Bunda Gülecek Ne Var?
Efkarlıyım abiler. Yedi iklim dört bucak yalpalıyorum, Afrika dahil.
Tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bayrakların yarıya indirilmesini talep ediyorum; çünkü o gitti.
Giden gelmiyor abiler, neden gelmiyor? Orası Muş mu, yolu yokuş mu? Neden haybeden kaybeden ben oluyorum hep? Giden de yarım kalmıyor mu, neyle tamamlanacak yokluğum? İçinden beni kesip çıkardığı fotoğraflarımızdaki boşluğumu ne yapacak şimdi? Yırtma yapıştırmayla başka birini mi ekleyecek, sululuk olsun diye sulu boyayla mı boyayacak eksikliğimi? Bütün bu sorulara yanıt bulmaktan korkuyorum, pas geçiyorum, vaz geçiyorum.
…
Esrarlıyım abiler, sırlar içinde kaldım; o gitti.
Onunla beraber içimden takriben yüz yetmiş iki kişi eksildi. Bütün dünyam ve güneş sistemim çöktü. Üçün beşin hesabında değilim ama kalbimin üç bölü dördü gitti. Oysa ki tüm kalbimle sevmiştim onu. Kalan dörtte biriyle ne yapacağım, hâlâ onu sızlıyorken?
Bana her şey onu hatırlatıyor, odamı kaplayan sessizlikte hep onun sesi var. Giderken lavaboda rujunu, tarağını, tarağında saçlarını bırakmış, bir de muhabbet kuşumuz Remzi’yi. Yok, tabii ki Remzi’yi lavaboda bırakmamış ama o da konuya dâhil. Remzi iki de bir “aşkım, aşkıım” diye sesleniyor; o öğretmişti bu kelimeleri. Bana Remzi onu hatırlatıyor, Remzi’de onun sesi var. Bir erkeğe bakıp onu düşüneceğimi, düşündükçe ağlayacağımı hiç düşünmemiştim.
…
Enkaz gibiyim abiler, o gitti. Bense o enkazın altından beni çıkarmasını bekliyorum bu darmadağınık evde. Biz bu aşkın malzemesinden çalmadık oysa, kolon falan da kesmedik; neden şimdi bu haldeyim? Daha geçenlerde söylediği sözler kulaklarımda : “Aşkım – yok bu kez Remzi’nin sesi değil – sensiz yapamam biliyor musun?” demişti, şimdi bensiz ne yapıyor acaba? Soyka kalasıca anasına dert mi yanıyor, Allah ne verdiyse bana mı verip veriştiriyorlar ikisi birden? Beni çekiştiriyorsa bu yine iyi, en azından adımı anıyordur, başka türlüsüne dayanamam.
Evet ne diyordum, “sensiz yapamam biliyor musun?” diyordu. O sırada ben merdivene çıkmış, yeni yıkanmış perdeleri asıyordum. Onun beli ağrıyordu; perdeleri mi kastetmişti acaba, sensiz yapamam derken? Kahretsin, hatıraları yanlış yerlere mi yerleştiriyorum yoksa? O varken her şeyin yeri belliydi, eliyle koymuş gibi bulurdu aradığım ne varsa. Zaten o yerleştiriyordu gerçi. Sadece çorapların yeri belli, nerede çıkardıysam oradadır. Ama ben kendimi yerimde bulamıyorum. Bıyıkları kesilen kediler dengelerini kaybeder, yönlerini bulamazlarmış; ben de öyleyim.
Heyhat, durum berbat abiler, olan oldu, biten bitti, o gitti. Camiden çıkınca ayakkabısını bulamayan bir hacı abi gibi hissediyorum kendimi; bir şeyler hep eksik, panik içindeyim. Kalabalık bir konferans salonunda elinde mikrofon, ayakta hararetli bir şeyler anlatırken fermuarının açık kaldığını dehşetle fark eden bir deprem profesörü kadar mahcubum. Uçak düşerken son paraşütü doksanlık bir ihtiyara kaptırmış, öyle kalakalmış, ne yapacağını şaşırmış bir ergen gibi umarsızım. Kalan hayatım bana bütün dişleri çürümüş, kararmış bir diş doktoru gibi korkunç bir gülümseyişle kahkaha atıyor sanki. Korkulu düşlerden uyanıp kabuslara dalıyorum, bir açık artırmada hayallerime müşteri çıkmıyor, satıyorum dünyayı, satıyorum saatt… satamıyorum.
…
Eyvahlar olsun abiler, o gitti.
Milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde üstelik. Bunu bana nasıl yaptı? Tamam, hatırladım; kapıyı çarptı ve gitti. Gitmenin usulünü biliyormuş, gitti. Ben olsam kapıyı çarpayım derken kapıya çarpar, bütün karizmamı yerle bir ederdim; öyle acemisiyim bırakıp gitmelerin. Ama o bunu başardı. Demek bunu uzun zamandır planlıyormuş; elini kapıya uzatmasıyla gitmesi bir oldu. İnsan bir durur, ardına bakar, gitme diye yalvarmasını bekler geride kalanın, biraz acıklı ve gücenik bakar. Oysa hiç pazarlık yapmadan gitti. Milletçe birlik ve beraberliğe, hadi birlikten vaz geçtim seviyeli bir beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde… Vatan haini!
…
Hayatta yanlış seçimlerim oldu abiler, herkes kadar. Olmayacak duaya okey demişliğim de olmuştur. Bu da onlardan biri olsa gerek .
O uğursuz seçim günü kapıyı çarpıp gitti, dönmedi. O da kendi seçimini yaptı sonuçta. Beni asla affetmeyecek biliyorum ama…
Ne olmuş yani onun sevmediği partiye oy vermişsem, bunda bu kadar kızacak ne var?