Çin, Askeri Amaçlar İçin Corona Virüsü Araştırması mı Yaptı?

Fotoğraf; Pixabay

Wuhan’daki laboratuvardan: CRISPR ile genetiği değiştirilmiş ve sonra insan hücrelerine yerleştirilmiş virüsler.

Corona Virüsün Wuhan’daki bir laboratuvarda ortaya çıktığına dair güçlü kanıtlar var ve bir grup bilim insanından gelen açık bir mektup, bizi bu konuyla yakından ilgilenmemiz ve bakmamız için teşvik ediyor.

Bu makale, Almanca “ZentralPlus” YouTube kanalından “Wuhan’daki Laboratuvar:” CRISPR (DNA dizilimi kümesi) ile genetiği değiştirilmiş ve insan hücrelerine eklenen virüsler” başlıklı videonun metnidir.

Bu makalede, bir yılı aşkın süredir hayatımızı belirleyen konuyu – korona salgınını ele alacağız. Bu virüsün uğursuz kaynağına ineceğiz ve WHO’nun salgındaki rolüne bakacağız.

Bu Virüsün Wuhan’daki bir laboratuvardan geldiğine dair güçlü kanıtlar var ve bir grup bilim insanından gelen açık bir mektup, bizi bu konuyu yakından incelemeye teşvik ediyor.

Hepimiz virüsün Çin’de ortaya çıktığını biliyoruz – ancak hala tam olarak nasıl ve nereden geldiğini bilmiyoruz. En azından Çin Komünist Partisinin, dünyaya virüsün kökeni hakkında, herhangi bir gerçek bilgi sağlamadığı kesin.

Salgının Wuhan’daki, bir balık pazarından dünyaya yayıldığı teorisi, artık doğru olmadığını dünya biliyor. Bu Virüsün Wuhan’daki bir laboratuvardan geldiğine dair bazı ciddi kanıtlar var ve biz bu maklede bu konuyu yakından inceleyeceğiz.

Korona virüs ilk olarak 2019 yılının Kasım ayının ortalarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıktı. Çin Komünist Partisi yetkilileri, hızlı bir soruşturma açmak yerine, tehlikeyi görmezden gelerek bir küresel felakete sebep oldular ve hemen tüm kanıtlar da yok edildi. Konu ile ilgili konuşan doktorlar sindirildi ve laboratuvarlar kapatıldı. Böylece bir virüsün patlak verdiği halktan gizlendi.

2020’nin ocak ayının sonunda, Xi Jinping komutasındaki Pekin hükümeti, virüsün yayılmasını önlemek için, hiçbir şey yapmadı. Daha da şaşırtıcı olan, Komünist Parti liderliğinin, bu ihmalkar davranışı nedeniyle, Dünya Sağlık Örgütü’nden, hiçbir bir eleştiri almamasıydı.

Tam aksine örgütün başkanı Tedros Ghebreyesus, daha sonra Pekin’i krizle başa çıkmada, sözde “şeffaflık” ve “profesyonellik” uyguladığı gerekçesiyle övdü.

Tayvan 31 Aralık 2019’da, virüsün insandan insana bulaşma tehlikesine işaret etmişti. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ise buna kulak asmadı ve Komünist Parti liderliğinin, kişiden kişiye virüsün bulaşmasının kanıtlanmadığına dair güvencelerine, körü körüne inanmıştı.

Belki o zamanlar müdahale edilseydi, bu pandemi önlenebilirdi. Ancak Tayvan, Çin’in baskısı altında olduğu ve Çin Tayvan’ı kendi eyaletimmiş gibi gördüğü için ve Çin, WHO’ya Tayvan konusunda baskı uyguladı.  Çinin WHO üzerinde güçlü bir etki oluşturduğu çok açık ve WHO Tayvan’ı tanımadığından uyarıları görmezden geldi.

Çinli Margaret Chan, on yıl boyunca WHO şefi olarak görev yaptı. Kendisinden sonra göreve gelen Tedros Ghebreyesus, seçimi ancak mali bakımdan, Çin’e bağımlı olan Afrika devletlerinin oylarıyla kazanabildi.

