Yalçın Karatape: “4 Saatin Sonunda Acı Reçeteyi Vatandaşa Çıkaran Anlayışlarında Bir Değişim İradesi Olmadığını Gördük”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile 4 saat 15 dakika süren görüşmesinin ardından “Görüşmeye dört taleple gittik. Ancak dört saatin sonunda acı reçeteyi yine vatandaşa çıkaran anlayışlarında bir değişim iradesi olmadığını maalesef gördük” dedi. Bakan Şimşek ile 4 saat 15 dakika süren görüşmesinin ardından CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.Karatepe, şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen son görüşmede Sayın Genel Başkanımız, vatandaşın ekonomik sıkıntılarını gündeme getirmişti. Bunun üzerine partimizin ekonomideki önerilerini iletmek üzere Hazine ve Maliye Bakanı ile bir görüşme planlanmıştı. Bu kapsamda bugün Sayın Mehmet Şimşek ile görüşmemizi gerçekleştirdik. Öncelikle Sayın Bakan’a misafirperverliği için teşekkür ederim. Biz iktidarın milletin yaşadığı ekonomik yıkımdaki sorumluluğuna ortak olacak değiliz. Yine biz iktidarın bundan sonra yapacaklarına bir kredi açacak da değiliz. Biz temsil ettiğimiz kitlelerin haklarını savunmak, toplumun acil sorunlarını bizzat muhatabına iletmek ve bedeli ödeyenin vatandaş olmaması için bu görüşmeyi gerçekleştirdik. Yapıcı muhalefet anlayışıyla daha önce kamuoyuna açık olarak söylediğimiz şeyleri paylaştık.
DEĞİŞİM İRADESİ OLMADIĞINI GÖRDÜK
Görüşmede dört ana talep ilettik. Asgari ücrete ara zam, emekli aylıklarla ciddi şekilde artış yapılması, tarımsal desteklerin arttırılarak tarım kanununun öngördüğü şekilde yüzde bir oranında çiftçilere ödenmesi, bu kapsamda şimdiye kadar açıklanmış olan çay ve buğday gibi alım fiyatlarının güncellenmesi ve dördüncü olarak da ekonomide önemli sorunlardan birisi olarak gördüğümüz vergide adaletsizliğin giderilmesi. Biz bu önerilerimizi sunduk ve takipçisi olacağız. Görüşmeye dört taleple gittik. Ancak dört saatin sonunda acı reçeteyi yine vatandaşa çıkaran anlayışlarında bir değişim iradesi olmadığını maalesef gördük.
Uygulanmakta olan ekonomik programın Türkiye’de nasıl bir bölüşüm şoku yarattığını hepimiz çok yakından biliyoruz. En üst gelir grubunda yer alanların gelirlerinde ciddi şekilde artış olurken düşük gelirlilerin gelirlerinde bir gerilemenin olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla zenginlerin zenginleştiği, yoksulların yoksullaştığı bir dönemdeyiz. Uygulanan ekonomik politikanın temel hedeflerinden bir tanesi -ki bunu sık sık ekonomi yöneticileri açık olarak ifade ediyorlar- yurt içi talebin dengelenmesine yönelik tedbirlerin alınması. Oysa biz biliyoruz ki Türkiye’de talebin önemli bir kısmı üst gelir grubunda yer alanlardan kaynaklanmaktadır. Düşük gelir grubunda yer alan nüfusun neredeyse yarıya yakınının burada bir sorumluluğunun olmadığını biliyoruz. Örneğin nüfusun gelirden en fazla pay alan yüzde beşlik diliminin gelirinde meydana gelen artış, ülke nüfusunun yüzde 50’sinin gelirindeki artışın neredeyse yedi katı. Harcamalar açısından baktığımızda da aslında Türkiye’de paranın önemli bir kısmını üst gelir grubunda olanların yaptığını görüyoruz. Dolayısıyla talebi dengelemek için ya da baskılamak için düşük gelir grubunda yer alanların gelirlerindeki artışı; örneğin ücret artışlarının sınırlanması, emekli aylık artışların sınırlanmasının doğru olmadığını görüyoruz. Bunu da Sayın Bakan ile çok açık bir şekilde ifade ettik.
