok insan bu durumun inanılmaz bir başarı olduğunu düşünüyor olabilir. Gelinen noktayla gurur duyan ve bilimi artık yenilmez gibi gören kişilerin sayısız da çok fazla.

Peki acaba bilim o kadar da güvenilecek bir şey mi? Körü körüne onun peşinden gitmek ne kadar doğru?

Aslında birçok bilim adamı, bilimin o kadar da bilimsel olmadığını artık kabul ediyor. En kötüsü herhangi bir şeyin bilimsel olarak ispatlanmadığı müddetçe yok sayılması veya batıl inanç gibi görülmesi. Bilim dünyasının kendisine has çok ağır bir bürokrasisi var. Çok hızlı ilerliyormuş gibi görünen bilim aslında emekliyor olamaz mı?

Üstelik verdiği zararlar çok ciddi. Fabrikalar, zehirli atıklar, radyasyon, silahlar. Buzullar, su, toprak, hava tükeniyor….. Ona o kadar çok inanıyoruz ki nasıl olsa ilerde bütün bunlara da bir çözüm bulurlar diye düşünüyoruz: ‘‘Ne olacak canım! Zaten o zamana kadar başka gezegenlere gitmiş oluruz’’ diyen de çok.

Bize yıllardır evrim teorisini benimseten bilim dünyası, şimdi onun temel kusurlarını ifşa ediyor. Türler arasındaki geçiş süreçlerini açıklayamamış olan ve bu anlamda büyük boşuklara sahip olan teori bir kenara atılmak üzere. Açlıkla, terörle, savaşla meşgul olan dünya insanları bunu pek umursamıyordu bugüne kadar belki de.

Günümüzde aynı bilim tarafından okyanusların derinliklerinde yüz binlerce yıl önce inşa edilmiş muhteşem binalar, yapılar keşfedildi. Fakat bize bugüne kadar anlatılanlara göre, bizler o zamanlar yoktuk bile.  Belirli anlamlarda büyük bir rant kapısı haline gelmiş olan bilim, çoğu zaman gerçek amacına göre davranmayabiliyor sanki. Bilime inanmak kötü birşey olmayabilir, kötü olan şey onu mutlaklaştırmak.

Gabonda bulunan reaktör. Nasa’nın ”parmak izi tekniği” kullanılması sonucu, reaktörün devrede olduğu 2 milyar yıl önce de insanların orada var olduğu tespit edilmiştir.

Bunlar gibi çok sayıda örnek var. Bu gibi örnekler bilim adamları tarafından ‘‘tarih öncesi kültüre’’ ait bulgular olarak isimlendiriliyor. Ne olduklarını veya nasıl olduklarını hala anlamıyorlar. Mesela 260 milyon yıl yaşındaki bir fosilin üzerindeki ayak izi bir muamma. Mısırdaki bir piramidin yüz binlerce yıl önce nasıl yapılmış olduğu, Nasa’nın Afrika’da bulduğu 2 milyar yaşındaki reaktörün nasıl inşa edildiği muamma. Hindistan’da bulunan dökme bir sütun o kadar şaşırtıyor ki, bugüne kadar paslanmayan bu sütunu bugünün teknolojisiyle bile inşa etmek imkansız gibi.

İnsanın aklına şöyle sorular geliyor: kendimizi daha iyi anlayabilmek için düşünme biçimimizi azıcık ta olsa değiştirmeli miyiz acaba? Mesela eskiden Çin tıbbı o kadar ilerlemiş ki, iğne veya ameliyata ihtiyaç duymadan insanları tedavi edilebilmeye başlamış. İnsan vücudundaki enerji kanallarını keşfeden antik Çin tıbbı, çok farklı yöntemler ile hastalıkları iyileştirebiliyormuş. Bu belki de bize şunu gösteriyor: Farklı mantaliteler ve farklı çıkış noktaları bilimin çok daha farklı bir şekilde ilerlemesini sağlayabilir.

Biz çok ileri bir seviyede olduğumuzu düşünüyoruz. Ama günümüzde keşfedilen şeyler sanki birazcık tersini söylüyor gibi.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.