Çin’in Organ Nakli Tarihi
21-23 Ağustos tarihlerinde Çin’in Guangzhou şehrinde bir araya gelen birçok önemli Batılı tıp örgütü, ülkenin nakil sisteminin iyileştirilmesi için uzun zamandır beklenen doğrulamayı Çin’in sağlayacağını belirtti. Birçok eleştirmen gerçekleşen mahkumlar ve vicdan mahkumlarına dayanan etik olmayan organ edinimini bir insan hakları felaketi olarak görmekte. Bu tartışma bağlamında, Çin’deki kötü niyetli organ nakli tarihinin kısa bir çizelgesini yayınlıyoruz.
Nakillerin Başlangıcı
Çin’deki organ nakli sanayi 1970’li yıllardaki başarısız bir başlangıcın ardından, asıl olarak 1980’li yıllarda idam mahkumlarından gelen organlar ile nakillere başladı. Organ alıcılarının neredeyse tamamı üst düzey Komünist Parti yetkilileriydi.
İdam Mahkumları
1984 yılında Kamu Güvenliği Bakanlığı ve diğer kurumlar, mahkumlardan organ nakli ile ilgili hükümleri yürürlüğe koydu. “İdam suçlularının organlarının ya da cesetlerinin (kadavra) kullanımı kesinlikle gizli tutulmalıdır” ibaresi yer alan söz konusu hükümler bugün için yürürlükten kaldırılmıştır.
Uygur Mahkumları
1990’lı yıllarda, özellikle Uygur etnik grubuna mensup siyasi mahkumlar, organları için hedef alınmaya başlandı. Uygurluların anavatanı olan Sincan’daki eski polis ve cerrahların ifadelerine göre, mahkumların kalpleri daha atmayı durdurmadan önce organları çıkarılmaktaydı. Bu, canlı organ toplama uygulamasının bilinen ilk başlangıcıdır.
Falun Gong
Komünist Partinin eski lideri Jiang Zemin 1999 yılında ülke çapında spritüel Falun Gong uygulamasına karşı bir zulüm başlattı. Yetkililerin ve Falun Gong’un tahminine göre, 1990’lı yılların sonunda 70 ila 100 milyon Çinli uygulama yapmaktaydı.
Nakil Oranlarındaki Değişim
2000 yılına gelindiğinde Çin’deki organ nakillerinde patlama yaşanmaya başladı. Nakil merkezleri kuruldu, yeni cerrahlar eğitildi ve Çinli hastaneler hayati organlar için sadece birkaç haftalık bekleme sürelerini belirten reklamlar yapmaya başladılar. Kalp nakli alıcılarına yeni bir organın tam olarak ne zaman hazır olacağı söylendi –ki bu bir idamla aynı zamana denk gelmiyorsa imkansızdır. Yeni ve bol organ kaynağı adeta bir sırdı.
Ortaya Çıkarma
2006 yılından başlayarak, tanıklar, gizli telefon görüşmeleri ve araştırma raporları, Falun Gong uygulayıcılarının Çin’deki nakillerde kullanılan organların en büyük yeni kaynağı haline geldiğini ortaya koymaya başladı. Çin’den çıkan Falun Gong mültecileri, sıradışı kan testleri ve organ fonksiyon tahlillerine tabi tutulduklarını bildirdiler. Bazıları ise inançlarından vazgeçmedikleri takdirde organlarının toplanması ile tehdit edildiklerini bildirdiler.
Sırlar Açığa Çıkıyor
Yıllar geçtikçe, resim adeta tüm bütünlüğü ile ortaya çıkmaya başladı: uzmanlar 60,000’in üzerinde vicdan mahkumu Falun Gong uygulayıcısının organları için öldürüldüğünü –ya da daha da kötüsü onlar hala hayatta iken organlarının çıkarıldığını tahmin etmekteler.
Örtbas Etme
2012 yılından bu yana, Parti içi mücadele ile Falun Gong’a karşı işlenen suçlardan sorumlu üst düzey yetkililer temizlendi. 2015 yılında Huang Jiefu, büyük güce sahip eski güvenlik şefini, mahkumlardan organlarını alarak “pis” organ toplama sistemini yürütmekle suçladı. SARS’ı ortaya çıkaran doktor Jiang Yanyong ise, üst düzey askeri komutan Xu Caihou’yu canlı organ toplamaya izin vermekle suçladı. Fakat tüm bu süreçte Falun Gong’dan hiç bahsedilmedi ve olay halk tarafından geniş ölçüde şu anki liderlere sorumluluk aşılama girişimi olarak görüldü. Bu arada, Huang Jiefu, mahkumların organlarının kullanımının aşamalı olarak bırakılacağına dair Batı’ya sözler verdi.
Batının Kabulü
Verilen tüm sözlere rağmen –iPhone’dan gönderilen bir e-posta da dâhil- Batılı büyük sağlık kurumlarının, Çin’in etik olarak nakil sistemini kabul etme yönünde belli ayarlamalar yaptığı görülüyor. Hareket ile ayrıca etik olmayan uygulamaları durdurmak için güncel yasaları geliştirmesi için Çin’i teşviki de amaçlamakta. Yalnız vücutları satılmak üzere haksızca öldürülen on binlerce kişinin unutulması, organ nakli sanayinde kötü niyeti ve büyük ölçüde kanunsuzluğu arttıracağı yönünde de pek çok endişeyi de beraberinde getiriyor.
Matthew Robertson, Epoch Times