ASGARİ ÜCRETE ARA ZAM YAPILMASININ BİR ZORUNLULUK OLDUĞUNU İFADE ETTİM
Biz enflasyonun bu kadar yüksek seyrettiği bir dönemde, asgari ücretle yılın ikinci yarısında zam yapılmamasını şiddetle reddediyoruz. Bizim buna razı olmamız söz konusu değil. Çünkü yılın ilk beş ayında gerçekleşen yüzde 22 buçukluk enflasyon, haziran ayında çıkacak enflasyonu da düşündüğümüzde, neredeyse asgari ücret satın alma gücünün ilk altı ayda dörtte bir oranında azalacağını biliyoruz. Dolayısıyla bu artışın yapılmasının bir zorunluluk olduğunu Sayın Bakan’a ifade ettim. Benzer şekilde emekli aylıklarında bir artış yapılmasının da zorunlu olduğunu ifade ettim. Her ne kadar emekli aylık artışlarında, özellikle Bağ-Kur ve SSK emeklileri için yasadan gelen enflasyon kadar artışı yapmak zorunda olsalar da biz bunun yeterli olmadığını, bunun üzerinde bir artışın yapılmasını; refah payı olarak adlandırabileceğimiz örneğin ilk çeyrekte ortaya çıkan büyüme rakamı kadar bir ilave artışının yapılması gerektiğini söyledik. Ancak memur emeklileri açısından durumun çok daha olumsuz olduğunu da ifade ettik. Şöyle ki memur emekli aylıklarındaki artış, ‘enflasyon farkı artı sözleşmeden gelen’ diye bir ifade kullanılıyor biliyorsunuz. Dolayısıyla yılın ilk yarısında sözleşmeden gelen kısım, ilk altı ayda ortaya çıkacak enflasyon verisinden düşüldükten sonra ikinci altı aylık döneme denk gelen sözleşme farkı eklenecek. Böyle bir uygulamanın yapılması durumunda, aslında memurların ve memur emeklilerinin alacağı ücret artış oranı yüzde 20 gibi bir seviyede kalacaktır. Bunun yetersiz olduğunu ifade etmek isterim. Benzer şekilde geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanın bir açıklaması vardı, hatırlarsınız. Kamu çalışanlarına, memurlara seyyanen yapılan bir zam vardı. ‘Biz bunu aynen memur emeklilerine de uygulayacağız’ demişti. Ama maalesef üzerinden bir yıl geçmesine rağmen memur emeklilerine bunu uygulanmadığını biliyoruz. Bunun da uygulanması gerektiğini Sayın Bakan’a ifade ettiğimizi sizinle paylaşmak isterim.
2006 YILINDAN BUGÜNE KADAR 89,6 MİLYAR DOLARLIK DESTEĞİN ÇİFTÇİLERİMİZE SAĞLANMADIĞINI GÖRÜYORUZ
Benzer şekilde tarım konusundaki düşüncelerimizi paylaştık. Biz CHP olarak tarımın çok önemli bir konu olduğunu düşünüyoruz. Sadece tarım sektöründe çalışan milyonlarca çiftçimiz ve buradan geçimini sağlayanlarla sınırlı değil; tarımın bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu, bir ülkenin birincil amacının vatandaşlarının uygun maliyetle gıdaya erişebilmelerini sağlamak olduğunu bugün Sayın Bakan ile de paylaştım. Dolayısıyla tarımsal desteklerin bir maliyet unsuru olarak görülmemesini, aslında ulusal stratejinin bir aracı olarak görülmesi gerektiğini de ifade ettik. Ancak maalesef üzülerek görüyoruz ki şimdiye kadar iktidar tarafından sağlanan tarımsal desteklerin oranı, tarım kanununda belirtilen yüzde birlik seviyeye ulaşmamıştır. Biz görüşmeye gitmeden önce hesaplamasını yaptık. Ve 89,6 milyar dolarlık desteğin çiftçilerimize sağlanmadığını görüyoruz, 2006 yılından bugüne kadar. Ama ilginç bir biçimde bu desteklerin verilmediği dönemde ya da milli gelire oranı olarak eksik verildiği dönemde, Türkiye’nin tarımsal ithalata harcadığı paranın ne kadar olduğuna ilişkin verileri de Sayın Bakan’ın dikkatle bir kez daha sunduk.
