Chefchaouen ve Mavi Düş Denizi
Fas’ın kuzeybatısında yer alan küçük şehir Chefchaouen’e (Şafşavan) giden otobüsü zorla bulmuştum ama yanımdaki koltuk boş gittim. Nasıl yer yoksa? Yorgun olmama rağmen yol boyu gördüğüm manzaralar çok güzel olduğu için uyumak istemedim. Yemyeşil, muazzam güzellikteki tepecikler ve gölcükler arasından gökkuşağı ile birlikte süzülüyor, hayallere dalıyordum.
Akşam güneş batarken artık dayanamayıp uyumuşum. Saat 21.00 gibi kasabaya vardık. Küçük otogarına iner inmez görevli olduğunu söyleyen biri geldi ve ‘’taksi ister misiniz?’’ diye sordu.
Kolluk gibi bir şey takmıştı. Hiç uğraşmamak için tamam dedim. Küçük bir minibüse beni ite kaka bindirdiler. Yanıma 3 kişi hızla bindi. Çok telaşlılardı ve kendi aralarında arapça bir şeyler konuşuyorlardı.
Arabayı kullanan direkt gazladı. Bir an için ‘‘acaba bunlar beni kaçıracak mı diye?’ düşündüm refleks olarak ve şoföre hemen durmasını söyledim. Bir an için panik havası oldu arabanın içerisinde, ‘‘sakin ol! sakin ol!’’ diyerek hemen durdular.
Kısa bir konuşma geçti aramızda. Sen bizi yanlış anladın, biz burada çalışıyoruz falan diyorlar sürekli. Polislik bir durum olmasından korktular sanırım çünkü sonradan anladım ki marihuana satmak istiyorlarmış bana. Yok, kullanmıyorum deyince bayağı hayal kırıklığına uğradılar.
Otelin önüne geldiğimizde içlerinden birisi benimle indi. Bahşiş istiyor bir de. Vermedim tabii ki, doğrudan yukarı çıktım.
Chefchaouen nasıl anlatılır bilmem. Herkesin görmesini isterim burayı. Çok güzel bir yer, masmavi bir yer.
Daha pis bekliyordum, düşündüğümden çok daha temiz çıktı sokakları.
Kaldığım pansiyonun geceliği 15 dolardı. Konforlu olmasa da idare ederdi. Sabah kendimi dışarı attığımda mis gibi bir dağ havası ile karşılaştım. Biraz serindi. Her yanı dağlarla çevrili bir kasaba burası.
Sokaklarında kayboldum, fotoğraf çektim, oturdum, kedilerini sevdim. Yerel kahvaltısını denedim. Akşam Faslılarla beraber Afrika kupası final maçını izledik, çok zevkliydi. Maç penaltılara kaldı, hatta ben hiç bitsin istemedim. İnsanlarıyla sohbet ettim, ucuz ve lezzetli yemeklerinden yedim içtim.
Bu kasabanın mavi olması bir Yahudi geleneğinden geliyor. 1930’lu yıllarda buraya İspanya’dan gelen Yahudi aileler, kasaba duvarlarını maviye boyamaya başlamışlar ve yıllar geçtikçe oldukça ilginç bir doku ortaya çıkmış.
İki günün sonunda artık tekrar mecburen Fez’e dönmem gerekiyor.