Tedros Etiyopya’dan geliyor ve Tigray’deki Halk Kurtuluş Cephesi’nin veya kısaca TPLF’nin Politbüro üyesiydi. TPLF’nin, eski bir Marksist-Leninist kurtuluş hareketi olduğu bilinmektedir ve bugün Etiyopya’nın Tigray bölgesindeki bir partidir. Tedros hala bu komünist partinin bir üyesidir. Önümüzdeki bir yayında WHO başkanını, daha detaylı anlatacağız.

Eski ABD Başkanı Donald Trump, WHO’yu virüs salgını öğrenildiğinde müdahale etmemekle sert bir şekilde eleştirmişti. WHO fazlasıyla “Çin merkezli” ve krizi yönetme konusunda “tamamen başarısız” demişti.

Son zamanlarda, korona salgınının uluslararası ele alınışını inceleyen bağımsız bir araştırma komisyonu, Çin ve WHO’yu,  alınan önlemlerin ve ilk müdahalenin, yetersiz ve çok yavaş olduğu konusunda eleştirdi.

Uzmanlar, Ocak 2021’de Cenevre’de yayınlanan raporda Çin’i, Ocak 2020’de daha güçlü çevreleme önlemleri uygulayabilecek iken uygulmamakla ve WHO’yu 30 Ocak 2020’den önce acil bir sağlık durumu ilan edebilirken, etmemekle  eleştirdiler.

Wuhan’daki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nden bir uzmanın da yer aldığı bir araştırmaya göre, Pekin ve WHO daha önce harekete geçmiş olsalardı, enfeksiyonların sayısı üçte iki oranında azaltılabilirdi.

Başka bir çalışma ise, Çin salgını üç hafta önce kontrol altına almış olsaydı, ülkedeki vakaların yüzde 95’ini önleyebilirdi diye belirtti.

Gen-Düzenleme Teknolojisi

Virüsün laboratuvardan çıktığına dair iddia, 2020 Temmuz da, Pekin’de bir grup Çinli uzman tarafından yayınlanan bir araştırmayla güçlendi.

Bu araştırmacıların  ve uzmanların birçoğu, Komünist Parti’nin askeri bir kuruluşu olan Askeri Tıp Bilimi’ne bağlıdır.

Bilim adamları, insan benzeri akciğer özelliklerine sahip fareler oluşturarak, SARS-CoV-2’yi incelemek için yeni bir model oluşturduklarını söylediler.

Bu bilim adamları, farelerin akciğer hücrelerini, korona virüslerinin insan akciğerlerini bu kadar kolay enfekte etmesini sağlayan insan ACE2 reseptörü ile zenginleştirebilmek için, CRISPR gen düzenleme teknolojisini kullanılmışlardır.

CRISPR teknolojisi, DNA’yı özel olarak kesmek ve değiştirmek için bir yöntemdir. CRISPR sistemi ile genler eklenebilir, çıkarılabilir veya kapatılabilir; bir gendeki nükleotidler de değiştirilebilir. Bir nükleotid, bir molekül ve nükleik asitlerin en küçük yapı taşıdır.

Uzmanları dinledikten ve onlara danıştıktan sonra, bazı ABD yetkilileri, Pekin laboratuvarının, salgın patlak vermeden çok önce ACE2 reseptörleri enjekte edilen fareler üzerinde muhtemelen korona virüs deneyleri yürüttüğü sonucuna vardılar. Ancak bu araştırma hiçbir zaman yayınlanmadı.

Başkan Trump’ın Ocak 2021’deki görev süresinin sona ermesinden kısa bir süre önce, Dışişleri Bakanlığı, virüsün kökenine ilişkin ÇKP aleyhine ciddi iddialarda bulunan bir açıklama yaptı. Açıklamada, ABD istihbarat kurumlarının Wuhan Viroloji Laboratuvarı’ndaki birkaç araştırmacının 2019 sonbaharında, COVID benzeri semptomlar geliştirdiğine dair kanıtlara sahip olduğu belirtildi.

Wuhan laboratuvarının “sivil bir tesis olarak sunulmasına rağmen, Çin ordusuyla gizli araştırma projeleri yürüttüğü” de eklendi.