ÇİFTÇİMİZDEN ESİRGEDİĞİMİZ PARAYI, YURT DIŞINDAKİ ÇİFTÇİLERE TRANSFER ETMİŞİZ GİBİ GÖRÜNÜYOR
Örneğin son 22 yılda biz 103 milyon buğday ithal ederek 29 milyar dolar, ayçiçeğinde son 22 yılda 14 milyon ton ayçiçeği ithal ederek 8 milyar dolar, pamukta 18 milyon ton ithal ederek 32 milyar dolar, çeltik ve pirinçte 6 buçuk milyon ton ithal ederek 3,2 milyar dolar, soyada 39 milyon ton ithal ederek 18 milyar dolar ödedik. Hatta şeker bile ithal ettik, 1,4 milyar dolar bunun için para ödedik. Bu rakamları alt alta yazıp topladığınızda yaklaşık verilmeyen tarımsal destek miktarına denk gelir. 90 milyarın bir miktar üzerinde bir tutarak denk gelir. Dolayısıyla bizim çiftçimizden esirgediğimiz parayı aslında biz yurt dışındaki çiftçilere bir anlamda transfer etmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla bunların iyileştirmesi gerektiğini, çiftçilerimize yeterli desteğin verilmesi gerektiğini söyledik. Biraz önce ifade ettiğim gibi, çay ve buğday fiyatı olarak açıklanan rakamların yetersizliğinden de Sayın Bakan’a bahsettik.
DÜŞÜK GELİRLİ VATANDAŞLARIN ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜNÜN ÇOK AĞIR OLDUĞUNU İFADE ETTİM
Önemli konulardan bir tanesi, Sayın Genel Başkanımız da bunu çok sık ifade ediyor, vergide adaletin sağlanması, vatandaşların ya da insanların ekonomik güçleriyle orantılı olarak vergi ödemesi konusundaki görüşlerimizi de paylaştık. Bugün Türkiye’deki vergi sisteminin adaletli olmadığını, aslında ödenen vergilerin ekonomik güçle ilişkili olmadığını, özellikle düşük gelirli vatandaşların üzerindeki vergi yükünün çok ağır olduğunu ifade ettim. Bu çerçevede Sayın Bakan’a düzenleme yapılması gerektiği konusunda bazı önerilerde bulundum. Örneğin, şu anda gelir vergisi dilimleri belirlenirken asgari ücret düşülerek belirlenmiyor. Her ne kadar asgari ücret, gelir vergisinden muaf olsa da dilimlerin hesaplanmasında asgari ücretin dikkate alınıyor olmasının vatandaşın bir üst gelir dilimine çıkma süresini kısalttığını, dolayısıyla ocak ayında aldığı maaşla aralık ayında aldığı maaş arasında ciddi bir fark olduğunu ifade ettim. Bu vergi dilimlerinin belirlenmesinde asgari ücret düşüldükten sonraki kısmın dikkate alınması gerektiğini ifade ettim.
VERGİNİN NE KADAR AĞIR OLDUĞUNU SOMUT ÖRNEKLER ÜZERİNDEN SAYIN BAKAN İLE PAYLAŞTIM
Vergilerin ne kadar ağır olduğunu, özellikle düşük gelir grubunda yer alanların ne kadar yüksek vergi ödemek durumunda kaldığını, özellikle uygulanan politikaların ve mevcut ekonomik koşulların yarattığından hareketle çok somut örnekler üzerinden bunu Sayın Bakan ile paylaştım. Biliyorsunuz iktidarın yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesinden sonra ilk yaptığı şey, faiz oranlarında ciddi artışa gitmekti. Bugün politika faiz oranının yüzde 50 oranında olduğunu biliyoruz. Ama en yüksek artışın özellikle düşük gelir gruplarının çok sık kullandığı kredi kartlarında ve ek hesap olarak adlandırılan kredili meduat hesaplarının faiz oranlarında olduğunu biliyoruz. Kredili mevduat hesaplarına aylık yüzde beş bir faiz uygulanmakta. Ama daha vahim olanı; bu hesaplar üzerinden ya da kredi kartları üzerineden kullanılan kredilere ödenen faizin yüzde 30’u kadar verginin de vatandaşın omuzlarına yüklenmiş olması. Bu bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil. Bunun bir an önce sıfırlanması gerektiğini Sayın Bakan’a ifade ettik.
KREDİ KARTI VE KMH’LARDA UYGULANAN FAİZ ORANLARININ MAKUL SEVİYEYE İNDİRİLMELİ
Ben kabaca bir hesaplama yaptım, bu veriyi Bakan ile paylaştım. 260 milyar liralık kredinin -ek hesaplardan bahsederek söylüyorum- sürekli yenilendiğini düşünürsek vatandaşımız, bankalara ödediği faiz üzerinden iktidarın aldığı, yani vatandaş üzerine yüklediği vergiler aracılığıyla yaklaşık iki milyar lira her ay en düşük gelir grubunda yer alan ya da bu hesapları kullanmak durumunda kalan vatandaşlardan vergi alıyor. Bunun kabul edilemez olduğunu ifade ettik. Benzer şekilde kredi kartlarındaki miktarın son bir yılda yüzde 163 oranında arttığını, bunun bir tercihten değil zorunluluktan kaynaklandığını, kredi kartlarını kullananların sadece düşük gelir grubunda yer alan vatandaşlar değil ama krediye erişmekte zorluk çeken esnafların da bunları kullandığını, yüksek oranda faiz ödemek durumunda kaldıklarını ve yüksek faiz üzerinden ağır bir vergi yüküyle karşı karşıya kaldıklarını Sayın Bakana ifade ettim. Ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasını, bu vergilerin sıfırlanmasını kredi kartı ve KMH’larda uygulanan faiz oranlarının da makul seviyeye indirmesi gerektiğini ifade ettim.
VERGİ CENNETİ ÜLKELERİN LİSTESİNİN YAYINLANMAMIŞ OLMASININ VERGİ ADALETİYLE ÖRTÜŞMEDİĞİNİ BAKAN’A İFADE ETTİM
Bir başka konu Sayın Bakan ile paylaştığım: 2006 yılında Türkiye’de vergi kanununda yapılan bir düzenlemeyle yurt dışında vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelere giden para üzerinden yüzde 30 oranında vergi alınmasına yönelik bir düzenleme yapıldı. Fakat bu düzenlemenin hayat bulabilmesi için vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelerin listelerinin yayınlanması gerekiyor. Bu listenin Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanması gerektiği ilgili kanun metninde açıkça düzenlenmiştir. Kanunun üzerine 18 yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu vergi cenneti ülkelerin listesinin yayınlanmamış olmasının; Türkiye’de bu ülkelere kaynak aktaranların vergilendirilmemesi sonucunu doğurduğunu, vergi adaletiyle örtüşmediğini Sayın Bakan’a ifade ettim. Benzer şekilde vergi harcaması altında vazgeçilen vergiler var, özellikle kurumlar vergisi ya da kurumların tabi olduğu birtakım vergiler var. Bunları ifade ettim. Bunların tahsil edilmesi gerektiğini ifade ettim. Benzer şekilde kamu özel işbirlikleri biliyorsunuz, bizim çok sık gündeme getirdiğimiz konulardan bir tanesi. Bunu Sayın Bakan ile paylaştım. Bu konuda ortaya çıkan kamusal maliyetlerin kabul edilemez olduğunu, bütçede özellikle toplumsal refahı etkileyen konular gündeme geldiğinde kaynak sorunu, bitçe açığı gibi rakamların konuşulduğunu ama kamu özel işbirlikleri konusunda herhangi bir adımın atılmadığını ifade ettim.
TÜRKİYE’DEKİ VERGİ SİSTEMİNİN KİMİN ÜZERİNE NE KADAR MALİYET YIKTIĞINI ÇOK AÇIK BİR BİÇİMDE İFADE ETTİM
Hatırlayacaksınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bu projeler hayata geçirilirken cebimizden bir kuruş para çıkmayacak’ ifadesini kullanmıştı. Oysa sırf 2024 yılı bütçesi içerisinde 160 milyar liranın üzerinde bir ödemenin bu işlere yapılacağını biliyoruz. Ortalıkta, vergide ne tür düzenleme yapacaklar şeklinde bir metin var. Ben bunu Sayın Bakan’a da ifade ettim. Orada kamu özel işbirliği ya da yap-işlet-devret şeklinde faaliyet gösteren şirketlerin kurumlar vergisi oranının yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarılması gibi bir düzenleme yapacaklarını ifade ediyorlar. Ben baktım, bu 44 tane şirketten 37 tanesi herhangi bir matrah beyan etmemiş. Dolayısıyla bunun arttırılmasının bir sonuç doğurmayacağını, bunların gerçek anlamda vergilendirilmesi gerektiğini çok açık bir biçimde ifade ettim. Türkiye’deki toplam mevcut vergi sisteminin kimin üzerine ne kadar maliyet yıktığını çok açık bir biçimde ifade ettim. Biz Sayın Bakan’a vergide adaletin sağlanması için vergilerin yüksek gelir gruplarında yer alanlardan yüksek oranda ama herkesin vergilendirmesi gerektiğini, yüksek gelir grupları dahil olmak üzere ifade ettik. Bu konunun takipçisi olacağımızı da beyan ettik.