Açıklamada, ABD Dışişleri Bakanlığı, ayrıca Wuhan Viroloji Enstitüsü’nün, patojenleri insanlar için daha bulaşıcı, tehlikeli ve ölümcül hale getiren sözde “işlev kazanımı” araştırmasına katılımının bir kısmını ifşa ettiğini belirtti. Wuhan Viroloji Enstitüsü, yarasa korona virüsü RaTG13 ile ilgili çalışmalarını yayınlamadı. Sadece “2017’den beri Çin ordusu adına laboratuvar hayvanları testleri de dahil olmak üzere gizli araştırmalar yapılıyor” denildi.

Ancak bu tek başına SARS-CoV-2’nin nasıl ortaya çıktığını açıklamıyor. Amerikan hükümetinin, en başından beri Çin laboratuvarlarında dünyanın geri kalanının – en azından halkın – farkında olmadığı pek çok riskli korona virüs araştırması yapıldığı konusunda çok net olduğunu gösteriyor. Alman Genetik Profesörü Günter Theißen, Bir kaç gün önce “ntv” ye verdiği bir röportajda önyargılı olmak istemediğini, ancak Wuhan’da “işlev kazanımı” deneylerinin yapıldığını ve bunun bir gerçek olduğunu vurguladı.

Theißen, “Sonra, bu konuyu ayrıntılı bir biçimde araştırdım ve Çin’deki tüm koronavirüs uzmanlarının, baştan, yani virüs patlamadan önce, hepsinin Wuhan’da bulunduğunu gördüm. Sonra bunun gerçekten çok garip bir tesadüf olduğunu düşündüm.” dedi.  

Çin’de ki birçok uzmanın yıllarca korona virüsleri ile uğraşarak, mağaralarda örnekler toplayarak Wuhan’a getirdikleri düşünülmektedir.

Theißen:”Orada da bu virüslerin genetiği ile oynadılar ve değiştirdiler, virüsü insan hücrelerine yerleştirdiler. Bu gerçekten çok çılgınca bir durum”, dedi.

İsimini açıklamak istemeyen,  üst düzey bir ABD hükümeti yetkilisi Politico dergisine şunları söyledi: ” Pekin ve Wuhan’daki laboratuvarlar ve askeri laboratuvarlarda bir dizi faaliyet var; biz sadece bir kısmından haberdarız. Çin’deki, bu güvenli olmayan laboratuvarlarda ACE2-fareleri ve korona virüsle oynuyorlar.”

Salgının bu laboratuvarlardan çıktığına dair birçok işaret var, fakat bunu kanıtlıyamıyoruz.

ABD’li yetkili Politico’ya, “Konu ile ilgili, bir zamanlar kanıtların var olduğunu düşünürsek, ÇKP bu konuda konuşabilecek ve konuşmaya cesaret edebilecek herkesi sırrıyla birlikte gömüştür… Muhtemelen bunu asla kanıtlayamayacağız. Ve bu da tam olarak Pekin’in hedefiydi.” dedi.

WHO ÇKP Rejimini Koruyor

WHO, salgının başlangıcından beri her fırsatta, virüsün “doğal bir felaket” olduğunu vurguladı. WHO araştırmacılarından oluşan bir ekip, Ocak ayının ortasında Wuhan’da dört haftalık bir soruşturma yürüttü. Bu uzman ekibi, orada hiçbir şey bulamadı. Bununla birlikte, pek çok bilim insanı, WHO tarafından sağlanan bilgilerin gerçekliği konusunda, derin şüphe taşıyor.

Ocak 2020’de başlanan ve Aralık 2020’de tamamlanan bilimsel bir makalede, Hamburg Üniversitesi’nde fizikçi olan Roland Wiesendanger virüsün bir laboratuvardan üretildiğine ve oradan yayıldığına dair “çok sayıda ve ciddi işaretlerin” olduğuna dikkat çekti.

Açık bir mektupta şu sonuca varılıyor: “SARS-CoV-2’nin kökenlerinin araştırılması, hem mevcut pandemiyi daha iyi kontrol altına almak hem de gelecekteki pandemilerin risklerini azaltmak için çok önemlidir… Bu pandeminin nedeni ve çıkış sebebini tam olarak ve cesurca inceleyemezsek, gelecekte potansiyel salgınlara hazırlıksız olma riskiyle karşı karşıya kalırız.”

Epoch Times Almanca‘dan çevrilmiştir.

Çeviren: Evren Durmaz, The Epoch Times

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.