KİMİN NE KADARLIK VERGİSİNİ SİLDİKLERİNİ KAMUOYUYLA PAYLAŞMALARININ DA YARARLI OLDUĞUNU İFADE ETTİM
Geçmişte vergi uzlaşıları olurdu. Büyük montanlı kredi borçlarına ilişkin uzlaşmalar merkezde yapılır. Son birkaç yıldır burada kiminle ne kadar uzlaşıldı, kimin ne kadar vergi borcu silindiğine dair bir açıklamayı yıllardır yapmadıklarının biliyoruz. Dolayısıyla vatandaşın bu kadar ağır vergi yüküyle karşı karşıya kaldıkları bir dönemde kimlerle ne kadarlık bir uzlaşmaya gittiklerini, ne kadarlık vergiyi ya da buna ilişkin cezaları sildiklerini kamuoyuyla paylaşmalarının da şeffaflık açısından yararlı olduğunu ifade ettim.”
TÜRKİYE’NİN EKONOMİK DÖNÜŞÜMÜ BÜTÜNCÜL KALKINMACI PROGRAM ÇERÇEVESİNDE MÜMKÜN
Türkiye’de mevcut yönetim modelinin yarattığı ekonomik anlamdaki risklerden de bahsettim. Ekonominin eğitim sisteminden bağımsız bir biçimde düşünülemeyeceğini, bakan olarak sadece bütçe verilerini değil, diğer alandaki gelişmeleri de yakından takip etmesi gerektiğini söyledim. Çünkü Türkiye’nin ekonomik dönüşümünün bir bütüncül kalkınmacı program çerçevesinde ancak mümkün olabileceğini, bu kapsamda eğitim, hukuk, yönetim modeli gibi konuların da dikkate alınması gerektiğini ifade ettim. Ülkemizde çok büyük bir deprem yaşandı. Burada faaliyet gösteren bu bölgelere uygulanan mücbir sebep uygulaması ağustos ayında sona erecek. Ben bunun süresinin uzatılması talebini Sayın Bakanla paylaştım. Bunların üzerine kendisi genel değerlendirmeler yaptı ve toplantı sona erdi.”
Karatepe, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Karatepe, yakında TBMM Başkanlığı’na sunulması beklenen yeni vergi paketine ilişkin sorulan soruya şöyle yanıt verdi:
BAKANDAN SOMUT BİR DEĞERLENDİRME DUYMADIM
“Yurt dışı çıkış harcı konusunu gündeme getirdim. Bunun doğru olmadığını, vatandaşın seyahat özgürlüğünü kısıtlayan bir uygulama olduğunu ve bu kadar yüksek oranda bir harcın karşılığının olmadığını ve alınmaması gerektiğini ifade ettim. Ama bu konuda Sayın Bakandan somut bir değerlendirme duymadım. Anladığım kadarıyla Meclis’e sunulacak tasarı üzerindeki çalışmalarını henüz tamamlamamışlar. Biz bu konunun doğru olmadığını ifade ettik. Sizin bahsettiğiniz bahşiş konusunu da gündeme getirdik. Bunun vergilendirilmesinin doğru olmadığını ifade ettik.”
Karatepe, vergi paketi taslağından bazı maddelerin çıkartıldığı iddialarına ilişkin soruya şöyle cevap verdi:
ÇİFTÇİLERİN ÜZERİNE VERGİLERİN YÜKLENMESİNİN DOĞRU OLMADIĞINI İFADE ETTİM
“Gübre ve yem konusunu gündeme getirdim. Bu konuda net bir yani taslak metne ilişkin ‘Bu bizim metnimizdir’ gibi bir açıklaması yok. Meclis’e geldiği zaman hangi konularda düzenleme olacağını ifade etti. O zaman daha ayrıntılı bir biçimde görürüz. Yemden yüzde 10, gübreden yüzde 20 KDV gibi konular konuşuluyor. Buradan beklenen miktar da yaklaşık 34 milyar liralık bir ek vergi olması söz konusu. Bunların doğru olmadığını söyledim. Başka yerlerden vergi almaktan vazgeçerken zaten çok zor durumda olan çiftçilerin üzerine bu kadar vergilerin yüklenmesinin doğru olmadığını ifade ettim. Meclis’e sunulduğu zaman detaylarını görüp her bir madde üzerinde daha detaylı görüş beyan edebiliriz.”
ASGARİ ÜCRETİN ARTTIRILACAĞI KONUSUNDA BİR İZLENİM EDİNMEDİM
Karatepe, “Asgari ücret ve emekli aylıklarına zam konusunda Mehmet Şimşek’in tepki ne oldu? Hala ücretlere yapılan zamlar enflasyonu baskılayarak arttıracak tezine mi inanıyor” şeklindeki bir soru üzerine, “Ben asgari ücretin arttırılacağı konusunda bir izlenim edinmedim. ‘Artırmayacağız’ da demedi ama benim edindiğim izlenim, asgari ücretin arttırılması konusunda bir iradelerinin oluşmadığı yönünde. Ben bunun bir zorunluluk olduğunu, mutlaka arttırılması gerektiğini ifade ettim” dedi.
Kamuda tasarruf paketini konusunun görüşmede gündeme gelmediğini söyleyen Karatepe, emekli aylıklarının arttırılmasına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
EMEKLİ AYLIKLARINDAKİ ARTIŞIN ENFLASYON ORANIYLA SINIRLI KALMAMASI LAZIM
“Biz bunun bir zorunluluk olduğunu tekrar tekrar defeaten ifade ettik. Türkiye’de bugün insanların bu kadar düşük emekli aylıklarıyla bu kadar yüksek enflasyon ortamında geçinmesinin mümkün olmadığını dolayısıyla buradaki iyileştirmenin iyi derecede yapılmasını söyledim. Enflasyon oranına ilişkin eleştirilerimiz var. Gerçek enflasyonun bundan biraz daha farklı olduğunu ifade ettim. Dolayısıyla artışın enflasyon oranıyla sınırlı kalmamasını çünkü bu reel anlamda bir artışa tekabül etmeyeceğini, bunun üstünde yapılması gerektiği konusunu ifade ettim. Bakan dinledi. Biz de takipçisi olacağız.”
Yalçın Karatepe, bir gazetecinin ”4 saatin sonunda acı reçeteyi vatandaşlara çıkaran anlayışlarında bir değişim iradesi olmadığını gördük” sözünü hatırlatarak, ”Bundan sonrası için görüşmeler tıkanacak mı” sorusuna şöyle yanıt verdi:
ŞİMŞEK’İN ASGARİ ÜCRETE ZAM İÇİN ‘BU YÖNDE HAZIRLIKLARIMIZ VAR’ DEMESİNİ BEKLİYORDUM
“Biz çok somut taleplerle gittik. Asgari ücret arttırılmalıdır. Nokta. Bu pazarlık konusu bile değil. Türkiye. Sayın Şimşek, iktisat eğitimi almış. Bu kadar düşük asgari ücret geçinmenin mümkün olmadığını bileceğini tahmin ettiğim birisi. ‘Evet, bizim bu yönde hazırlıklarımız var’ demesini bekliyordum. Ama öyle bir açıklamayı somut bir biçimde duymadığım o cümleyi kurdum.”
Yalçın Karatepe, “Biz her alanda mücadele ediyoruz. Masada, sokakta, miting alanında, parlamentoda varız. Biz müzakereyle mücadelenin birbirinin alternatif olduğunu düşünen değil. Bunları bütünleştiren bir yaklaşımla konulara yaklaşıyoruz. Dolayısıyla biz alandayız, meydandayız, tarladayız, çay bahçesindeyiz. İşçilerin bulunduğu fabrikalardayız. Onların haklı taleplerini bizim katıldığımız talepleri her formda, her şekilde yüksek sesle dile getirmeye ve sonuç almaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.